Bu Blogda Ara

24 Ocak 2020 Cuma

Başkurtlar




Başkurtlar
Ural dağlarının güneyinden itibaren batı kısmında kadim bir Türk halkı, Rus ve Tatarlara karşı ana dillerini korumuş, geleneklerine sımsıkı bağlı Başkurtlar yaşıyor.
Tüm paleontolojik ve antropolojik bulgular doğrultusunda MÖ 1700 ile MÖ 1200 arasında tarihlenen Andronovo kültürü Başkurt halkının muhtemel kökeni olarak tahmin edilir.
Tarihçi ve türkolog Ahmet Zeki Velidi Togan’a göre Başkurt adı Beş Ogur (Biştigur) anlamını taşıyor. Başkurtlar Beş Ogur aşiretinin birlikteliğiyle meydana geldi. Kimi tarihçilere göre Ön Oğuzlar ya da Oğuzların kardeşleri olan Ogurlar M. S. IV – VI yüzyıllar arasında Urallardan Kafkasya, Karadeniz’in Kuzeyi ve Doğu Avrupa’ya doğru göç ettiler. Sonradan Slav halklarıyla kaynaşıp kimliklerini kaybeden günümüz Macar ve Bulgarların da ataları olarak kabul ediliyorlar. Başkurt destanına göre ise Başkurt halkının Urallara gelmesini bir kurt sağlamış. Başkurtça, Kıpçak Türkçesi grubuna girmektedir. Tatarca’ya çok yakındır. Ogur kökenli bir başka halk da Çuvaşlar.
Göçebe hayatı yaşayan Başkurtlar 10. yüzyıldan itibaren birlikte hareket ederek tarih sahnesine çıktılar. Rusya bozkırlarının en korkulan süvarileri Başkurtlardı. 11. yüzyılda Müslümanlığı seçtiler. 1552’de Kazan Hanlığı’nın yıkılmasından sonra Rus işgaline uğrayan Başkurtlar ve Tatarlar Ruslara karşı aralıklarla direndiler. Son ayaklanma 1773 – 1775 arasında Ruslara karşı geniş katılımla meydana geldi. Diğer ayaklanmalardan farklı olarak bu ayaklanma, Rus avamıyla birlikte Rus Çarına karşı bir ayaklanma olarak gerçekleşmiştir. Artık kimse bağımsız Başkurdistan adına savaşmıyordu. Rusların kendi çarlarına karşı ayaklanması, son yıllarda Başkurdistan topraklarında açılan maden ocaklarında ve fabrikalarda köle olarak çalıştırılmalarından kaynaklanmaktaydı. Başkurtlar 20 yaşındaki Batır (Bahadır) ünvanlı Salavat Yulayoğlu (Yulayev) önderliğinde Kazak lider Yemelyan Pugaçev’e destek verdiler.
Başkurtların milli kahramanı Salavat hem okumuşluğu ile hem şiirleri ile hem kuvveti ile herkesi kendine hayran bırakan, çok ustaca da Başkurt kavalı (koray) çalan biriydi. 1775 de Başkurtlar’ın Rus egemenliğine girmek zorunda kalmasıyla Salavat 20 yaşında esir düşüp, babası Yulay ile birlikte Estonya’ya sürgüne gönderilmişti. Orada Rogervik kalesinde hapsedildikten 26 sene sonra vefat etmiştir. Ama halkının yüreğinde onun şiirleri ve şarkıları kalmıştı. Ruslar Salavat Yulayev’den o kadar korkmuşlardı ki, adını bile yasaklamışlardı. Yayık nehrinin adı da akıllarda bu ayaklanmayı çağrıştırmaması için Ural nehri olarak değiştirildi. Ancak 1917 yılından sonra Salavat ismi tekrardan çocuklara, meydanlara verilmeye başladı. 1967 de Ufa’ya atlı heykeli dikildi.
1905 Rus Devriminden sonra Türkçülüğün başlangıcını teşkil eden Tüm Rusya Müslümanları Kongresi hareketine Başkurtlar’da katıldı. Başkurt Türkçüsü, Türkolog Zeki Velidi Togan Rus Millet Meclisi Duma’da Ufa Müslümanlarının temsilcisi olarak bulundu
Bolşevik İhtilâli patlak verince Rusya Müslümanlarının Merkez Bürosunun 1917 Haziranı’nda Kazan’da topladığı kurultayda Başkurtistan’ın da dahil olduğu “İç Rusya ve Sibirya Müslüman Türk-Tatarlarının medenî muhtariyeti” ilan edildi. Bolşevik İhtilâli’nden 22 gün sonra 29 Kasım 1917 tarihinde “İdil-Ural Devleti Milli Meclisi” kuruldu. Başkurtların da dahil olduğu bu Meclis, Bolşevik ordusu tarafından, yerine Sovyet Sosyalist Tatar-Başkurt Cumhuriyeti’ni (İdil-Ural Devleti’nin Sovyet şeklini) kuracakları gerekçesiyle, dağıtıldı. 23 Mart 1919 da Bolşevikler tarafından Başkurt Muhtar Cumhuriyeti hükumeti kuruldu. Zeki Velidi Togan, hükumette harbiye nazırı oldu. Bolşevikler 27 Mayıs 1920’de de Tatar Muhtar Cumhuriyetini ilan ettiler. 1917 Rus Bolşevik Devrimine kadar Kazan Tatarları ve Başkurt Türkleri birbirine kaynamış haldeydi. Bolşevikler Devrimden sonra Başkurtlara ve Kazan Tatarlarına ayrı statü vererek iki toplumu böldüler.
Bolşevikler Devrim sırasında mücadelede kendilerine yardım eden Başkurtlara ve Kazan Tatarlarına verdikleri sözleri hiçbir zaman yerine getirmediler.
Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte Başkurtlar 15 Ekim 1990 tarihinde bağımsızlıklarını ilân ettiler. Rusya Federasyonu Başkurtların bağımsızlığını kabul etmedi, Rus baskısı üzerine büyük bir mücadele başladı. Ekim 1991 de Başkurt gençleri parlâmentodaki Rus bayrağını indirerek, Başkurt bayrağını diktiler.
Bu gelişmeler üzerine 14 Ekim 1991 tarihinde Başkurtistan’a Özerk Cumhuriyet statüsü tanındı. Bugün Rusta Federasyonuna bağlı olan Başkurtistan’ın parlâmentosu, anayasası, cumhurbaşkanı ve bayrağı bulunmaktadır.
Dünya’da nüfusları 3 milyon kadar olan Başkurtların yaklaşık yarısı Rusya Federasyonu’na bağlı federe (özerk) bir Türk cumhuriyeti olan Başkurdistan Cumhuriyeti’nde yaşamakta. Başkurtdistan 11 Ekim 1991 tarihinde özerkliğine kavuşmuştur. Yüzölçümü 143.600 km2 . Nüfusu 4.5 milyon. Bunun % 30 unu Başkurtlar oluşturuyor. Başkenti Ufa. Ufa’da Başkhort Milli Müzesi bulunuyor.
Günümüzde Başkurtlar kendilerini “Başkhort” olarak telaffuz ediyor. Rusya’dan devşirilmiş uydurma isimler Beşkir, özellikle Başkırt denilmesinden hiç hoşlanmıyor ve uyarıyorlar. Aynen Azerbaycan Türklerinin kendilerine, uydurma isim olan, Azeri denilmesinden hoşlanmadıkları gibi

Başkurt Türklerinin Aslı Kul Efsanesi

Birçok başka Türk halklarında olduğu gibi Başkurt efsanelerinin çoğu ana yurdun doğası, halkı ve gelenekleri hakkındadır. Mesela efsanelerden biri Başkurdistan’ın en büyük Aslı Kul Gölü’nün hikayesini anlatıyor.
Çok eski zamanlarda Başkurt bozkırı ortasında görkemli bir dağ varmış. Adı Asıltau yani ‘Muhteşem Dağ’mış. Gerçekten çok güzelmiş. Dağ bol bol hayvanlar ve kuşların yaşadığı gür ormanlarla kaplıymış. Aşağıda dağın eteğinde Aullar yer alırmış. Sakinleri dağ meralarında sığır otlatır, ormanlarda yabani arıların balını bulur, ava gidermişler.

Ara sıra avcılar beyaz sansara rastlarmışlar. İnsanlar onu görünce hayrete düşermiş, çünkü sansarlar genellikle siyah. İhtiyarlar ‘Bu sansar dağın koruyucusu. Ona dokunmayın, aksi halde başımıza bela düşecek’ derlermiş. Başkurt Türkleri için ihtiyarların sözü – yasadır. Kimse dağ koruyucusuna yay kaldırmazmış.
Eşi görülmeyen beyaz sansar ile ilgili söylenti yerli Kağanın kulaklarına ulaşınca ondan şapka diktirmek istemiş. Hiç kimsede beyaz sansardan şapka yok, bende olacak diye düşünmüş.
Kağan ona eşlik eden hizmetçilerle Asıltau Dağına gelmiş. İhtiyarlar onu uslandırmaya çalışmış ama Kağan ‘Tüm çevredekiler bana ait – hem insanlar, hem dağ hem de beyaz sansar!’ küstahça cevabını vermiş.
Av başlamış. Beyaz sansar avcılardan kurtulmak için dağın tepesindeki deliğe sokuluvermiş. Kağan hayvanı çıkartmak için maiyetinin su taşıyıp delik içine dökmesini emretmiş.
Kırk gün ve kırk gece dipsiz deliğe su dökülüyormuş. Kuyular, kaynaklar ve uzaktaki denizde bile su bitmiş. Maiyet Kağanı lanet ediyor, ama emrinden dışarı çıkmayı göze alamıyormuş. Beyaz sansar ise çıkmamış, sonsuza kadar ortadan kaybolmuş. Asıltau Dağı sahipsiz kalmış.
Kırk birinci gün geldiğinde kara bir bulut dağı sarmış. Benzeri görülmemiş bir şiddetli fırtına kopmuş. Yer şimşek ve yıldırımlardan sarsılıp uğulduyormuş. Eninde sonunda dağ da sarsılmaya başlamış. Kağan ve maiyeti ile birlikte tamamen yer altına çökmüş.
Sabahleyin insanlar pencerelerden baktıklarında dağ yerinde kocaman bir gölün uzandığını görmüşler. Asıltau hatırasına bu göle ‘Kızgın Göl’ anlamına gelen Aslı Kul adı verilmiş.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bozkurt

  Sivas Cer Atelyesi’nde 1939 - 1953 yılları arasında demiryolu araçlarının sadece bakım ve onarımları yapılır. Kuruluşundan tam 14 yıl sonr...