Bu Blogda Ara

20 Aralık 2019 Cuma

ESKİ TÜRK DİNİNDEKİ İNANÇ UNSURLARI

ESKİ TÜRK DİNİNDEKİ İNANÇ UNSURLARI ile ilgili görsel sonucu



ESKİ TÜRK DİNİNDEKİ İNANÇ UNSURLARI

Öz: Türkler tarih boyunca pek çok dine mensup olmuştur. Maniheizm, Budizm, Hristiyanlık ve İslâmiyet bunlardan bazılarıdır. Zaman zaman bağlı oldukları dinlerin en önemli savunucuları konumuna gelen Türkler, eski inançlarına da bağlı kalmışlardır. Örnek verecek olursak “Allah” Türkler için gökte yer alır. Söz konusu düşünce “Tengri” ifadesinden gelmektedir. Diğer yandan günümüzde eski Türklerin inanç sistemi için “eski Türk dini” ifadesi kullanılmaktadır. Fakat bazı araştırmacılar din yerine inanç kelimesini kullanılması gerektiğini düşünmektedir. Bizce ortada belirli bir inanç sisteminin olması yönünden “eski Türk dini” ifadesi gayet yerinde bir söylemdir. Lakin pek çok dinin aksine burada belirli yazılı kurallar olmadığının da altını çizmek gerekir. Eski Türk dini içinde bulundurduğu belirli unsurlarla beraber Türkler açısından çok önemli bir konumdadır. Söz konusu unsurlar “Gök Tanrı (Kök Tengri) İnancı”, “Tabiat Güçlerine İnanma” ve “Atalar Kültü” şeklindedir. Bu makale, günümüzde dahi bir şekilde etkisini sürdüren eski Türk dininin inanç sistemini yansıtmaktadır. Makalemizde eski Türklerin mensup olduğu dinin inanç unsurları aktarılmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Din, Türk, Tanrı, İnanç Sistemi, Tabiat Güçleri.
1. Gök Tanrı (Kök Tengri) İnancı
Herhangi bir muharrer kaynak olmamasına rağmen Türkler arasında Tanrı inancının eskiye dayanan bir varlığından söz etmek mümkündür. Nemeth ve Hommels gibi araştırmacılar, Sümerlerin “Parlak” tanrısı “Dingir” ile Türklerin Gök Tanrı (Kök Tengri)’sı arasında bir paralellik olduğuna işaret ederler (Güngör, 2012, s. 21).
Türk topluluklarında Tanrı inanışı merkezi bir yer almaktadır. Tanrı kelimesinin kökeni bilinmemekle beraber, çeşitli Türk topluluklarında yaşadıkları bölgelerin ses yapısına göre değişik kullanımlar mevcuttur. Moğollar ve Kalmuklarda Tengri, Buryatlarda Tengeri, Volga Tatarlarında Tengere, Beltirlerde Tingir olarak geçen hem “tanrı” hem de “gök” anlamına gelen tengri sözcüğü Türk ve Moğol söz dağarcığına aittir. Bu sözcük yaklaşık olarak iki bin yıldır bilinmektedir ve Çin sınırlarından Rusya’nın güneyine, Kamçatka’dan Marmara Denizi’ne değin bütün Asya kıtasında kullanılmaktadır. Altaylı “putperest”lerin hem tanrılarını hem de yüce Tanrı’yı belirtmek için kullandıkları bu kelime Türklerin ve Moğolların kabul ettikleri tüm dinlerde de aynı şekilde muhafaza edilmiştir (Eliade, 2010, s. 13). Kaşgarlı Mahmut “tengri” kelimesini şu şekilde ifade etmektedir:
“Tengri Allahu azze ve celle... Kâfirler göğe "tengri" derler. Yine bu adamlar büyük bir dağ, büyük bir ağaç gibi gözlerine ulu görünen her şeye tengri derler. Bu yüzden bu gibi şeylere yügünürler (secde ederler). Yine bunlar bilgin kimseye tengriken derler. Bunların sapıklıklarından Allaha sığınırız” (Radloff, 2008, s. 222).
Dini bir anlayış olarak varlığının milattan önce 5. Yüzyıla kadar indiği dile getirilen Gök Tanrı (Kök Tengri)’nın Asya Hunlarında dahi tek bir ulu varlığı temsil ettiği kayıt altındadır. Gökyüzündeki tabiat unsurlarının mühim bir rol oynadığı eski halk dinlerinde güneş, ay ve yıldızların tanrı olarak tanınmalarına karşın, Türkler göğü bütün olarak sembolleştirmişler ve Gök Tanrı (Kök Tengri) inanışı ortaya çıkmıştır. Bu sebepten dolayı bu inanç sistemi Türklere özgüdür. Gök Tanrı (Kök Tengri) yalnızca kendisine boyun eğilmesi gereken bir güç olmasına rağmen, diğer varlıklar (güneş, ay, yıldızlar) için önemli bir işlev yoktu. Örneğin, Bizans kayıtlarında Gök Türkler (Kök Türkler) ülkesinde Gök Tanrı (Kök Tengri)’nin tek yaratıcı varlık olduğuna rastlanır. Bu kaynaklarda Türklerin ateş, su gibi bazı unsurlara kutsallık atfetmelerine karşın, ancak yer ve göğün yaratıcısı olan Tanrı’ya taptıkları yer almaktadır (Gömeç, 2003, s. 103). Tabiattaki gizli kuvvetlere inanan Türkler bunları kutsal saymışlardır. Pek çok dinde insanlar etraflarındaki dağ, nehir, ay, güneş gibi unsurlara saygı duymuşlar ve bazen de onlardan korkmuşlardır. Örneğin, tarımla ilgilenen memleketlerde bereket tanrıları ön planda iken savaşçı kavimlerde ise zafer tanrıları birinci planda yer almaktadır (Gömeç, 2003, s. 100).
6. ile 8. yüzyıllar arasında Gök Türk İmparatorluğu’nun başında bulunan sülalenin Gök Tanrı (Kök Tengri) hakkındaki inanç ve anlayışlarının oldukça gelişmiş ve olgunlaşmış olduğu geride bıraktıkları yazıtlarda mevcuttur. Bu yazıtlarda hakan ve beyler Tanrı’ya minnet ve şükranlarını ifade etmektedirler. Hakanları tahta çıkaran, Türklere zafer bahşeden ve felaketlerden koruyan Gök Tanrı (Kök Tengri)’dır. Hakan veya beyler Türklerin başarılarından bahsederken daima “tanrının inayeti ile (tengri yarlıkaduk üçün…)” ifadesini kullanmışlardır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta “tanrı” adının tek başına kullanılmış olmasıdır. Diğer tanrıların adı geçirilmeden (yer-su, gök) söylenmekte ve şu ifadelere yer verilmektedir: “Tengri il berigme tengri; tengri yarlıkaduk üçün…; özümni ol tengri kağan olurttı; tengri anca temiş ..(Radloff, 2008, s. 219).
Gök Tanrı (Kök Tengri) İnancı’nın temeline bakılacak olursa ölmüş atalara saygı ve onlar adına kurban kesilmesi görülmektedir.  Gök Tanrı (Kök Tengri) İnancı’nda ölen atalara saygı ve onlar namına kurban kesilmesi baba egemenliğinin ailedeki belirtisidir. Burada insanların ruhunun öldükten sonra da yaşadığına inanılmaktadır. Türklerin atalarına duyduğu saygıyı, mezarlara zarar verenlerin ağır bir şekilde cezalandırılmasından da anlayabilmekteyiz. Bu konudaki en güzel örneklerden biri Attila’nın 442’deki Balkan Seferi’dir. Bu seferin sebebi Hun hükümdarlarına ait mezarların Hristiyan papazlar tarafından soyulmasıdır. Bu soygunun nedeni ise Türklerin değerli eşyalarla beraber gömülmeleridir. Türklerin değerli eşyalarla gömülmesinin altında yatan neden ise ölümden sonraki ikinci bir yaşamın varlığına inanmalarıdır (Gömeç, 2003, s. 100).
Günümüzde de yaşamaya devam eden eski Türk dininin zaman zaman düzenlenmeye çalışıldığını görmek mümkündür. Bu noktada son girişim 20. yüzyılın başında Altay Dağları’nda görüldü. Burhanizm veya Altay Türklerindeki adıyla Ak-Yang (Ak Din) denilen bu hareket yalnızca halel gelmiş olan Şamanizm’e karşı değil, Rus emperyalizmine de yönelik bir başkaldırıydı. Kesin bir başlangıç tarihi olmayan Burhanizm’in Rus hükümetince ortaya çıkarılması 1904 yılının başlarına denk gelir. Bu inanışın temelinde, bozulmuş yani içerisinde Budizm, Maniheizm ve sonraları birtakım semavî dinlerin karıştığı Türk dini ile Rus egemenliğine düşmanlık vardır. Lakin bu hareket ideallerini gerçekleştiremeden, 1904 yılındaki bir Rus darbesiyle sona erdi (bk. Gömeç, 2003, s. 103).
2. Tabiat Güçlerine İnanma
Eski Türkler tabiatta birtakım gizli kuvvetlerin var olduğuna inanıyorlardı. Bu tabiat unsurlarından bazıları dağ, tepe, kaya, vadi, ırmak, su kaynağı, mağara, ağaç, orman, volkanik göl, deniz, demir ve kılıçtır. Bu ögeler aynı zamanda birer ruh idiler. Bunlardan başka Güneş, Ay, yıldız, yıldırım, gök gürültüsü, şimşek gibi ruh-tanrılar da tasavvur edilmekte idi. İyilik seven ve fenalık getiren iki tür ruh vardır. Ayrıca kitabelerde “Umay” denilen bir tanrıçadan da bahsedilmektedir. Eski Yunan ve Roma’da da bu tür tabiat unsurlarına yer verilmektedir ve bunların insan hayatlarına yönelik etkileri de bulunmaktadır (Kafesoğlu, 2004, s. 302).
Wolfram Eberhard, Eski Türk dinini “Güneş ve Ay kültlerinden müteşekkil Türk Gök dini” şeklinde ifade etmektedir (Eberhard, 1996, s. 93). Eski Türklerde doğacı inançlara Orhun Kitabelerinde “Yersub” şeklinde denk gelinmektedir. Yer-Sular “ıduk” yani mukaddestirler. Eski Türk dininde doğacı inançların Türklerin hayat şartlarıyla işlevsel bir bağını tespit etmek mümkün olmasa da özellikle Yer-Sular hususunda bu bağ kısmen kendini belli etmektedir. Anlaşıldığı üzere dağ, orman, ırmak vs. ile ilgili Yer-Su inançları Türklerde gelişmekle beraber, bilhassa imparatorluklar devrinde “vatan kültü”ne dönüşmüştür. Kağanların merkezi olan “ıduk Ötüken” ve Tamir suyunun kaynağı “Tamag ıduk baş” buna örnek olarak verilebilir (Güngör, 2012, s. 25).
Türklerde en önemli doğal unsurlardan biri de dağlardır. Öyle ki insanlara mutluluk ve gönenç veren dağlar, hayvanların da barınağıdır. Hayvanlar insanlar için gerekli olduğundan dolayı dağlarda bütün canlıları koruyan ruhlar yahut meleklerin bulunduğuna inanılmıştır. Ayrıca genel olarak dini törenler ve yüksek tepelerde veya ulu dağ eteklerinde gerçekleştiriliyordu. Kaynaklara göre Hunlar, Çin ile yaptıkları antlaşmaları “Hun Dağı” denilen bir dağın tepesinde kurban keserek teyit ediyorlardı. Gök Türkler (Kök Türkler) de yılın 5. ayının ikinci yarısında Tanrı’ya Kutlu Atalar Mezarlığı’nda kurbanlar sunarlardı. Türklerle komşu olan bazı kavimlerin de bu adetleri aldıklarını görmekteyiz. Günümüzde bile Altaylı Şor ve Beltirler kurbanlarını Gök Tanrı (Kök Tengri) için yüksek dağ tepelerinde kesmektedirler. Eski Türkler dağların Tanrı makamı olduğuna inanmakta idiler. Bunun sebebi ise yüksek dağ tepelerinin göğe yakın olmasından kaynaklanmaktadır. Tanrı dağlarının en yüce zirvesine bugün dahi Han Tengri denmektedir. Örneğin, eski Türklerin en kutsal dağı Ötüken’in “ıduk-başı” idi ki Ötüken hâlihazırda kutsal bir yurttu. Oğuz Kağan Destanı’nda Or Tag ve Kür Tag’ın kültürümüzde ayrı bir yeri bulunmaktadır. Bugünkü Altay Türklerinin hepsine göre de Altay en kutlu dağdır. Bir duada onun için şöyle denilmektedir:
Bu ay ve Güneşli Ayaz Hanımız
Ormanlı, taşlı Altay’ımız!
Nüfusumuz çoğalacak mı?
Ölümsüz hayat diliyoruz,
Çok yalvarıyoruz,
Çok yakarıyoruz (Gömeç, 2016, s. 71).
Eski Türk dini çerçevesinde dağ kültünün yanı sıra orman ve ağaç kültü de yer almaktadır. Türkler, kurbanlarını sunduktan evvel kayın ağaçları dikmiş ve nitekim kutlu ormanlar meydana getirmişlerdir. Mesela, Kutsal Ötüken Dağı ormanlarla kaplıdır ve “Ötüken Yış” (Ötüken Ormanı), Gök Türkler ve Uygurlarca kutsal sayılmaktadır.
Türkler tarafından kutsal olarak görülen bir başka doğa unsuru ise ateştir. Ateşle beraber temizlendiklerine inanarak ona bir güç atfetmişlerdir. Altaylılar ve Yakutlarda bu kutsal ve temizleyici kuvvet ya da ruha “ot izi” denir. Ateşin temizleyici bir rol oynadığını yine Türklerdeki hastalıkları, evleri ve ölüleri “tütsüleme” uygulamasında görmek mümkündür. Ayrıca Türklerde ateş kültünün, “aile ocağı kültü” ile yakından alakalı oluşu dikkat çeker ki bu kült çok büyük bir ihtimalle “atalar kültü” ile ilgilidir (Güngör, 2012, s. 26).
Diğer taraftan Yer-Su terimi ise ağaç, ateş ve suyun yanı sıra toprağın ve bir kısım taşlar ile kayaların da eski Türk dini içerisinde kutsal bir mana ve ehemmiyete sahip olduklarını ifade etmektedir. Orhun Kitabeleri’nde “mavi gök” ve “yağız yer” geçmekte ve birbirlerini tamamlamaktadırlar: “Yukarıda kök tengri, aşağıda yağız yer yaratıldıkta, ikisinin arasında insan-oğlu yaratılmış...” (Kafesoğlu, 1980, s. 59). Ayrıca bazı kitabelerde birtakım yerler kutsal (ıduk yer) sayılmıştır. Bu yerler Türkler tarafından korumaya alınmış, buraların ağaçlarını ve ormanlarını kesmek, buralarda avlanmak yasaklanmıştır (Güngör, 2012, s. 27).
3. Atalar Kültü
Yapılan araştırmalara göre Eski Orta ve Kuzey Asya kavimlerinde atalara olan saygı tespit edilmiştir. Buluntulara bakıldığında özellikle Türklerde bu anlayışın varlığı netleşmiştir (Kafesoğlu, 2004, s. 304). Eski Türk dininde ölmüş atalara saygı göstermek, onlar adına kurban kesmek gibi unsurlar “pederşahî (patriarcale) aile”de (Kafesoğlu, 1980, s. 46) baba egemenliğinin göstergesidir. Baba ve ataların öldükten sonra dahi ruhları vasıtasıyla ailelerini koruduğu anlayışı vardır. Bundan dolayı da atalara karşı minnet hissi çeşitli şekillerde ortaya konmuştur. Türkler, atalarına kurbanlar sunmakta ve mezarlarına karşı korumacı bir tavır takınmakta idiler. Türklerde bu inanç varken diğer kültürlerde var olan atalara saygı daha da ileri giderek onları yarı-Tanrı saymışlardır (Eski Yunan’da Heroslar gibi). Fakat bu tür yarı-Tanrı inanışı Türklerde yoktur (Kafesoğlu, 2004, s. 305).
Türklerin ölmüş atalarını anma esnasında keçeden ya da deriden yapılmış; Altaylılara göre tös (töz),  Sahaların (Yakut) adlandırdığına göre ise Tangaralar mevcuttur. Yine bu bağlamda Ebu’l Gazi Bahadır Han’ın şu sözleri karşımıza çıkmaktadır: “Bir kimsenin yakını öldüğünde onun suretini (kugurcak) yapar ve evinde saklardı” (Güngör, 2012, s. 28). Töslerle ilgili diğer bir husus da Moğollar ve Türklerde bunların genellikle tavşan, ayı, kartal, sincap gibi hayvan biçimlerinde tasarlanarak “tilik, kozan, aba, bürküt, tiyin” şeklinde adlandırılmış olmalarıdır. Diğer bir konu ise Türklerde aynı anlamdaki “aba” veya “apa” kavramlarıdır ki bunlar aynı zamanda baba, ata manalarını da içermektedir. Buradan da anlaşılacağı üzere eski Türk dininde hayvanlara önemli bir değer verilmiştir. Örneğin, Türklerin kullandıkları 12 Hayvanlı Türk Takvimi bu yöndeki en önemli belirtilerdendir. Bu takvimde, sıçan (fare), ud (inek), pars, tavuşgan (tavşan), it (köpek) ve tonguz (domuz) bulunmaktaydı. Türlerde hayvanlara verilen önemi gözler önüne sunan diğer belirti ise Bozkurt’a duyulan saygıdır. Gumilev’in belirttiğine göre bunun en büyük delili Türk hükümdarlarının kendilerini “Aşine=Asena” soyuna bağlamalarıdır. Gök Türkler, kurt efsanesine bağlı olarak büyük dini törenlerini, demircilikle meşgul oldukları Altay dağlarının bir vadisinde, beyler ve asillerin katılımlarıyla yapıyorlardı (Güngör, 2012, ss. 28-29).
Sonuç
Çalışmamızın neticesinde elde ettiğimiz sonuçlara göre eski Türk dini, içerisinde bulundurduğu unsurlarla beraber önemli bir inanç sistemi konumundadır. Her ne kadar ortada belirli yazılı kurallar olmasa dahi eski Türk dini yıllar boyunca varlığını sürdürmüştür. Türkler, inançları gereği özellikle tabiat güçlerine büyük bir önem vermişlerdir. Örneğin, ateş Türkler açısından önemli bir doğal unsurdur. İnançları gereği ateşi söndürmek, ona müdahale etmek sakıncalıdır. Söz konusu davranış biçimleri pek çok doğal unsur için de görülmektedir. Öte yandan Türkler vefat eden ataları için her sene belirli ritüeller meydana getirerek onlara duydukları saygıyı ortaya koymaktadırlar. Ayrıca ölen kişilerin ardından mezarlar yapılmakta; balbal denilen taşlar konulmakta ve ağaçlar dikilmektedir.
Kaynakça
Eberhard, W. (1996). Çin’in Şimal Komşuları (N. Uluğtuğ, Çev.). Ankara: TTK Basımevi.
Eliade, M. (2010). Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt 3). İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
Gömeç, S. (2003). Eski Türk İnancı Üzerine Bir Özet. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, 21 (33), 79-104.
Gömeç, S. Y. (2016). Şamanizm ve Eski Türk Dini. Ankara: Berikan Yayınevi.
Güngör, H. (2012). Türk Din Etnolojisi. İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayınları.
Kafesoğlu, İ. (1980). Eski Türk Dini. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Kafesoğlu, İ. (2004). Türk Milli Kültürü. İstanbul: Ötüken Yayınları.
Radloff, W. (2008). Türklük ve Şamanlık. İstanbul: Örgün Yayınevi.



* Yüksek Lisans Öğrencisi, Hacettepe Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, hakanarabaci23@hotmail.com.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bozkurt

  Sivas Cer Atelyesi’nde 1939 - 1953 yılları arasında demiryolu araçlarının sadece bakım ve onarımları yapılır. Kuruluşundan tam 14 yıl sonr...