Bu Blogda Ara

10 Aralık 2019 Salı

Umay

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi



Umay


Yir Sub’un, niteliklerinden sadece ve sadece doğurganlıkla ilişkin olanları ruh (Iduq) özellikleri gösteren Umay adlı bir dişile bıraktığı görünür. Tonyukuk ve Kül Tigin yazıtlarında birer kez geçen Umay, Kök Türk panteonundaki ilahların ya da ruhların boy sırasına göre dizilişini imlemiş gibidir. “Umay’a benzeyen anam hatunun kutu ile inim Kül Tigin er-ad buldu” diyen metinden anlaşıldığına göre, demek Kül Tigin ve olasılıkla bütün tiginler er adını, Bilge Kağan’ın “…On dört yaşında Tarduş budun üzerinde şad olarak hüküm sürüdüm” sözüyle de açıklandığı gibi, on dört yaşlarında Umay’a benzeyen analarının kutuyla alıyorlardı ya da başka bir söyleyişle Umay, bütün çocukları on dört yaşına dek koruyor ya da kutsuyordu[1]. Burada, Kül Tigin’in anasının dışardan gelme olduğunu özellikle vurgulayalım. Böylece Umay’ın A-shis-na’nın ta kendisi ya da Idık Yir Sub olacağı çıkarsanabilir.
Kaşgarlı Umay’ı şöyle tanıtır:
“Song, kadın doğurduktan sonra halka gibi nesne, buna çocuğun ana karnındaki eşi denir. Bu savda dahi gelmiştir: Umay’ka tabunsa oğul bolur. Kadınlar songu uğur sayarlar.”[2].
Doğurganlık ve bereketin tözünü Tengri’ye bıraktığı için Bilge Kağan, “Az olan budunu çok yaptım” derken, ülügünü etkince işlemesine yardımcı olmaktan başka bir işlevi kalmamıştır Yir Sub’un. İlbilge Hatun’un kutunda ise Umay’ın ülügü, Kül Tigin’in doğmasına, sağlıkla büyümesine ve erginleşmesine yardım etmiştir[3].
Yakutlar, Ayzıtdedikleri Umay adına yaz kış törenler yaparlar, kurbanlar keserler. O gelince, geldiği söylenince herkes güler, şenlenir; oynar, eğlenir, yer içerler[4].
Altaylı ve Ugrien, bütün halkların halk biliminde rastlanan Umay, Budist dualarında “Yükünürüm ben iyiliksever Uma Hatuna”; Divan’da (DLT) “Umayka tapınsa oğul bolur”; Uygur tıp-sihir kitablarında “Umay geç düşerse” diye geçer ve Moğollar ona Umai; Kalmuklar Ooma; Everkiler Ome ve Leiden yazmaları da kindik Umai (göbek Umay)[5] derler.
Bütün bu üstün kudretkavramından oluşan dinin belirli bir dizge (sistem) içinde yol almasıyla Türklerde, tek tanrı kavramının doğduğu; evrenin tek olan Tengri düzeninde yaşam-ölüm, bereket-kıtlık gibi iyi-kötüolan görüngülerinin (fenomen) birbiriyle amansız mücadele ettikleri; bir zamanlar Tengri’nin iyi olan görüngüsünün, hayatı olanaklı kılan güneş olduğu; Tengri’deki bu görüngünün Ay’la birlikte bir ikilik (dualite) halinde ortaya çıktığı, yerle birlikte üçlü bir görüngü olarak biz insanların yaşamını olanaklı kıldığı[6] görüşü ve Gök Tengri’nin eşi ve benzeri olmayan, insanlara yol gösteren, onların varlıklarına hükmeden, cezalandıran ve ödüllendiren Ulu Varlık oluşu[7], Türklerin dininin Gök Dini ya da Gök Tengri kavaramı içinde tek tanrılı bir din olarak değerlendirilmesini olanaklı kılabilmektedir.
Yir Sub’un, az geride belirtilen unsurları, temsil bulduğu şeyler, ilke ve ırklarıyla toplumsal yaşamda sadece yansımaları (ıduk) süre dururken ve bu yansımalar, birçok kadını devlet başkanı yaparken o, özellikle üretkenlik alanında artık Gök Tengri’nin ülügüne destek vererek buduna yardımcı oluyor ve Gök Tengri de buna koşut tüm nitelikleriyle yaşamaya devam ediyordu. Bu aşamada Tengri Kut (kutsallık), Küç (savaşçılık) ve Ülüg (üretkenlik) simgesiydi ve üretkenlik; doğurganlık olarak Umay’da, bereket olarak da Yağız Yir ya da Iduk Yer Sub’da biçimlenmişti. İşte bu biçimlenme, her ne kadar bir tektanrıçılık(bir Tengri) gibi görünüyorsa da, örneğin İslam dini gibi bir inanışla kıyaslanması doğru olmaz; çünkü önce, bu Tengri’nin ne kadar somut gökyüzünden sıyrılıp soyutluk niteliği kazandığı hakkında kesin bilgi yoktur; sonra, bu Tengri hala Umay ve Iduk Yer Sub(lar) gibi ruh, ıduk, ayısıt, eren, ne denilirse denilsin başka dini kendiliklerle sarmalanmıştır. Bundan dolayı da, Kök Türklerin ya da genelde Türklerin dini tek tanrıcı (monoteist) değil çok tanrıcılık (henoteizm) biçimi gösterir. Egemen olmasına rağmen onu tek tanrı olarak düşünmeyen Kök Türkler yanında diğer budunlardan olan Başgırlar onun en doğru tanımını vermiş olmalılar:
“Öteki (ilahlarla) birleşmiş ve anlaşmış olan gökteki ilah en büyüğüdür. Allah şaşkınların sandığından çok daha yüksektedir”[8].
[1] Diviçioğlu s.56-57
[2] Diviçioğlu s.57
[3] Diviçioğlu s.57
[4] Uraz s.75-76
[5] Diviçioğlu s. 57
[6] Tarcan s.71-75
[7] DTA s.22
[8] Diviçioğlu s.60-61

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bozkurt

  Sivas Cer Atelyesi’nde 1939 - 1953 yılları arasında demiryolu araçlarının sadece bakım ve onarımları yapılır. Kuruluşundan tam 14 yıl sonr...