Bu Blogda Ara

18 Aralık 2019 Çarşamba

Bir Ötedünya Yolculuğu









Bir Ötedünya Yolculuğu


Beni gerçek olmayandan gerçeğe götür. Beni karanlıktan aydınlığa götür. Beni ölümden ölümsüzlüğe götür


Bir Zerdüşt rahibi olan Arda Viraf’ın yedi gün ve gecelik uykusunda gördüğü rüya ile kozmik dünyalardaki yolculuğunun anlatıldığı bir kitap: Ardavirafname. İskenderin İran’a saldırısının ardından Zerdüşlük iyice geriledi, buna bir çare arayan din adamları Arda Viraf’ı bu yolculuğa gönderdi ki oradan gerçek din bilgileriyle dönsün ve toplumdaki dinsel yönelim sağlam temellere dayansın. Yani aslında Arda Viraf’ın yolculuğu yok olmaya yüz tutmuş dini tekrar canlandırmaya yönelik bir girişimdi. Ardâvîrâf’ın ruhuyla gerçekleştirdiği bu kutsal yolculuğun ardından anlattıkları, birtakım farklılıklarla İslam peygamberi Hz.Muhammed’in miraç yolculuğunda gördükleriyle benzerlikler göstermektedir.s.7
İslamiyet öncesinde egemenlik sürmüş son İran devleti olan Sasaniler döneminde ve Pehlevi dilinde kaleme alı­nan eser, iyiler ve kötülerin ruhlarının öteki âlemlerdeki hallerine dair ayrıntılı açıklamalara yer verir.s.25
Ardâvîrâfnâme fizikötesi evrende iyilikleri karşılığında ödüllendirilmiş gruplar ile işledikleri suçlardan dolayı türlü türlü dayanılmaz cezalara çarptırılmış toplulukları okurunun gözlerinde canlandırır.s.7


  OLYMPUS DIGITAL CAMERA



Zerdüştlük, günümüzden 3500 yıl önce Zerdüşt tarafından İran’da kurulan, yaklaşık M.Ö 6. yüzyıldan M.S 7. yüzyıla kadar 3 büyük Pers İmparatorluğu’nun dini olan, içerisinde düalist ve Eskatolojik inanışın ilk örneklerini barındıran, dünya’nın en eski tek tanrıcı vahiy dini. Bu dine inananlar beden öldükten sonra dirilip Ahura Mazda’nın huzuruna çıkacağına ve orada sorgulanacaklarına inanırlar. İskenderin ardından ikinci büyük darbeyi İslamın İran’ı ele geçirmesiyle alan Zerdüştlüğün, bu ülkedeki üye sayısı hayli azaldı ve büyük çoğunluğu Hindistan’a sığındı, halen dünyadaki en yoğun yaşadıkları yer Hindistan topraklarıdır. Zerdüşt dinini yaratan üç peygamberden söz edilir;  I. Zerdüşt yaklaşık olarak MÖ 3000 yıllarında yaşayan Mahabat, II. Zerdüşt yaklaşık olarak MÖ 2040 yıllarında yaşayan Haşeng (bunun İbrahim olduğu da söylenir), III. Zerdüşt ise MÖ 660 yaşayan Zerdüşt’ün kendisidir. 1
Bu dinde en büyük yaratıcı tanrı Ahura Mazda’dır ve altı yardımcısı ile birlikte evreni yönetir. Hürmüz diğer bilinen adlarındandır. Ehrimen (veya Angra Mainyeva) en büyük düşmanıdır. Aslında Ehrimen olarak kişileştirilen, evrendeki bütün kötülüklerdir. İslam ve  Hristiyanlıktaki şeytan, lucifer karşılık olarak kullanılabilir. “Yok eden ruh, kötü akıl” anlamlarına gelir. Evrendeki bütün kötülüklerin, olumsuzluk, anlaşmazlık, kavga, çatışma,karanlık, bilgisizliklerin kaynağıdır. Ahura Mazda ve Ehrimen on iki bin yıldır savaş halindedirler. Bu savaşın galibi Ahura Mazda olacak ve ardından kıyamet kopacaktır.
Su, toprak, ateş, hava ve ağaç (temel elementler) kutsaldır ve kirletilmemeli, bozulmamalıdır. Örneğin ateş söndürmek, ağaç yakmak, sık sık banyo yaparak suları kirletmek büyük kötülüklerdir. Avesta’da yılan, karınca, sinek, çekirge, kaplumbağa, bit, kurbağa, tahtakurusu vb. gibi hayvanların öldürülmesi emredilir. Bunun nedeni, bu tür haşerelerin Ehrimen’in yardımcıları oldukları kabülüdür. Her insan bunları öldürmekle yükümlü kılınmıştır. Zerdüştlükte, yemekte konuşmak büyük günahlardan sayılır.
Ateş insanoğlunun dostu ve kardeşi gibidir. Zararlı yaratıkları ondan uzaklaştırır ve yırtıcı hayvanların geceleri insanların olduğu yerlere yaklaşmasını engeller. Aynı zamanda insan ve tanrılar arasında mesaj götürüp getiren bir ulak görevini de
yapar, bu özelliğinden dolayı da ayrıca saygınlık kazanmıştır. Bu yüzden ateş İran’da tanrılık göstergesi; aleviyse tanrının ışığı ve gücü kabul edilir. Ateşkedelerde odun ve güzel kokularla yakılıp hiç sönmeyen kutsal ateşlerse özel bir saygınlığa sahiptir. s.147
Ateş bütün varlıklarda bulunur ve canlı ve cansızlarda farklı biçimlerde var olur. İnsanda, hayvanda, bitkilerde, gökte ve yerde bu ateşi değişik zaman ve durumlarda görmek mümkündür. En kutsal olan ateş ise, Tanrı Ahura Mazda ile insan arasındaki ateştir.Zerdüştiler ateşe tapmazlar, ateşi Yüce Tanrı’nın tezahürü olarak kabul ettikleri ve Ehrimen’i simgeleyen karanlığı kovduğu için yüceltir, ona dönerek ibadet ederler.
Hayatı boyunca hiç günah işlememiş olan(seçilmiş kişi olmanın gereklerinden) Arda Viraf, Zerdüşt rahipler tarafından cennet cehennem ve araf hakkında bilgiler toplaması için öte dünyaya yollanan kutsanmış kişidir. Tıpkı Dante veya Mirac’a yükselen Muhammed gibi gök katlarını (yedi kat) sırayla çıkarak bu üç kozmik bölgelerde iki rehber melek eşliğinde dolaşır ve oradaki ruhların yaşamlarına tanık olur. Yedi gün ve gecenin ardından en yüksek gök katına, Ahura Mazda’nın makamına da uğradıktan sonra derin uykusundan uyanarak öte dünyada tanık olduklarını anlatır.
Arda Viraf’ın yolculuğu birçok şamancıl tema içermesinin yanında sanırım en önemli farklılıklardan biri öldükten sonra ruhların yeraltında (en azından sadece kötü olanlar) değilde, gök katlarında, dünyadaki karmalarına uygun cennet cehennem ya da araf’a konuşlanmış olmaları. Bu durum Ulu Gök Tanrı’nın hakimiyetini simgeliyor olmalı. Kozmik alemler ayrılığı bütünlüğe evrilmiş ve yeraltının kendi keyfine göre Yüce Tanrı’dan ayrı bir yöneticisi fesh edilip, bütün yönetim merkeze yani göklere çekilmiş.
Ardâvîrâf yolculuğa çıktığında kutsal Sürüş ile tanrı Âzer(anlamı ateş ve Ahura Mazda’nın oğlu) onu karşılamıştır ve hep birlikte Ahura Mazda’nın yarattığı Çînvâd köprüsüne varırlar. Kutsal Sürüş ile tanrı Âzer’in eşliğinde köprüyü rahatça geçen Ardâvîrâf daha sonra arafı gezer. Arafın ardından bu üç yolcu önce yıldızlar ülkesini, ardından da güneş ülkesini ziyaret ederler. Orası en yüce aydınlıkların en aydınlık makamıdır. Sonra Behmen, Ardâvîrâfın elinden tutarak Ahura Mazda’nın makamına, kutsal ölümsüzler, Zerdüşt Spitemâ’nın ve Goştâsp başta olmak üzere diğer din kardeşleri ve din önderlerinin makamlarına götürür. s.33
Çinvad Köprüsü: Ardâvîrâf m fîzikötesi evrene yaptığı seyahatin ilk durağı ve geçtiği ilk aşama Çînvâd köprüsüdür. Mazdeist inanışta bütün ölülerin ruhları bu köprüden mutlaka geçecektir. Bu ilginç geçit, iyiler için yirmi yedi metre genişletilirken,
kötüler için kıldan ince kılıçtan keskin diye nitelenen bir yapıda olacaktır.s.34
Hemistekan(Araf): Hemistekân iyilikleriyle kötülükleri birbirine denk olan insanların konaklayacakları makamdır. Oraya yerleştirilecek ruhlar kıyamet gününe kadar ayakta bekleyeceklerdir.
Cennet: Ardâvîrâf nâme’de betimlenen cennet iyilerin, temizlerin ve doğruların makamıdır. Cennet aydınlık, huzur, rahatlık, mutluluk, neşe, sevinç ve güzel kokularla dopdoludur. Bir kısmı yıldızların aydınlığındayken (Yıldız ülkesi), bir bölümü ay gibi
parıldamaktadır (Ay ülkesi); en aydınlık bölümüyse güneş parlaklığında(Güneş ülkesi) sonsuz aydınlığın, bitmeyen ve hiç sönmeyen ışığın yurdudur. Ardâvîrâfa göre cennetteki makamlar görkemlilik ve içlerindeki ödüller açısından farklı derecelerdedir. Cennette kişiler ve dünyada yaptıkları açısından farklı toplumsal kesimler için farklı
makamlar bulunmaktadır. Örneğin hükümdarlar, ileri gelenler, mubedler, ibadetlerini yerine getirenler, ordu mensupları, çiftçiler, meslek sahipleri, çobanlar, yöneticiler ve benzeri kesimlerin her biri kendi makamları ve yaptıkları iyiliklerle orantılı
makamlara erişeceklerdir.
Cehennem : Ardâvîrâf gördüğü cehennemi, eserinin 101 bölü­münden 84’ünü ayırarak betimler. Ardâvîrâfnâme’nin en önemli bölümleri, işte bu kötü insanların ve onların ruhlarının ölüm sonrası hayatta karşılaşacakları şiddetli ve dayanılmaz güçlükler,
azap ve işkenceler, şiddetli soğuklar, derin karanlıklar, darlıklar, sıkıntılar, dayanılması güç ağrılar, hastalıklar, kötü kokulu ve şiddetli keskin rüzgârlar ve benzeri korkunç cezaları betimlenir. Yine Ardâvîrâfnâme’de cehennem birbirinden farklı birkaç tabakaya ayrılmakta, bu makamlar ve günahkârlara ayrılmış yerlerden hareketle günahların dereceleri ve önemleri anlaşılmaktadır. Eserde betimlenen günahlar ve karşılığındaki cezalar, günahkârların yaptıklarıyla orantılıdır. s.35
Zerdüşt dinsel kitaplarında, yakın akrabalarla evlenmenin çok sevap kazandıran bir gereklilik ve yükümlülük olmasının yanı sıra çok yararlı bir evlilik türü olduğu, bunu terk etmenin hem dünya hayatında hem de ölüm sonrası hayatta insanı bü­yük cezalarla karşı karşıya getireceğine inanılır. Yakın akraba evliliğini yapmayan büyük günah işlemiş kabul edilir.s.37
Eski İran’da Zerdüşt inanışının egemen olduğu çağlarda yakın akrabalarla evlenmek nesli devam ettirmenin iyi yolu olarak kabul edilir ve güzel gelenekler arasında yer alırdı. İlk İran hanedanı Medler döneminde yakın akrabalarla evlenme geleneği görülmekte, Ahâmenişler çağındaysa aralarında kan bağı olanların birbirleriyle evlenmeleri, ırkı ve soyu temiz tutma amaçlı gelenekler arasında yer almaktadır. Bu gelenekte kardeş­lerin birbirleriyle, babanın kızıyla, annenin oğluyla evlenmesi gibi
evlilikler dikkat çekmektedir. Bu gelenek İran toplumlarında Zerdüşt öncesi çağlarda da görülür.s.38
Kitapta yer alan İyilikler ve Kötülükler
iyilikler
  • Akrabalarla evlilik yapmak.
  • Din önderlerinin söylediklerine uymak
  • Kocaya karşı iyi davranmak(tersi yok).
  • Kocayı hoşnut etmek, ona saygıda kusur etmemek.
  • Ordu mensubu olmak; savaşçı olmak.
  • Zararlı yaratıkları öldürmek. (yılan, akrep vb. Bunları öldürmek günahlarda indirim sağlar)
  • Çiftçilik yapmak. (Ağaç dikip yetiştirmek büyük sevaptır)
Kötülükler
  • Ölülerin arkasından çok ağlamak, saçını başını yolmak.
  • Âdet halinde cinsel ilişkiye girmek, ateşe ve suya yaklaş­
    mak.
  • Yeme ve içme esnasında konuşmak.
  • Bir ayağına ayakkabı giyip diğerine giymemek.
  • Ayakta idrar yapmak.
  • Kocasını alçak görmek, ona karşı uzun dilli olmak.
  • Gıybet ederek insanlar arasına ayrılık tohumları saçmak.
  • Atık maddeleri kutsal ve temiz ateşin üzerine atmak,
    ateşi teninden değersiz görmek ve temizlenmeden yaklaş­
    mak.
  • Ateşi kötü bakışlarla etkilemek, kasıtlı olarak söndürmek.
  • Ölmüş bir bedeni tek başına taşımak.
  • Kurbağa, karınca, yılan, akrep gibi zararlı yaratıkları öldürmemek.
  • Cennetteki ödüllere ve cehennemdeki azaba inanmamak.
  • Kıyametin gerçekleşeceğine, ölüm sonrası hayata kesin
    olarak inanmamak, bu konularda şüpheler ileri sürmek.
  • İstediğinde kocasıyla birlikte olmamak.
  • Daha güzel görünmek için aşırı derecede süslenmek.
  • Kocasından gizli çok et yemek, başkalarına da yedirmek.s.50
Önemli ve ilginç gördüklerimi aldım sadece. Özellikle İslam gelenekleriyle benzerlikler ve yoğun erkek egemenlik dikkat çekici.
Zerdüşt dini üç yüzyıl sorunsuz bir şekilde İran toplumunda yaşadı. Daha sonra Ehrimen’in etkilediği, Yunan İskender, Mısır’dan yola çıkarak İran’ı ele geçirdi, hükümdarları, soyluları, din adamlarını kılıçtan geçirip, kutsal kitaplar avesta ve zend kopyalarını yaktı. Bu kargaşalık sonrası Zerdüşt dininin temelleri sarsılmaya başladı, insanlar inançlarını yitirdiler, tanrılarını unuttular.
“…Bizden biri gitmeli ve metafizik evrenden, tanrıdan, kutsallardan bize ışık tutacak birtakım kutsal bilgiler getirmeli. Bu dünyada ve bu zamanda yaşayan insanlar iyice bilmeliler ki, bizim yaptığımız bu ibadetler, yalvarışlar ve yakanşlar yüce makamlarda kabul ediliyor mu? Yerine varıyor mu? Yezişne, draona, âferîngân,* dualarımız, abdestlerimiz, arınmalarımız tanrıya erişmekte mi?  Bütün bunlar ölümden sonra
ruhlarımızın feryatlarını duyup yardımlarına yetişebilecekler mi? Yoksa bize yararı olmadan, karşılıksız olarak ortada mı kalacaklar? …” s.77
Düşünceleri, sözleri ve işleri en iyi olanlardan yedi din adamından oluşan bir kurul toplandı ve dini kurtarmak için öte dünyaya bir elçi seçip göndermeye karar verdiler. İyi düşünce, iyi söz(baj, vaç), iyi eylem Zerdüştlük ahlakının temellerini oluşturur.
“Dediler ki: “Sizler birlikte oturun, kendi aranızda bu iş için en uygun olanı, hataları ve günahları daha az ve daha iyi adlı olan birini seçin.” ….”Daha sonra o yedi adam orada kendilerine verilen görevi yerine getirmek üzere oturdular. Yedi kişiden üç kişiyi, üç kişi arasından da Ardâvîrâf adlı tek bir kişiyi seçtiler”s.78
Fakat Arda Viraf, kendisinin seçilmiş olduğunun doğrulanması için bir takım sınamalar(ok çekme gibi) yapılmasını ister. Seçilmişliği bu şekilde ilahi olarak da onaylanır.
“Goştâsp şarabı ve meng** içeceğinden üç kadeh doldurarak bir kadehini güzel düşünce, ikinci kadehini güzel söz ve üçüncüsünü de güzel iş adına Ardâvîrâf a sundular.” s.80
Dalınca geçmek için uyuşturucu kullanımı da yine şamancıl bir motif. Şarap içme, kendinden geçip tanrıyı tasavvur etme amaçlı, yani yine esrime maksatlı kullanılıyor.
“Ardâvîrâfın ruhu teninden çıkarak Çekâ Dâitî dağına*** ve Çînvâd köprüsüne gitti.  Yedi gün yedi gecenin ardından dönüp geri geldi ve yine Ardâvîrâf ın tenine girdi. Ardâvîrâf tatlı ve derin uykusundan uyandı.” s.82
Kozmik dünyalar arasında evrenin, dünyanın merkezi veya göbeğinden geçerek seyahat etme hemen hemen her mitoloji ve dinde rastlanılan bir tema(en eskilerden biri bu dinde olabilir ve birçok inanca kaynaklık etmiş olabilir). Arda Viraf uyandıktan, yiyip içtikten sonra gördüklerini kaydetmesi için bir katip çağrılmasını istedi.
” …Ardâvîrâf kâtibe şöyle yazmasını emretti: O ilk gece kutsal Surûş ve tann Âzer beni karşılamaya geldiler. Bana selam verdiler, benim için dua ettiler ve şöyle dediler: “Hoş geldin ey Ardâvîrâf, henüz senin gelme zamanın değildi.” Ben şöyle dedim: “Ben bir peygamberim.” Sonra zaferden zafere koşan kutsal Surûş ve tanrı Âzer elimden
tuttular. İlk adımı güzel düşünceyle, ikinci adımı güzel sözle ve üçüncü adımı da güzel işle yüce makamlara atarak Ahura Mazda’nm yarattığı, çok geniş ve sağlam Çînvâd köprüsüne vardım…”s.84
Çinvad köprüsü, kıldan ince kılıçtan keskin bir köprüdür. Dünyadaki sevap ve günahlarına göre her ruh için ya incelir ya da genişler. Zor geçit temasıdır. Devam eden satırlarda, ölülerin ruhlarının ölümün ardından üç gün boyunca bedenlerinin etrafından ayrılmadıklarını okuyoruz****.
“…O üç gecede ruh, dünyada gördüğü bütün iyilikler ve huzur kadar iyiliklerle karşılaşır. Sanki dünyadaki bütün hayatı herkesten daha huzurlu ve mutlu geçmiş bir kişi gibidir.  Üçüncü gün, sabahın ilk aydınlıklarıyla birlikte o, iyiler ve doğru olanın ruhu, çok
güzel kokulu bitkiler arasında gezer. Bu koku ona dünyada kokladıkları bütün hoş kokulardan daha güzel olarak gelecektir. Onun dini, vicdanı ve dünyada yaptıkları çok güzel, boylu boslu ve alımlı bir genç kız görünümünde ortaya çıkar. Doğruluklarla
ve kötülüklerden uzak büyümüş o genç kızın göğüsleri dolgun, parmakları son derece ölçülü ve güzel görünümlü, teni en sevilecek ve zevkle seyredilecek görünüm ve parlaklıktadır.” s.84
Cennetlik ruhu, layık olduğu mekana götürmek için, önceki yaşamlarının temsili olarak çok güzel bir kız görünümünde bir rehber (veya melek) karşılıyor.
“O doğru kişinin ruhu karşılaştığı o genç kıza sorar: “Sen kimsin? Kime aitsin? Ben dünyada yaşarken senin gibi güzel, senin gibi alımlı bir genç kız görmedim.” s.84
“Ben senin dünyada yaptıklarınım, ey güzel düşünengüzel konuşan ve güzel davranan genç!” diye cevap verir. “Senin güzel düşüncelerin ve güzel işlerinden dolayı, ben böylesine büyük, böylesine görkemli ve alımlı, güzel ve hoş kokular saçan, kimseye zararı dokunmayan, zafere erişmiş ve senin tam beğeneceğin özelliklerde, eksiksiz biriyim. Ben güçlü ve mutlu idiysem, sen daha da güçlendirdin, daha da mutlu ettin. İyi idiysem, sen daha da iyileştirdin. Çok şeye layık idiysem, sen beni daha fazlasına
yaraşır yaptın” s.85
Cennetlik ruhun rehberi olan kız demek ki varlığı itibariyle zaten genç, güzel ve iyi niteliklere sahip. Fakat ölünün ruhunun dünyada yapıp etmeleri onu daha da beslemiş, daha iyi, güzel, hoş hale getirmiş. Bunun karşıtı cehennemlik ruhun rehberinde karşımıza çıkacak.
” Daha sonra Çînvâd köprüsü biz yaklaştığımızda on mızrak boyunda genişledi.” s.86
Seçilmiş kişi için engelleri aşmak çok kolaydır.
“Ben, Ardâvîrâf, tanrı Reşn’i gördüm; elinde sarı, altın renkli bir teraziyle çıkageldi. İyiler ile kötülerin dünyada yaptıklarını tartı­yordu.” s.86
Köprüden sonraki ilk durak Araf.
““Buraya Hemistekân derler ve bu ruhlar kıyamet gününe dek burada ayakta durarak beklerler. Bunlar sevaplarıyla günahları birbirine denk olan insanların ruhlarıdır… Hemistekân’da bekleyenler için soğuk ve sıcak hava değişimi dışında herhangi bir ceza ya da ödül verilmeyecek.” s.87
İkinci durak Yıldızlar Ülkesi(cennetin birinci katı). Burası iyi düşünce‘nin yurdudur. Arda Viraf iyi düşünce adımıyla bu gök katına gelir.
“Burası yıldızlar ülkesi ve bu ruhlar da dünyada yeştleri ve gâtâları okumayan,
yakın akrabalarıyla evlenmeyen, hükümdarlık, yöneticilik ve komutanlık yapmayan kişilerin ruhlarıdır. Ancak bunlar başka birtakım iyiliklerin sevaplarıyla kutsallık makamına erişmiş olanlardır.”s.88
Dinin üç ayağından iyi söz ve iyi davranışı yapmayan ama iyi düşünceye sahip olanlar, cennetin ilk katına kadar gelebilirler. Yakın akrabalarla evlenmek, özellikle soyun devamı ve arılığı için özendirilen bir davranıştı.
Üçüncü durak göğün ikinci katı, Ay Ülkesi. İyi Söz‘ün yurdu.
” ikinci adımı güzel sözle atınca mâh payeye [gökyüzünün, cennetin ikinci katı, ay ülkesi], güzel sözlerin yurduna vardım.” s.89
Her gök katında, rehberleri olan Kutsal Surûş ve tanrı Âzer’e, “Burası neresi ve bu ruhlar kimlerin ruhları?” diye soruyor.
“Burası ay ülkesi ve bu ruhlar da yeştleri ve gâtâları okumayanların, akrabalarıyla evlenmeyenlerin ruhlarıdır. Ama diğer sevaplarıyla buraya gelmişlerdir” s.89
Dördüncü durak, iyi işlerin yurdu Güneş Ülkesi’dir. Burası aynı zamanda cennetin en üst katı. Üç katlı cennet teması.
” Üçüncü adımı iyi işle atınca iyi işler makamına eriştim. Hûrşîdpayeye [gökyüzünün, cennetin üçüncü katı, güneş ülkesi] vardım.En yüce aydınlıkların ve en aydınlık makamı olarak adlandırılan yerdir orası. Orada kutsalların makamlarının, tahtlarının, yatakları ve sergilerinin altından yapılmış olduğunu gördüm. Oradaki insanların yüzlerinin parlaklığı güneşin parlaklığıyla denkti.” s.89
Beşinci durak Tanrı, Melekler, Ölümsüzler ve yaratılmış ilk insanın konakladığı en yüce gök katı. Burada Zerdüşt’ün kendisiyle, ilk inananlarla ve Ahura Mazda ile karşılaşır.
Ahura Mazda kutsal Surûş ve tann Âzer’e şöyle emretti: “Onu Ardâvîrâf ı götürün ve temizlerin, iyilerin, kutsalların yerlerini ve ödüllerini; kötülerin de yerlerini ve cezalarını gösterin.” s.92
“Akrabalarıyla evlilik yapmış kişilerin ruhlarını gördüm. Yü­ce makamlardaki güç sahiplerinin gücüyle yaratılmış, yoğun bir aydınlık içerisinde yürüyorlardı. Çok büyük, çok yüksek bir dağ yüceliğinde ışık saçıyorlardı. Bu da bana göre son derece övülmeğe yaraşır bir durumdu.” s.93
Akraba evliliği bir kez daha yüceltilip, tavsiye ediliyor.
” Din önderlerinin söylediklerine uyarak kocalarına çok iyi davranmış, iyi düşünceli, iyi sözlü ve iyi iş yapmış olan birçok kadının ruhunu gördüm. Altın, gümüş ve türlü türlü değerli mücevherlerden yapılmış giysiler ve çok pahalı takılarla süslenmişlerdi.” s.94
Çiftçiler, dindar insanlar, yılan, akrep gibi hayvanları öldürenler, çobanlar, geleneklere uyanlar, hükümdarlar, yöneticiler vb hepsi cennettedir.  Kısacası ataerkil yönetim aygıtlarını sağlayan her türlü ahlak kuralı burada yüceltilip, dinin temeli yapılıyor. Bu da metnin, dini kaygılardan çok siyasi kaygıların ürünü olduğunu sezdiriyor. Toplumsal kargaşa döneminde kaleme alındığı da düşünülürse çok da akıldışı bir düşünce olmadığı görülür.
Sırada cehennem var.
“İlginç bir yere götürdüler. Orada bir ırmak vardı. Çok tehlikeli, alabildiğine derin, zor geçit veren ve cehennem gibi karanlıklara gömülmüş bir ırmaktı. Ruhların çoğu bu ırmağın içerisinde bulunuyordu. Bazı kişilerin ruhları bütün gayretlerine rağmen, o
ırmaktan asla geçemiyorlardı. Bazı ruhlar da büyük zorluklar ve eziyetlerle, düşe kalka karşı kıyıya ulaşabiliyordu. Bazı ruhlar da hiç aldırmadan, hızla ve rahatlıkla geçiyorlardı.” s.99
Bu durumu soran Arda Viraf şu cevabı alıyor:
““Bu ırmak, insanların ölülerinin arkasından çok ağlayarak döktükleri gözyaşlarından, onlar için feryat figan ağlarken ve ağıt yakarken akıttıkları gözyaşlarından oluşmuştur. Onlar kurallara uymayarak sınırlarıaşıyor ve gözyaşı döküyorlar, bu gözyaşlan da işte bu ırmağınsuyunu yükseltiyor. Bu ırmaktan geçemeyip sıkıntılar içerisinde
kıvrandıklarını gördüğün insanlar, ölülerinin arkasından çok ağıt yakmış, kendilerini yırtarcasına feryat figan etmiş, ağlayıp sızlamış kişilerdir. Kolay geçenler ise bütün bu hoş karşılanmayan yanlışları ve kuralsızlıkları daha az yapmış olanlardır” s.99
Ölünün arkasından çok ağlanmaz. Bu söz tanıdık geldi mi?
” Bir kez daha Çînvâd köprüsüne geldim. Orada kötülerin ruhlarını gördüm. Ölümlerinden sonraki ilk üç gecede**** onların ruhlarına öylesine talihsizlikler, acı olaylar ve kötü şeyler gösterilmişti ki, dünyada asla o kadar kötülük görmemiş ve o derece sıkıntı çekmemişlerdi.”
“Bu, günahkâr bir kişinin ruhudur. Kötülükleriyle ölmüş olanların canlarını
vermiş oldukları yere koşmakta, ruhlarını teslim ettikleri yastıkların çevresinde aceleyle, şaşkın şaşkın dolaşmaktadır.”
” Bu ruha o üç gecede öylesine şiddetli cezalar verilir, öylesine dayanılmaz sıkıntılar yüklenir ki, ancak dünyada sıkıntılar ve iş­kenceler içerisinde yaşamış olanlar benzerini görmüşlerdir. Daha sonra onu karşılamaya çok kötü bir koku gelir. O ruh bu kokunun
kuzey tarafından, Ehrimen diyarından geldiğini düşünür.Böylesine keskin ve dayanılmaz kötü bir kokuyu dünyada asla koklamamıştır. Bu dayanılmayacak kadar kötü kokulu rüzgârda, dünyada yaptıklarını görür. Yaptıkları ona çırılçıplak ve pisliklere bulanmış, bir fahişe kadın şeklinde, en iğrenç, en kötü, en zararlı ve en kötü kokulu bir yaratık şeklinde görünür”  s.100
Cehennemlik ruhların, üç gün boyunca çektiği kabir azabıdır bu. Cennetlik ruhu karşılayan alımlı ve güzel kızın ardından, cehennemlik ruhu gideceği mekana götürecek, dünyadaki yapıp etmelerinin beslediği korkunç kadın karşılar.
“Ey kötü düşünceli,kötü sözlü, kötü davranışlı ve kötü inanışlı [gerçekdışı dinlere inanan]
genç, ben, senin dünyada yaptıklarınım. Benim bu gördüğün kötü durumda, günahlar içerisinde, çıplak, pörsümüş, yaş­lanmış, kötü kokan, yenilgiden yenilgiye uğramış ve incinmiş bir halde bulunmamın sebebi, senin bir türlü dizginleyemediğin kötü
arzuların ve kötü davranışlarındır. Ben insanlar arasında inanç­sız, değersiz ve kötü biri olarak tanındığımda, sen beni daha inanç­sız bir hale getirdin. Korkunç bir haldeysem sen beni daha da korkunçlaştırdın. Ben inliyorken sen beni daha da fazla inlettin.
Kuzey yönünde oturmaktayken, sen bu kötü düşüncen, kö­tü sözlerin ve kötü işlerinle beni daha da kuzeye oturttun. Senden sonra Ehrimen’e taptığım, onunla konuştuğum, ona ibadet ettiğim dönemlerde uzun zamandır beni lanetliyorlar.”s.100
“Daha sonra kötülerin ruhları ilk adımlarını kötü düşünce, ikinci adımlarını kötü söz, üçüncü adımlarınıysa kötü işleriyle atar ve dördüncü adımlarıyla cehenneme koşarlar.” s.102
Cehennem’e giriş:
“Sonra öylesine şiddetli bir soğuk, sis, kuraklık ve kötü kokuların içerisinde kaldım
ki, dünyada böylesine şiddetli olamnı ne görmüş ne de duymuş­tum. Biraz daha ilerlediğimde insanı dehşete düşüren korkunç bir cehennemle karşı karşıya kaldım. En dar, en korku dolu yerde açılmış dehşet dolu bir kuyuya benziyordu. Karanlığı ifade edilemeyecek kadar yoğundu. Sanki karanlık elle tutulabilecek bir haldeydi. Öylesine keskin, tiksindirici ve insanı kendisinden geçirecek bir koku yayıyordu ki, insanın burnuna geldiğinde onu titretip kendinden geçirerek tepe taklak yere seriyordu. Öylesine dar bir yerdi ki, darlığından dolayı orada kalmaya kimse dayanamıyordu.
Oradaki herkes tek başına ve yapayalnız kaldığını düşünüyordu. Orada üç gün üç gece kalan kişi, “Ben burada dokuz bin yıl kaldım. Artık süremi tamamladım. Kurtarın beni buradan” diyordu. “s.102
Sonraki bölümlerde, eşcinsel ilişki yaşayanların, aybaşı halinde ilişkiye giren kadın ve erkeklerin, zina yapanların, din adamı öldürenlerin, yalın ayak yürüyenlerin, tartıda hile yapan tüccarın, kötü idarecilerin, gıybet yapanların, ateş ve suya saygı göstermeyenlerin(saçlarını, pis şeyleri ateşe suya atanlar) vb. ruhlarının nasıl işkence çektiğinin tasvirleriyle doludur. Bir tanesi şöyledir:
“Bir kadının ruhunu gördüm. Dilini boynuna doğru çekiyorlardı.
Kendisi de havada baş aşağı asılı duruyordu.
“Bu kimin ruhudur?” diye sordum. Kutsal Surûş ve tanrı Âzer, “Bu, dünya hayatında kocasını ve emri altında olduğu kişiyi alçak görmüş, ona nefretler yağdırmış,
sövmüş, onunla konuşurken uzun dillilik yapmış olan günahkâr bir kadının ruhudur” cevabını verdiler.” s.106
Kozmik dağın eteklerindeki bir kapıdan, Çinvad köprüsünün altındaki cehennemin en alt katını gezme sırası. Burada Ehrimen gibi çok büyük günahkarlar, şeytanlar, ifritler cezalarını çekiyorlar. Arda Viraf, ilk önce oraya girmek istemiyor ama melekler onu teskin ediyorlar.
“Öte yandan göz ile kulak arasındaki mesafe kadar bir yerde, atın yelesindeki kıllar sayısında, sayısız günahkâr kişinin ruhları bulunmaktaydı; bunlar birbirlerini görememekte ve her birinin göklere yükselen feryatları diğerleri tarafından duyulmamaktaydı. Her biri kendisini yapayalnız kalmış olarak algılamakta, orada
tek başına olduğunu sanmakta ve “Ben yapayalnızım” demekteydi. Karanlık onlar için öylesine yoğun ve kokuşmuşluk öylesine keskindi ki, bütün bu korkunçluğun, yaraların ve cehennemin türlü türlü işkence ve cezalan onlar için öylesine usandırıcı ve bıktırı-
cı bir haldeydi ki; cehennemde yalnızca bir gün kalan kişi “Bu dokuz bin yıl henüz bitmedi mi, neden bizi bu cehennemden kurtarmıyorlar?” diye feryatlar ederek, kurtuluş yolu bulmaya çalışıyordu. ” s.119
Dokuz bin yıl, evrenin yenilenişi için geçmesi gereken kozmik süre. Cehennemin bu katı, birçok inançta olduğu gibi işkenceler soğukla oluyor.
” Yoğun kar ve dayanılmaz şiddette bir soğuk, çok etkili ve aşırı yoğun bir sıcak, keskin ve dayanılmaz kötülükte kokular, taşlanma, kül yeme, şiddetli dolu ve yağmur, talihsizlikleri yüzünden çarptırıldıkları daha nice azap ve işkenceye o korkunç, öldürücü ve inanılmaz derecede karanlık yerde dayanmak zorunda kalıyorlardı.” s.119
Peki bu derin cehennemdeki dayanılmaz işkencelere maruz kalan ruhların günahları neydi?
“Bunlar dünyada cezası çok ağır ve karşılığı ölüm olan birçok günah işlediler. Behrâm ateşini***** söndürdüler. Derin ırmaklar üzerindeki köprüleri yıktılar. Yalanlar ve aldatıcı sözler söylediler. Yalancı şahitlikler yaptılar. Doğalarına ve ruhlarının derinliklerine işlemiş olan yıkıcılık ve bozgunculukları yüzünden, aşırı hırs sahibi oluşları, şehvetlerine esir olmaları, hayasızlıkları, kıskançlıkları ve öfkelerini
yenememeleri yüzünden günahsız ve temiz insanları öldürdü­ler. Her zaman insanları aldatarak yaşadılar. İşte bunlar da bu gü­nahkâr insanların ruhlarıdır. Şimdi onların ruhları da böylesine şiddetli ve çok ağır bir bedeli ceza olarak çekmek zorundadır.” s.120
Dinsizler, ölülerin ardından çok ağlayan kadınlar, kendini durgun sularda temizleyenler, çocuğunu terk eden kadınlar, erkekler, evli kadınlarla birlikte olanlar, fuhuş yapanlar, kocasının sözünden çıkan, ona karşı gelen kadınlar, anne ve babasına karşı gelenler vb. cehennemin bu katındadırlar.
” Bir kadının ruhunu gördüm. Sürekli ağlayıp inliyor, şaşkın bir şekilde aşağı yukarı gidip geliyordu. Başından aşağı kar ve dolu yağıyordu. Ayaklarının altında eritilmiş çok kızgın çinkodan bir ırmak akmaktaydı. Kafasını ve yüzünü bıçakla parçalıyordu.
“Bu beden nasıl bir günah işledi de karşılığında böyle ağır bir cezaya çarptırıldı?” diye sordum.
Kutsal Surûş ve tanrı Âzer şöyle cevap verdiler: “Bu, dünya hayatında yabancı erkeklerle gayrimeşru yollardan gizli ilişkiler kurarak hamile kalmış, çocuğunu da kimsesiz ve sahipsiz bırakmış kötü bir kadının ruhudur. O kötü kadın, işlediği günahların karşılığında çarptırıldığı cezaları çekerken, azabın şiddetinden çocuğunun sesini işittiğini sanar ve sesin geldiği yöne doğru koşar. Ancak koşması da son derece zor ve eziyet vericidir, çünkü erimiş çinkonun üzerinde koşmaktadır. Ama çocuğuna kavuşacağını hayal ederek onun sesine doğru gitmek zorundadır. Başını ve yüzü­
nü elindeki bir bıçakla paramparça etmekte, bütün bunlara rağ­men çocuğunu bir türlü görememektedir. Yaptıklarının karşılı­ğı olarak kıyamete dek bu cezayı çekmesi gerekir.” s.124
Kadınların aybaşı dönemlerinde göklere, aya ve güneşe bakmaları, yemek pişirmeleri, kocasından gizli çok et yiyen kadınlar, yakın akraba evliliği yapmayan kadınlar, çocuğunu emzirmeyen kadınlar, yöneticilere itaatsizlik yapanların çektiği türlü türlü cezalar, cefalar betimlenmekte.
Daha sonra Arda Viraf, tekrar Ahura Mazda’nın yanına gelir ve ona gördüklerini dünyaya anlatması söylenir. Ahura Mazda, bedensiz sadece ışık olarak görünmüştür. Işık, ateş Ahura Mazda’nın teofanileri olarak işlev görürler. Ahura Mazda’nın son sözlerinden:
“Dikkatli olun ve şunu asla unutmayın: sığırlar toprak olacak, atlar toprak olacak, altın ve gümüş toprak olacak, insanların bedenleri toprak olacak.  Hiç bozulmayacak, toprak olup tozlara karış­mayacak olan tek varlık, dünyada kötülüklerden kaçman ve iyi işler
yapan kişidir.” s.142
* Yeziş (Yezişne): Genel olarak “adak, kurban sunma, övgü” karşılıklarında
bir ibadet terimidir.
Draona (Dron): Zerdüşt ayinlerinde hazır bulundurulan bir sofra ve ekmek
türünde bir yiyeceğin adı. Buğday unundan yapılan bu ekmek dünyayı
sembolize eder.
Âferîngân: Zerdüşt inanırlarının yıl boyunca değişik günlerde tanrıya yö­
nelerek yaptıkları dualar, yakarışlar, ibadetler ve namazların genel adı.
**Meng: Tıpta ve birtakım Zerdüşt dini merasimlerinde kullanılan bir uyuş­
turucu, yeşil renkli ve sarhoşluk verici bir bitki.
***Çekâ Dâitî Dağı: Mezdiyesnâ inanırlarının inanışına göre yerkürenin
merkezinde, Irânvic’te yer alan, aynı zamanda Çînvâd köprüsünün bir
ucunun da üzerinde bulunduğu dağ.
**** Ölüm sonrasında ruh, üç gün bedenin yakınlarında bir yerlerde bulunur. İlk gece hayatı boyunca konuştuklarını, ikinci gece düşüncelerini, üçüncü geceyse yaptıklannı düşünür.
*****Ateş-i Behrâm: Âzer-i Behrâm. En büyük, en kutsal ateş ve ateşkededir.
Ateş-i Behrâm’ın hazırlanışı yaklaşık bir yıl sürer ve on üç ayrı tür ateşten
oluşur. Bütün ateşlerin ruhunu oluşturan cevherlerin tamamını kendisinde
topladığına inanılır. Günümüzde en önemli Ateş-i Behrâm, Hindistan’ın
Nevsârî bölgesinde yedi yüz yıl önce yapılmış olan ateşkededir.
Kaynakça:
https://tr.wikipedia.org/wiki/Zerdüştlük
1-Yıldırım, Prof. Dr. Nimet, ArdâvîrâfnâmePinhan Yayıncılık, 2011.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bozkurt

  Sivas Cer Atelyesi’nde 1939 - 1953 yılları arasında demiryolu araçlarının sadece bakım ve onarımları yapılır. Kuruluşundan tam 14 yıl sonr...