Bu Blogda Ara

1 Temmuz 2019 Pazartesi

OSMANLI’DA KUDUZ TEDAVİSİ KUDUZ NEDİR?




OSMANLI’DA KUDUZ TEDAVİSİ
KUDUZ NEDİR?
Kuduz, kelime anlamı bakımından incelendiğinde deli, kudurmuş, kontrolünü yitirmiş anlamındadır. Kuduz hastalığı, genellikle etobur hayvanların salyalarından yaraya bulaşan kuduz virüsünün meydana getirdiği viral bir hastalıktır. Sıcakkanlı hayvanların tümüne kuduz virüsü bulaşabilir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, kuduz hastalığının yayılmasında en büyük rolü oynayan hayvan köpeklerdir.Yalnızca ısırma durumlarında değil, kuduz şüphesi bulunan hayvanın tırmığı veya salyasının, insan derisindeki açık yaraya, kesiklere ve sıyrıklara teması gibi durumlar da kuduz şüpheli temas sayılmaktadır. Kuduz virüsü insan vücuduna girdiğinde bir kuluçka süresi geçirir. Bu süreç virüsün vücuda girmesinden, beyne ulaşmasına kadar seyreder.Kuduz hayvan tarafından ısırılan bölgenin beyne olan mesafesi, virüsün kuluçka süresini de değiştireceği için hastalığın tedavisi açısından çok önemlidir. Kuduz virüsünün bulaştığı insanlarda hastalık 3 evrede kendini gösterir.
KUDUZUN TARİHİ:
M.Ö. 13. yüzyılda yaşayan Babil hükümdarı Hammurabi’nin çıkardığı yasalarda kuduz hastalığından bahsedilmektedir. Hayvanlardaki kuduz hastalığı ile insanlardaki su korkusu yani hidrofobi hastalığı arasında bir bağlantı olduğu M.Ö. 322 yılında yılda tanımlanmıştır. Kuduz hastalığının hayvanlardan insanlara bulaştığı bilinmekle beraber, buna karşın köpeklerin salyalarının hastalığı bulaştırdığı 19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde ancak tanımlanabilmiştir. 19. yüzyılda kuduz hastalığının en sık görüldüğü ülkelerden birisi Türkiye’dir.
OSMANLI DEVLETİ’NDE KUDUZ HASTALIĞI:
Osmanlı Devleti’nin son döneminde, bulaşıcı hastalıklarla mücadele konusunda ciddi çalışmalar yapıldığını söylemek mümkündür. Kuduz hastalığı etrafında bu konuya değinmek gerekirse; kuduz aşısının üretiminden önce ve sonra, halkı bilinçlendirmek amaçlı ülkenin çeşitli bölgelerindeki yerel gazetelerde, kuduzdan korunma yöntemi veya kuduz hastalığının tedavisi üzerine birtakım yayınların yapıldığı görülmektedir. Tuna Vilayet Gazetesi’nde, kuduz hastalığının tedavisine dair bir haber yapılmıştır. Bu haberde, Fransız Doktor Boisson’un, hastasından kuduz virüsü kaptığı, kuduz belirtilerinin ortaya çıkmasına rağmen doktorun 57 santigrat dereceli hamama girerek hastalıktan tamamen kurtulduğu bilgisi verilmiştir. Ayrıca doktorun 80’den fazla kuduz hastasını da aynı yöntemle tedavi ettiğinden bahsedilmiştir ve tedavi yöntemi anlatılmıştır.
ALTARNATİF TIPLA OSMANLIDA KUDUZ TEDAVİSİ:
İnsanlar, hastalıklarına şifa bulmak amacıyla; özellikle hastanelerin ve diğer sağlık kuruluşlarının olmadığı bölgelerde, alternatif tıbba sık sık baş‐ vurmuşlardır. Şifa dağıtan insanlar, halk dilinde “ocaklı” olarak adlandırılmıştır. Ocak türlerinden biri de Darpı Ocağı’dır. Kuduz hastalığının teşhis ve tedavisinde etkili olana Darpı Ocağı denir. Darpı/ darpılama terimleri; hastalığın teşhis edilmesi, belirlenmesi anlamı taşımak tadır. Kuduz hastalığının Konya Vilayeti’nde ortaya çıkış tarihi bilinmemekle birlikte; hastalar veya kuduz şüphesi taşıyan insanlar, eskiden geleneksel yöntemlerden biri olan darpılama ile şifa bulmaya çalışmışlardı.Darpılama işlemi şu şekildedir: Ocaklı yani darpıcı, içerisi okunup üflenmiş su ile dolu olan büyük bir kazanı herhangi bir evin damına veyahut yüksekte bir yere çıkartır. Darpıcı, aşağıdan geçen insanların üzerine kazandaki suyu süpürge yardımı ile serper. Bütün köy ahalisinin bu işlemden geçtiğinden emin olunur. Aynı işlem köydeki hayvanlara da uygulanır. Böylece darpılama sona erer. Kuduz olan insan ve hayvanlar suya tepki vereceği için, virüsün mevcudiyeti ortaya çıkacaktır. Bu işlemde suyun kullanılmış olması, hastalığın insan ve hayvan üzerindeki belirtilerinin halk tarafından bilindiğini göstermektedir.Kuduz köpek tarafından ısırılan şahıslar, yine Ocaklı kişiler tarafından köpek başı ile tedavi edilmeye çalışılmıştır. Köpek başı ile tedavide nasıl bir yol izlendiğine dair bir bilgiye ulaşılamamakla birlikte, bu tedavi yönteminde taklit prensibinden yola çıkıldığı fakat tedavi konusunda başarıya ulaşılamadığı anlaşılmıştır.
KUDUZ AŞISINI ÖĞRENMEK İÇİN PARİSE GÖNDERİLEN HEYET:
Louis Pasteur’un Paris’te yürüttüğü kuduz aşısı çalışmaları sonuç vermiş ve kuduz aşısının bulunmasından sonra bu acılı ölümlerde azalmalar meydana gelmiştir. Dönemin Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit, Avrupa’daki kuduz hastalığı ile ilgili olan bu gelişmeleri yakından takip etmiştir. Hatta daha önce ifade edildiği gibi Sultan II. Abdülhamit, kuduz aşısının öğrenilmesi ve Osmanlı Devleti’nde de uygulanması için 10 Haziran 1886’da Paris’e üç kişilik bir heyet göndermiştir.Bu heyet; Zoeros Paşa, Doktor Hüseyin Remzi Bey ve Veteriner Hüseyin Hüsnü Bey’den oluşmaktadır.Paris’te bakterioloji dersleri alan heyet Son olarak Paris’te kuduz aşısı üzerine çalışmalarını tamamlayıp, 2 adet aşılanmış ada tavşanı ile yurda dönmüşlerdir. Pasteur’un yöntemi ile kuduz aşısının hazırlanışında ada tavşanı kullanılmıştır. Kuduzdan ölen bir hayvanın beyni alınarak ada tavşanına aşılanmış, bir müddet sonra bu tavşan da kuduz hastalığından ölünce onun beyni diğer bir tavşana aşılanmıştır. Bu şekilde 8‐10 tavşan telef edilerek kuduz virüsü zayıflatılmış olur ve bu aşamadan sonra aşı insanlara uygulanabilir hale getirilmiştir.
İSTANBUL (DERSAADET)DAÜLKELP TEDAVİHANESİ:
Heyet‐i Fenniye’nin Aralık 1886’da yurda dönmesinden hemen sonra, 1887 yılında II. Abdülhamit’in emriyle Osmanlı Devleti’nin ilk kuduz aşısı üretilmiş ve ilk bakteriyoloji kurumu açılmıştır. İstanbul Askeri Tıp Mektebi’nin bahçesi içerisindeki bir bina, Zoeros Paşa ve ekibine kuduz aşısının üretimini yapmaları amacıyla tahsis edilmiştir. Tahsis edilen binanın tercih edilmesinde; binanın yapısal özellikleri ve bulunduğu bölge etkili olmuştur. Bina; rutubetsiz, havadar, şehirden uzakta, sulak bir arazide meskûn olduğu için çalışmaların daha sağlıklı yürütüleceği düşünülmüştür. Daülkelp Tedavihanesi, bahçe, giriş kat ve üst kat kısımlarından oluşmaktadır. Giriş katta vizite odası, şırınga salonu, malzeme odası, koğuşlar, abdesthaneler yer alırken; üst katta ise baştabib ve doktorlara mahsus odalar, tavşan açma ve aşılama odası, emülsiyon odaları, laboratuvar, karanlık oda, abdesthaneler, hademelere mahsus oda, mutfak, tavşanhane, tecrit odası, tekfin ve gusül odası bulunmaktaydı. Osmanlı Devleti’nin ilk kuduz hastanesi, Zoeros Paşa’nın müdüriyetinde dâhiliye kliniği bünyesinde Demirkapı’da açılmıştır. İstanbul’daki Daülkelp Tedavi hanesi’nin ilk ismi Da’ülkelp ameliyathanesi’dir. Burada kuduz aşısı yapılmış ve kuduz hastaları tedavi edilmiştir. Bu müessese 1903 yılında Selimiye’ye taşınmıştır. . Daülkelp Tedavi hanesi, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra 1908 yılında Sultanahmet’te bulunan Mülkiye Baytar Mektebi’nin yanına getirilmiştir. Ardından 1920 yılında tekrar ilk yeri olan Demirkapı’ya taşınmıştır. Osmanlı Devleti, kuduz hastalarını kaderine terk etmeyerek, kuduz olduğu anlaşılan veya kuduz riski taşıyan kişilerin geciktirilmeden Daülkep Tedavi hanesi’ne gönderilmelerini istemiştir. Tedavi gören hastaların iyileşme süreçlerinin, İstanbul Daülkelp Tedavi hanesi tarafından izlendiği de belgelerden anlaşılmaktadır. şahısların memleketlerine döndükten sonraki 40 günlük sağlık raporlarının, bildirildiği anlaşılmıştır.Osmanlı devletinin İstanbul dışından daülkelp’e gelen hasta ve refakatçilerinin yol masrafları mahalli belediyeler tarafından karşılanmıştır.
DİĞER DAÜLKELP TEDAVİHANELERİ:
Daülkelp Tedavi hanesinin Ardından 1905 yılında Selanik’te kuduz tedavi merkezi kurulmuştur. 1917’de I. Dünya Savaşı esnasında kuduz hastanesinin üçüncüsü Sivas’ta kurulmuştur. Açılış yılına kaynaklarda rastlanmamakla birlikte, Şam’da da bir kuduz laboratuvarının kurulduğu bilinmektedir.Şam’da yeni bir daülkep in açılma sebebi istanbul’a uzak olması nedeniyle yolda can kayıpları ve Şam’da kuduzun sıkça rastlanan bir hastalık olmasıdır. Yine Selanik’te kuduz tedavi hanesinin bulunmadığı bir dönemde, 29 Haziran 1900 tarihli belgede, Selanik’te kuduz bir köpek tarafından ısırılan 6 kişinin 33 gün sonra Midilli Adası’ndan Dersaadet’e geldikleri anlatılmıştır. Artan kuduz vakaları ve ulaşımdan kaynaklanan sorunlardan ötürü, tedavilerde meydana gelen gecikmeler, Selanik’te bir kuduz tedavi hanesinin açılmasında etkili olduğu düşünülebilir. Bu sebeplerden ötürü, daha önce de belirtildiği gibi 1905 yılında Selanik’te bir kuduz tedavi merkezi kurulmuştur.
kuduz vakalarının yoğun olduğu yılları ve kuduz tedavi hanelerinin açıldığı vilayetleri temel alarak birtakım çıkarımlar yapmak mümkündür. İstanbul Daülkelp Tedavi hanesi, kuduz hastalığının yaygın olduğu XIX. yüzyılda, Osmanlı Devleti için yetersiz kalmıştır. Donanımlı doktorların bulunmaması, tedavide kullanılacak olan aletlerin yeterli olmayışı, tek bir kuduz tedavi hanesinin mevcudiyeti ve ülkenin uzak bölgelerinden yola çıkıp İstanbul’daki tedavi haneye gelen hastaların yollarda bir hayli zaman kaybediyor olmaları, yeni kuduz tedavi hanelerinin inşasını mutlak suretle gerekli kılmıştır. Bu sebeplerden ötürü ülkenin çeşitli bölgelerinde kuduz tedavi hane merkezleri veya laboratuvarları kurulmuştur.







Görüntünün olası içeriği: köpek
































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bozkurt

  Sivas Cer Atelyesi’nde 1939 - 1953 yılları arasında demiryolu araçlarının sadece bakım ve onarımları yapılır. Kuruluşundan tam 14 yıl sonr...