Kurbanın Kökeni
1. Etimoloji
“Kurban” sözcüğünün dilimizdeki kökeni, adak, hediye, yakın olma, yaklaşma, yakınlık gösterme, hediye verme gibi anlamlar içeren, İbranice “korban” ve Arapça “K-R-B” sözcüğüne dayanmaktadır. Ancak dilimize sözcüğün “yakınlaşma”anlamının dolaylı olarak geçtiğini söyleyebiliriz.
İnançsal bir kavram olarak kurban, Bir Tanrı’ya ya da bir başka doğaüstü varlığa sunulan (can)’a denir. Kabul edilen inanışa göre, kurban, canlılığın kutsanması anlamına gelir.
Kurban kavramı üzerine yapılan çalışmalar, kurban ritüellerinin çok tanrılı, pagan kültürlerden, tek tanrılı dinlere değin, bazı benzer anlamlar ve gerekçeler taşıdığını ancak uygulamalar konusunda farklılıklar olduğunu ortaya koyar. Kurban kavramının doğaüstünü denetlemeye yönelik büyü ve bir tür hediye verme eylemi olarak doğduğunu söyleyebiliriz ve kısaca şöyle tanımlayabiliriz: “Kurban, dinsel ya da kutsal amaçlarla sembolik bir sunumun yok edilmesini içeren bir verme eylemidir.” [1]
Türk Dil Kurumu’nun “Türkçe Sözlüğü”nde “kurban”ın kelime olarak taşıdığı anlamlar şu şekildedir:
- Dinin bir buyruğunu veya bir adağı yerine getirmek için kesilen hayvan.
- Müslümanlarda kurban bayramı.
- Bir ülkü uğrunda feda edilen veya kendini feda eden kimse.
- Bir kazada veya bir felakette ölen kimse.
- Bazı bölgelerde seslenme sözü olarak kullanılır.
Mecâzî olarak, bir inanç, ideal uğrunda fedâ edilen veya kendini fedâ eden kimseye de kurbân denir.[5]
İslamî terim olarak “kurban” (udhiyye); “şartları belirli hayvanları, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak amacıyla kesmek”şeklinde tanımlanır.[6] Fıkhî bir terim olarak ise “belirli vakitte (kurban bayramı günlerinde) belirli şartları taşıyan hayvanı ibadet maksadıyla usûlüne göre boğazlamak, ya da bu şekilde boğazlanan hayvan” demektir.[7][8]
2. Kurban’ın Tarihçesi
“Kurban” kavramı, ve kurban etme ritüelleri insanlık tarihiyle yaşıttır. “Kurban etme” kavramı tarih öncesinden günümüze gelen süreç içinde birincil anlamını koruduğu gibi, ritüel boyutundan, dini ve kutsal boyutlardan sıyrılarak ikincil anlamlar da kazanarak varlığını sürdüren bir kavram olmuştur.[1]
“Kurban kesme” eylemi, İslam Dini’nin doğuşundan çok önceki çağlara kadar uzanır. Çok eski tabiat dinleri ile Mezopotamya, Anadolu, Mısır, Hint, Çin, İran ve İbrani dinlerinde yılın belli aylarında dinî törenlerle kurban sunma, bayram yapma geleneği vardır.[9] İnsanların, tahıl, hayvan ve hatta insan kurban ettikleri olmuştur.[10]
Tarihin dönemleri içindeki uygulamalardan anlaşıldığına göre, kurban olarak sunulan adağın, törelerle belirlenen özel bir törenle ( yakılmak, kesilmek, vb..) canı alınırdı. İnanışa göre, bir hayvanın kesilmesi, onun önceden Tanrı’ya adanmış yaşamının özgür kılınarak Tanrı’ya verilmesiydi. Yine inanışa göre, canlı bir öğe içeren yiyecek sunularının sunak ateşinde yakılması, sununun tütsü yoluyla Tanrı’ya ulaşmasını sağlamaktaydı.[3]
İnsanların uydurduğu çeşitli inançlarda da (semâvî dinlerin dışındaki sapkın kültlerde) tapındıkları putlar için kestikleri hayvanlara “kurban” demişlerdir. Böyle inançlara sahip insanlar, eski çağlarda putları için hayvanların yanı sıra çeşitli yiyecekleri, hattâ insanları, çocukları da kurban etmişlerdir. Günümüzde ise; bâzı iptidaî kabilelerde aynı vahşet ve çılgınlığa rastlanmaktadır.[5]
İnsan kurban edilmesi ya da insan yerine bir hayvan sunulması da dinler tarihinde rastlanan olgulardır. En değerli sunu olarak insan yaşamının kurban edilmesinde kefaret amacının da bulunduğu görülür. Savaşta kazanılan zaferin karşılığı olarak tanrılara kurban sunmak amacıyla savaş tutsaklarının kılıçtan geçirilmesi eski çağların yaygın adetlerindendi.
Tarım topluluklarında, bereket tanrılarını bedenleştirdiğine inanılan kutsal krallar güçten düştüklerinde, toprağın verimini olumsuz yönde etkilememeleri için kurban edilirlerdi. Bazen de, kralların yerine bir süre için başkaları kutsanır ve kurban edilirdi. Örneğin, Batı Afrika’da, Togo ile Nijerya arasında, Ben’in ( 1975’e değin Dahomey) güneyinde yaşayan Fonlar, krallarının ölümü dolayısıyla çok gösterişli insan kurban etme törenleri düzenlerlerdi. Yine Batı Afrika’da, Gana’nın güneyinde, Togo ile Fildişi Kıyısı’na komşu bölgelerde yaşayan halka, Asantiler denirdi. Asantiler de, Taze Yam Şenliği’nde, genellikle suçluları ve bazen de köleleri kurban ederlerdi.[3]
Hz. Nuh’un kurban kesmesinin bir benzeri, Mezopotamya tufan hikayesinde, tufandan sonra kurban sunan Utnapiştim üzerinden anlatılmaktadır.[11]
Târihte ibâdet niyetiyle yapılan ilk kurban, Hz. Âdem’in oğulları Hâbil ile Kâbil’in kurbanlarıdır. Aralarında çıkan ihtilafta hangisinin haklı olduğunu anlamak için, Cenâb-ı Hakk’a kurbanlarını arz ettiler. Hâbil’in kurbanı kabûl olmuştu. Bunu çekemeyen ve isteğine kavuşmak için çalışan Kâbil, kardeşi Hâbil’i öldürmüştü.[5]
İnsanlık tarihinde en fazla şöhret bulan kurban olayı ise Hz. İbrahim’inkidir.Ünlü dinler tarihçisi Mircea Elida, bu olay üzerinde şöyle bir yorum yapmaktadır: [12]
«Morfolojik açıdan bakıldığında İbrahim’in oğlunu kurban edişi Eski-Doğu dünyasında sıkça uygulanan ve İbranilerin Peygamberler dönemine kadar sürdürdükleri, ilk çocuğun kurban edilişi pratiğinden başka bir şey değildir. İlk çocuk, çoğunlukla bir Tanrı’nın çocuğu olarak görülürdü… Bu ilk çocuğun kurban edilmesi, Tanrı’ya ait olanın geri verilmesi demekti… Bir anlamda İshak , Tanrı’nın oğluydu, zira Sara doğurganlık çağını geçtikten çok sonra İbrahim ve Sara’ya verilmişti. Ama İshak inançları yoluyla verilmişti onlara; vaat ve inancın çocuğuydu. İbrahim tarafından kurban edilişi, biçim olarak Eski-Sami dünyasında yeni doğmuş bebeklerin kurban edilişine benzese de içerik bakımından bunlardan farklıdır. Eski-Sami dünyasının tümünde böyle bir kurban, dinsel işlevine rağmen sadece bir anane, anlamı tümüyle kavranabilir bir ayinken İbrahim’in durumunda bir inanç eylemidir.Bu kurbanın neden istendiğini anlamaz; yine de bunu yerine getirir, çünkü tanrı böyle istemiştir. Görünürde saçma olan bu eylemle İbrahim yeni bir dinsel deneyimi, imanı başlatmaktadır.» [13]
Tek tanrılı dinlerin insan kurban edilmesi eylemine bakışına gelecek olursak; konuyu açıklayan en temel örneği az önce bahsedilen, Hz. İbrahim’in oğlunu tanrının isteği üzerine kurban etmeye hazırlandığı sırada, tanrı tarafından gönderilen bir koçu kurban etmesi öyküsünde görürüz. İlk olarak Tevrat’ta karşımıza çıkan ve Yeni Ahit ile Kurân’da da yer alan hikâye, Kurân’da bazı farklılıklar gösterir. Kuran’a göre Hz. İbrahim, karısı Sara’dan olan ikinci oğlu Hz. İshak’ı değil, cariyesi Hacer’den olan ilk oğlu Hz. İsmail’i kurban etmekle görevlendirilmiştir. Bu değişiklikte, ilk çocuğun (ilk ürünün) kurban edilmesi inanışının rol oynadığı düşünülebilir. Bu olay, daha önce Ortadoğu halkları arasında sıkça görülen çocuk kurban edilmesi geleneğini ve genel olarak insan kurban edilmesi pratiğini tek tanrılı dinler için sonlandırmış olur. Hıristiyanlıkta ise son insan kurban, kendini tüm insanlığın günahları adına kurban eden Hz. İsa’nın kendisidir. İsa’nın kurban edilmesi, komünyon ayininde sembolik olarak tekrar edilir. Kutsal ekmek İsa’nın bedenini, kutsal şarap ise kanını simgeler; şarabın içilmesi ve kutsal ekmeğin yenmesi İsa’nın sembolik olarak yeniden kurban edilmesi, onun bedeninin ve kanının paylaşılması anlamına gelir.
Tek tanrılı dinlerde her ne kadar insan kurban etmek kavramı ortadan kalkmışsa da, Hıristiyanlaşmış Avrupa’da Hıristiyanlığı kabul etmiş oldukları halde bazı pagan inanç sistemlerinin büyü, kurban gibi pratiklerini uygulayan toplulukların varlığına, özellikle Batı Avrupa’da kimi gruplar arasında çocuk kurban etme törenlerinin devam ettiğine dair kaynaklar vardır.
13. yüzyılda Papa IX. Gregorius tarafından kurulan engizisyon kurumunun ve 15. yüzyılda kurulan Yüksek Soruşturma Dairesi’nin asıl amacı, kilisenin maddi ve siyasi menfaatlerine karşı tehdit oluşturan tüm inanç sistemlerinin araştırılması ve ortadan kaldırılmasıdır. Bu kurumlar, sadece sapkın olarak adlandırdıkları, Hıristiyanlık dışı inanç sistemlerinin pratiklerini uygulayan insanları değil, cadılıkla yaftaladıkları, çoğu kadın elli binden fazla insanı ölüme mahkum etmiş ve büyük bölümünü yakarak öldürmüştür. 16. yüzyılda kitlesel bir çılgınlık halini alan cadı avı, özellikle cinselliğini açığa vuran veya evlilik dışı çocuk sahibi olan kadınların ve toplumun kabul görmüş davranış kalıplarına uyum sağlamakta zorlanan tüm kadın ve erkeklerin cezalandırılmasıyla sonuçlanmıştır. Engizisyon mahkemesince yargılanan bu kişilerin, yine mahkeme tarafından, cadı olduklarının kanıtlanması için son derece barbarca testlere tabii tutuldukları bilinmektedir. 17. yüzyılın sonunda Salem mahkemeleriyle önemli bir örneği görülen cadı avı, sonraki dönemde kitleselliğini kaybetmiştir.
İnsanların cadılık suçlamasıyla öldürüldüğü bu toplu cinayetlerin kurban kavramıyla ilişkilendirilip ilişkilendirilemeyeceği tartışılabilir. Ancak söz konusu öldürme eyleminin tanrı adına gerçekleştiriliyor olması, eylemin ritüel boyutu ve halka açık, seyirlik bir gösteri olarak gerçekleştirilmesi ve “ruhun arındırılması”bakımından ritüelin önemli bir parçası olan ve pagan kurban ritüellerinden ödünç alınan yakma işlemi iki durum arasında önemli bağlar olduğuna işaret etmektedir.[1]
3. Eski Mezopotamya’da Kurban
Kurban sunumu düzenli ayin ve törenlerle yapılır. Babil’de haftanın yedinci günü olan cumartesi uğursuz sayılır ve bu uğursuzluktan kaçınmak için adaklar adanıp kurbanlar kesilir. Asurlularda ise kurbanlık hayvanı kesip tanrılara sunmak gereklidir yoksa tanrılar insanın kendisini yiyeceklerdir. Asurlularda kesilen oğlak ya da kuzu gibi yavru hayvanların, insanların bütün günahlarını temizleyeceklerine inanılır. Sümerlerde de kurban törenlerine büyük önem verilir. Kurban törenleri, görkemli ve süslü tapınaklarda gerçekleştirilir. Sümerler, kurban edilecek hayvanın türüne, cinsine ve rengine önem vermezler. Onlar için mühim olan kanın akıtılmasıdır. Sümer ülkesinde kurbanlar, tanrıların besini olarak değerlendirilir. Kurban edilen hayvanların etleri ya ateşte kızartılır ya da tencerede pişirilir. Rahiplerin yiyecekleri ekmek de yine tapınaklarda pişirilerek hazırlanır. Bu nedenle mutfak, tapınakların önemli bir bölümüdür. Tanrı evleri olarak adlandırılan ve birkaç yüz nüfusun yaşadığı basamaklı tapınaklarda (ziggurat), kendine yeterli bir yasam sürdürülürken; bira, şarap, süt, ekmek, hurma ve her tür etten oluşan yiyecekler tanrılara yönelik günlük kurban ritüellerinde kullanılır ve din görevlileriyle tapınak sakinleri arasında paylaşılır. Kurban ritüellerinde genellikle ekmek, susam şarabı, tereyağı, bal ve tuz gibi yiyecekler kutsal mekandaki tanrı heykelinin önüne konulur. Bu arada sağ ayağı ve böbrekleri kızartılarak tanrıya ikram edilecek olan bir sığır öldürülür ve törene katılanlar arasında bir ritüelle paylaştırılır. Toplu tapınırlarda, hayvanların insanlar için yaratıldıkları vurgulanır. Ayrıca, koyunun insanın vekili olduğu ve bir insanın kendi yasamı için bir koyun, kendi bası yerine de bir koyun bası vermesi gerektiği vurgulanır. Mezopotamya’da bir kez 350.000’e yakın koyun ve keçi ile bunların 1/10’undan az sayıda sığırın kurbanlık olarak tapınaklara geldiği bildirilmektedir.[14][15][16]
Tanrılar için yapılan eksiksiz bir kurban sunumu için; arpa ile beslenmiş ikişer yaslı 21 koç, sütle beslenmiş 4 koyun, otla beslenmiş 25 koyun, 2 boğa, 1 süt danası, 8 kuzu, 60 kadar çeşitli kuş, 3 piliç, 7 ördek ve 4 yaban domuzu kullanılır. Tanrılar için verilen sabah yemekleri de çok zengindir. Sabah kahvaltısı için 18 koyun, bir boğa ve bir süt danası; öğle yemeği için de 6 koyun ile boğalar, kuzular, yaban domuzları ve her çeşit kümes hayvanları ve öküzler sunulur. Aksamları ise, 10 koyun, 10 kus ya da yalnızca 10 koyun verilir. Tapınaklarda kurban edilen bu hayvanlar, oradaki topluluk üyelerinin baslıca et kaynağını oluşturur. Buradaki hayvanların yenebilmeleri için önce kurban edilmeleri gerekmektedir. Sümerlerde kurban edilmiş insanlara da rastlanılmıştır. Sümerlerde en değerli kurban kuzudur. Ancak domuz da dahil diğer hayvanlar da kurban edilirler. Bir hastanın günahlarına karşılık olarak domuz kurban edilir ve hayvanın gövdesi altı parçaya bölünerek hastanın üzerine bırakılır. Kutsal sularla yıkanan hastanın bası için domuzun bası, karnı için domuzun karnı ve diğer organları içinde domuzun organları kişinin günahlarına karşılık olmak üzere cinlere sunulur.[17]
Sümerlerde hayvanların karaciğerleri yasamın merkezi olarak kabul edildiğinden, bu organın muayene edilip incelenmesi tıpkı bir ayna gibi, sunulan kurbanı kabul eden tanrının fikir ve amacını da gösterir. Karaciğer aracılığıyla kehanette bulunabilmek için kurban olmak üzere lekesiz bir hayvan bulmak ve onu günün saatlerine göre değişen tören ve ayinlerle öldürdükten sonra karaciğerini çıkarmak gerekmektedir. Tan yeri ağarırken, tanrının en çok hoşuna gidecek kurbanın koyun olduğuna inanıldığından, karaciğer falı için özellikle koyunlar tercih edilir. Rahip, kurbanı tanrıya sunmak için tanrı heykelinin önüne bir mangal yerleştirir. Mangalın arkasındaki masanın üzerinde de, susam şarabıyla dolu dört toprak kap, üç düzine ekmek, bir miktar bal ve kaymak ile biraz da tuz bulundurur. Kahin-rahip mangalı biraz karıştırdıktan sonra koyunu tutar, niyet eder ve hayvanı keser. Kurban edilen koyunun karaciğerini çıkararak bu organda bazı işaretler ya da belirtiler arar ve bulduğu ipuçlarını da konuyla ilgili kitaplara bakarak değerlendirir.[17][18]
4. Eski Mısır’da Kurban
Eski Mısır’da, özellikle Nil nehrine insan kurban edilmesi çok yaygındır. Bunun yanı sıra hayvanlar da kurban edilir. Kurban edilen hayvanlar arasında ilkel kabile dinlerinde olduğu gibi totemler bulunur. Bu bağlamda tanrı Osiris adına düzenlenen kurban törenlerinde, kutsal bir boğa kurban edilip on dört parçaya bölünür ve töreni izleyen insanlarca eti tüketilir. Kutsal bir boğa ya da öküz şeklinde betimlenen Osiris’in dirilişini sembolize etmek için yenilen boğanın yerine başka bir kutsal boğa konulur. Ayrıca Eski Mısır’da kurbanın, tanrıları doyurmaya yaradığı düşünülmüş ve öyle anlaşılmıştır. En büyük tanrı sis için de önce dua edilir; sonra onun adına bir inek kurban edilir. Önceden muayene edilip kurban olarak işaretlenmiş hayvanlar, kesilmek üzere tapınağa getirilince odun yığını ateşlenir. Sonra bu ateşe şarap dökülür ve tanrının adı çağrılarak kurban edilecek hayvan kesilir. Kurban tapınakta yakılırken orada bulunanlar feryat ederek üzüntülerini dile getirirler. Bir süre sonra da bu insanlar, kurban edilen hayvandan arta kalan etleri tüketirler. Eski Mısır’da kurban edilen kuzu ve oğlağın kanı, çevreye sürülür. Sürülen bu kan, tanrının hakkı sayılır. Ayrıca yılda iki kez tanrılara domuz kurban edilir ve ancak bu günlerde domuz eti yenir. Bunun dışında kalan diğer günlerde ise domuz eti yenmez.
5. Eski Hindistan’da Kurban
Eski Hindistan’da tanrılara sunulan kurbanlar, ölenlerin ruhlarını kurtuluşa eriştirir. Kurban kesilmediği takdirde, ölenlerin korkunç devlerin arasında ıstırap içinde kalacaklarına inanılır. Hindular ve Brahmanların ise başlangıçta, ölen kişiler için kurban kestikleri ve ölülerin ancak bu yolla huzura erişeceklerini düşündükleri ortaya konulmuştur. Hinduizm’de inekler; yer, gök ve havanın annesi olarak kabul edilirler. Hindistan’daki dini eğilime göre, insan üç ayrı yoldan kurtuluşa ulaşabilir ki bunlardan biri de kurbanlardır. Kurban, Hinduizm’de çok yer tutar. Kutsal kitap Vedaların emrettiği dini yasam kurbanlar çevresinde yoğunlaşmış olup, tanrılar bile kudretlerini ancak kurbanlar sayesinde gösterirler. Evreni kurbanların yarattığına inanılır. İnsanların tanrılarla iyi ilişkiler içerisinde bulunmalarını sağlayan yine kurbanlardır. Tanrılara sunulan her şey kurbandır. Bunun yanı sıra, yaz ve kıs mevsimlerinde gün dönümleri nedeniyle, tanrılara kanlı kurbanlar da sunulmuştur. Ayrıca, büyük hazırlıklar ve ritüeller gerektiren tanrı Soma adına düzenlenen törenlerde de keçi, inek gibi hayvanlar kanlı kurban olarak tanrıya sunulur. Bunlardan başka, tanrıların öfkesini yatıştırmak amacıyla sunulan kurbanlar ve özel armağan olarak sunulan kurbanlar da vardır. Eski zamanlarda ev sahibi, bazen de esinin yardımıyla tanrılara kurbanlar takdim eder. Fakat her kurban, gittikçe zorlasan hazırlıkları gerektirmektedir. Bunun bir sonucu olarak eski devirlerde, kurban törenlerini gerçekleştirebilecek ve Vedaları okuyabilecek bir kahin sınıfı ortaya çıkar ki bunlara “Brahman” adı verilir. Brahmanlar sadece kurban törenlerini gerçekleştirmekle kalmazlar, aynı zamanda sihir ve büyü yaparak insanları ve tanrıları kontrolleri altına da alırlar. Brahmanlar, Hindistan’da hayvan kurban edebilecek biricik insanlardır. Bir dönem insanları da kurban etmişlerse de bu daha sonra kaldırılmıştır.
Hinduizm’de beş maddelik güzel davranışların basında ölenler için kurbanlar kesmek gelir. Çünkü ölenlerin kurbansız aç kalacakları düşünülür. Bundan dolayı ölüler kurbanlara gereksinim duyarlar. Hinduizm’de kurban ve bu kurbanların sunumu baslıca ibadet seklidir. Tanrılara hayvani ve bitkisel (nebati) ürünler sunulur. Bunlar arasında hayvani gıdalardan süt ve tereyağı bulunur. Kurban edilen hayvanların etlerinin iyi kısımları tapınaklarda yakılır. Vedalardaki baslıca tanrılardan Agni ateş tanrısıdır ve evrenin ruhu ve aslıdır. Kurbanları hep Agni yaktırır. Hintliler; Vedic dönemde tanrılara kurban sunmakla hem maddi hastalıklardan kurtulacaklarına hem de dünyayı düzelteceklerine inanırlar. Bir çok hayvan; inek, koyun, keçi ve at kurban olarak kesilmiş ve bu hayvanların etleri törene katılanlarca yenmiştir. Öküz ve kısır inek eti yiyene “ates” denir. Et bir törenle sunulur. Atalara götürülmesi için bir keçi de ateşe sunulur. Evlenme törenleri sırasında yenmek amacıyla kısır bir inek kesilir. Kurban olarak sunulan atların, koçların, kısır ineklerin ve bizonların etleri pişirilir; belki de kuşların da eti yenir. Yazılı belgelerde bir de mezbahadan söz edilmektedir. Ancak, daha sonraki dönemlerde tanrılara hayvan kurban etme ve konuklara ikramda bulunma dışında hayvan öldürmek tümüyle yasaklanır. Etin tüketilmesi konusunda şölen ile hayvan kurban etme aynı yönde değerlendirilmiştir. Bu arada yaşanan yoğun bir kuraklıktan sonra, hayvan kurbanı yasaklanır. Bunu izleyen evrede ise, tartışılan çeşitli sosyo-ekonomik nedenlerle sığır eti Hindistan’da yasaklanmış ete dönüşür.
Vedizm’de kurban tanrıların besinidir. Batılılarca anlaşılması güç olmakla beraber, kurbanlar tanrıları yaratırlar. Tanrıları yarattıktan sonra onları besleyen kurbanların aracılığı ile insanın uzun ömürlü olması, zengin olması ve erkek çocuk sahibi olması, öldükten sonra da yasamak gibi arzularını tatmine olanak verir. Bu devrede insan için kurtuluş, kurban yoluyla elde edilir.[18]
6. Eski İran’da Kurban
Zerdüstlük’ün kutsal kitabı “Zend-Avesta” da fiber (su aygırı) denilen bir hayvanın kurban edildiği bildirilmektedir. Yine bu kutsal kitaba göre yalvarış, ibadet ve kurban af dilemeye yarar. Zend-Avesta’da dikkati çeken bir diğer konu, tanrılara sunulacak olan kurbanların dağlarda, ırmak ve göl kenarlarında 100 at, 1000 sığır ve 10.000 koyun seklinde sunulmasının istenmesidir. Dini açıdan kan dökücü hayvanların etlerinin tüketilmesi yasaktır. Zerdüşt’ten önce “deva” denilen ve kötülüklerin tanrısı Ehrimen’in yardımcısı olan şeytanlara, onları yatıştırmak üzere kurbanlar kesilir. Deva’ların, kesilen kurbanlardan çıkan buğu ile beslendiklerine inanıldığından, Zerdüşt kurban kesimini ve bu bağlamda sığır eti yenmesini yasaklar. Ayrıca İran’daki Mitra inancında bütün canlı varlıkların kurban edilmiş bir boğanın kanından doğduğuna inanıldığından, bu inancın ritüellerinde boğaların kurban edildiği bildirilmiştir.[18]
7. Hititler’de Kurban
Hititlerde kurban ritüelleri, adak, kefaret ödeme, gönül alma, şükran gibi amaçlarla gerçekleştirilir. Hititler, kirli olarak kabul ettikleri köpek ve domuzu pek nadir olarak tanrılara kurban olarak sunarlar. Ülkenin ilk ürünleri, ilk meyveleri ve bir yasındaki hayvanlar, tanrıları yatıştırmak için kurban olarak sunulurlar. Tanrılara kurban edilmek için genel olarak öküz, koyun ve keçi yeğlenir. Bu kurbanlıkların iyi durumda ve kusursuz olmaları istenir. Hititlerde hayvanlar, boğazları kesilerek, dolayısıyla kanları akıtılarak kurban edilirler. Hititlerde yaygın olmamakla birlikte insanların da kurban edildikleri görülür.[22]
8. Eski Çin’de Kurban
Mevsim değişimleri gibi belirli zamanlara özgü çeşitli kutlama törenleri düzenlenen Çin’de bu törenlerde kurbanlar da kesilir. Kurban olarak daha çok lekesiz, tek renk ve kusursuz boğalar tercih edilir. Kanlı kurbanların yanı sıra kansız kurbanların da kullanıldığı bu ülkede, insanların kurban edildiğini gösteren bir tek örneğe rastlanmıştır.[22]
9. Eski Japonya’da Kurban
Japonya’da ibadet; dua ve besin amaçlı kurbandan oluşmuştur. Eskiden hayvanlar kurban edilmesine rağmen, insan kurbanı gibi bu da daha sonraları terk edilmiştir. Kurbanlar bitkisel ağırlıkta olup kansızdır.[22]
10. Eski Amerika’da Kurban
Maya, Aztek ve İnka’larda insan kurban etmek temel uygulamadır. Özellikle Aztekler’in yılda 50.000’e yakın insanı kurban ettikleri bildirilmiştir. Aztekler’de bununla beraber, köpek, hindi, ördek, geyik, tavsan ve balık da kurban olarak tüketilmiştir. Maya’larda insanlar dışında az sayıda da olsa hindi ve köpekler de kurban edilir. İnkalarda ise, insan kurban etmek, geviş getiren bir hayvan olan lamanın kurban olarak sunulmaya başlamasıyla son bulmuştur.[22]
Huitzilopochtli adlı Güneş Tanrısı’nın şefkatini kazanmak için insan kalplerini yiyen ve kanlarının içilmesine inanan halk, dini törenlerde de tüyler ve kâğıttan yapılan yılanlar ile süslenen çoğu mahkûm olan kişileri kurban seçiyordu. Rahipler, flüt eşliğinde yapılan törende, taş bıçak ile kurbanların kalbini çıkarıyor ve vücudu, piramidin basamaklarına atıyor, kalbin üzerine biber koyarak yiyordu. Yağmur Tanrısı Tlaloc’a, 4 –7 yaşları arasındaki çocukları getiren ve boğazlarını keserek kurban eden toplumda, en büyük kitlesel kurban, 1487’de Mayor Tapınağı’nın açılışında 20 bin kişinin sunaklarda kurban edilmesiyle olmuş ve bu iş 4 gün 4 gece sürmüştü.[23]
11. Fenikelilerde Kurban
Fenike dininde de çok sayıda insanın kurban edildiği görülür. İlk ürün ya da ilk çocuk, gelecek yıl ürünün daha bereketli olması için tanrılara kurban edilir. Savaşa giderken de zafer kazanmak için çok sayıda çocuk tanrılara kurban olarak sunulur.[22]
12. Frigyalılarda Kurban
M. Eliade, Anadolu’da özellikle ilk çağlarda hasat mevsimi dolayısıyla yapılan insan kurbanı ve kafa kesme ayinlerine örnek olarak Frigyalılar’ı ele alır. Frigyalıların yüzyıllar önce hasat zamanında insanları, başlarını kesmek suretiyle kurban ettiklerini, hatta elde mevcut delillere göre, o zamanlar bu âdetin Doğu Akdeniz’in her tarafında yaygın olduğunu kaydetmektedir.[24]
13. Eski Yunan’da Kurban
Yakarma, şükran ve arınma kurbanları çok yaygındır. En büyük kurbanlarını tanrılar tanrısı Zeus’a adamışlardır. Hayvanları kurban etme yöntemleri inceden inceye saptanarak tapınağın duvarlarına asılmıştır. Tanrılara erkek hayvan, tanrıçalara ise dişi hayvan, gök tanrılara az tüylenmiş ve beyaz, yer altı (öte dünya) ve deniz tanrılarına siyah, ateş tanrılarına ise kızıl/kırmızı renkli hayvanlar kurban edilir. Ayrıca Yunanlılarda; üçlü kurban (suove taurilia) ve yüzlük kurban (hekatombe) seklinde de hayvanların kurban edildikleri görülür. Kurbanı tanrılara sunan kişinin bası çelenklidir. Kurban edilecek hayvanın ise alın kılları kesilip yakılır ve üstüne arpa ile şarap saçılarak kutsanır. Hayvanlar dua, şarkı ve dans eşliğinde kurban edilirler. Genellikle Eski Yunan’da ilahi bir güce sahip olan boğanın kurban edilmesi çok yaygındır. Böylece boğanın sahip olduğu kudretin insana geçeceğine inanılır. Bunlarda domuz yenildiği gibi, kurban da edilir. Tapınaklarda bulunan rahipler, kurbanların kesiliş törenlerine başkanlık ederler. Bu şekilde takdis edilmiş hayvan ya kesilir ya olduğu gibi yakılır ya da bir organından kan alınır. Buna göre kurbanlık hayvanlara uygulanan işlem iki ana grupta toplanabilir. Bunlardan ilki “sphagia” adı verilen ve özellikle gece, alçak bir tas platform üzerinde tamamen yakılan, eti hiç yenmeyen ve tümüyle tanrılara sunulan kurbanlık hayvanlardır. Diğeri ise, daima gündüz ve özellikle sabahleyin yüksekçe bir tas ya da tas yığını üzerinde yakılarak kurban edilen ve etlerinin bir kısmı tanrılara sunulurken, geriye kalan belli yerleri de törene katılanlar tarafından yenilen hayvanlardır. Eski Yunan’da sayıları oldukça kabarık olan tanrı ve tanrıçalara, her biri için belirlenmiş ritüellerde evcil hayvandan, yabani hayvandan, kuşlardan ve hatta balıklardan kurbanlar sunulmuştur. Burada kurbanı sunan kişi, yıkanarak arınır ve sunakta yanan ateşe şarap döküp arpa taneleri saçar. Kurbanın tüylerinden bir kısmını da bu ateşe atar. Bir rahip tanrıya övgüler düzer, şükranlarını sunar ve yardımlarını diler. Bazı ritüellerde hayvanın bağırsakları ayrıca pişirilerek, toplu kutlama başlamadan önce bundan tadılır. Tanrı bu törenlerin şeref konuğudur. Kurban olarak sunulacak hayvanların sakat olmamasına, en iyi ve en kusursuz hayvanlar arasından seçilmesine özen gösterilir. Ayrıca, yılda bir kez bir at, tanrılara kurban edilir. Eski Yunan’da insanlar da kurban edilmiş ancak, geç klasik antikitenin Yunanlıları, insan kurban etmenin her çeşidini ahlaksızlık olarak görmüşlerdir [22]
14. Eski Roma’da Kurban
Romalılarda da kurban en önemli tapım eylemidir. Özel tapımlarda kansız (bitkisel olarak ilk ürünlerin sunulması), devlet tapımındaysa kanlı (hayvanların sunulması) kurbanlar gerçekleştirilir. Kurban edilecek hayvanların sayısı, cinsi, rengi iyice belirtilir. Kurban kesilirken “favete linguis” diye bağırılarak kurban kötü etkilerden korunur. Bir yandan da flüt çalınır ve tanrı için ayrılan bölümler (karaciğer, akciğer, yürek) sunağın üzerinde kanlı kanlı yakılır. Roma Senatosu M.Ö. 97 yılında yasaklayana değin Roma İmparatorluğu’nda insanlar da kurban edilmiştir. Romalılar, tanrılarının hoşnutluğunu kazanmak için onlara süt, şarap ve yemişle beraber hayvanları da kurban olarak sunmuşlardır. Genellikle Romalılar özel tapınaklarda sığır, domuz, keçi ve koyun gibi hayvanları kurban ederler. Ancak bu hayvanların beyaz olanları seçilir. Kurbanların basına tuzlu un serpildikten sonra, kafalarına indirilen yalnızca bir tek balta darbesiyle öldürülürler. Bu esnada ayakta Jüpiter’in evine doğru dönmüş olarak eller açılır ve belirli dualar okunur. Tanrıça Venüs’e ise güvercin kurban edilir. Eski Yunan’da olduğu gibi Roma’da da kurbanın eti üzerine şarap dökülerek yeme alışkanlığı vardır. Ayrıca Roma kurban ritüelleri arasında, kurban edilen hayvanların bağırsaklarının biçiminden geleceğe yönelik olarak kehanetlerde bulunmayla ilgili olanlar özellikle belirginleşmiştir. Roma’da ayrıca, büyük tehlikelerin belirdiği zamanlarda “ver sacrum” adı verilen bir geleneğe göre, insan ve hayvanların ilkbaharda doğan ilk yavruları tanrılara kurban edilir.[22]
15. Eski Araplarda Kurban
İslam öncesi Arapların da eski dönemlerde Sabah Yıldızı’na daha doğmadan büyük bir acele ile insan ve beyaz deve kurban ettikleri, yine önemli putlardan Uzza’ya, oğlanlarla, kızların ve esirlerin de kurban edildikleri ileri sürülmektedir. Yakın dönemde ise insandan vazgeçilmiş, hayvan kurbanına geçilmişti. Putlara özel kurban kestikleri gibi genelde Safa ve Merve tepelerine dikilmiş kayadan putlara kurban keserlerdi. Bu kayaların biri İsaf, diğeri Naile adlı puttu. İsaf ve Naile iki sevgiliydi ve Kabe’nin kutsallığını kirlettikleri için öldürülmüş, daha sonra efsaneleşerek kutsallaştırılmışlardı. Araplar, putlara adak da adarlardı. Dilekleri gerçekleştiğinde, önemli işlerinde ve uzun seyahatlerinde adak keserlerdi. Adaklarının çoğu da ilk çocuklarının erkek olması içindi.[24]
16. Eski Türklerde Kurban
Yeryüzündeki başlıca dinlere göz attığımız zaman genelde “kurban” ritüeli ile karşılaşırız. Dinlerdeki kurban ritüelinin gerisinde yatan temel fikir, inanılan yüce varlığa ya da varlıklara duyulan kabulleniş, saygı ve takdis sonucu “yakınlaşmak” bütünün bir parçası olunduğunu hissettirebilmek amacı taşımaktadır. Bu kurban genel olarak, kanlı ve kansız olmak üzere ikiye ayrılır. Türklerde de durum aynıdır. Eski Türkler, tabiatta bir takım gizli güçlerin varlığına inanırdı. Bu tabiat varlıklarının canlıcılık (animizm) ilkesine göre birer ruhları olduğu tasavvur edilirdi.[25] Dolayısıyla Türkler, bunların ruhlarına, atalara ve Tanrı’ya saygı ve sevgi belirtisi olarak kurban adamayı bir inanç haline getirmişlerdir.[26]
Türk Dili’nin en eski ve değerli sözlüklerinden Divânü Lûgati’t-Türk’te [27] kurban karşılığı olarak “”yağış” kelimesi geçmektedir. “Yağış, İslam’dan evvel Türkler’in adak için, yahut Tanrılara yakınlık elde etmek için putlara kestikleri kurban”olarak anlamlandırılmıştır. Yine aynı eserde [28] ıdhuk/ıduk kelimesi geçmektedir. “Idhuk: Kutlu ve mübarek olan her nesne. Bırakılan her hayvana bu ad verilir. Bu hayvana yük vurulmaz, sütü sağılmaz, yünü kırkılmaz; sahibinin yaptığı bir adak için saklanır.”şeklinde tanımlanmıştır.[12]
Bilindiği üzere Türklerin en eski inanmalarını Şamanizm oluşturur. Şamanizm, milattan önceki yıllardan bu yana Türklerin ve çevrelerindeki toplulukların İç Asya ve Orta Asya’da yaşadıkları bölgelerde uyguladıkları ve şaman ya da kam adı verilen din adamları aracılığı ile gerçekleştirilen bir inanç ve uygulamalar bütünüdür.[29] Ayrıca günümüzde Ural – Altay’da ve Orta Asya Türkleri ile Anadolu Türklerinin inanç yapıları içerisinde Şamanizm’in yaygın izleri hâlâ devam etmektedir. Şamanizm’de doğum, evlenme, ölüm ve kurban törenleri şamanlar tarafından idare edilir.[22][26]
Türklerin sosyal yaşamının her aşamasında kurbanın önemli bir yeri bulunmuştur. Türkler Tanrıya yakarış, ata ruhlarını anma, bereket dilekleri, doğum, toy-düğün, şölen, bayramlar, antlaşmalar, ölüm ve mezar ziyareti gibi çeşitli durumlarda kurban sunmuştur. Bu çerçevede Kırgızların yaşamında da öteden beri kurban önemli yer almıştır. Çin ve İslam kaynaklarına göre eski Kırgızlarda kurban için muayyen bir zamana rastlanmamıştır. Bunun yanında Kırgızlar, İslam’ı kabulden önce, Tanrıya (Tengir), ata ruhlarına (arvah), yer-su (eer-suu: kutsal dağ, orman, su v.b.) ruhlarına, ocağın ve çocukların koruyucusu kabul edilen Umay Ene’ye kurban sunmuştur.[30]
Genel manada eski Türklerde kurban sungusunun nedenine ilişkin olarak; daha fazla sahip olmak için kendinden bir parçasını vermek olarak değil, görünmeyen yâni kutsal olanla bir bağ kurmak amacıyla öldürmek olarak açıklanmaktadır. Çoğu materyaliste göre bu düşünce pek akılcı olmasa da; Türklerin dua ve teşekkürlerinin Gök Tanrı’ya ulaşmasında aracı olan temel davranışı açıklar niteliktedir. Bu durumun sebeplerine bakacak olursak; zafer istemek veya teşekkür etmek için, barışı ve anlaşmaları teyit etmek için, kuraklıkta yağmur için, hastalık ve ölüm hallerinde vb. kurban sunarlar. Bu bağlamda görünmez yüce kutsalın tezahür ettiği her hangi bir nesne dağ, ağaç, ocak (ateş), su, ecdat, bayrak, tözler, temel aracılar haline dönüşebilir. Özellikle av kurbanında bu durum daha da belirginlik kazanır. Kurban edenin sahip olmadığı bu hayvan, kutsalla bağlantı sağlaması (aracı olması) için okla vurularak öldürülür.[31][32]
Şamanist Türklerde her ayin için mutlaka kanlı ve kansız “kurban” sunulur. Abdülkâdir İnan’a göre, kansız kurbanlar şu şekildedir: Saçı (libation), yalma (ağaçlara ve şaman davuluna bağlanan paçavralar), tösleri (ongon) yedirme (ağızlarını yağlama), ateşe yağ atma ve şarap serpme gibi. Kansız kurbanların en önemlileri ruhlara bağışlanarak başıboş salınıveren hayvanlardır. Bu hayvanlar genelde sahibinin yaptığı bir adak için saklanırlar. Bunların, sütü sağılmaz, yünü kırpılmaz, ve bu hayvanlara yük vurulmaz. Idık1 denilen bu hayvanlara kadınların dokunması yasaktır ve ayrıca kadınlar kurban törenlerine de katılmazlar.[33] Radloff da Sibirya’dan Seçmeler’de eski Altay Türklerinde şaman kültünü anlatırken benzer şeyleri vurgular.[34] W. Eberhard; “Çin’in Şimal Komşuları”adlı kaynakta H’yung –nu kavimlerinden olan TU-CÜE’ler (Türkler) hakkında bilgi verirken “kurban” konusuna da değinir. Adı geçen kaynağa göre, ölü merasimlerinin yanında her yıl ecdat mağarasına kurban kesilir.[35]Bahaeddin Ögel’e göre; kurban Eski Türklerde daha çok kutlu değer üzerinde kesilir. M.Ö. 53 yılında Hun Hakanı Huhanyeh Han, kutlu dağlar üzerinde kutlu bir beyaz at kurban etmiştir.[36][26]
Fuat Köprülü, Edebiyat Araştırmaları I, “Ayinlerde Şiir”bölümünde; Eski Türk hayatında başlıca üç büyük ayinden söz eder. Bunlar üçünde de kurban ayini bulunan Şeylan, Sığır ve Yuğ’dur. Şeylan – şölen; Oğuz boylarının kurban ziyafetlerinden ibarettir. Köprülü’ye göre, “dinin en iptidai şekillerinden en yüksek şekillerine kadar bütün derecelerinde göze çarpan bu kurbanların esası, ma’budu da ziyafete iştirak ettiren ortaklıktan başka bir şey değildir.” Fakat Oğuz boylarının şölenlerinde başka kavimlerin kurban ziyafetinde mevcut olmayan özel bir hal vardır ki o da şölende her boya, kurbanın belirli uzvunun verilmesidir. Bu belirli et parçalarına “söğük”denir.[37][26]
Ziya Gökalp’e göre de Oğuzların altı uz’un (aşiretinin) her birinin birer sökük’ü bulunur. Böylece boy beyleri şölende (milli ziyafet) kesilen kurbanların etinin her yerini yiyemezler. Her Uz’un boy beyleri, etlerin yalnız “sökük”ya da “söğük”denilen belirli parçalarını yiyebilirler.[80] Sencer Divitçioğlu da Oğuzlarda “ülüş simge sistemi”üzerinde dururken et paylarının önceden belirlendiğini vurgular.[38] Ögel’e göre eski Türklerin bahar bayramlarının en önemli olayı kurban törenidir.[39][26]
Tabgaçlarda ilk ve sonbaharda atalara kurban sunulur, toprak makamındaki taş evde kesilen kurbandan sonra civara kayın ağaçları dikilir. Sonra bunlardan “kutlu ormanlar” meydana gelir.[40] XI. yüzyılın ilk yıllarında tamamı ile Müslüman olarak Horasan’a geçen Selçuk Oğuzlarında, Dede Korkut hikâyelerinde de kurban geleneğinin izleri görülür. Abdülkâdir İnan, “Beltir Türklerinde Gök Tanrı’ya Kurban Töreni” adlı makalesinde Beltir (Yenisey)Türklerinin eskiden beri sürdüregeldikleri kurban geleneğinin günümüze yansımalarını kaleme almıştır.[41][26]
Eski Türk toplumlarında, ister animistik, ister totemistik, isterse şamanistik esaslı olsun kurban toplumsal yönü ile toplum birliğine süreklilik kazandırıcı, dayanışmayı arttırıcı, tinsel yapıyı güçlendirici ve kuşaklar arasında bağ kurma işlevlerini yerine getirmektedir.[42] Böylece kutsal olan yinelenmektedir.[26]
17. Kırgızlarda Kurban
Kırgızlarda kurban uygulamasının amaçları arasında Tanrıya şükretmek, Tanrıdan bir dileğin kabul edilmesini istemek, ata ruhlarını anmak, ölmüşlerin sevabını artırmak, sevap kazanmak, çeşitli hastalıklardan kurtulmak yanında kurban aracılığıyla akraba, dost ve komşuların duasını almak gibi düşünceler de bulunur. Kırgızların yaşamında insanın doğumundan ölümüne kadar geniş bir dönemde uygulanan kurban, ölümden sonraki dönemlerde de çeşitli anma törenleriyle devam eder. Bu inanış ve uygulamalar diğer Türk topluluklarındakilerle de ortaklık ve paralellik gösterir. Asırlardır süregelen ve Manas destanında da sıkça söz edilen kurban fenomeni, Kırgızlarda günümüzde tertip edilen her türlü törende, toyda, ziyafette, ölüm olayında, ata ruhlarının anılmasında ve diğer bazı durumlarda gerçekleştirilir.
Kırgızlarda kanlı kurban uygulamasında genellikle kurban olarak şu hayvanlar seçilir; at, sığır, koyun, keçi, topoz (Çin mandası), deve, bazen de tavuk ya da horoz. Öteden beri Türk topluluklarında genellikle erkek hayvanlar kurban olarak tercih edilir ve bunların en makbul olanının da at olduğuna inanılır. Kırgızlar, alnında beyaz bulunan genç kısrağı, Tanrının beğendiğine ve ruhların hoşuna giden kurban olduğuna inanır. Bu yüzden Manas destanında kahramanların kurban olarak ak boz kısrakı tercih ettiği bildirilir.
Kırgızlarda keçi kurban olarak daha az tercih edilir. Günümüzde “kan akıtma” adı altında yapılan uygulamalarda ise tavuk ya da horozun kesildiği görülür. Kırgızlar, deve eti yemenin ruh için şifalı olduğuna inanır ve deveyi kutsal bir hayvan kabul eder. Bundan dolayı onlar ancak evde büyük bir bahtsızlık olduğunda kurban olarak deve keser.
Kurban edilen hayvanın kanının akıtılmasına, kemiklerinin kırılmamasına, köpeklere verilmemesine dikkat edilir ve bu kemiklerin ateşte yakılmasına ya da yere gömülmesine özen gösterilir. Türk toplulukları arasında kurban olarak kesilen atın kafatasının bir sırık üzerine asılmasına ise yaygın olarak rastlanır.[30]
18. Yahudilik’te Kurban
Yahudilik”te kurban, ilk dönemlerden itibaren, ikinci Mabed’in yıkılışına kadar, İbrani dininin ve Yahve’ye ibadetin en önemli unsuru idi. Her ne kadar eski Ahid kurbanın herhangi bir tanımını vermemişse de Yahudilikte kurban, ister hayvan ister sebze olsun, Tanrı’ya bağlılığın bir işareti olarak O’nun teveccühünü kazanmak veya affını sağlamak amacıyla, bir mezbah üzerinde tamamen veya kısmen yok edilen bir takdim fiili olarak tanımlanmıştır. Buna göre Yahudilik’te birincisine kurban, ikincisine de takdim adı verilen iki farklı kurban uygulaması ile karşılaşılıyor.[11][10]
Eski Ahid’de kurban karşılığında kullanılan en eski ve kapsamlı terim bir bağış veya vergi anlamına gelen ‘Minha’dır. Kurban karşılığında kullanılan diğer genel terimler “grb” kökünden, yaklaştıran şey anlamına gelen ve kanlı kansız bütün takdimler için kullanılan “gorban”, kutsal kan dökmeyi ifade eden ve genellikle topluca yenilen komünyon kurbanı için kullanılan “zebah”tır. Kutsal kurban yeri anlamına gelen “mezbah”kelimesi de “zebah”tan gelmektedir. Yine eski Ahid yazarları kurbanın özel bir türüne işaret etmek üzere ateşte yakılan kurban anlamına gelen İbranice “olah” kelimesini kullanmış. Bir adağı yerine getirmek üzere sunulan kurbana da “zebah selamim”adını vermişlerdir.
Hz. İbrahim’le başlayan kurban geleneği İshak ve oğlu Yakup tarafından da devam ettirilmiş. Yahudilikte Tanrı’ya saygı göstermek ve verdiği nimete şükür anlayışı yaygındır. Hz. Musa ile birlikte, Yahudilerin Mısır esaretinden kurtulmaları, dinin yayılması ve şeriatın ihdası yanında ibadetin özünü teşkil eden kurban merasiminin esaslarının belirlendiği yeni bir dönem başlamıştır. Bu dönemin kurban çeşitlerinin başında Pesah Kurbanı gelmektedir. Pesah, Yahudi anlayışında, İsrail oğullarının Mısır bölgesindeki tutsaklıklarından kurtarılışının, Pesah kuzusu kurbanının ihdasının ve Matzah veya mayasız ekmek yemenin anısını canlandırır. Hem Tevrat’ta hem de Kuran’da belirtildiğine göre Hz. Musa zamanında İsrail oğullarından sağlam, kusursuz, üzerine hiç boyunduruk binmemiş bir inek kurban etmeleri istenmiş.
Yahudilikte kurban canlı ve cansız olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Canlı kurbanlar Musa şeriatına göre kurban edilmesi uygun görülen hayvanları boğazlamak suretiyle sunulan kurbanlardır. Burada hayvanın kanını akıtmak önemli. Cansız kurban ise Tanrı adına yere su ve şarap dökme şeklinde gerçekleştirilir. Yahudilikte kurbanlar günlük, haftalık, aylık, mevsimlik ve yıllık olarak sunulur. Günlük kurbanlar, her gün sabah akşam sunulması gereken birer yıllık iki kuzudan ibarettir. Öte yandan İsrailliler, çok erken dönemde, Hz. İbrahim’in yaptığı gibi ilk doğan çocukları kurtarmak için bir hayvan kurbanını bedel olarak ihdas etmelerine rağmen şiddetli bir savaş veya ümitsizlik durumlarında ilk doğan çocuk en değerli hediye olarak kurban edilirdi. Nitekim Moab Kralı Mesha, böyle bir durumda kendi yerine krallığa geçecek olan ilk oğlunu kurban etmekten çekinmemiştir. Yahudiler’de kurban anlayışı günümüze doğru gelindiğinde gittikçe değişime uğruyor. Mayasız ekmeğin en önemli kurban geleneği olarak sürdüğü söylenebilir.[11]
Yahudilerde kurban adeti Kudüs Tapınağı’nın yıkılmasından sonra kaldırıldı; çünkü kurban ibadeti Tapınak’a hastı ve Yahudilere göre Tapınak tekti. Böylece sadece Tevrat’ı okumak ve dua etmek, ibadet olarak kaldı; bunların yeri de sinagoglardı (havra)… İsrail dininde başlangıcından itibaren uzun bir süre dua yoktu. Bu ibadet MÖ’ki son yüzyıllarda İranlılar ve başka halklarla temas sonucu Yahudiliğe girmiştir.[43]
Yahudilik’te, Mabed’in yıkılmasından sonra “Kurban” ibadeti askı ya alınmış olsa da, günümüzde Yahudiler, günahlardan arınmak için horoz veya tavuk kurban edip etlerini fakirlere dağıtmaktadırlar.
19. Hıristiyanlık’ta Kurban
Hıristiyanlık inancında Tanrı için herhangi bir kurban kesilmez. Çünkü bu inanca göre “kurban”, Hz. İsa’nın kendisidir. İnanışa göre Hz. İsa, çarmıhta bütün insanlığın günahları için kendisini kurban etmiştir. Kiliselerde yapılan ekmek-şarap ayini (Rabbin Sofrası, Kominyon), bu kurbanı temsil eder. Dolayısıyla kurban kesmeye gerek kalmamıştır.
Hıristiyanlık inancına göre; çarmıha gerilmesinden önceki akşam, Hz. İsa, “Bu, benim vücûdumdur.” diyerek öğrencilerine ekmek dağıtır. Sonra da bir kâse şarap gezdirerek “Bu, benim kanımdır.” der. Bu inanışa göre Hz. İsa, ekmekle şarabı kendi vücudunu ve kanını göstermek için kullanmış ve izleyicilerine kendisini anmak üzere bu (kurban) töreni(ni) sürekli tekrarlamalarını buyurmuştur. Dünya çapındaki Mesih İnanlısı toplulukların çoğunda Hz. İsa’ya atfedilen bu emir, ya her pazar günü ya da belirli pazar günleri yerine getirilmektedir.(İncil, 1. Korintliler 11:23-30) [44][45]
William MacDonald’a göre; Matta 26:27-28’deki kase sembolünde Yeni Atlaşma “kanı”nı (Hz. İsa’nın kendi kanı) temsil eden asmanın ürünü vardır. (Hıristiyan inancına göre) Karşılıksız olan lütfun (Lütuf teorisi) Yeni Antlaşması, O’nun “değerli kanı”nın birçoklarının günahlarının bağışlanması ile onaylanacaktır. O’nun kanı, herkesin günahına af sağlayacak kadar yeterlidir.[46] Bunun için de yeryüzüne tekrar gelip “Egemenliğini” kuruncaya kadar bir daha bayram sevinci olmayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder