Çindeki Chou Devleti ve Türkler
Çin'de Shang sülalesi egemen iken Chou'lar batıda ufak bir devlet kurmuşlardı. Geçimsizlik, devletler arasında, bitmek bilmeyen meşgalelerdendi. Chou'lar da doğudaki Shang'larla anlaşamıyorlardı. Derebeyler doğunun gücünü kemirmiş zayıf kalmıştı ki bu fırsatı kaçırmak istemeyen batı ayaklandı.
Bir taraf Çinli idi; ama onlara, takadan kesildiğinde karşı koyan kimdi? "Bugünkü bilgimize nazaran Chou'lar, aslen bir Türk kabile-siydi; ufak olan devletleri, bilhassa Türklerle Tibetlilerden müteşekkildi." (...) Shangların zayıflaması Chou'lara kuvvet oluyordu. "Nihayet M.Ö. 1050'de Chou hükümdarı (muharip kral Wu-vang) doğuya karşı ayaklandı. Orta Hanan'a kadar ilerledi. San ırmağı geçti
ve Shang ordusunu imha etti. Son Shong hükümdarını yakaladı ve öldürdü."
Böylece, Çin'de Türk Chou devleti kurulmuş oldu ve asıl Çin tarihi başladı.
Bu sülalenin yani Chou'lann hükümranlığı M.Ö. 1050'den, M.Ö. 247 senesine kadar tam 803 sene sürecektir. Kurucularının milliyeti, devletin milliyeti üzerinde etkili olmuyor; o bir Çin devletidir, bundan sonraki rakipleri de Türkler olacaktır; gerçek bu:
İlk Harpler
İçindeki Türk unsuru hangi oranda olursa olsun Chou'lar bir Çin devletiydi. Artık onlarda diğer Çinliler gibi, dışarıdakilere barbar diyeceklerdi. Barbarlar geçim kaygısında, Çin iç huzursuzlukların kıskacında; hiç kimse mesut değil. Gerçi yeni sülalenin yönetimi farklılık getirdi Çin'e, sistemin aksayan taraflarını tamir etti, ama yine de her şey sütliman değildi.
Ayrıca, Çin'in içeride kendi istikrarım sağlaması dışarıya da dirlik düzen getirecek şekilde yansımıyordu. Yaşama mücadelesi her kavim için öncelikliydi. Türklerde bir çok hayati ihtiyaçlarım temin hususunda komşuya muhtaçtı.
Türk-Çin savaşlarının sebep ve izahını yapan Eberhard şöyle yazıyor:
"Şimdi Çinli ve bazı Avrupalı müverrihlerin yaptıkları gibi, Türk ve Moğol kabilelerin bu harpleri Çinliler'e ve Chou'lara karşı, sırf eğlence için yapacak kadar kötü ve vahşi olduklarım iddia etmemelidir. Bu problem daha derindir ve bu anlaşılmayacak olursa, bütün Çin tarihi orta çağlara kadar anlaşılamaz. İstila eden Chou'lar her yerde garnizonlarını kurdukları ve bu garnizonların etrafına ziraatçılarla köylülerden müteşekkil (çünkü garnizon herhangi bir şekilde maişetini temin etmek zorunda idi) müstamereler (muhacir yerleştirilen yerler) yaptıklarından, Türk ve Moğol olan göçebelerin otlak bölgeleri küçülüyordu.
Çinlilerin kendileri lehine aldıkları tedbirler Hunların aleyhine idi. Kendileri kısmen ziraatle meşgul oluyorlardı fakat, ihtiyaçlarını mübadele yoluyla temine başlayarak bu işi bırakmışlardı. En tabii hak olan yaşamak, bunun içinde baş şart olan gıda Çinlilerin elindeydi. Arada yapılmış bir anlaşma bulunsa da keyfi hareket etmekten geri kalmadılar. Muhatapların almak mecburiyetinde oldukları maddeler Çin tarafından ya vaktinde teslim edilmiyor veya çok yüksek bedel isteniyordu. İşte bu ahval ile karşı karşıya kalan Hunlar savaşa baş vurmak mecburiyetinde kalıyorlar. Aç kalmamak için soygun ve savaş, hayatin gerçeği bu.
Çinde hakimiyetin adı Chöu hanedanı ve bunların Türk ağırlıklı, hatta Türk sülalesi olduğu söylenmişti. Hunlarda Türk. Sık sık vurgulanacak olan bu husus çok önemli. Milli duygular, bu günün anlayışıyla düşünülünce sıfır derecede. Ne ırki ne de dini sadakat var. Sadece bir isim etrafında toplanılmış olmak, buna oba, kabile, devlet ne denirse densin, önemli olan sadece bu. Zaten, Chou sülalesinin Çinde devlet kurması da ve artık Çinli olarak hareket etmesi de her şeyi açıkça göstermeye yetiyor...
Nesep Aranmayan Asırlar
Türklerde nesep merakı olmadığı iddia edilebilir ve yalanda sayılmaz. Ancak, bahsi geçen çağlarda bu davranışın umumi olduğunu unutmamak lazım. Çinden - Çinliden bahsedilirken onlar sanki milliyetlerini tespit etmiş ve muhafaza ediyor manası çıkarılmasın. Çin'in tarifini Çin Tarihi adlı kitaptan alıyoruz. "Çin"den bahsederken, bugün ekseriya asıl Çin denilen bölgeyi, yani kuzeyde Çin şeddi ile çevrilen, batıda Kansu eyaletini şuurları içerisine alıp Türkistan'ı dışarıda bırakan, kısaca, 18 eyalet bölgesi kast edilmektedir" (...).
Eskiden bu bölgede yalnız Çinliler bulunmuyordu; bu gün hala bakiyeleri mevcut olan kavimler yaşıyordu. İsa'nın doğumundan 2 bin yıl önce bile bu günkü anlamda "Çin"li yoktu, yalnız zamanla birbirleriyle mecz olarak bir birlik teşkil eden bir çok kabileler ve kavimler vardı; bu yeni birlik mütecanis olduğunu anladı, kendinde bir kültürel birlik hissetti ve "Çinli" adını aldı."
Yani kan bağından ziyade müşterek kültür potasında eriyip kaynaşmakla Çin milleti oluşmuştur.
Kaynakça
Kitap: TANRININ ASKERLERİ
Yazar: NAZIM TEKTAŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder