Bu Blogda Ara

26 Ekim 2019 Cumartesi

SAMSUN HALK KÜLTÜRÜ

Samsun'da Halk Kültürü 

İnanç Yapısı

İnanç, toplumsal alanda çeşitli semboller ve davranış kalıplarıyla kendini gösterir. Dinî uygulamaların yanı sıra geleneğe bağlı olarak yaşamaya devam eden davranış kalıpları da inanç yapısı içinde değerlendirilir. Mesela nazar inancının dini dayanağı vardır, buna karşın nazara çare olarak uygulanan kurşun dökmek, gözü sembolize eden boncuklar taşımanın dini bir dayanağı yoktur. Yine de bu uygulamalar toplumun inanç yapısı içinde mevcutturlar.
Samsun ili özellikle son iki yüz yıl içinde aldığı göçlerle birbirinden çok farklı kültürlerin buluştuğu bir ilimizdir. Bu kültürel çeşitlilikten dolayı ilin inanç yapısına ilişkin tüm ili kapsayacak ifadeler kullanmak doğru değildir. Bununla birlikte ülkemizin her yerinde görülen şehir ve kırsal kesim arasındaki kültürel ayrım Samsun’da da görülür. Denize yakın, kıyı kesimlerde ve şehir merkezinde yaşayan insanlar âdet ve geleneklerinden ödün vermekte buna karşın iç kesimlerde ve köy yerleşimlerinde yaşayanlar geleneksel inanç ve uygulamalarını sürdürebilmektedirler. 
Türbe ziyaretleri il genelinde yaygındır. Seyyid Kudbeddin Türbesi genç kızlar için kısmet açma dileklerinin adresidir. Kılıç Dede Türbesi’nde dileğin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini sınamak türbe duvarına taş yapıştırılır.
Şeyh Cüneyt Türbesi, Cineyd-i Bağdadî’ye ilişkin anlatılarla sürekli ilgi odağındadır. Bu türbe “Cini Bağdat” ve “Evliya” adlarıyla da anılmaktadır. Yağmur duasına çıkılmadan önce burada kurban kesilir.
İl genelinde muhtelif Alevi köyleri olmakla beraber Kavak ve Ladik ilçelerinde daha kalabalık Alevi toplulukları vardır. Karadeniz bölgesindeki Alevî topluluklarının büyük bölümü Güvenç Abdal ocağına bağlıdır. Samsun’da ise hemen bütün Alevi ocaklarına bağlı gruplar görülmektedir.
Alevi topluluklarında çeşitli inanç ve uygulamalarda farklılıkla görülebilmektedir. Cem ayinleri, musahiplik, cenazelerde kurban kesmek ve bayram günlerinde mezarlık ziyaretleri yapmak bölgedeki Alevi köylerinde görülen ortak geleneklerdir.
Vezirköprü ilçesi geleneksel değerlere çok bağlıdır: Dini bayramlarda el öpme törenleri düzenlenir, kandillerde mevlit okutulur. Hıdırellezde şenlikler düzenlenir: Yeşil alanlara gidilir, dilekler tutulur.
Çocuğu olmayan haneler bunun nedenini çoğunlukla kadında ararlar. Bu bahaneyle ikinci bir evlilik yapıldığı görülür. Çocuğu olmayanların yanı sıra erkek çocuğu olmayan hanelerde de ikinci evliliklere rastlanır.
Yörede geçmiş yıllarda çocuğu olmayan kişilerin muska yazdırma, adak adama gibi uygulamalara itibar ettiği bilinmektedir. Çocuğu olmadığından şikâyetle adak yerlerine gidenlerin uygulamalarından biri şöyledir: Adak yerinin yakınındaki bir ağaçtan kesilen ince bir çubuk yay şeklinde gerilerek iki ucu iple bağlanır. Ağaçtan kesilen başka bir çubukla bu yaya ok yapılıp ikisi birlikte ağaca asılır. Zamanla ok yaydan ayrılırsa, adak dileyen kişinin çocuğu olacağına inanılır.
Samsun’da Alevi Kültürü
1960’lı yıllara kadar köylerde kapalı topluluklar halinde yaşayan Alevilerin inanç esasları sözlü aktarıma bağlıdır. Hazreti Ali, Alevi inancında insanüstü bir konumdadır. Hz. Ali’yle ilgili anlatılara bakıldığında adeta mitolojik bir karaktere büründüğü görülür. Cem ayinleri hem ibadet hem de temizlenmek anlamlarına geldiği için Alevi toplulukları için çok önemlidir. Cem evlerinin dışında Alevî köylerinin hemen hemen tamamında köylülerin yaptırdıkları camileri vardır. Oruç ve kurban ibadeti hemen tüm Alevi topluluklarında görülen ibadetlerdir (Yıldız, 2011: 283-293).
Samsun’un hemen bütün ilçelerinde Alevi köyleri bulunmaktadır. Alaçam, Havza ve Ladik ilçelerinde Alevi nüfus, diğer ilçelere kıyasla daha fazladır. Samsun’un Ordu iline komşu Salıpazarı ilçesinin Avut Köyünde yaşayan Aleviler buraya, 1950’li yıllardan sonra Ordu’nun Hoybulut Köyünden gelip yerleşmişlerdir. Köyde Güvenç Abdal ve Zeynel Abidin ocağına bağlı Alevi guruplar yaşamaktadır (Aktaş, 2011: 771). Havza’nın Karga Köyünde üç farklı ocağa bağlı Aleviler yaşamaktadır.
Güvenç Abdal Ocağı: Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesinde, tasavvufi bir menkıbede adı geçen, tanınan bir Alevi-Bektaşi ereni olan Güvenç Abdal’ın adı birçok Alevi-Bektaşi metninde on iki hizmet, on iki post sistematiği ile beraber anılır. Karadeniz Bölgesinde yaşayan Alevilerin büyük çoğunluğu Güvenç Abdal Ocağına bağlıdır. Gümüşhane ili sınırları içindeki Kürtün İlçesi Güvenç Abdal Ocağı’nın tarihsel merkezidir. Kürtündeki yerleşimcilerin ataları, yaklaşık 800 yıl önce bölgeye gelmiş olan Çepni Türkleridir.
Bilindiği gibi Türkler Malazgirt Zaferinden sonra kalabalık guruplar haline Türkiye topraklarına geldiler. Türkiye topraklarına gelen öncü guruplardan olan Çepniler 12. yüzyıldan itibaren Karadeniz sahillerinde görülmeye başladılar.
Tevella-Teberra İnancı: Tevella, Ehl-i Beyt'i, Oniki İmamları, Ondört Masumları, Onyedi Kemerbestleri ve onların yolundan gidenleri sevenleri sevmek, Teberra ise onları sevmeyenleri sevmemektir (Aktaş, 2011: 772).
Masum-u Pak Orucu ve Muharrem Orucu: Avut Köyü Alevileri 12 günlük Muharrem Orucundan önce üç günlük Masum-u Pak Orucu tutarlar. Bu oruç Küfe'de şehit düşen Müslüm Bin Akil ile çocukları İbrahim ve Muhammet için tutulur. Muharrem orucu tutulduktan sonra Muharrem ayının 13. gününde kurban kesilip aşure dağıtılır. Kurban, Kerbela katliamından kurtulan İmam Ali Zeynel Abidin’i anmak içindir. Muharrem ayında eğlence yapılmaz, et yenmez ve erkekler saç-sakal tıraşı olmazlar.
Hızır Orucu: Şubat ayının 14’ünde başlayan, Hızır ile İlyas’ın yedi günlük mesafeden gelip birbirleriyle kucaklaştıkları günleri temsil eden yedi günlük oruçtur. Hızır orucunun son gününde cem ayinleri yapılır. Semah, cem ayinlerinin ayrılmaz bir parçasıdır. Aynı gece bir bezin veya tepsinin üzerine un konularak Hızır’ın gelip una dokunarak iz bırakması beklenir.
Kabir Kurbanı: Alevi köylerinde mevtanın gömüldüğü günün akşamında kurban kesilerek cemaate dağıtılır.
Yörede Görülen Çeşitli İnançlar: Rumi takvime göre yılın ilk günü 13 Ocak’a denk gelir. Bu gün, halk takvimine göre yılbaşıdır. Yılın ilk günü kimse bir başkasının evine gitmez. Nedeni ise yılın iyi ya da kötü geçmesinin, yılbaşında eve ilk gelen kişinin uğur ya da uğursuzluğuyla ilişkilendirilmesidir.
Alevi köylerinde çocuk sahibi olamayanlar türbe ziyaretlerine giderler. Adaklar adayıp dua ederler. Türbelerden aldıkları toprağa cevher derler ve bu toprağı suyla karıştırarak çocuğu olmayan kadına içirirler. Aynı amaçla, çocuğu olmayan kadının çemberi türbeye sürülüp kadına öptürülür. Yapılan dualardan sonra kadının çocuğu olursa çocuğa türbedeki zatın ismi verilir. Hamile olan kadın doğum yapana kadar tekke veya türbelere gitmez.
Havza’da Kız gözü ve Aslanağzı adlarıyla anılan hamamın iç sütunlarından birinin gövdesinde insan gözü olarak tasavvur edilen iki delik vardır. Hamam içerisindeki buhar ve nem yüzünden bu deliklerden su damlamaktadır. Hamamla ilgili efsaneye göre eşkıyaların baskınına uğrayan genç kızlar haydutlara teslim olmamak için taş ya da kuş olmayı dilemişler. Kızlardan biri hemen oracıkta taş kesilmiş. İnanışa göre, sütunun gövdesindeki deliklerden damlayan sular, taş kesilen kızın gözlerinden akan yaşlardır. Çocuğu olmayan kadınlara tedavi maksadıyla, sütunun gözlerinden akan damlalar içirilir.
Çarşamba ilçesindeki Kestanepınar Köyünde ağırlıkla Gürcüler yaşamaktadır. Köy sakinleri kendilerine has inanışlarını sürdürmektedirler. Köy yakınlarındaki Acısu mevkii köy kadınları şifa niyetiyle ziyaret ederler. Bahsi geçen suyu şişelere koyup evlerine götürürler. Yine bu köyde Rumi takvimle Nisan ayının ilk pazartesi günü eve odun getirilmez. Aksi takdirde odunun bırakıldığı yere yıl içinde yılan geleceğine inanılır.
Yörede nazar inancı çok yaygındır. Nazardan mustarip olan kişiler çoğunlukla faydalı olduğu rivayetini işittikleri bir hocaya, üfürükçüye giderler. Nazara karşı muska kullanımı da yaygın bir uygulamadır. Çocukları nazardan korumak için muskaların yanı sıra “göz taşı” denen yedi delikli boncuk da kullanılmıştır. Kurşun döktürmek ve um döktürmek nazara karşı şifa umulan yöntemlerdendir.
Bafra ilçesinde, üzerlerinde büyü olduğunu düşünen evli çiftlerin Kızılırmak üzerindeki Çetinkaya Köprüsünden geçmek suretiyle büyünün tesirinden kurtulacakları inancı mevcuttur.
Doğumla İlgili İnanışlar
Hamile kalamayan kadın, kayıkla denizde gezdirilirse çocuğunun olacağına inanılır.
Hamile kadın kucağına gül koyarsa doğacak bebeğin vücudunda gül lekesi olacağına inanılır.
Hamile kadın eğer kuşağının arasına, para, yüksük, ceviz gibi şeyler koyar ve bunları orada uzun süre tutarsa, çocukta "ben" çıkabilir.
Hamile kadın ciğer kanını bir yerine sürerse, doğacak bebeğin vücudunun tam o yerinde siyah bir leke çıkacağına inanılır.
Süpürgeyle evi süpüren hamile kadının kolay doğum yapacağına inanılır.
Hıdırellez’le ilgili olarak da hamile kadınların dikkat etmesi gereken kurallar vardır; Hıdırellez arifesinden itibaren hamile kadınlar un elemek, dikiş dikmek işlerden uzak durmalı, çiçek veya başka bir bitkiyi koparmamalıdır. Aksi halde çocuğunun sakat doğacağına inanılır.
Aşeren kadının istediği yiyeceğin mutlaka temin edilmesi gerekir aksi halde doğacak olan çocuğun arsız ve açgözlü olacağına inanılır.
Hamile kadının canının çektiği yiyeceklere bakarak doğacak çocuğun cinsiyeti tahmin edilir: Canı ekşi yiyecek çeken kadının kız, canı tatlı yemek çeken kadının ise erkek çocuk doğuracağına inanılır. “Ye ekşiyi doğur Ayşe’yi, ye tatlıyı doğur Hakkı’yı” deyişi de bu inanışı teyit etmektedir.
Hamile kadın çokça ayva yerse çocuğun güzel, biber yerse sinirli, erik yerse esmer, nar yerse pembe yanaklı, şeftali yerse falza tüylü olacağına inanılır.
Hamile kadın sağ yanına yatarsa erkek, sol yanına yatarsa kız çocuğu doğurur diye inanılır.
Hamile kadının yüzü beyazlanırsa erkek, yüzü solgunlaşırsa veya çillenirse kız çocuğu doğurur diye inanılır.
Hamile kadının karnı sivri ise erkek, yassı ise kız çocuk doğuracağına inanılır.
Hamile kadının yüzü beneklenirse doğacak çocuğun kız olacağına inanılır.
Hamile kadının eline iğne verilirse, bebeğin zayıf doğacağına inanılır.
Hamilelik döneminde elma yiyen kadınların çocuğunun yanaklarının kırmızı, ayva yiyen kadınların çocuğunun gamzeli olacağına inanılır. 
Terme’de düğün hazırlıkları sırasında yapılan baklava ve börekler için açılan yufkalardan birini güvey duvara çakar. Bu yufka, eşi doğum yapana kadar duvarda asılı durur. Doğumdan sonra kaynana, bununla yufka çorbası yapar. Bundan maksat, bebeğin sağlıklı olması, karnının ağrımamasıdır.
Taze et gören kadının çocuğunda basıklık olacağına inanıldığı için lohusa kadının yanına et götürülmez.
Bebeğin göbeği uzun kesilirse sesinin gür olacağına inanılır.
Bebek doğumdan sonra hemen tuzlu suyla yıkanır. Eğer bebek tuzlu suyla yıkanmazsa teninin kötü kokacağına inanılır.
Adet dönemindeki bir kadın kırkı çıkmamış bebeğin yüzüne bakarsa bebeğin yüzünde kırmızı lekeler çıkacağına inanılır.
İki lohusa kadının bir araya getirilmesinden kaçınılır. Lohusalar bir araya gelirlerse biri diğerini basar; bundan dolayı çocuklardan biri güçlü, diğeri zayıf olur. Zayıf kalan çocuk çabuk hasta olur, geç yürür, geç konuşur. İki lohusa karşılaştıkları zaman birbirlerinin yakalarına iğne takarlar ve yine birbirlerine lokma yedirirler.
Aleviler doğan çocuğun uzun ömürlü olması için kırk evden gümüş para veya gümüşten yapılmış eşyalar toplayarak bunlardan bilezik yaptırıp bunu bileziği çocuğun koluna takarlar.
Bebeğin ilk önce üst dişleri çıkarsa söz ustası olacağına, sözünün dinleneceğine inanılır.
Geç yürüyen çocuklara bazı yörelerde “basık” denir. Çocuğun yürüyemeyeceğinden endişelen ebeveyn Cuma namazı öncesi çocuğun ayaklarını iple birbirine bağlar. Cuma namazından çıkan ilk kişiye bu iplik kestirilir. Bu uygulamadan sonra çocuğun tez zamanda yürüyeceğine inanılır.
Bebeğin tırnakları doğumdan sonraki 40 gün boyunca kesilmez. Aksi halde elinin uzun olacağına, hırsızlık yapabileceğine inanılır.
Bebeğin ağzına kuş gagası değdirilir ve “kuş gibi dilin olsun” denirse, konuşmaya erken başlayacağına inanılır.
Çok ağlayan çocuk yüz üstü yatırılarak sağ ayağı sol bacağına, sol ayağı sağ bacağına değdirilir.
Çocuk eğilip bacaklarının arasından arkaya bakarsa eve misafir geleceğine inanılır.
Yürüyebilen bir çocuğun yürümeyip emeklemesi, o evden veya komşu evden cenaze çıkacağının işareti sayılır.
Hayvanlarla İlgili İnanışlar
Evin önünde, yakınında baykuş ötmesi, aynı şekilde evin önünde köpeğin uluması ve horozun zamansız ötmesi hayra yorulmaz; hayvanlarla ilgili bu haller ölüm işareti olarak yorumlanır.
Karga evin bacasına yuva yaparsa, o evden ölü çıkacağına inanılır.
Köpeğe tüküren kişinin gözünde arpacık çıkacağına inanılır.
Şeytanın, ölmek üzere olan kişiyi suyla sınayıp imanını çalacağına inanılır. Bu nedenle ölüm döşeğindeki kişinin sık sık dudaklarına su damlatılır. Böyle kişilerin yanı başında Kur’an okunur.
Kedi denize doğru yalanırsa kışın kar yağar.
Tavşan bazı bölgelerde uğursuz addedilir. Gittiği yolda karşısına tavşan çıkan kişi yolunu değiştirir.
Kurt Ağzı Bağlama: Hayvancılık yapan insanlar bir hayvanı kaybolduğunda veya kurt uluması duyduklarında, hayvanlarını kurt yemesin diye kurt ağzı bağlarlar. Bu uygulama şöyledir: Eline bıçak alan kişi dua okur bıçağa üfler. Bıçağın ağzını bağlar, sarar veya bir şeyle kapatır. Bu uygulama benzer şekilde makasla da yapılabilir. Dua okunduktan sonra makasın ağzı kapatılıp bağlanır. Bu şekilde yapılarak kaybolan hayvanın kurtlar ilişmeden bulunacağı veya dağdaki sürünün güven içinde ağıla döneceği umulur.
Bitkiler ve Doğa Olaylarıyla İlgili İnanışlar
İnanışa göre eğer çoban, hayvan otlatacağı ilk günün sabahı çomağını oluğa (suya) batırmazsa o yıl kurak geçer (Vezirköprü).
Çepnilerin yaşadıkları yerlerde kutsal saydıkları bir orman, koru veya yaşlı, görkemli bir ağaç mutlaka vardır. Bu ağaçlık alanlardan ağaç kesilmez.
İncir ağacından düşen kişinin öleceği veya sakat kalacağı söylenir.
Ürün bereketli olsun diye tarlalarla yumurta kabuğu gömülür. Yine tarladan fazla ürün almak için “uğut” yapılır.
Uğut: Bir miktar buğday ıslak bir yerde çimlendirilir. Ardından değirmen taşında ufalanarak dibekte dövülür. Bunun ardından sıkılır ve çıkan suyu mısır, buğday ve unla karıştırılıp pişirilir. Pişirme süresi uzun tutulur; bazı yerlerde yaklaşık 2 gün boyunca pişirilir. Pişirilen uğut komşulara dağıtılır.
Yağmur veya dolu yağarken ocaktaki kızgın sacağayı dışarıya atılır: ayakları yukarıya dönük şekilde yere düşerse yağışın devam edeceğine, ayakları üstüne düşerse yağışın kısa süreceğine, hemen kesileceğine inanılır (Çelik, 2011: 64). 
Dolu Kesme: dolu yağarken 3 ya da 5 metre yükseklikte, orta boy bir sacayağı yağan doluya doğru atılır. İnanışa göre bu yolla yağan dolu derhal kesilecektir. Bir avuç tuz serpmenin de doluyu keseceğine inanılmaktadır. Dolu tanesinin bıçakla kesilip parçalarının yağış sırasında yere atılmasının da durdurucu etkisine inanılır (Yurt Ansiklopedisi).
Yağmur Duası: Samsun ilinin iç kesimlerindeki Vezirköprü, Kavak ve Havza ilçeleri kıyı kesimlere nazaran daha az yağış alır. Geçimini büyük ölçüde topraktan sağlayan bölge insanı için kuraklık çok ciddi bir meseledir. Bu nedenle söz konusu ilçelerde yağışsız günlerin sayısı arttıkça çare olarak yağmur duasına çıkılmaktadır.
Yağmur duasına köyün ihtiyar heyeti karar verir. Bir Cuma namazında toplanan köy halkına duyuru yapılır. Cemaat toplanınca duanın yapılacağı yer ve tarih tespit edilir. Dua edileceği günden önce köy halkı vakit namazlarını, cemaatle birlikte camide kılıp namaz sonrasında tövbe ve istiğfar eder. Yine yağmur duasından önce köy mezarlığına gidilip, köyün ölmüşleri için dua edilir. Yağmur duasına hemen bütün köylü katılır. Kalabalık olması için duadan önce komşu köylere de haber verilir ve onların da katılması sağlanır. Duanın kabulüyle dua eden kitlenin büyüklüğü arasında bir ilişki varsayıldığı için, kalabalık ne kadar büyükse o kadar makbuldür. Duadan önce kurban kesilir. Dua sonrasında sofralar kurulur yemekler yenir.
Kurak günlerde dört kurbağa yakalanır. Köy çobanının karısı, içine kurbağaları koyduğu eleği başının üzerinde taşıyarak köydeki evleri gezer. Köyün çocukları da kadının peşi sıra ona eşlik ederler. Kapısını çaldığı kimseler kadına hediyeler verirler. Çocuklar da bu sırada, “yağmur yağ, ambar dol” derler. Evleri dolaşma faslı bittikten sonra kurbağalar dereye bırakılır. Bundan sonra yağmurun yağacağına inanılır (Gül, 2015: 501-511). 
Havza kaplıcalarındaki Kıztaşı da yağmur duası ritüellerinde akla gelen yerlerden biridir. Örencik’te kurak mevsimlerde kadınlar, kaplıcaya gidip bu taşa sarılarak yağmur duası ederler. Erken saatlerde kurban kesilerek başlanan yağmur duası, Kıztaşı’nın yerinen az da olsa oynatılmasıyla tamamlanır.
Bir çuvala doldurulan taşlar, akarsuya bırakılır. İstenilen yağmur yağınca taş dolu çuval akarsudan çıkarılır. Yağmur yağdığı halde çuval sudan çıkarılmazsa afet olacağına inanılır.
Yağmur yağması için bir kiremit parçası hocaya okutulur. Sonra bu kiremit dereye bırakılır. Bundan sonra yağmur yağması beklenir. Eğer yağmur beklenen ve istenenden fazla yağarsa, dereye bırakılan kiremit sudan çıkarılır.
Hıdırellez’le İlgili İnanışlar
Mayıs Yedisi adıyla yapılan Hıdırellez kutlamalarında deniz suyuyla el ve yüz yıkanır. Kayıklarla denize açılıp, akarsu ağızları gezilir. Açıkta bir gemi varsa kayıkla geminin etrafından dolaşılır. Bu uygulamalar uğur, şans ve bereket beklentisiyle yapılır.
Bafra’da Hıdrellez günü kuzu eti, yahut kuzu etiyle pişmiş yemek yeme âdeti vardır. Hıdırellez günü bolluk ve bereket geleceğine inanan yöne sakinleri, o gece yiyecek kaplarının kapağını açık bırakarak evlerinin bereketleneceğine inanırlar. 
Hıdırellez günü hamile kalan kadının çocuğunun sakat doğacağına inanılır. Bu nedenle Hıdırellez gecesinde karı-koca yakınlaşmasından uzak durulur.
Hamile kadın Hıdırellez gününde dikiş dikerse doğumunun zor olacağına inanılır.
Hamile kadın kadın Hıdırellez gününde odun keserse çocuğunun çolak, sakat hatta kolsuz doğacağına inanılır.
Hıdırellez gününde ev süpürülürse evi böcekler sarar. Yine bugün eve yeşilik sokulursa, o yıl boyunca evde çok fazla haşere olacağına inanılır.
Hıdırllez’de ekilen ekini sıçanlar yer diye inanılır. 
Doğa Üstü Varlıklarla İlgili İnanışlar
Geceleri akarsu yakınlarında, tenha ve karanlık yerlerde cinlerin sofra kurduklarına inanılır. Bundan gerekçeyle gece vakti dışarıda ihtiyaç gideren çocukları cin çarpacağına inanılır.

Ziyaret Yerleri

Samsun ve çevresindeki ulu zatlardan Kılıç Dede, Geyik Baba (Alaçam), Şeyh Habil Veli (Çarşamba), Sunullah Paşa (Lâdik) Şeyh Habil Veli (Çarşamba) İslam davasına savaşarak hizmet etmiş oldukları için, Emir Efendi (Bafra) emir olduğu ve ermiş oluğu için, Yeşil Tekke’deki Abdullah (Çarşamba) hasta çocukların şifa bulmaları için, Seyit Ahmet-i Kebir (Ladik) çocuğu olmayan ve çocuğu yaşayamayanlara yardımcı olduğu için, Gül Abdal Baba, düşük yapan, çocuğu olamayan ve çocuğu yaşayamayanlara yardımcı olduğu için, Hacı İzzettin Bereket (Havza) çocuk istemlerine yardımcı ve dertlilere şifa olduğu için, Seyit Senayi Baba (Çarşamba) ruhsal hastalıklara şifa olduğuna inanıldığı için, Saffe Dede (Ladik) evliya olduğu için, Kara Abdal (Ladik) ruh hastalarında tedavi kapısı olarak bilindiği, çocuksuzlara çocuk edinmelerinde himmet ettiğine inanıldığı ve afetlerden korunmasına yardımcı olduğu için ziyaret edilirler. Bafra’da Emir Efendi Türbesi, Emir Mirza Bey Türbesi, Hızır Bey Türbesi çocuğu olmayan, yaşı geçtiği halde henüz evlenememiş olanlar ve çeşitli dilekler için çevre halkı tarafından ziyaret edilmektedir (Kalafat, 2012: 142; Özkan, 2012:112-113).
Ladik’te Ayva Tekkesi, Gurdak Tekkesi, Karacaoğlan Türbesi; Havza’da Ağaca Tekke ve Arap Dede Tekkesi Alevilerin ziyaret ettiği tekke ve türbeler arasındadır.
Havza’daki kaplıcaların türbe olduğuna inananlar vardır; kaplıcanın duvarlarına taş yapıştırarak dilek tutup adak adarlar.  Dilekleri gerçekleşenler kaplıcanın bahçesinde adaklarını yerine getirirler.
Seyyid Kutbiddin Türbesi: Seyyid Kudbiddin Hazretleri m. 1322 yılından evvel yaşamış dönemin İslam âlimi ve müçtehitlerindendir. Abdulkadir Geylani (1078-1166) Hazretlerinin torunlarından olup babasının ismi Muhyiddin’dir. Seyyid Kutbittin’in Selçuklu ordularıyla birlikte Samsun’a geldiği ve bu savaşlarda şehit düştüğü bilinmektedir. Seyyid Kutbittin’in kardeşi Çarşamba civarında Semayil denilen yerde medfundur. Samsun’un Ladik kazasında Medfun Seyyid Ahmed-i Kabir Hz.leri de Abdulkadir Geylani Hazretlerinin talebelerinden olup kardeşi olduğu rivayet edilmektedir.
Dedeyan Evliyası: Kavak ilçesinin Kayıköyü mahallesinde, kireç ocağının yakınındadır. Bu yerde medfun olan kişiyle ilgili kayıtlarda bilgi yoktur. Buna karşın şifa amacıyla ziyaret edilmekte, yağmur duası burada yapılmaktadır.
Alaçam’ın Soğukçak mahallesindeki mezarlıkta bulunan türbe çocuğu olmayan kadınlar tarafından ziyaret edilir. Burada dua eden kadınlar bundan sonra çocuklarının olacağına inanırlar.
Geyik Koşan Türbesi: Alaçam’da bulunan türbenin kime ait olduğu ve ne zaman yapıldığıyla ilgili kesin bilgiye sahip değiliz. Türbeye dair bilgiler rivayetler ve efsanelere dayanmaktadır. Rivayete göre türbede mdfun olan Geyik Koşan lakaplı kişi bu bölgede yaşayan, ziraatla meşgul olan biridir. Tarlasını geyiklerle sürermiş. Bu zatı gören kişiler gördüklerini başkalarına anlattıklarında gözleri kapanır, kör olurmuş. Yaz aylarıda türbenin çevresi mesire yeri olarak kullanılmakta, şifa ve adak niyetiyle çevrede yaşayan insanlar türbeyi ziyaret etmektedirler. 
Sadi Tekkesi / Şeyh Halil Türbesi: Samsun’un İlkadım ilçesinde, Kökçüoğlu (Seyyid Kutbeddin) Mezarlığının kuzeybatı tarafında yer almaktadır. Unutulmaya yüz tutmuş olan Sadi Tekkesi, Samsunlu araştırmacı Yazar Baki Sarısakal’ın 2000 yılından itibaren sürdürdüğü çalışmalar sonucunda gün yüzüne çıkmıştır. Milli Mücadele tarihinde önemli bir yer tutan Sadi Tekkesi, restore edildikten sonra tekkenin bazı bölümleri “Kuvayi Milliye Müzesi” olarak hizmet verecek şekilde düzenlenmiştir.
Dağdıralı Türbesi: Terme ilçesinin Dağdıralı köyündedir. Şehit askerlere ait olduğu rivayet edilen türbenin tarihi bilinmemektedir. Halk arasında evliya olarak anılan türbeyi adağı olan kişiler ziyaret edip kurbanlarını burada kesmektedirler. Şehit türbesi olduğundan dolayı ziyaretçiler buraya geldiklerinde Kur’an da okurlar. Türbeyi bazı hastalıklara şifa bulmak amacıyla da ziyaret edenler vardır.
Kubatoğlu Cüneyt Bey Türbesi / Cüneyd-i Bağdadi Türbesi: Terme ilçesinin Dibekli köyündedir. Türbede medfun bulunan Cüneyt Bey, Yıldırım Bayezid döneminde Terme ve çevresine hakim komutan olarak bulunuyordu. Timur’un Ankara Savaşı’nda Osmanlı Devleti’ni dağıtmasından sonra bölgenin kontrolü Timur’un eline geçmiş, Cüneyt Bey bu dönemde Timur’un kuvvetleriyle çarpışırken ölmüştür. Cüneyt, isminden dolayı çevre halkı bu türbeyi Cineyd-i Bağdadi adıyla da anar ancak ismi yakıştırılan kişi Cüneyt Bey’den 5 asır önce vefat ettiği için bu sadece bir yakıştırmadır


HALK KÜLTÜRÜ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bozkurt

  Sivas Cer Atelyesi’nde 1939 - 1953 yılları arasında demiryolu araçlarının sadece bakım ve onarımları yapılır. Kuruluşundan tam 14 yıl sonr...