KARAÇAY-MALKAR TÜRKLERİNDE "AY CUTHAN EMEGEN" COMAĞI
Türkler arasında, ay ile güneş insanlara iyilik getiren ve onları koruyan iki kutlu ve güçlü varlık olarak anılırlar. Ay ile güneş, insanoğlunu her zaman göz altında bulundurur ve onları kötü yola sapmadan korurlardı.[1] Ay ile güneşin kutsallığı Uygur Türklerinde de ‘Ay tenride kut bolmış külüg bilge kagan’ şeklinde unvan tanımlarında karşımıza çıkar. Tanrı dininin tesiriyle Türk dünyasının büyük çoğunluğunda ay ve güneşle ilgili inanışlar, bunlara bağlı efsanelerin ortaya çıkmıştır. Bu inanışlar günümüze kadar gelmiştir. Zaman içerisinde değişik görüntüler veren ay üzerine, muhtelif efsaneler de türetilmiştir. Yakut Türklerindeki ‘ay-dede ile öksüz kız’, ‘ay-dedeyi yiyip bitiren kurtlar’, ‘ay ve yıldızları yiyen yedi başlı dev’, Altay Türklerindeki ‘ay-dede ile yedi başlı devin savaşı’ gibi efsanelerin dışında Yakut Türklerindeki ‘Ay dolun olup da gökte bir tepsi gibi parlayınca kurtlar ile ayılar aya hücum edip, ayı yiyorlarmış.” mahiyetindeki inanışlar da bulunmaktadır. [2] Ay tutulması esnasında, silâh atmak, teneke çalmak, gürültü çıkarmak ve İslâmiyet ile birlikte ise dualar etmek, Türk dünyasında bilinmektedir.
|
aa
|
Karaçay-Malkar Türklerinde de ‘Ay Cuthan Emegen’ veya ‘Celmavuz’ diye bilinen bir inanış vardır.
“Dünyayı geceleyin koruyan aydır. Dünyayı yutmak isteyen kötü ruhlu emegenler (canavarlar) ayı yutmak isterler. Aya zarar gelmemesi için sağında ve solunda birer ullu pariy (büyük köpek) nöbet tutarak ayı korurlar. Ancak, bu köpeklerin yılda bir kez uykusu gelir. Ayı yutmak isteyen kötü ruhlu, yılan vücutlu, aslan kafalı uçan ejderha celmavuz (yapışık ağız) köpeklerin uykusunun geldiği anı kollar ve köpekler uykuya daldıklarında gökyüzünde uçarak ayı yutmaya gelir. Köpeklerin uyumasıyla yer yüzü kararır. Yer yüzündeki insanlar köpekleri uyandırmak, ayı emegene yutturmamak için bağırarak, davul ya da başka şeylere vurarak gürültü çıkarırlar. Bunun üzerine uyanan köpekleri gören celmavuz ayı yutamadan geri döner ve gider. Dünya da kurtulmuş olur.”[3] Ay tutulmasıyla ilgili bu inanışın çeşitli versiyonlarını Türk dünyasının değişik boylarında görmekteyiz. Trabzon, Şalpazarı Sayvançatak köyü Çepnileri arasındaki inanışı buna örnek gösterebiliriz.[4]
Gök yüzü, ay ve güneşle ilgili inanışlar ve mukayeseleri konusunda başta Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu[5], Prof. Dr. Fikret Türkmen[6], Nail Tan[7] ve Osman Kural[8] gibi kimselerin çalıştığını biliyoruz.
Biz bu inanışın temelleri ve Türk dünyası üzerindeki versiyonları üzerinde durup karşılaştırma ya da tahliller yapmayacağız.
Ancak, halkıyatçılar tarafından sözlü kültüre bağlı değerlerin tespitinde tarihlendirmelerin net olarak yapılamadığını, derlenen metin içerisinde geçen zaman, şahsiyet, olaylar ya da motiflerden hareket edilebildiğini biliyoruz. Sözlü kültür ürünlerinin Dede Korkut gibi daha sonradan kaleme alınmış olanları dışında inanmalar ve bunlara bağlı efsanelerin bir yere zapt edildiğine pek rastlamıyoruz.
Türk Dil Kurumunca yürütülen ‘Göktürk (Runik) Yazılı Belge Yazıt ve Anıtların Albümü Projesi’ adlı projenin Kafkasya kısmı için saha araştırmalarında bulunurken Türk kültürü ve sanatıyla da ilgili malzemeler toplamaya gayret ettik.
Teşikle Dağ Boğazı Kaya Mezarı Kitabeleri olarak bilinen mevki, 1978 yılında Sovyet epigrafik araştırma grubunca incelenmişti. Karaçay Çerkez Köy Yolu Yapım Ekibi mühendisi Yusuf Atayev tarafından, bu bölge mağaralarında Runik yazı, damga ve çizimler bulunmuştur. Yusuf Atayev, bulduğu bu piktografik şekil, damga ve yazıların fotoğraflarını Prof. Dr. Soslanbek Yakupoviç Bayçorov’a vermiştir. Daha sonra aynı bölgede yapılan araştırmalar sonucunda bu mağaralardaki işaretlerin tarihi Sovyet bilim adamlarınca M.S. II-IV yüzyıllar arası olarak belirlenir.
11 Haziran 1998 tarihinde aynı bölgede Yusuf Atayev ile birlikte araştırmalar yaptık. Karaçay şehrinden Üçköken’e giden yol üzerinde, Verhnhaya Mara kasabasını geçtikten 10 km sonra, Sarıtüz-Üçköken yol ayırımından Sarıtüz yoluna sapıp hemen 1 km sonra kuzeydoğuya doğru (haritada Krasnovostoçniy’e doğru) toprak yoldan 7-8 km içeri girip Huştu Su çayı ile Teşikle çayının birleştiği yere yaya olarak 2 km gidildiğinde karşımıza dik bir duvar çıkar. Bu duvar dağının içerisinde irili ufaklı mağaralar bulunmaktadır. Burada hemen hemen her mağarada bir zamanlar tavanları isle örten, is yayan bir nesne yakılmıştır. Bu isler ve âdeta cenazelerin konulduğu yerler dikkate alındığında bu mağaraların birer kaya mezarı ve yuğ töreni yapılan yer olduğu anlaşılmaktadır.
1978 yılı ve hemen sonrası bölgede yapılan çalışmaların sonuçlarını Bayçorov, ‘Teşikle mevkii metinleri’ adı altında beş ayrı metin olarak neşreder.[9] Bayçorov, Teşikle mevkiinde sadece Yusuf Atayev’in bulduğu mağarada çalışmalar yapmıştır. Biz burada yedi mağarada yazı, damga ve şekil tespit ettik. Burası, âdeta cenaze merasimi ya da yuğ töreni yapılan bir mağara görünümünde. 1978 yılında tespit edilen karakterlerin yüksekte olan kısımları 1998 Haziran’ına kadar kalabilmişti. Mağaranın zemine yakın kısımları tahrip edilmişti. Zemin killi toprak olduğu için yumuşaktı, bu sebeple tabiat olayları da buralardaki yazı ve damgaları yok etmişti. Ayrıca, çobanlar ya da çocuklar tarafından bu şekil ve yazıların üzerine kiril alfabesiyle yeni kazınmış şekil ve yazılar da bulunmaktadır. Ancak, bunları ayırt etmek zor olmuyordu. Bu bölgede bugün, Kafkasya başta olmak üzere muhtelif Türk soy ve ailelerinde damga olarak kullanılan şekiller ile birkaç satır Runik yazılı metinleri tespit ettik. [10]
Daha önceki araştırmalarda dikkati çekmeyen, bir numaralı mağaranın sağ tarafında yerden 4,5-5 metre yükseğe kazılarak resmedilmiş ay, yıldızlar ve aslan ya da kurt başlı, yılan şeklinde gövdesi olan, uçan ejderha tablosunu tespit ettik.
Tespit ettiğimiz bu tablo bugün de Karaçay-Malkar Türkleri arasında hâlâ yaygın olan ‘Ay Cuthan Emegen- Celmavuz’ inanışının mağara duvarına kazılmış hâlinden başkası değildi. Bu mağaralardaki diğer damga, piktokraflar ve Runik yazıların M.S. II-IV yüzyıllar arasında tarihlendirilmesini dikkate alırsak, ilk defa bir inanışın tarihlendirilmesini yapabileceğimizi de fark ettik.
Bunun, Karaçay-Malkar Türklerinin bölgede yaşayan halk olarak tarihini ve bu inanışın eskiliğini gösteren önemli bir kanıt olduğu kanaatindeyiz. Bundan sonraki mukayese ve tahlillerin halkiyatçıların sahası olduğunu biliyoruz. Bir dilci olarak araştırma sahasında tespit edilen böyle önemli bir malzemeyi halkiyatçıların dikkatine sunmayı görev bildik.
Dipnotlar
[1] Ögel, Bahaddin, Türk Mitolojisi, II. C., Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1995, 197-200.s
[2] Ögel, Bahaddin, Türk Mitolojisi, I. C ., Selçuklu Tarih ve Medeniyeti Enstitüsü Yayınları No:1, Ankara 1971, 51.s
[3] Doğan, İsmail, Kafkasya’daki Göktürk (Runik) İşaretli Yazıtlar, Türk Dil Kurumu Yayınları Nu:736, Ankara 2000, 229.
[4] Çelik, Ali, Trabzon-Şalpazarı Çepni Kültürü, Trabzon Valiliği İl Kültür Müdürlüğü Yayınları, Trabzon 1999, 452.s
[5] Caferoğlu, Ahmet, Türk Onomastiğinde Ay ve Güneş Unsurları, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi XIII. C., İstanbul 1965, 19-28.s
[6] Türkmen, Fikret, Türk Halk Hikâyelerinde Gökyüzü ile İlgili Allegoriler, I. Uluslar arası Türk Folklor Semineri Bildirileri, Ankara 1973, 159-163. s
[7] Tan, Nail, Türk Folklorunda Ay Tutulması, Türk Kültürü S. 146 Ankara 1974, 81-85.s
[8] Kural, Osman, Tokarza ve Çevresinde Göksel Olaylarla İlgili İnanmaların Etnolojik Tetkiki, AÜ. DTCF Etnoloji Kürsüsü Bitirme Tezi, Ankara 1968-69
[9] Bayçorov, Soslanbek Yakupoviç, Drevne-Turkskie Runiçeskie Pamyatniki Evropı, Stavropol 1989 (Çeviri: Muvaffak Duranlı, Avrupa’nın Eski Türk Runik Abideleri, Kültür Bakanlığı, Ankara 1996, 269.s)
[10] Doğan, İsmail., a.g.e., 124-169 arası resimler ve açıklamaları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder