Bu Blogda Ara

26 Ekim 2019 Cumartesi

OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SİVAS ALEVİLERİNDE KURT KÜLTÜRÜ



OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SİVAS ALEVİLERİNDE KURT KÜLTÜRÜ – 1

  “ Dr. Yaşar KALAFAT „

GİRİŞ
Halk inançlarımızda kurt konusunu üzerinde epeydir çalışıyoruz.
Bunları bildiriler ve makaleler şeklinde okuyucu ile paylaşmayı amaçlıyorduk.
Giderek kitap yapma kararını alınca, bu konuda bir hayli daha çalışılması gerektiğini anladık
En son çalışmamız “Denizli ve Çevresinde Kurt ve Ulumak İle İlgili İnançlar” idi.
Ancak bildirimizi göndermemize rağmen bizden kaynaklanan nedenlerle ilgili sempozyuma katılamadık.
Bu hususları açıklamamızdaki sebep, Sözlü kültürümüzde kurt, kurt ve ulumak, Bursa Yöresinde Kurt, Doğu Anadolu’da kurt, Kurtağzı bağlamak, Kurdun totemik boyutu gibi konular çok da birbirlerinden bağımsız olan konular olmadıkları bakımından sunulan bilgilerde yer yer tekrar edilmiş olmanın önüne geçilememektedir.
Nitekim bu bildirimizde Alevilik ve Sivas merkezli olmakla beraber ilmek ilmek bazen Sivas’ın dışına çıkıldığı da olacaktır.
Kurtla ilgili inançlar bilhassa Anadolu bağlamında Alevi inançlı Müslüman kesimde daha yoğundur.
Kurdun İslamiyet evveli boyutu düşünülünce, Eski Türk inançlarından Türk İslamı’nın her kesimine inanç girdileri olurken, Alevi Müslüman kesimde bu girmişlik daha barizdir.
Bu durumu kurt etrafında oluşmuş inançlarda da görebilmekteyiz.
Bildirimizi hazırlarken evvelce yapmış olduğumuz yayınlardan, yeni yapılmış sözlü kültür tespitlerinden, efsane, menkıbe, kargış, alkış, tekerleme ve deyimlerden de yola çıktık.

METİN
Sivas yöresindeki yer isimleri ve insan isimlerine de şüphesiz sayılmayacak kadar kurt içerikli isim yansımıştır.
Bunların üzerinde durmak yeni bir tespit sayılmayacaktır.
Kurtağzı bağlamak ve ulumakla da ilgili tespitlerin büyük bir kısmı Sivas yöresine aittir.
Mutlaka Alevi inançlı kesime ait olduğu söylenilemeyecek olsa da Sivas’ta bıçak sapı olarak en aranılan motiflerden birisi kurt başıdır.[1]
Sivas yöresindeki bir halk inancına göre kurt gece ulur ise, uluduğunu duyanlar için ölüm getirirmiş.
Kurt doğal olarak çok kere gece ulur.
Diğer taraftan köpek için kurt gibi ulur ise, felaket getireceği inancı çok yaygındır.
Bu noktada tespitler arasında bir karıştırma mı var, yoksa toplanılan malzeme yeterli mi değil?[2]
Felak suresindeki “Gecenin getirdiğinden ve götürdüğünden sana sığınırım” ilahi hükmünü düşündürüyor olmalı.
Sivas-Kayseri yöresinden bir özlü söze göre “Kurt ulusundan gördüğünü işler”[3]
Bu söze göre adeta kurt töresini atasından öğrenir.
Yüce, yüksek, güçlü anlamındaki ulu ile ona ulaşmanın yöntemi olan ulumak arasında bir inanç etimolojisi aramak fazla zorlamak mı olur?
Sivas Aleviliğinden örnek seçmeye geçmeden genel Alevilik zemininde kurtla ilgili tespitler bir fikir verebilir.
Bu arada, halk sofizminde Hacı Bektaş Veli halifelerinden Barak Baba ve onunla ilgili inançlar,
Barak ağırlıklı olduğu için şimdi değinmek istemediğimiz başka bir konudur.[4]
Ali Şahin, Barak’ı kurt başlı it olarak açıklamaktadır.[5]
Ahmet Yaşar Ocak da marjinal sofiliği anlatırken Aslan Baba, Koyun Baba, Geyik Baba’nın yanı sıra Bozkurt Baba’nın varlığına dair bilgi vermektedir.[6]
Mersin yöresi Alevi inançlı Tahtacı Türkmenlerinin kurt mitinde Cebrail’in  kurt kılığına girdiği inancı vardır.
Bu tespitte meleğin cisimlendirilmesi söz konusudur.[7]
Orta ve Batı Anadolu’nun Sünni ve Alevi-Bektaşi inançlı halkı arasında, ‘kıyamet günü yaklaşırken bütün canlıların nesli tükenirken sadece kurt kalacak, çok şiddetli rüzgâr çıkarak, bu rüzgâr kurdun gerisinden başlayarak kürkünü sıyırarak, başından çıkaracak duruma getirecek, kurt yine de tahammül edecektir.’ şeklinde bir inanç vardır.
Azerbaycan’da “Kurt tüyü, Azrail  tüyü” diye bir söz vardır.
İnanca göre kurt tüyü taşıyana bu tüy heybet ve cesamet verir.[8]
Kurt tüyünün heybetli görünüm kazandırdığı ve taşıyana cesamet verdiği inancı, Doğu Anadolu’da Sünni ve Alevi inançlı halk arasında çok yaygındır.
Birçok yerde kurttan gece bahsedilmez bahseden kişi bir kıl koparıp onu veya demiri ateşe atmalıdır.[9]
Kurdun mistik boyutunu Şii Caferi inançlı İran Türk halkı arasında da görüyoruz.
Erdebil’deki Şeyh Safuiddin Türbesinde ehli beytin remzi olan açık beş parmakta, başparmak ile başarak parmak arasında sıkıştırılmış kurt kabartması vardır.
Sivas ve Kayseri yöresindeki bir inanca göre kurt izine basan kimseler 7 yıl akraba olurlarmış.[10]
Yine bu bölgeden yapılmış bir tespite göre, bir kış gecesi CEM ayininin yapıldığı evin damına bir kurt gelir ve ulumaya başlar, halk korkunca, dede kendilerini teskin eder ve saz çalarak kurda hitaben halkın korktuğunu belirtir ve “ya mübarek git” demesi üzerine kurt oradan uzaklaşır.
Kısa bir açıklama ile Dede, Dedelik Kurumu, hakkında bilgi vermek dedelik ile kurt etrafında gelişmiş inançların anlaşılmasını kolaylaştırabilir.
“Anadolu Aleviliğinin sosyal ve dinsel yapılanmasındaki temel öneme sahip kurumlardan en önemlisi Dedelik Kurumu’dur.”[11]
Kolonizatör dervişler göç edip geldikleri Anadolu’da, yurt tutmaya başlayıp, gelirken getirdikleri eski inanç sisteminin din adamı tiplemesini, bu yeni coğrafyada bölgenin şartlarına da uydurarak dedelik müessesini geliştiriyorlardı.
Bu kurumların sos kütüklerinde Peygamber ailesi bağlantılarının aranması, geçerli olan bu bağlantıdan hareketle, muhtemelen ana dili Türkçe olmayan kesim üzerinde de itibar kazanmak amaçlı idi.
Öyle de oldu.
Dedeler Türkçe konuşurlarken, ana dili Türkçe olmayanlar da vardı.
Dedelik, karizmatik otorite, bağların belli bir kişideki olağanüstülüğe inanmalarına bağlı olarak, itaat ettikleri bir hâkimiyeti ifade eder.
Kızılbaşlıkta “Dede” ve Bektaşilikte ise “Baba” adı verilen dini otoriteler genel manada günümüz Alevi düşüncesinin dini ve sosyal omurgasını oluşturur.[12]
Sivas yöresi ve kurt içerikli inanç tespitlerini en geniş anlamda çalışan meslektaşımız Kutlu Özen’dir.
O’nun iki tespitini aktarmak istiyoruz.
Sivas Yıldızeli ilçesindeki “Kurt Çamı Efsanesi”ne göre, Köylüler Kala-Kıpçak’da cem-cemaat yapacakları bir günde, gelinlerin töre gereğince çocuklarını büyüklerinin yanında kucaklarına almadıkları dönemlerde, bir kış günü gelin çocuğunu bir çam ağacının dibine koyup bir şeylerle meşgul olurken, aynı zamanda onu da gözetler.
Bir süre burada unutulan çocuk için tekrar gelindiğinde, bir kurdun çocuğu emzirmekte olduğu görülür.
Bu olaydan sonra yöre halkı tarafından bu çam kutsal kabul edilir.
Buraya adak adanır, hayır hasenat adına buraya para bırakılır.[13]
Sivas’ın Koyun Hisar köyünden Kutlu Özen’in tespitini yaptığı bir efsaneye göre, annesi ile birlikte yaşamakta olan bir çocuk, her gece yarısı ısrarla annesini dışarıya çıkarırmış ve bir müddet sonra çocuk eve yarı uyur vaziyette kurtla birlikte dönermiş.
Bir gece çocuk evine dönerken beresini başından yere düşürür ve kurda “ anne berem yere düştü” der.
Bunun duyulması üzerine, kurt sırtındaki çocukla birlikte dağlara doğru kaçar ve karanlıkta kayıp olur.[14]
Bu tespit bize, sır ehlinin sırrının açık edilmesi üzerine kayıp olup adeta kırklara karışmasını düşündürüyor.
Bilindiği gibi kesik baş efsanelerinde de sırrı açığa çıkan Hak eri oracıkta alem değiştirir.
İslamiyet’teki Hz. İbrahim’e inen kurbanın bir Alevi anlatısındaki izahına göre; Bir çoban koyunlarını yayarken yanına kurtlar gelir ve sürüden paylarını vermelerini isterler.
Çoban da sürü sahibinden izin almadan hiçbir şey vermeyeceğini söyler.
Kurtlar, çobana sürü sahibinden izin almasını söylerler.
Bunun üzerine Çoban sürüyü kime bırakacağını kurtlara sorar ve onlardan sürüye bakabilecekleri cevabını alır.
Sürüye sahip olmaları için kurtlara bırakan çoban köye iner, sürü sahibi ile görüşür ve kurtların payının verilmesi onayını alır.
Çoban sürüsünün bulunduğu yere dönünce sürüsünün tastamam yerinde olduğunu ve kurtların sürüyü korumuş olduklarını görür, onlara payları/hakları olan koçu verir.
Koçu alan kurtlar sürüden ayrılır ve giderler.
Sünni İslam’daki Hakk’dan gelen koç,
Alevi İslam’daki bu koçtur.
Dostum Ali Yıldırım’dan temin etmiş olduğum bu tespit etrafında, konuyu bilenin bir cilt eser çıkarması mümkündür.
Biz kendimizce izahlar getirmeye çalışacağız.
Safranbolu yöresi bilmecelerinde kurt ,
Yayılı harman
Dikili direk
Can alıcı
Can kurtarıcı”
olarak geçmektedir.[15]
Bu söylencede, Kurdun mistik boyutu net olarak ortaya çıkmaktadır.
Adeta Cebrail  kurt donuna girmiştir.
Söylence “Don Değişme Motifi” itibariyle de önemlidir.
Biz diğer bazı tespitlerimizde, Kurt’un Azrail/Ölüm Meleği  donuna girdiğini de görüyoruz.
Bu anlatının sahibi olduğu inanç kültüründe, kurt gök ehlidir.
Bu inanç yapısında her şeyin sahibi olan ve kendisinden icazet alınan bir tek güç vardır.
Sürü sahibi de başka bir formatta yine çobandır.
Mülkün ve orada sürünün gerçek sahibi o değildir o bir emanetçidir.
Sürünün diğer kısmının kendisi için helal kılması için, kurdun payını vermek zorundadır.
Bu inanç ekinci kültürümüze “kurdun kuşun payı” olarak geçmiştir.
Dini terminolojiye; kurt, koyun ve sürü sahibi arasındaki bu ilişki, bu husus, rıza olarak geçmiştir.
Yunus Emre’nin;
“Kurtlar ile kuşlar ile
Çağırayım Mevla’m seni”
deyişi ile anlatılmak istenilen bu olmalı.
İnanca göre, kâinatın nimetleri onun üzerindekilerden hepsinindir. Nimetlerin dağıtımında veya dağılımında vasıtalar vardır. İnancın bu özelliği halk inançları kültürüne “Allah’ın eli yok ki” şeklinde geçmiştir.
Harama giden yolu yasaklayan irade, helal lokmanın yolunu açık tutmuştur.
Pay veya hak olarak karşımıza çıkan bu olgu rızktır.
Kurtlar çoban vasıtası ile helallik talep etmeden koyunlardan kapsalardı, haram yemiş olurlardı.
Kurtlar, Çoban, sürü sahibinden dönmeden koyunlara saldırsa idiler emanete ihanet etmiş olurlardı.
Rıza-i ilahinin tecellisi için sabırla beklemeleri gerekirdi.
Kurda payının ayrıldığı inancını Azerbaycan Türk halk inançlarında da görüyoruz.
Ayrıca ağzı bağlı kurt, ağzı açılıncaya kadar saldırmazken, kayıp hayvanlarını bulduktan sonra, bağladığı kurdun ağzını açmayanın da vebal altına girdiği inancı vardır.
Tabiattaki cansız bilinenlerin de canlı oldukları bu inanç yapılanmasında, ölümün de anlamı farklıdır.
Ulu kişi arınmış olmakla, ölmeden evvel ölmüş olmakta, adeta ölümsüzler arasında yerini almaktadır.
Böylece onun için sır perdesi açılmakta, her türlü canlı ve cansız bilinenle iletişimi mümkün olmakta, hükmedebilmektedir.
Ruhun beden değişmesi olayı ise, bize göre oldukça farklı bir olaydır.
Ruhun bir bedenden diğerine girmesi, ölmüş bir kişiden yaşayan bir kimseye geçmiş olması başka bir olaydır.
Don değiştirme, donuna girmiş olma olayındaki farklılık, inanç evrenindeki statü ile ilgilidir.
Kişi arındığı nispette Hakk’a yakınlaşabilirken ve nihayet Ben Hak diyebilirken, Pir Sultan’ın “Ben Ali’yim, Ali benim” deyişindeki incelik, Pir Sultan’ın Hz. Ali Statüsünde olduğu inancını açıklamış olmasıdır.
Trabzon’un ulu zatlarından Haçkalı baba, kuş donuna girerek hocasına gitmekte idi. Hoca Ahmet Yesevi Turna Donuna giriyordu.
Abdal Musa Geyik Donuna, Hacı Bektaş Veli Güvercin Donuna, Abdulkadir Geylani ise Akdoğan Donuna girebiliyorlar, don değiştiriyorlar.
Geyik olabiliyorlar veya geyiklerle söyleşebiliyorlar.
Birlikte ve bir arada yaşayabiliyorlar.
Kayaya ve duvara binip onları at gibi sürebilirken yılanı da kamçı gibi kullanabiliyorlar.[16]
Biz Kurt Donu’na girilebilen bir mit olarak tartışırken meseleyi bu zeminde ele alıyoruz.
Böylece denilebilir mi ki, Hak kendisinde tecelli etmiş kişi, dilini bilip hayatını paylaştığı geyik gibi de tezahür edebilir kurt gibi de.
“Pir Sultan’ım Şu dünyada
Dolu geldim dolu benim
Bilmeyenler bilsin beni
Ben Ali’yim Ali benim”
Veya,
“Haberim duyarsın geyikler ile,
Yaramı sararsın şehitler ile,
Kırk yıl dağda gezdim geyikler ile
Dost Senin derdinden ben yana yana”
deyişi ile Pir Sultan Abdal, anlatmak istediğimizi şiir dile dile açıklamış olmaktadır.
Bitkiler, hayvanlar ve kendisini aşmış sıradan olmayan insanlar arasında paylaşılan ve zahir ehli tarafından hulul edilemeyen bir alem var.
Bu evrende bazı canlılar ve bazı tespitlere göre de cansız olarak bilinenler, ortak bir dil kullanıyorlar veya birbirlerinin dillerini anlıyorlar geçici olarak birbirlerinin donlarına girebiliyorlar
Tokat ve Amasya Sıraç Alevi inançlı Müslüman halk kesiminde yabanda kurt tarafından parçalanmış hayvanın mesela koyunun kuzunun murdar olmadığı kabul edilip eti yenilir.
Ayrıca Nerimanoğlu’nun Azerbaycan Türklerinden yaptığı bir tespite göre, kurt Hz Ali’ (r.a.) ın köpeğidir ve onu öldürme günahtır.
Aynı zamanda “kurt hayvanları parçalamadan evvel boğazladığı için onun parçaladığı hayvanlar Bismil sayılır ve ondan artan et yenilebilir.
Bu tespite göre, vahşi hayvanın parçalanması sonucu, eti Bismil sayılmayan hayvanlardan kurdun konumu farklılık arz etmektedir.
Buna göre Bismil olması için kıbleye döndürülüp besmele ile insanoğlu tarafından dini akaide göre kesilen hayvan ile eş tutulmuş olmaktadır.
Amasya yöresinin Alevi inançlı Sıraç Türkmenlerinin kurttan türedikleri ve Kurtoğlu Ocağı’nın buradan kaynaklığı Mustafa Aksoy tarafından tespit edilmiştir.
Seyit Gazi Menakıbı’na göre Bolvadin’in fethinde Kurt Baba/Emir Baba Kurt gibi ulur ve kırk top atılışı ile karşılanır.
Muharrem Bayar bu konuda ayrıntılı bilgi vermektedir.
Necati Asım Uslu’dan öğrendiğimize göre Çankırı’da Alevi inançlı bölgede 2 farklı yerde Kurt Dede ve bir de Kurt Şeyh isimli yatırlar vardır.
Kurt baba, Kurt dede kültü Uluğ Türkistan’da karşımıza Kurt Ata olarak çıkmakta ve Hz. Ali kültü ile de bağlantılaşmaktadır.. Kurt inancının bir ucunun da Özbekistan’a dayanması normaldir.
“Türkistan’da erin ve evliyaların isimlerinin sonuna ‘ata’ kelimesi eklenmekte onlara o şekilde hitap edilmektedir.[17]
Fergana bölgesindeki Şahmerdan Evliya, yiğitlerin piri olarak geçen Hz. Ali olarak zikredilir.
Şahmerdan “Alpamış” “Köroğlu gibi destanlarda geçen Alpamış da Şahı Merdan Baybörü ve Baysarı’nın koruyucusudur. Şahmerdan Pir, Kırk Günlük ibadetten sonra Baybörü ve Baysarı’nın evlat sahibi olmalarına vesile olur.
Alpamış’ın seceresi Oğuz Han’a bağlanırken Oğuzname’de, Oğuz Han’a hamilik yapan, O’na yol gösteren Bozkurttur. Bozkurt’u takip eden Oğuz Han gittiği yerlerde halkları birleştirir ve orası Türk yurdu olur.
Kurdu takip etmek onun beş tırnağının izinden gitmektir.
Özbek ninnilerinde Kurt:
“Koşuyor bir kurt gibi,
Kurtların ulusu gibi
Kurtların ulusu gibi
Yiğit olur gözüm nuru”
şeklinde geçmektedir ki, Bozkurt, Korkut ata, Şahmerdan birer hami ruh olarak bilinmektedirler.
Yani bu inancın kökünde ataların hamiliği inancı, atalar kültü vardır.[18]
________________________________________________________
[1] Doğan Kaya-Uğur Mesci, Sivas’ta Bıçakçılık, Sivas 2002 sh.158
[2] Yaşar Kalafat, “Türk Halk Kültüründe Kurtla İlgili Yeni Tespitler”, Prof. Dr. Fikret Türkmen Armağanı, İzmir 2005, Sh.403–409
[3] Yaşar Kalafat “Türkmen Gezi Notları”, Güney Azerbaycan, Sosyal Kültürel Siyasi Araştırmalar Dosyası, Kış 2006, S.6, Sh. 115–133
[4] Aydın Ayan, “Hacı Bektaş Veli’nin Balıkesir’e Yolladığı Barak Baba”, Uluslar arası Türk Dünyası İnanç Önderleri, Kongresi /23-28 Ekim 2001, Ankara/ Ankara 2002, sh.89-107
[5] A. Şahin, Güneydoğu Anadolu’da Beydili Türkmenleri’nden Baraklar, Ankara, 1962
[6] Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı İmparatorluğu’nda Marjinal Sofilik Kalenderlik XV-XVI yy. Ankara 1992
[7] Ali Selçuk, Tahtacılar, Mersin Tahtacıları Üzerine Bir Araştırma, İstanbul 2004 Sh. 124
[8] K. V. Nerimanoğlu, Özümüz Sözümüz, Bakü, 2005 Sh.38
[9] Ş.T.Kaptan, “Günler ve Hayvanlarla İlgili Olarak Sürdürülen Batıl İnançlar”, Yörük ve Türkmenlerde Günlük Hayat Sempozyumu Bildirileri 17–19 Mayıs 2002 Ankara 2002 Sh.137–157
[10] Yaşar Kalafat, Altaylardan Anadolu’ya Kamizm Şamanizm, İstanbul 2004
[11] Ali Yaman, Anadolu Aleviliği’nde Ocak Sistemi ve Dedelik Kurumu” Uluslar arası Anadolu İnançları Kongresi Bildirileri /23–28 Ekim 2000 Ürgüp Nevşehir/ Ankara, 2001, Sh.849–881
[12] Ramazan Altuntaş, “Alevi-Bektaşi Geleneğinde Dedelik Kurumu”, Uluslar arası Bektaşilik ve Alevilik Sempozyumu I /28–30 Ekim 2005 Isparta/ Isparta 2005 Sh.99-111
[13] Kutlu Özen Sivas” Efsaneleri, Sivas,2001 Sh. 301
[14] Kutlu Özen a.g.e. Sh. 176
[15] Eyüp Akman a.g.y.
[16] Ali Çelik, “Trabzon’un İnanç Önderlerinin Geçmişte ve Günümüzdeki Fonksiyonları”, Uluslar arası Türk Dünyası İnanç Önderleri /23–28 Ekim 2001/ Ankara 2001 Sh. 237–259
[17] Cabbar İşankul, “Türkistanlı Dört Evliya ve atalar Kültü” I. Uluslar arası Türk Dünyası Eren ve Evliyalar Kongresi Bildirileri, Ankara, 1988, Sh.205–211
[18] Cabbar İsankul a.g.m

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bozkurt

  Sivas Cer Atelyesi’nde 1939 - 1953 yılları arasında demiryolu araçlarının sadece bakım ve onarımları yapılır. Kuruluşundan tam 14 yıl sonr...