Bu Blogda Ara

24 Kasım 2019 Pazar

TATAR HALK EDEBİYATINDA BULGAR VE KAZAN HANLIĞI KONULU ANLATMALAR (İNCELEME -METİNLER) KURT




TATAR HALK EDEBİYATINDA BULGAR VE KAZAN HANLIĞI KONULU ANLATMALAR (İNCELEME -METİNLER) 

 Kurt 


Eski Türkler, yırtıcı ve vahĢi olan hayvanlara böri derlerdi. ġimdi ise bu hayvanlara kurt denilmektedir. Göktürklerin Kurttan Türeyiş efsaneleri de meĢhurdur. Bahaeddin Ögel'in eserinde u efsaneler üç menĢeiye ayrılmıĢtır. Birinci menĢeide; Göktürkler (T'u-chüech), eski Hunların (Hsiung-nu) soylarından gelirler ve onların bir koludurlar. (Sonradan çoğalarak), ayrı oymaklar halinde yaĢamağa baĢladılar. Daha sonra Lin adını taĢıyan bir memleket tarafından mağlup edildiler. (Mağlubiyetten sonra Göktürkler), bu memleket tarafından soyca öldürüldüler. (Tamamen öldürülen Göktürkler içinde), yalnızca on yaĢında bir çocuk kalmıĢtı. (Lin memleketinin) askerleri, çocuğun çok küçük olduğunu görünce, (ona acımıĢlar) ve onu öldürmemiĢlerdi. Yalnızca çocuğun ayaklarını kesmiĢler ve bir bataklık içindeki otlar arasına bırakarak (gitmişlerdi). (Bu sırada) çocuğun etrafında diĢi kurt peyda oldu ve ona et vererek (çocuğu) besledi. Çocuk bu şekilde büyüdükten sonra da, diĢi kurtla karı-koca hayatı yaĢamaya baĢlayarak bu yolla gebe kaldı. Lin memleketin kralı bu çocuğun yaĢadığını duyunca onu öldürmek için askerlerini yolladı. Askerler çocukla kurdun yan yana olduklarını gördüler ve onlar kurdu öldürmek isteseler de kurt mağaraya kaçarak 10 tane çocuk doğurdu. Zamanla bu on çocuk büyüdüler ve dıĢarıdan kızlar getirerek onlarla evlendiler. Bu yolla hamile kalan kızların her birinde bir soy türedi. ĠĢte Göktürk devletinin kurucuların geldikleri AĢi-na ailesi de bu On-Boy'dan biridir. Onların oğulları ve torunları çoğalarak yüz aile haline geldiler ve birkaç nesil geçtikten sonra hep birlikte mağaradan çıktılar (Ögel, 1993: 20-21)

Ġkinci menĢei, ilk menĢei ile konu bakımındn aynıdır. Sadece ikinci kaynakta bazı yer adları bu kaynağa eklenmiĢtir (Ögel, 1993: 23).

Göktürklerin kurttan türeyiĢi ile ilgili üçüncü efsaneleri ise diğer iki efsaneden farklıdır. Ögel, üçüncü efsanenin tahlinini Ģu Ģekilde yapmıĢtır:

1) 18 kardeĢ var imiĢ ve bunlar Hunların kuzey bölgelerinde oturuyorlarmıĢ. En büyük kardeĢleri ise kurttan doğmuĢtur.

2) Bu kardeĢler ve bunlara bağlı olan halk, bir düĢman istilasına uğrayarak ölürler. Geriye sadece diğer efsanelerden farklı olarak kurttan doğan büyük kardeĢ kalmıĢtır.

3) Kurttan doğan büyük kardeĢ Yaz ve KıĢ Tanrıları ile evli imiĢ.

4) Yaz ve KıĢ Tanrıları ile evlenen bu atadan dört çocuk doğar. Bunlardan birisi leylek olup uçar. Ġkinci çocuğun adı Kırgız; dördüncü çocuğun adı da Türk olmuĢtur. Üçüncü çocuğun adı ise konulmamıĢtır

5) Türk, çocukların arasında en büyük olup, babasının yerine geçer. Buradaki soykütüğü ise Ebülgazi Bahadır Han'ın Yafes oğlu Türk Ģeceresine benzemektedir.

6) Türk'ün on karısı vardır. Her karısından ise bir boy meydana gelmiĢtir (Ögel, 1993: 26-27).

Kurdun insanlarla münasebeti dıĢında bir de rehberlik etme görevi de vardır. Oğuz destanında Oğuz Han'a yol gösteren kurt Gök tüylü ve gök yelelidir. Bu gök tüylü ve gök yeleli kurt sabah vaktinde Oğuz'un çadırına güneĢ ıĢığında girer. Burada kurda gök sıfatının verilmesi, onun kutsallığını ve Tanrı ile ilgisini gösterir (Ögel, 1993: 134). Oğuz, mücadele ettiği  canavara karĢı geyiği yem olarak kullanmıĢ, gökten bir ıĢık demeti içinde inen kız ile evlenmiĢ ve yine gün ıĢığında meydana gelen Bozkurt öncülüğünde savaĢlardan baĢarı elde etmiĢtir (Ögel, 1993: 115-208).

Ak Kurt isimli Tatar efsanesinde o dönemin halkının köyünde kazınkiler, bürinikiler- kurdunkiler denilen ve kuĢaktan kuĢağa gelen nesiller vardır. Ġnci isimli kadın dereye kirli çamaĢırlarını yıkamak için inmiĢ. Çocuğunu kendinden uzak olmayan ve bir ağacın set oluĢturduğu yere koymuĢ. ÇamaĢırlarını yıkadıktan sonra çocuğun ağlama sesine irkilmiĢ ve hemen çocuğun yanına gitmiĢ. Çocuğunun yanında bir ak kurtun olduğunu görmüĢ. Ak kurt kadını görünce, çocuğu almıĢ ve ormana kaçmıĢ. Bundan sonra yıllarca çocuğun peĢine düĢmüĢler. Bir gün babası arkadaĢlarıyla birlikte av avlamak için ormana gitmiĢ. ÇeĢitli hayvan ve geyiklerin ayak izlerinin yanında herhangi bir hayvanınkine benzemeyen bir ize rastlamıĢlar. Bu izleri bir insanın ayak izlerine benzetmiĢler ve takip etmeye baĢlamıĢlar. Tuhaf izler onları ormanın daha karanlık içlerine sokmuĢ. Börkit'in karĢısına birkaç kurt çıkmıĢ. Avcı Börkit bu vahĢi hayvanları vurmak için hazırlanırken karĢısına birdenbire tuhaf bir varlık çıkmıĢ ve hemen okunu çıkararak bu tuhaf varlığı vurmuĢ. Anne nidasını duyar duymaz hemen bu canlının yanına gitmiĢ. Kurda benzeyen bu canavarın alnında bir ben varmıĢ. Bu beni gören Börkit, yıllar önce Ak kurt tarafından görürülen oğlunun olduğunu anlamıĢ. Vakit kaybetmeden onu köyüne götürmüĢ. Köylüler büyük bir hürmet ederek bu çocuğu gömmüĢler. Ġnci ile Börkit'e, onların kaybolan ve iĢte Ģimdi Ģu halde bulunan oğullarına acıyarak bütün köy halkı ağlamıĢ. Halkın ağlaması durmaya baĢlamadan geceleri köyün dıĢından kurt uluması iĢitilmeye baĢlamıĢ. O uluma ağlamaya ve yalvarmaya benzermiĢ. O olaydan sonra halk avcı Börkit'in soyuna Bürinikiler demeye baĢlamıĢ (21).

 Diğer bir rivayette de Kazınkiler adlı n silden bahsedilir. Beren Ģehrinden bir avcı avlanırken, ayağı yaralanmıĢ bir kır kazına rastlamıĢ. Ona acımıĢ, ayağını bağlamıĢ ve alıp evine gitmiĢ. Avcının karısı ise, bol av bekleyip dururmuĢ. Kocasının yaralanmıĢ bir kır kazıyla geri döndüğünü görünce kadın çok öfkelenmiĢ. Ama avcı iyi niyetinden vazgeçmemiĢ. ÇeĢitli otlarla kır kazının ayağına ilaç yapmıĢ. Kaz gözle görülür derecede iyileĢmiĢ, yürümeye baĢlamıĢ. Ġlkbahar gelince kır kazları, Beren Ģehri üstünde uçup gitmiĢler. O yaralı kır kazı da dayanamamıĢ ve akrabalarına katılmıĢ. Avcı bu ayrılığı çok ağır geçirmiĢ. Tek baĢına kaldığı bir gün Ģöyle kederlenerek bir Ģarkı söylemiş. Avcının bu yürek yaralayan şarkısını yeller bütün orman ve kırlara dağıtmış. Bu hüzünlü şarkı o kır kazına da gidip ulaşmış. Dolayısıyla o bütün hısım ve akrabalarını yanına almış, uçarak hayırsever avcının kapısının önüne gelip konmuş. Avcı, kır kazlarını şehir halkına dağıtmış. Böylelikle Beren şehri bol kazlı olmuş. Bu kır kazları bereketli toprağa yerleşip pek çok yavru vermişler. Halk kaz tüyü ve kaz eti ile pazarda ticarete başlamış, zenginlikleri artmış, yaşam şartları düzelmiş. Kazlar ise çokça üremişler, bol zenginlik getirmişer. Söylediklerine göre yalnız Rim'i değil, Beren Ģehrini de bilinmeyen bir zamanda düşmandan korumuşlar. Oradaki halk bu tür kuşları mukaddes ve iyiliksever sayarmış. Avcının evine uçup gelen kır kazlarından sonra Beren halkı baĢka maldavar beslemekle de ilgilenmeye başlamış. Böylelikle ahırlara sığır, koyun, keçi gelip girmiş. Beren şehri büyümüş, sağlamlaşmış, nüfusu artmış. ġanı Suvar, Bulgar, Biler gibi meşhur Ģehirlere gidip ulaşmış. Güya evcil hayvanları besleme işi, onlara bu Ģehir halkından geçmiĢ. Aga Bazar'da Beren şehrinin malları en iyi fiyattan satılırmış (22). Bu efsane ve rivayetlerde geçen Ak Kurt, Kazınkiler gibi nesiller mitolojik özellikler taşıdığı gibi o halkın ekonomik geçim kaynaklarını da göstermektedir. Bu nesiller en eski mitolojik özellik olan bir hayvanla insanın münasebetinden ziyade bu hayvanların insanları koruma ve onlara yardım etme özelliği ön plandadır. Kazınkiler rivayetinde o dönem Bulgar halkının ticarette ne kadar geliştiğini göstermesi bakımından önemlidir. Öyle ki çeşitli kaynaklarda da gösterildiği gibi Bulgar ülkesi ticarette çok ilerlemiştir. Birçok tüccarın ticaret için buraya geldiklerinden haberdarız. Rivayetteki gibi Kır kazlarının yaptığı iyilik sayesinde ülkeye bolluk, bereket getirmesiyle birlikte Bulgar halkı ticarete başlayıp bu alanda ilerlemiĢlerdir. Yine Ak Kurt rivayetinde de o dönem halkının geçimlerini avcılıkla sağladığı görülmektedir. Biliyoruz ki göçebe tarzı yaşam süren Türk halklarının geçim kaynağı avcılıktı. Bu rivayetten onların henüz o dönemde tam olarak yerleşik hayata geçmediği anlaşılır. Kazınkiler ile birlikte topluluk tam olarak yerlşik hayat geçerler ve avcılıktan ticarete atılırlar.

Türkler arasında görülen kurda verilen önem günümüze kadar devam etmiĢtir. Türk destanlarında kurt, yol gösteren, zorlu zamanlarda yardıma koşn bir varlıktır. Uygurların Kutlu Dağ efsanesinde kurt, ülkeye bereket ve mutluluk getirdiğine ianılan kutlu bir kayanın Çinlilere verilmesinden sonra uğursuzluk çöken memleketin açlığa mahkum olması üzerine kendilerine yeni yurt arayan Uygurlara rehberlik etmişir. Çeşitli ülkelerdeki Türkler arasında söylenen masal, rivayet, efsane ve halk hikaleyerinde hem ata hem de kurtarıcı-rehberlik vasıfları ile Bozkurt, bütün Türklerce kutlu sayılmış
ve Türklüğün millȋ sembolü olmuştur (Kafesoğlu, 1995: 320).

Kurdun kılavuzluk edip yol göstermesi olayı BaĢkurtlarda da görülmektedir. Bir Başkurt rivayetine göre zamanında üç adamın kış seferine çıktığı zaman yollarını kayberderler. Bu sırada kurdun ayak izlerine rastlarlar ve izleri takip etmek ederek bir il bulurlar. Kendileirne baş olup kılavuzluk eden bu kurdun lakabını alarak Başkurt denmeye başlanır. Bundan başka yine tespit edilen bir Türk efsaneye göre Türklerin atası olan Yafes hastalanır. iyileşmesi için ona karınca yumurtası ile kurt sütü verilerek tedavi edilir. Türklerin ise az kıllı (köse) olmalarını karınca yumurtası, yaman olmalarını ise kurdun sütüne bağlarlar (inan, 1968: 230).

 Tatar Türklerinin edebiyatında da yer edinen Yosıf Kitabı'nda Hz. Yakup ile kurdun konuşmasını görürüz. Hz. Yusuf'u kuyuya atan kardeĢleri babalarına onu kurdun yediğini söylerler. Buna inanmayan Yakup, o kurt ile konuşmak ister. Bunun üzerine Yusuf'un kardeşleri yolda bulduğu bir kurdu babalarının karşısına getirirler. Yakup ise kurda bakıp konuşmaya başlar:

Yakup söyler- Yusuf'umu nasıl yedin,

 Gömleğini yırtmadın, bütün koydun?

 Nasıl Allah'tan korkmadın?

 Peygamberi mahrum mahzun koydun Ģimdi.
Kurt dile gelmiş:
 Söyler: - Yusuf'unu ben görmedim, Ve nerede olduğunu ben bilmedim.

Kurdun da dertli olduğunu anlayan Yakup onu, kaybettiği yavrusunu araması için bulunduğu yere bırakılmasını söyler (Urmançi, 2007a: 85). Görülüyor ki burada kurt Hz. Yakup'a Yusuf'u kendisinin öldürülmediğini söyleyerek onun umudunun tükenmesine engel olacak bir rehberlik yapmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bozkurt

  Sivas Cer Atelyesi’nde 1939 - 1953 yılları arasında demiryolu araçlarının sadece bakım ve onarımları yapılır. Kuruluşundan tam 14 yıl sonr...