Bu Blogda Ara

15 Aralık 2019 Pazar

HİTİT MİTOLOJİSİ










                                        HİTİT MİTOLOJİSİ


                       ZALPA KENTİ VE KANEŞ KRALİÇESİ ÖYKÜSÜ


Efsaneye göre Kaneš Kraliçesi bir defada otuz erkek çocuk doğurur ve O şöyle der: “Ne biçim yaratık(lar) doğurdum?” daha sonra onları sepetlere koyarak ırmağa bırakır. Irmak onları Zalpuwa ülkesinde denize götürür. Tanrılar çocukları denizden alır ve onları büyütür. Aradan yıllar geçince bu sefer kraliçe bir defada otuz kız çocuğu doğurur. Oğlanlar daha sonra Kaniš’e yola çıkarlar ve Kraliçenin de bir defada otuz kız çocuk doğurduğunu duyunca annelerini bulduklarını anlayıp kraliçenin yanına giderler ama tanrılar onların içine başka bir yürek koyar ve anneleri çocuklarını tanımaz ve kızlarını oğullarına verir. İlk oğlanlar kız kardeşlerini tanımaz ama sonuncu oğlan onları tanıyarak, kız kardeşlerimizi almayalım, zina yapmayalım der ve onlarla yatmazlar. Buradaki akraba evliliğine gösterilen tepki Hititlerde akraba evliliğinin pek yaygın olmadığını hatta günah olduğunun bir göstergesi sayılabilir.



                                             GÖKTEN DÜŞEN AY EFSANESİ


Hattiler’den önemli bir edebiyat ürünü olarak günümüze ulaşan, ay tutulması, yağmur ve fırtınanın mitolojik anlatımı olan “Gökten Düşen Ay Efsanesi” (Fırtına Tanrısı’nın müthiş bir şekilde gürlemesi) çift dilli Hattice ve Hititçe olarak kaleme alınmıştır. Dil olarak Eski Hitit dönemini anımsatan Hititçe versiyonu oldukça kısadır. Ay Tanrısı Kašku, Tanrı Hapantalli gibi Hatti menşeili tanrılar yanında Luwi menşeili Tanrıça Kamrušepa da geçmektedir.  Gökten düşen ay efsanesi,  KUB XXVIII 5 nolu metnin 10 ve 16. satırları arasında şöyle geçmektedir. “[Ay Tanrısı] gökyüzünden düştü. Ve kapının üstüne düştü. [Fakat] hiç kimse onu görmedi. Fırtına Tnarısı onun arkasından yağmur [gönderdi]. O onun arkasından yağmurlar gönderdi. Onu korku sardı. Onu endişe sardı. Tanrı Hapanntaliya oraya gitti. O [onun yanında] durdu. Ve sürekli ona (büyülü) sözler söyledi.” Metnin devamı KUB XXVIII 4 nolu metnin 15-21 satıları ile tamamlanmaktadır: “Tanrı Kamrušepa gökyüzünden aşağı baktı [ve şöyle dedi]: “Dünya’da ne oluyor? Ay tanrısı gökyüzünden düştü. Ve kapı üzerine düştü.” Fırtına Tanrısı onu gördü. Ve onun arkasından yağmurlar gönderdi. Onun arkasından rüzgarlar gönderdi. Onu korku sardı. Onu endişe sardı.” Bir ay tutlması ve yağmur fırtınasının mitolojik anlatımı ile masal, Hattiler’in düşünce ve inanç dünyası hakkında önemli bilgiler vermektedir. Metinde ayın yere düşmesi motifi, yukarıda da bahsettiğimiz gibi anlamlandırılamayan bir durumun mitolojik bir eser olarak karşımıza çıkmasına örnektir. 



