ESKİ
TÜRK DİNİNDEKİ
İNANÇ UNSURLARI
Öz: Türkler
tarih boyunca pek çok dine mensup olmuştur. Maniheizm, Budizm, Hristiyanlık ve
İslâmiyet bunlardan bazılarıdır. Zaman zaman bağlı oldukları dinlerin en önemli
savunucuları konumuna gelen Türkler, eski inançlarına da bağlı kalmışlardır. Örnek
verecek olursak “Allah” Türkler için gökte yer alır. Söz konusu düşünce
“Tengri” ifadesinden gelmektedir. Diğer yandan günümüzde eski Türklerin inanç
sistemi için “eski Türk dini” ifadesi kullanılmaktadır. Fakat bazı
araştırmacılar din yerine inanç kelimesini kullanılması gerektiğini
düşünmektedir. Bizce ortada belirli bir inanç sisteminin olması yönünden “eski
Türk dini” ifadesi gayet yerinde bir söylemdir. Lakin pek çok dinin aksine
burada belirli yazılı kurallar olmadığının da altını çizmek gerekir. Eski Türk
dini içinde bulundurduğu belirli unsurlarla beraber Türkler açısından çok
önemli bir konumdadır. Söz konusu unsurlar “Gök Tanrı (Kök Tengri) İnancı”,
“Tabiat Güçlerine İnanma” ve “Atalar Kültü” şeklindedir. Bu makale, günümüzde
dahi bir şekilde etkisini sürdüren eski Türk dininin inanç sistemini
yansıtmaktadır. Makalemizde eski Türklerin mensup olduğu dinin inanç unsurları
aktarılmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Din,
Türk, Tanrı, İnanç Sistemi, Tabiat
Güçleri.
1.
Gök Tanrı (Kök Tengri) İnancı
Herhangi
bir muharrer kaynak olmamasına rağmen Türkler arasında Tanrı inancının eskiye
dayanan bir varlığından söz etmek mümkündür. Nemeth ve Hommels gibi
araştırmacılar, Sümerlerin “Parlak” tanrısı “Dingir” ile Türklerin Gök Tanrı
(Kök Tengri)’sı arasında bir paralellik olduğuna işaret ederler (Güngör, 2012,
s. 21).
Türk
topluluklarında Tanrı inanışı merkezi bir yer almaktadır. Tanrı kelimesinin
kökeni bilinmemekle beraber, çeşitli Türk topluluklarında yaşadıkları
bölgelerin ses yapısına göre değişik kullanımlar mevcuttur. Moğollar ve
Kalmuklarda Tengri, Buryatlarda Tengeri, Volga Tatarlarında Tengere,
Beltirlerde Tingir olarak geçen hem “tanrı” hem de “gök” anlamına gelen tengri sözcüğü Türk ve Moğol söz dağarcığına
aittir. Bu sözcük yaklaşık olarak iki bin yıldır bilinmektedir ve Çin
sınırlarından Rusya’nın güneyine, Kamçatka’dan Marmara Denizi’ne değin bütün
Asya kıtasında kullanılmaktadır. Altaylı “putperest”lerin hem tanrılarını hem
de yüce Tanrı’yı belirtmek için kullandıkları bu kelime Türklerin ve Moğolların
kabul ettikleri tüm dinlerde de aynı şekilde muhafaza edilmiştir (Eliade, 2010,
s. 13). Kaşgarlı Mahmut “tengri” kelimesini şu şekilde ifade etmektedir:
“Tengri Allahu
azze ve celle... Kâfirler göğe "tengri" derler. Yine bu adamlar büyük
bir dağ, büyük bir ağaç gibi gözlerine ulu görünen her şeye tengri derler. Bu
yüzden bu gibi şeylere yügünürler (secde ederler). Yine bunlar bilgin kimseye
tengriken derler. Bunların sapıklıklarından Allaha sığınırız” (Radloff, 2008,
s. 222).