                                                            İLLUİANKA MİTOSU


Hitit metinlerinde geçen önemli mitoslardan biri olan İlluianka Efsanesi, Fırtına tanrısı’nın güçlü bir ejderhaya yenilip güçten düşmesini konu alır. Purulli bayramının kutlanması esnasında anlatılan efsaneye göre, Fırtına Tanrısı ve İlluianka Kiškilušša kentinde karşılaşır ve Fırtına tanrısı yenilir. Bunun üzerine Fırtına Tanrısı tüm tanrıları yardıma çağırır ve Tanrıça Inara bir festival düzenler. Festivalden önce Ziggarata şehrine giderek oradan Hupašiia adında bir ölümlünün yardımını ister, Hupašiia Inara’nın kendisiyle yatması koşuluyla festivale gelir. İnara, İlluianka’yı yemeğe ve içmeğe çağırarak onu sarhoş eder. Sonra Hupašiia gelir ve onu bağlar, bunun üzerine Fırtına Tanrısı da İlluianka’yı öldürür. Daha sonra Hupašiia, Tanrıça Inara’nın evinde yaşamaya başlar. Tanrıça ona pencereden dışarı bakarsa karısı ve çocuklarını özleyeceğini söyler pencereden bakan Hupašiia, onları özler ve onları görmek istediğini Tanrıçaya söyler ve Tanrıça da onu öldürür. 


Bu mitosun ikinci versiyonunda ise Fırtına Tanrısının kalbini ve gözlerini alan İlluianka’nın kızı Fırtına Tanrısının yoksul bir kadından doğma oğlu ile evlenir. Ve babasının kalbini ve gözlerini geri alır. Tekrar eski gücüne kavuşan Fırtına Tanrısı ejderi ve onun tarafını tutan oğlunu öldürür. Tanrının ejderi yenmesi, ülkede refah ve huzurun yanı sıra kuraklığın ve kıtlığında sonunu getirir. Aynı motifler Grek mitolojisinde karşımıza çıkmakta. Efsaneye göre, Typhon Zeus’un kılıcını ele geçirerek onun kol ve bacak liflerini alır ve tanrı Hermes ile Pan adlı kadının yardımıyla kas liflerini ele geçiren Zeus, ejderhayı öldürür. Her iki öyküde de ölümlü insanlardan yardım alınması ve tanrıların önce yenilip daha sonra tekrar güçlerine kavuşması işlenmiştir.



                                                      APPU VE İKİ OĞLU


Appu,  zenginlik ve varlık içinde yaşamasına rağmen hayatında eksik birşeyler vardır. Çocuğu olmuyordu. Bunun üzerine Güneş Tanrısına danıştı ve Güneş Tanrısı ona iki erkek çocuk verdi. İlk çocuğunun adını kötü, diğerinin ismini ise iyi koydu. Metnin ilgili satırları şu şekilde tercüme edilmiştir: “Šudul isimli bir şehir vardı. Lulluwa ülkesinde deniz ona sınır idi. Orada Appu isimli bir adam (yaşardı). O bütün ülkede en zengin adamdı. Onun çok sayıda sığır ve koyunları vardı.o hububatın harmanlandıktan (sonra) yığıldığı gibi gümüş, altın ve lapulazili taşı yığmıştı. Onun hiçbirşeye ihtiyacı yoktu. Fakat tek bir şeye ihtiyacı vardı. Onun ne erkek çocuğu ne de kız çocuğu vardı:” Metnin devamında Güneş Tanrısı’nın Appu’ya yardım ederek onun iki erkek çocuk sahibi olmasını sağlamıştır. Oğullarından birine iyi, diğerine kötü adlarını koymuştur. 
Bu mitosta iyi ve kötünün doğuşu, onların birbirinden ayrılması motifi işlenmiştir. Aynı zamanda mutluluğun zenginlikle eşit koşulamayacağını ve erkek çocuğun önemi de vurgulanmıştır. 


                                  TELEPİNU VE DENİZ TANRISI’NIN KIZ ÇOCUĞU


Telepinu ve Deniz Tanrıs’nın kız çocuğu efsanesinde, Deniz Tanrısı’nın çok güçlü olduğundan ve diğer tanrıların ona karşı koyamadığından bahsedilmektedir. Bir tek Fırtına Tanrısı’nın oğlu Telepinu ona karşı koymuş ve Deniz Tanrısı ondan korkarak ona kızını vermiştir. Metnin ilgili satırları şöyledir: “Eskiden, büyük deniz, yeryüzü, gökyüzü (ve) insanlık [var idi].  (Deniz tanrısı) kavga etti ve [Güneş Tanrısını gökyüzünden ] aşağı indirdi. Ve onu [sakladı]. Yeryüzünde (şartlar) kötüydü ve karmaşıktı. Fakat hiç kimse denize karşı koyamadı. [Fırtına Tanrısı] gözdesi ve ilk erkek [çocuğu] olan [Telepinu’yu çağırdı.] “şimdi gel. Sen Telepinu bizzat kendin [denize git]. Denizden, Gökyüzünün Güneş Tanrısını geri getir. Telepinu denize gitti. [Deniz] ondan korktu. O kızını ona [verdi].  Aynı zamanda O, Güneş Tanrısını da ona verdi. Böylece Telepinu denizden Güneş Tanrısını ve denizin kızını geri getirdi. Ve Fırtına Tanrısı onları bizzat kendi yanında alıkoydu.”  Metnin devamında, Deniz, Fırtına Tanrısı’ndan kızını oğluna gelin olarak aldığı için başlık parası istemektedir. Fırtına Tanrısı ise bu durumu Hannahanna’ya danışmış, daha sonra da denizin kızına karşılık, ona bir sığır ve bir koyun vermiştir. Bu mitosta, Fırtına Tanrısı’nın oğlu Telepinu’ya önemli güçler verilmiş, böylece Telepinu’nun diğer tanrılar arasındaki rolü ve önemi vurgulanmıştır. 


                               KAYBOLAN TANRI EFSANESİ:

Elimize geçen ilk metinler Tanrı Telepinu’ya ait olduğu için “Telepinu Efsanesi” olarak da adlandırabileceğimiz “Kaybolan Tanrılar”ı konu alan mitosların tapınım ve dini merasimlerle yakın bağları vardır. Bu efsaneler, kızgın, öfkeli tanrının tekrar yurduna dönemsini sağlamayı amaçlamaktadır. Tanrı Telepinu, Fırtına Tanrısı Taru’nun oğludur. Kaybolan tanrı niteliğinde olan diğer tanrılar, Büyük Fırtına Tanrısı, Kuliuišna Şehri’nin Fırtına Tanrısı, Ana Tanrıça, Anzili ve Zukki isimli tanrıçalardır. Mitosun başlangıcı, bütün bölümlerde kayıptır. Tanrı, bir kimseye ya da bir olaya öfkelenerek kaybolmaktadır. Tanrı’nın öfkelenmesine neden olarak, çivi yazılı metinlerde Hitit kraliçelerinden Harapšili, Ašmunikal ve Katip Pirwa gibi isimler sayılmaktadır. 


Fırtına Tanrısının ilk çocuğu olan Telepinu bir tarım tanrısıdır. Efsaneye göre, Telepinu, bir kimseye ya da olaya öfkelenerek bozkırda kaybolur ve giderken bolluk ve bereketi de yanında götürür. Tanrılar onu geri döndürmek için önce kartalı gönderirler. Fakat kartal, Telepinu’yu bulamaz. Daha sonra Ana Tanrıça Hannahanna, tanrının saklandığı yeri bulması için arıyı gönderir. Arı Telepinu’yu Lihzina şehrinde bir korulukta uyurken bulur ve tanrıyı ayağından sokar ve yaşam tekrar normale döner. Buradaki arı ile kurulan bağlantıyı, ilkbaharın gelişi ve doğanın tekrar hayat bulması olarak yorumlayabiliriz. Efsaneye göre, Telepinu kaybolduğu zaman, ocakta odunlar sönüyor, tanrılar tapnaklarda bunalıyor, hayvanlar ağırlarında nefes alamıyor, koyun kuzusunu, inek buzağasını terk ediyor, tarlalarda arpa ve buğday yetişmiyor, büyük ve küçük baş hayvanlar ve insanlar artık üremiyorlardı. Böyle bir felaket karşısında tanrılar bile aciz kalıyor, Telepinu’yu aramaya başlıyorlardı. Kınal, 1998, 181 vd. 



Doğrudan doğruya mevsimlerle ilgili olan Telepinu Efsanesi’nin Mezoptmaya versiyonunu, Inanna ve Dumuzi ile İštar ve Tammuz mitlerinde görmek mümkün. Aynı zamanda Mısır’da Tanrı Osiris mitoslarında da Kaybolan Tanrı Telepinu ile benzer motifler bulunmaktadır. 
Kaybolan Tanrı Efsanesi içinde geçen arı motifini, Greklerde de görmek mümkün. Tanrıça Artemis’in, Arılar denilen rahibeler topluluğu, erkek arılar denen hadım rahipler topluluğu ve Basileus denilen bir yöneticisi vardı. Aynı zamanda Artemis tapınağının biçimi arıların ve arı kovanının işlevine göre tasarlanmıştı. Burada arı Tanrıça Artemis’in doğayı tekrardan canlandırmasını temsil ediyordu.
Aynı zamanda tarımı ve bereketi simgeleyen tanrının kaybolması ve ardından bolluk ve bereketinde yok olması motifi Greklerde, tarımın ve yaşamın yenilenmesinin Tanrıçası olan Demeter’in kızı Persephone’in Yeraltı Tanrısı Hades tarafından kaçırılmasında da vardır. Bu duruma çok üzülen Demeter’in toprağın verimini yok etmesi ve açlığın hüküm sürmeye başlaması üzerine, Zeus’un önerisiyle, Hades’in Persephone’yi serbest bırakması ve kızına kavuşan annenin toprağı çiçekler ve yapraklarla kaplaması, ilkbaharın gelmesi ve açlığın sona ermesi mitinde de karşımıza çıkmaktadır

                                                  KAYNAKÇA

Akurgal E.  Anadolu Kültür Tarihi, Ankara (2003)
Arıkan Y.  “Hitit Mitolojisi Hakkında”, Türkiye’de Sosyal Bilimlerin Gelişmesi ve D.T.C.F. Sempozyumu Bildirileri, Ankara, (1998).
Çapar Ö.  “Hellen Mitoslarında Doğulu ve Anadolulu Unsurlar”, I. Hititoloji Kongresi Bildirileri, Çorum, (1990).
Dinçol A.  Anadolu Uygarlıkları I, Görsel Anadolu Tarihi Ansiklopedisi,   İstanbul. (1982).
Erkut S.  “Hititlerden Eski Bir Anadolu Hikayesi”, Argos Gemicileri 6 (1998) 21-24.
Karauğuz G.  Hitit Mitolojisi, Konya (2001)
Kınal F.  Eski Anadolu Tarihi, Ankara (1998)





Kısa bir bilgi  bu köpek yaşlı bir köpektir ve Anadolu coğrafyasının bilinen İlk köpek kült uygulamasıdır.Devamı kitaba .inşallah diyelim.Köpeklerin Anadolu serüvenini inşallah aydınlatacağım bilimsel olarak.Kanıtlı bir şekilde.Sadece Anadolu da değil bir çok yer .Bu yerlerlerin  birbirleri ile tarih boyunca var olan bağlantıları.Hangi yerleşim birimlerin hangi köpekler yetiştirildi.İmparatorlar köpekleri hangi bölgelerden temin etti.İnsanlar tarih boyunca köpeklerle nasıl etkileşimlerde bulundular.Efsaneler Mitler Destanlar Totemler Ritüeller Halk kültür inanışları Folklor  .Köpek İskeletleri.Mezar Buluntuları.Savaşlarda Kullanımı vs vs derken Günümüzü gelmek. Her şey teker teker kanıtlı açıklamalı örnekli olacak.Mış miş olmayacak kafadan atılmayacak.Çok yanlış uydurma bilgi var  genelleme bir kalıp var o kalıp üzerinden herkes faydalanıyor .O kalıplar hatalar ile dolu.Kangala örnek vereyim. .Kitap ta vereyim en iyisi örnek çok En azından şunu belirtiyim En Üstteki resimle  Alttaki resim tarihleri arasındaki tarih aralığı sizler için çok uzun zamanlar geçmiş gibi gelebilir.Arada gerçekten de uzun zamanlar var.Halbuki benim gözümde bir birine yakın zamanlar gibi geliyor bana. 50 bin yıl  gibi tarih aralığından araştırma yaptığımdan Hitit kuruluş tarihi bile yakın dönem geliyor bana.Şunu da unutmadan belirteyim  İri köpek yok hiçbir yerde en iri olan kurt köpeklerden en iri olan ise tazı o bile iri değil ilk başlarda.Tibet köpeği olsun diğer çoban köpekleri olsun irilik olayı çok sonradan meydana geliyor.Roma döneminde bile tüm dünyayı araştırdım iri kemikli köpek yok.Bir yerde çok iri kemikli köpek iskeleti buldum oda büyük bir ihtimalle Kurt.Buluntu yeri kilise.Kilise Ritüler yapmış.İlk dönem Hristiyan kiliseleri pagan kült uygulamaları uygulamıştır .Özellikle Ermeni kiliseleri çok belirgin anlaşılır bir durumda dır. Gerisi kitaba kalsın 




Cahit Akgülün  Toraman ile Çekindiğim bir resim
 Eyşandan yavrusunu almayı istiyordum kısmet olmadı 2010da şampiyonlugu 1984 Den beri sivasta beslenen bir soydur.Alttaki kangal ise benim büyütdügüm  Eyşan Toramanla Amca çocukları 
Oğlum Mevlüt ve Eyşan





Köpeklere bakan kişileri de araştırdım.Asker olsun Savaş cı olsun Avcı olsun kimler beslemiş .Mısırda köpek bakıcıları Cüceler Fransa da da Cücelere baktırmışlar
 mezopotamya da  Orta Asyada Çin de Her yerde bunları da araştırdım



                       Kral tut savaş sahnesi















Osmanlı Minyatür Av sahnesi Osmanlı köpek bakıcısı kişiler Askerdir Güleşcidir İri yarıdır.Osmanlıdaki Av köpekleri içericinde Fatihin Eflakdan getirdiği Saxson köpekleride Ayı Avında ve gösterilerde kullanmak için Getirilmiştir TSK envarterine girmiştir .TSK Derken kafa buluyorum.Bazı Arkadaşlar Kangalları Bu köpeklere bağlıyor ve bunu da  bilimsel tarihi kayıt olarak kitabların da sunuyor yeniçeride kurulan birliğin kangalla alakası yok.Evliya celebi bu köpekleri anlatırken adam boyunda söyle iri dev gibi derken birşey de eklemeyi unutmuyor.İyiki de ekliyor  bizimde köpeklerimiz bu köpeklerden aşağı kalmaz diyerek Ankara Çoban köpeklerini söylüyor.O bile bu hususa dikkat ederken siz bu devirde kangal burdan gelmiş yok hint mihracesi hediye etmiş de sultan bir sefere giderken köpekler kangal mevkine geldiğinde kaybolmuş da bu köpekler böylece çoğalmış.Buda sallama .Hint tarihini su gibi ezberledim .Hindistan da beslenilen köpekler farklı pitbul tarzı köpekler.Hindistan kralları ilerleyen zamanlarda bu köpekleri beslemek yerine tazı besliyor ve böylece bu yerli cins Hint köpeğinde nesli yok oluyor.Köpeğin ismi Alangu.Hint ve Osmanlı Münasebetlerine gelince Hintliler tarih de bir kez elçilik heyeti yolluyor hediyeler ile o zamanda bizimkiler bu jeste karşılık bile vermiyor.Arada bir bağ oluşmuyor .Bayağı bir zaman sonra osmanlı Hindistana elçi yolluyor bu seferde onlar oralı olmuyor.Ticari olarak hindistandan vahşi hayvanlar geliyor osmanlıya.Hintliler Yerli köpeklerini haraç olarak Türklere veriyor bu Türkler Osmanlı değil şimdilik bunu söyleyeyim.Kangalı ben yazınca okursunuz inşallah :) Hint köpeklerini de araştırıyorum.Osmanlının  sucu  teşkilatı Sakalara gelince onların görevi sokak köpeklerine  su temin etmek onunda kangalla alakası yok.Kangal hakkında kitap yazan arkadaşlarımıza en başta şunu söyleyeyim bu konuları araştırtıkları inceledikleri için herkesten önce bir kangal sever ve Türk çoban köpekleri camiasından biri olarak teşekkür ederim.O zamanın şartlarına göre kimse bu konularla bile ilgilenmez iken onlar bu konuların peşine gitmiştir.Hata elbette olacaktır yarın bir başka araştırmacıda benim değimdiğim konularda benim hatalarımı tespiedip oda beni eleştirecek düzeltecek bilim bilgi böyle bir şey işte.Ben de bu konulara bir tuğla eklemiş olmaktan öteye gitmeyeceğim.Şuna  eminim ki hepimizde bu işi severek yapıyoruz bu bizim hobimiz ileri ki zamanlarda başkaları da bu kervana eklenecektir elbetde ki.















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bozkurt

  Sivas Cer Atelyesi’nde 1939 - 1953 yılları arasında demiryolu araçlarının sadece bakım ve onarımları yapılır. Kuruluşundan tam 14 yıl sonr...