Dini
bir anlayış olarak varlığının milattan önce 5. Yüzyıla kadar indiği dile
getirilen Gök Tanrı (Kök Tengri)’nın Asya Hunlarında dahi tek bir ulu varlığı
temsil ettiği kayıt altındadır. Gökyüzündeki tabiat unsurlarının mühim bir rol
oynadığı eski halk dinlerinde güneş, ay ve yıldızların tanrı olarak
tanınmalarına karşın, Türkler göğü bütün olarak sembolleştirmişler ve Gök Tanrı
(Kök Tengri) inanışı ortaya çıkmıştır. Bu sebepten dolayı bu inanç sistemi
Türklere özgüdür. Gök Tanrı (Kök Tengri) yalnızca kendisine boyun eğilmesi
gereken bir güç olmasına rağmen, diğer varlıklar (güneş, ay, yıldızlar) için
önemli bir işlev yoktu. Örneğin, Bizans kayıtlarında Gök Türkler (Kök Türkler)
ülkesinde Gök Tanrı (Kök Tengri)’nin tek yaratıcı varlık olduğuna rastlanır. Bu
kaynaklarda Türklerin ateş, su gibi bazı unsurlara kutsallık atfetmelerine
karşın, ancak yer ve göğün yaratıcısı olan Tanrı’ya taptıkları yer almaktadır
(Gömeç, 2003, s. 103). Tabiattaki gizli kuvvetlere inanan Türkler bunları kutsal
saymışlardır. Pek çok dinde insanlar etraflarındaki dağ, nehir, ay, güneş gibi
unsurlara saygı duymuşlar ve bazen de onlardan korkmuşlardır. Örneğin, tarımla
ilgilenen memleketlerde bereket tanrıları ön planda iken savaşçı kavimlerde ise
zafer tanrıları birinci planda yer almaktadır (Gömeç, 2003, s. 100).
6.
ile 8. yüzyıllar arasında Gök Türk İmparatorluğu’nun başında bulunan sülalenin
Gök Tanrı (Kök Tengri) hakkındaki inanç ve anlayışlarının oldukça gelişmiş ve
olgunlaşmış olduğu geride bıraktıkları yazıtlarda mevcuttur. Bu yazıtlarda
hakan ve beyler Tanrı’ya minnet ve şükranlarını ifade etmektedirler. Hakanları
tahta çıkaran, Türklere zafer bahşeden ve felaketlerden koruyan Gök Tanrı (Kök
Tengri)’dır. Hakan veya beyler Türklerin başarılarından bahsederken
daima “tanrının inayeti ile (tengri yarlıkaduk üçün…)” ifadesini
kullanmışlardır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta “tanrı” adının tek başına
kullanılmış olmasıdır. Diğer tanrıların adı geçirilmeden (yer-su, gök)
söylenmekte ve şu ifadelere yer verilmektedir: “Tengri il berigme tengri;
tengri yarlıkaduk üçün…; özümni ol tengri kağan olurttı; tengri anca temiş ..”(Radloff, 2008, s. 219).
Gök
Tanrı (Kök Tengri) İnancı’nın temeline bakılacak olursa ölmüş atalara saygı ve
onlar adına kurban kesilmesi görülmektedir.
Gök Tanrı (Kök Tengri) İnancı’nda ölen atalara saygı ve onlar namına
kurban kesilmesi baba egemenliğinin ailedeki belirtisidir. Burada insanların
ruhunun öldükten sonra da yaşadığına inanılmaktadır. Türklerin atalarına
duyduğu saygıyı, mezarlara zarar verenlerin ağır bir şekilde
cezalandırılmasından da anlayabilmekteyiz. Bu konudaki en güzel örneklerden
biri Attila’nın 442’deki Balkan Seferi’dir. Bu seferin sebebi Hun
hükümdarlarına ait mezarların Hristiyan papazlar tarafından soyulmasıdır. Bu
soygunun nedeni ise Türklerin değerli eşyalarla beraber gömülmeleridir.
Türklerin değerli eşyalarla gömülmesinin altında yatan neden ise ölümden
sonraki ikinci bir yaşamın varlığına inanmalarıdır (Gömeç, 2003, s. 100).
Günümüzde
de yaşamaya devam eden eski Türk dininin zaman zaman düzenlenmeye çalışıldığını
görmek mümkündür. Bu noktada son girişim 20. yüzyılın başında Altay Dağları’nda
görüldü. Burhanizm veya Altay Türklerindeki adıyla Ak-Yang (Ak Din) denilen bu
hareket yalnızca halel gelmiş olan Şamanizm’e karşı değil, Rus emperyalizmine
de yönelik bir başkaldırıydı. Kesin bir başlangıç tarihi olmayan Burhanizm’in
Rus hükümetince ortaya çıkarılması 1904 yılının başlarına denk gelir. Bu
inanışın temelinde, bozulmuş yani içerisinde Budizm, Maniheizm ve sonraları
birtakım semavî dinlerin karıştığı Türk dini ile Rus egemenliğine düşmanlık
vardır. Lakin bu hareket ideallerini gerçekleştiremeden, 1904 yılındaki bir Rus
darbesiyle sona erdi (bk. Gömeç, 2003, s. 103).
2.
Tabiat Güçlerine İnanma
Eski
Türkler tabiatta birtakım gizli kuvvetlerin var olduğuna inanıyorlardı. Bu
tabiat unsurlarından bazıları dağ, tepe, kaya, vadi, ırmak, su kaynağı, mağara,
ağaç, orman, volkanik göl, deniz, demir ve kılıçtır. Bu ögeler aynı zamanda
birer ruh idiler. Bunlardan başka Güneş, Ay, yıldız, yıldırım, gök gürültüsü,
şimşek gibi ruh-tanrılar da tasavvur edilmekte idi. İyilik seven ve fenalık
getiren iki tür ruh vardır. Ayrıca kitabelerde “Umay” denilen bir tanrıçadan da
bahsedilmektedir. Eski Yunan ve Roma’da da bu tür tabiat unsurlarına yer
verilmektedir ve bunların insan hayatlarına yönelik etkileri de bulunmaktadır
(Kafesoğlu, 2004, s. 302).
Wolfram
Eberhard, Eski Türk dinini “Güneş ve Ay kültlerinden müteşekkil Türk Gök dini”
şeklinde ifade etmektedir (Eberhard, 1996, s. 93). Eski Türklerde doğacı
inançlara Orhun Kitabelerinde “Yersub” şeklinde denk gelinmektedir. Yer-Sular “ıduk”
yani mukaddestirler. Eski Türk dininde doğacı inançların Türklerin hayat
şartlarıyla işlevsel bir bağını tespit etmek mümkün olmasa da özellikle
Yer-Sular hususunda bu bağ kısmen kendini belli etmektedir. Anlaşıldığı üzere
dağ, orman, ırmak vs. ile ilgili Yer-Su inançları Türklerde gelişmekle beraber,
bilhassa imparatorluklar devrinde “vatan kültü”ne dönüşmüştür. Kağanların
merkezi olan “ıduk Ötüken” ve Tamir suyunun kaynağı “Tamag ıduk baş” buna örnek
olarak verilebilir (Güngör, 2012, s. 25).
Türklerde
en önemli doğal unsurlardan biri de dağlardır. Öyle ki insanlara mutluluk ve
gönenç veren dağlar, hayvanların da barınağıdır. Hayvanlar insanlar için
gerekli olduğundan dolayı dağlarda bütün canlıları koruyan ruhlar yahut
meleklerin bulunduğuna inanılmıştır. Ayrıca genel olarak dini törenler ve
yüksek tepelerde veya ulu dağ eteklerinde gerçekleştiriliyordu. Kaynaklara göre
Hunlar, Çin ile yaptıkları antlaşmaları “Hun Dağı” denilen bir dağın tepesinde
kurban keserek teyit ediyorlardı. Gök Türkler (Kök Türkler) de yılın 5. ayının
ikinci yarısında Tanrı’ya Kutlu Atalar Mezarlığı’nda kurbanlar sunarlardı. Türklerle
komşu olan bazı kavimlerin de bu adetleri aldıklarını görmekteyiz. Günümüzde
bile Altaylı Şor ve Beltirler kurbanlarını Gök Tanrı (Kök Tengri) için yüksek
dağ tepelerinde kesmektedirler. Eski Türkler dağların Tanrı makamı olduğuna
inanmakta idiler. Bunun sebebi ise yüksek dağ tepelerinin göğe yakın olmasından
kaynaklanmaktadır. Tanrı dağlarının en yüce zirvesine bugün dahi Han Tengri
denmektedir. Örneğin, eski Türklerin en kutsal dağı Ötüken’in “ıduk-başı” idi
ki Ötüken hâlihazırda kutsal bir yurttu. Oğuz Kağan Destanı’nda Or Tag ve Kür
Tag’ın kültürümüzde ayrı bir yeri bulunmaktadır. Bugünkü Altay Türklerinin
hepsine göre de Altay en kutlu dağdır. Bir duada onun için şöyle denilmektedir:
Bu ay ve Güneşli
Ayaz Hanımız
Ormanlı, taşlı
Altay’ımız!
Nüfusumuz
çoğalacak mı?
Ölümsüz hayat
diliyoruz,
Çok
yalvarıyoruz,
Çok yakarıyoruz (Gömeç,
2016, s. 71).
Eski
Türk dini çerçevesinde dağ kültünün yanı sıra orman ve ağaç kültü de yer
almaktadır. Türkler, kurbanlarını sunduktan evvel kayın ağaçları dikmiş ve nitekim
kutlu ormanlar meydana getirmişlerdir. Mesela, Kutsal Ötüken Dağı ormanlarla
kaplıdır ve “Ötüken Yış” (Ötüken Ormanı), Gök Türkler ve Uygurlarca kutsal
sayılmaktadır.
Türkler
tarafından kutsal olarak görülen bir başka doğa unsuru ise ateştir. Ateşle beraber
temizlendiklerine inanarak ona bir güç atfetmişlerdir. Altaylılar ve Yakutlarda
bu kutsal ve temizleyici kuvvet ya da ruha “ot izi” denir. Ateşin temizleyici
bir rol oynadığını yine Türklerdeki hastalıkları, evleri ve ölüleri “tütsüleme”
uygulamasında görmek mümkündür. Ayrıca Türklerde ateş kültünün, “aile ocağı
kültü” ile yakından alakalı oluşu dikkat çeker ki bu kült çok büyük bir
ihtimalle “atalar kültü” ile ilgilidir (Güngör, 2012, s. 26).
Diğer
taraftan Yer-Su terimi ise ağaç, ateş ve suyun yanı sıra toprağın ve bir kısım
taşlar ile kayaların da eski Türk dini içerisinde kutsal bir mana ve ehemmiyete
sahip olduklarını ifade etmektedir. Orhun Kitabeleri’nde “mavi gök” ve “yağız
yer” geçmekte ve birbirlerini tamamlamaktadırlar: “Yukarıda kök tengri, aşağıda
yağız yer yaratıldıkta, ikisinin arasında insan-oğlu yaratılmış...” (Kafesoğlu,
1980, s. 59). Ayrıca bazı kitabelerde birtakım yerler kutsal (ıduk yer)
sayılmıştır. Bu yerler Türkler tarafından korumaya alınmış, buraların
ağaçlarını ve ormanlarını kesmek, buralarda avlanmak yasaklanmıştır (Güngör,
2012, s. 27).
3.
Atalar Kültü
Yapılan
araştırmalara göre Eski Orta ve Kuzey Asya kavimlerinde atalara olan saygı
tespit edilmiştir. Buluntulara bakıldığında özellikle Türklerde bu anlayışın
varlığı netleşmiştir (Kafesoğlu, 2004, s. 304). Eski Türk dininde ölmüş atalara
saygı göstermek, onlar adına kurban kesmek gibi unsurlar “pederşahî
(patriarcale) aile”de (Kafesoğlu, 1980, s. 46) baba egemenliğinin
göstergesidir. Baba ve ataların öldükten sonra dahi ruhları vasıtasıyla
ailelerini koruduğu anlayışı vardır. Bundan dolayı da atalara karşı minnet
hissi çeşitli şekillerde ortaya konmuştur. Türkler, atalarına kurbanlar
sunmakta ve mezarlarına karşı korumacı bir tavır takınmakta idiler. Türklerde
bu inanç varken diğer kültürlerde var olan atalara saygı daha da ileri giderek
onları yarı-Tanrı saymışlardır (Eski Yunan’da Heroslar gibi). Fakat bu tür
yarı-Tanrı inanışı Türklerde yoktur (Kafesoğlu, 2004, s. 305).
Türklerin
ölmüş atalarını anma esnasında keçeden ya da deriden yapılmış; Altaylılara göre
tös (töz), Sahaların (Yakut) adlandırdığına
göre ise Tangaralar mevcuttur. Yine bu bağlamda Ebu’l Gazi Bahadır Han’ın şu
sözleri karşımıza çıkmaktadır: “Bir kimsenin yakını öldüğünde onun suretini
(kugurcak) yapar ve evinde saklardı” (Güngör, 2012, s. 28). Töslerle ilgili
diğer bir husus da Moğollar ve Türklerde bunların genellikle tavşan, ayı,
kartal, sincap gibi hayvan biçimlerinde tasarlanarak “tilik, kozan, aba,
bürküt, tiyin” şeklinde adlandırılmış olmalarıdır. Diğer bir konu ise Türklerde
aynı anlamdaki “aba” veya “apa” kavramlarıdır ki bunlar aynı zamanda baba, ata
manalarını da içermektedir. Buradan da anlaşılacağı üzere eski Türk dininde
hayvanlara önemli bir değer verilmiştir. Örneğin, Türklerin kullandıkları 12
Hayvanlı Türk Takvimi bu yöndeki en önemli belirtilerdendir. Bu takvimde, sıçan
(fare), ud (inek), pars, tavuşgan (tavşan), it (köpek) ve tonguz (domuz)
bulunmaktaydı. Türlerde hayvanlara verilen önemi gözler önüne sunan diğer
belirti ise Bozkurt’a duyulan saygıdır. Gumilev’in belirttiğine göre bunun en
büyük delili Türk hükümdarlarının kendilerini “Aşine=Asena” soyuna
bağlamalarıdır. Gök Türkler, kurt efsanesine bağlı olarak büyük dini
törenlerini, demircilikle meşgul oldukları Altay dağlarının bir vadisinde,
beyler ve asillerin katılımlarıyla yapıyorlardı (Güngör, 2012, ss. 28-29).
Sonuç
Çalışmamızın
neticesinde elde ettiğimiz sonuçlara göre eski Türk dini, içerisinde
bulundurduğu unsurlarla beraber önemli bir inanç sistemi konumundadır. Her ne
kadar ortada belirli yazılı kurallar olmasa dahi eski Türk dini yıllar boyunca
varlığını sürdürmüştür. Türkler, inançları gereği özellikle tabiat güçlerine
büyük bir önem vermişlerdir. Örneğin, ateş Türkler açısından önemli bir doğal
unsurdur. İnançları gereği ateşi söndürmek, ona müdahale etmek sakıncalıdır.
Söz konusu davranış biçimleri pek çok doğal unsur için de görülmektedir. Öte
yandan Türkler vefat eden ataları için her sene belirli ritüeller meydana
getirerek onlara duydukları saygıyı ortaya koymaktadırlar. Ayrıca ölen
kişilerin ardından mezarlar yapılmakta; balbal denilen taşlar konulmakta ve
ağaçlar dikilmektedir.
Kaynakça
Eberhard,
W. (1996). Çin’in Şimal Komşuları (N.
Uluğtuğ, Çev.). Ankara: TTK Basımevi.
Eliade,
M. (2010). Dinsel İnançlar ve Düşünceler
Tarihi (Cilt 3). İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
Gömeç,
S. (2003). Eski Türk İnancı Üzerine Bir Özet. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih
Araştırmaları Dergisi, 21 (33), 79-104.
Gömeç,
S. Y. (2016). Şamanizm ve Eski Türk Dini.
Ankara: Berikan Yayınevi.
Güngör,
H. (2012). Türk Din Etnolojisi. İstanbul:
IQ Kültür Sanat Yayınları.
Kafesoğlu,
İ. (1980). Eski Türk Dini. Ankara:
Kültür Bakanlığı Yayınları.
Kafesoğlu,
İ. (2004). Türk Milli Kültürü.
İstanbul: Ötüken Yayınları.
Radloff,
W. (2008). Türklük ve Şamanlık.
İstanbul: Örgün Yayınevi.
*
Yüksek Lisans Öğrencisi, Hacettepe Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü, hakanarabaci23@hotmail.com.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder