Bu Blogda Ara

12 Ocak 2020 Pazar

.Kırgızların Ortaya Çıkışı İle İlgili Efsaneler



Kırgızların Ortaya Çıkışı İle İlgili Efsaneler

Yenisey Kırgızlarının menşei kaynaklarda ve efsanelerle karışık anlatıldığı için, konu
hakkında kesin bir neticeye varılamamı
ştır. Ancak, yine de efsanevi metinlerin içinden
bazı noktalar tespit etmek mümkündür. Arkeolojik ve bazı kesin tarihî bilgiler buna
ilave edildi
ği zaman ortaya çıkan sonuç, Yenisey Kırgızlarının Abakan ve Kem nehirleri
arasında Yenisey havalisinde, Kögmen Da
ğlarının kuzeyinde yaşıyor olmaları sonucu
çıkmaktadır.
 

Kırgızların tarih sahnesine çıkışı hakkında çeşitli efsaneler bulunmaktadır. İçinde
gerçeklik payı olan bu efsaneler, genellikle eski Çin ve Rus kaynaklarında geçmektedir.
Çin kaynakları M.S. V. yüzyılın ilk yarısında Türkistan’daki Juan-Juanlara boyun e
ğmek
zorunda kalan Altay’ın güneyindeki Türklerin, erken dönemlerde Hunların kuzey
tarafında ya
şayan So adlı kabileden yayıldığını bildirmektedir. Çin kaynaklarında “So
Efsanesi” diye geçmekte olan efsaneye göre
110, Altay Türkleri yetmiş bir111 veya on yedi
akrabadan müte
şekkil olup, Altay Türklerinin en büyüğü İçjini-Nişidu veya Nişudu adlı
kurttan yani börüden dünyaya gelmi
ştir. Yağmur yağdırıp, rüzgâr çağıran ve ateşi
buldu
ğu belirtilen Nişudu’nun hanımlarından biri yaz perisinin diğeri de kış perisinin
kızlarıdırlar. Ni
şudu’nun yaz perisinin kızından dört oğlu olup, birisi Lebedin denilen
ku
ğuya dönüşştür. İkinci oğlu Tsigu Apu (Afu) ise Çin kaynaklarında Gyan Türkçe
kaynaklarda Kem olarak adlandırılan nehirlerinin ortasındaki bölgeyi, üçüncüsü Çu-si
suyu boyunu, dördüncüsü Bası Çu-si-
şi Dağlarının etrafını yurt edinmiştir. Bu dört
karde
şin en büyüğü Nodulu şad adlı kişidir. N. A. Aristov’a göre efsanede geçen So
kabilesinin etnik ismine Altay Da
ğlarının kuzey eteklerindeki Biy nehrinin havzasında
ya
şayan halkların arasında rastlanmaktadır112. Biy Nehrinin döküldüğü yerin iki tarafında
ya
şayan halkların Lebedinliler yani Rusça Kuğu kişiler diye adlandırılması boşuna  değildir113. Nişudu’nun üçüncü ve dördüncü oğlunun sahip olduğu Çu-si suyu ve Bası-
Çu-si-şi Dağları, Dağlık Altay’daki Çuya nehrinin havzasında meskûn olması da ihtimal
dâhilindedir. Ayrıca yukarıda geçen efsanevi bilgilerden Ni
şudu’nun ikinci oğlu Tsigu’nun sahip olduğu bölgedeki Apu Irmağının şimdiki Abakan, Gyan-Kem sularının
olması kuvvetle muhtemeldir. Bunun yanında efsanelerde adı geçen Ni
şudu’nun ikinci
o
ğlu “Tsi-gu”’nun adının bulunduğu on civarında eski Çin yazılarının içinden “Kırgız”
isminin fonetik de
ğişikliklerden sadece biri olarak kayıtlarda geçmektedir.
Göktürklerinin A
şina hanedanının kurucusu olarak efsanede yer alan Nodulu’nun
soyundan olan Bumin ve
İstemi 552 yılında Juan-juanların devletini ortadan kaldırıp
Türk Ka
ğanlığı’nın temelini atmışlardır. Efsanede geçen bütün bu bilgiler, az da olsa,
Göktürkler ile eski Kırgızların etnogenez ili
şkileri olduğunu ispat etmektedir. Çünkü
Göktürklerin; Karluk, Uygur ve Yenisey Kırgız Ka
ğanlığının içinde komşu olarak
ya
şayıp etnik, sosyal ekonomik ve siyasi bakımdan doğrudan ilişkili olmasından
kaynaklanmaktadır. Bundan dolayı Göktürkler ile Kırgızların etnik kurulu
şlarında boy
ve kabileleri arasında benzer adlara sıkça rastlanmaktadır. Günümüzde Kırgızların
içinde Munduz, Dööles, Ku
şçu, Törö, Kuçkur Munduz, Ak Tumat, Kara Tumat, Börü
ve Saruu gibi adı birbirine benzer etnik topluluklar bulunmaktadır. VI-IX. yüzyıllarda
Altaylar ile Kırgızlar, Türk Uygur ka
ğanlığının birliği içerisinde yaşamışlar ve iki yüz
yıl kadar sonra Ötüken bölgesindeki Türk boyları, Yenisey Kırgızlarının devletine
boyun e
ğmişlerdir. Bundan dolayı Altaylılar ile Kırgızlar arasında birbirine benzer
adlardaki etnik karı
şımların sayısı oldukça artmıştır114


XI. yüzyıl kaynaklarından Gerdizi’nin Türk halklarından almış olduğu efsanevi bilgilere
göre Kırgızların kendi beylerinin hâkimiyetini tanımaları ve bir bayrak altında
toplanmasının sebebi Slav asıllı bir beyin ba
şlarında olmasıdır. Erken dönemlerde O’nun
Slavyan ülkesinde ya
şadığı dönemde, ülkelerine Rum elinden yani Bizansİmparatorluğundan gelen elçiyi öldürmüştür. Bizans elçisini öldürmesinin sebebi
Rumların Noydu’nun o
ğlu Simden, Slavyanlarında Yafes’den çoğalıp yayılmasıdır. Bu
dönemde Bizanslıların adı, köpe
ğin sütü ile beslenmelerinden ötürü, Sağ köpek sözüyle
bulunmaktadır
115. Çünkü Rumlar, Yafes için karıncanın yumurtasını alıp geldiğinde,
karınca Yafes’in çocuğunun rahat görmemesi için Allah’a yalvarmış ve Yafes’in çocuğu
kör olarak do
ğduğunda O’na Emka yani Emici adı verilmiştir. Efsanenin geçtiği dönemde
Yafes’in sahip oldu
ğu dört gözlü köpek, bir yavru doğurmuştur. Bu yavru köpeği öldürüp
atan Yafes, kendi çocu
ğu kör olduğu için dört yıl boyunca köpeğin kulağından tutup onun
sütünü emmi
ştir. Köpek, daha sonra ikinci yavrusunu doğurmuş olduğunda, Yafes’in
çocu
ğunu atıp ondan kurtulmak için Tanrı’ya yalvarıp ona şükrünü bildirmiştir. Bu
olaydan birkaç gün sonra, köpe
ğin iki gözü kör olan çocuğa geçmiştir. Geri kalan gözler
ise köpe
ğin burnunda kalmıştır. Bundan dolayı Saklablar yani Slavyanlar diye
adlandırılmı
şlardır. Bu sebeple tartışmanın devam etmesi sırasında elçiyi öldürmüştür.
Daha sonra bu durumla ilgili olarak Slavyanların ülkesine gitmeye mecbur kalmı
ş ve O
Slavyanlardan kaçıp önce VII-X. Yüzyıllar arasında Do
ğu Avrupa’nın güneyinde kendi
devletlerini kuran Türk boylarından Hazarlara gelmi
ştir. Hazarlardan aradığı desteği
bulamayan Bey, oradan kaçıp Ural ile Volga nehirleri arasındaki bölgede konar-göçer
olarak ya
şayan Başkurtlara sığınmıştır. Hazar ve Kimeklerin hâkimiyeti altında yaşayan
Ba
şkurtlar, iki bin süvariye sahip olmuşlardır. Hazar Hakanı, Başkurtlara göndermişolduğu elçiyle, yabancı Slavyanları kovmayı istemişse de, Başkurt konu ile ilgili Slavyan
ile yapmı
ş olduğu görüşme sonucunda, kuvvetle muhtemel siyasi bir evlilik sonucu,
Slavyan kendisi ile akraba olmu
ştur. Slavyan,’ın VIII. ve X. yüzyıllar arasında Doğu
Kazakistan’da ya
şamış olan Kimaklar ile Dokuz Oğuzların topraklarının ortasındaki
bölgede meskûn oldu
ğu tahmin edilmektedir. Dokuz Oğuzların hükümdarının tebasıyla
ya
şamış olduğu iç meselelerden dolayı, Dokuz Oğuzların bir bölümü birer ikişer
Slavyan’a gelmi
şlerdir. Dokuz Oğuzların hepsini kabul eden ve onlara yakınlık gösteren,
Slavyan, kısa bir sürede hâkimiyeti altındaki boyların sayısını artırmı
ştır. Sayıca fazla
olmanın vermi
ş olduğu güvenden dolayı Slavyan, önce Başkurt’a adam gönderip onunla
dostluk ili
şkileri kurmuş ardından da Oğuzlara saldırarak, çoğunu öldürmüş ve esir
almı
ştır116. Slavyan, sayıca üstün olmanın yanında, yağmalar yaparak ve esir aldığı
ki
şileri köle olarak satarak ekonomik olarak da hâkimiyetini güçlendirmiştir117. Bundan
sonra Slavyan, çevresinde ço
ğalan kabilelere Kırgız adını vermiştir. Slavyanlar daha
sonraki dönemlerde kendi aileleri ve mülkleri ile bu siyasi te
şekküle katılmışlardır. Başka
kabilelerle karı
şıp onlarla akrabalık ilişkileri kurduktan sonra yeni bir halk yani Kırgızları
oluşturmuşlardır. Kırgızların, Slavyanlardan çıkışının işareti onların dış görünüşlerinden,
bir ba
şka deyişle kızıl saçlı, mavi gözlü ve uzun boylu olmalarından bilinmiştir



Kırgızların ortaya çıkışı ile ilgili bir başka bilgi Ebul Gazi Bahadır Han tarafından
verilmi
ştir. Bu efsanevi bilgiye göre Kırgızların hepsi, Oğuz Kağan’ın Kırgız Han adlı
torununun neslidir. O
ğuz Han, uzun yıllar devlet yönetmiş ve İslam dinini kendi
ülkesinde yaymı
ştır. Oğuz Kağan’ın eşinden Künhan, Ayhan, Yıldızhan, Gökhan,
Da
ğhan ve Deniz Han adlı altı oğlu doğmuş olup, Bu oğulların her birinin dört oğlu
olmu
ştur. Kırgızhan, Salar, Eymür ve Alayuntlu ya da Alaboyunglu Dağhan’ın
çocuklarıdır. Kırgızların sayısının bu dönemlerde az olmasından dolayı, Onlar Mo
ğollar
ile birle
şmişlerdir118. Kırgızların etnogenezi ile ilgili bu destanda Oğuz Kağan’ın
Müslüman bir ailenin çocu
ğu olarak dünyaya gelmesi veya ülkesinde İslamiyeti yayması
gibi
İslami motiflerin daha sonraki dönemlerde efsaneye eklenmiş olma ihtimalini de göz
önüne almak gerekmektedir.
İslamiyet’in Türk boyları arasında yayılmasından sonra
ortaya çıktı
ğı anlaşılan bir başka şecereye göre de Kırgızların atası Nuh Peygamber, onun
o
ğlu Yafes, onun oğlu Türk Han, onun oğlu Tutuk Han, onun oğlu Dibakuy Han, onun
o
ğlu Güyük Han, onun oğlu Alan Han, onun oğlu Moğol Han, onun oğlu Kara Han,
onun o
ğlu Oğuz Han ve onun oğlu Dağ Han’dır. Burada verilen bilgilerde yukarıda verilen
bilgilerle örtü
şmektedir


Kırgızların ortaya çıkışı ile ilgili İslami motifler içeren bir başka bilgi “Kırk Kız Efsanesi”dir.
Çok eskiden Arap kökenli Stam kabilesinden Ake
şe adında bir adam, Sibirya ve Yenisey’de
ya
şayan Kalmuklar’a İslam dinini yaymak amacıyla bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Ancak
bölgenin güzelli
ğinden dolayı burada kalarak yaşamını sürdürmüştür. Bir müddet sonra
Ake
şe’den Mansur adında çocuk dünyaya gelmiştir. Akeşe ölmesinden sonra, oğlu Mansur
Kalmuklar’ın ileri gelenlerinden Iroo – Cıroo’nun evinde hizmetçi olarak ya
şamına
devam etmi
ştir. Iroo – Cıroo Mansur’u çok sevmiş ve kendi kızıyla evlendirmiştir. Mansur ise
babasından kalan misyonu devam ettirerek, yava
ş yavaş Kalmuklar arasında İslamiyeti yaymaya
ba
şlamıştır.119 Bunun yanında Mansur’un Apal isimli bir kızı ve Minal isimli bir oğlu dünyaya
gelmi
ştir. Kızı on bir, oğlu yedi yaşına gelince Mansur bu dünyadan ayrılmıştır. Bu sırada
Kalmuklar arasında Apal’ın geceleri evden çıkıp sabaha doğru eve geldiğiyle ilgili
dedikodular ba
şlamıştır. Kalmuk halkı, küçük Minal’a ablası Apal’ın kötü yola düşğünü ve
Minal’a ablasını takip etmesi gerekti
ğini ifade etmişlerdir. Minal bu söylentinin doğru olup
olmadı
ğını öğrenmek için gece ipin bir ucunu ablasının ayağına, diğer ucunu da kendi
aya
ğına bağlayarak uykuya dalmıştır. Amacı ablası kalktığında kendisinin de uyanmasını
sa
ğlamaktır. Gerçekten de gece yarısı Kalmukların dediği gibi, ablası kalkarak dışarıya doğru
çıkmı
ştır. Minal da uyanmışve ablasının peşinden gitmiştir. Ablası Apal koşarak dağda bir mağaraya
girmi
ştir. Minal da ablasını takip etmiştir. Ablasının ardından mağaraya girdiğinde onların
aksakalı kızarak neden insano
ğlu ile beraber geldiğini sorduğunda, Apal arkasına bakmış ve
küçük Minal’ı görmü
ştür. Tam bu sırada kırk çiltenden biri kalkıp Apal ile Minal’a su gibi
sıvı bir içecek vermi
ştir. İçeceği içen Minal, o anda birdenbire deli olmuş ve aklını
kaybetmi
ştir. Fakat gönlünde ablasının hep temiz olduğu kalmıştır. Bundan dolayı hep “Apal
ak” diyerek gezmi
ştir. Bunu duyan Kalmuklar, “Ak, Allah’ın adı, Apal da Allah”; Minal da
Allah’ım” diyor, bunları öldürmek gerek
diyerek ikisini de yakalayıp yakarak külünü suya
bırakmı
şlardır. Suya bırakılan küller, rengârenk köpük olur ve yavaşça akmaya devam
etmi
ştir. Tam bu sırada hanın kızı kırk kızla su kenarına geziye çıkmıştır. Kızlardan biri bu
rengârenk köpü
ğün tadına bakmış ve köpüğün lezzetine dayanamayıp öbür kızları
ça
ğırmıştır. Diğer kızlar da köpüğün tadına bakmışlardır. Böylece kırk kız bu köpükten gebe
kalmı
ş ve bunu duyan han çılgına dönmüş ve kızların öldürülmesini emretmiştir. Hanın
veziri kızları öldürmek için da
ğa götürmüş fakat kızları öldürmeye vicdanı elvermemiştir. İşte
sa
ğ bırakılan bu kırk kızdan doğan çocukların neslinden Kırgızlar oluşmuştur. İslami
motifler içeren bu efsanenin,
İslamiyet’in kabulünden sonra yeniden şekillendiği
görülmektedir
120

Kırgızların ortaya çıkışı hakkında en iyi bilinen efsanelerden bir diğer efsane de, “Sagım
Efsanesi”dir. Sagım Efsanesi’ne göre Kırgızların ilk atası Sagım Han’dır.
Karakırgızların atası Sagım’dan çıkmı
ştır. Sagım, Kırgızlara hâkim olup, bir Kırgız
kızıyla evlenmi
ş, ondan sadece bir kızı olmuştur. Sagım, kızına bakmaları için kırk bakıcı
kız vermi
ştir. Günlerden birinde Kızın yıkanmakta olduğu sudaki köpükte yıkanan kırk
bakıcı kız, biraz zaman sonra hamile kalmı
ştır. Onları öldürmeyi istemeyen Sagım Han,
hepsini büyük dağa kovmuştur. İşte dağa yerleşen bu kırk kızın oluşturduğu halk, Kırgız
(kırk kız) diye adlandırılır
121

Kırgızların ortaya çıkışı ile ilgili bir diğer efsanede Kırgızların kökeni Hz. Adem’e ve Hz.
Havva’ya kadar gitmektedir. Hz. Adem ve Hz. Havva dünyaya gönderildikten sonra her
yıl bir kız ile bir erkek olmak üzere yetmi
ş iki çocuk dünyaya getirmiştir. Hz. Havva’nın
birinci o
ğlunun adı Kabil’dir; ikinci oğlunun adı Habil’dir. Bir müddet sonra büyüyen
karde
şler günlerden bir gün ava gitmişler ve Av yaparken Kabil, Habil’e en güzel kızla
kendisinin evlenece
ğini söylemiştir. Buna karşılık Habil, Allah’ın herkese dengini
almasını buyurdu
ğunu söyleyerek cevap vermiştir. Kızlar için kavga eden kardeşlerden
Kabil, Habil’i ta
şla vurup öldürmüştür. Fakat Habil’in öldüğünü bilmeyen Kabil,
karde
şini on gün boyu ovada sürüklemiştir. Sonunda gücü kuvveti kalmazmış ve
dinlenmek üzere bir ta
şın üzerine oturmuştur. İşte bu vakit gökten iki karga uçup gelip
birbirini gagalamaya ba
şlamıştır. Onlardan biri diğerini gagalayarak öldürmüş ve sağkalanı bir çukur kazıp diğerini gömmüştür. Kargalardan örnek alan Kabil, Habil’in
öldü
ğüne inandıktan sonra toprağı kazıp Habil’i gömmüştür. Hz. Adem, Kabil geldikten
sonra Habil’i sormu
ş ve Kabil şüphe uyandırmadan Habil’in öldüğünü onu gömüp
geldi
ğini söylemiştir. Hz. Adem, Kabil’in Habil’i öldürdüğünü sezmiş ve Kabil’i
dövdükten sonra, onu kovmu
ştur. Kabil dağa gidip yırtıcı hayvanları avlayarak hayatını
sürdürmü
ştür. Bu suretle Karakırgızlar, Kabil’den gelmiştir, o zamandan beri onlar
da
ğda yaşayıp kalmışlardır122


Kırgızların menşeiyle ilgili anlatılan efsanelerde, Kırgızların etnogeneziyle ilgili olarak
verilen bilgilerin tamamen do
ğru ya da tamamen yanlış kabul edilmesi mümkün
de
ğildir. Özellikle Çin kaynaklarına dayanılarak verilen bilgilerde Kırgızların aslında
Türk olmayıp VI. yüzyılda Türkle
ştiklerine dair ileri sürülen fikirler de gerçeği
kesinlikle yansıtmamaktadır. Gerek Çin kaynaklarında gerekse özellikle orta
zamanlardaki Rus kaynaklarının temeli Kırgızların genel olarak “ye
şil gözlü, sarışın,
uzun boylu ya da kızıl saçlı olmalarının yanında kurttan türeyen kimselerden de
ğildir”şeklindeki kayıtlara dayanmaktadır123. Bunlardan başka diğer eski Türk boylarıyla
kültürel açıdan her hangi farklı bir taraflarının olduğu konusunda ise kesin bir kayıt
bulunmamaktadır. Üstelik kurttan türeme rivayeti ile ilgili bilgiler sadece Göktürklere
de
ğil, Kao-ch’e’lara124 ve Wu-sun’lara125 (Vusunlar) aittir126. Göktürk döneminde kurt
yani A-shih-na’ya ba
ğlananlar yalnız hanedan mensuplarıdır. Bunun yanında diğer Türk
boylarının yani Töles
127 boylarının, Türgişlerin, Sir Tarduşların, Bayırkuların128,
O
ğuzların, Uygurların, Karlukların ve benzeri küçük boyların kurt efsanesiyle ilgisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla sadece kurttan türeme efsanesi olmamasından ötürü
Kırgızları Türk asıllı saymamak do
ğru değildir129


Kırgızların Türk olmadıkları hakkında en eski bilgi yine Wolfram Eberhard tarafından
verilmi
ştir. Eberhard, Türklerden değildir demekle sadece Göktürk hanedanlığının bağ
oldu
ğu kabileden gelmediğine işaret etmiştir130. Renk açısından farklı olduklarının
bildirilmesi de Kırgızların ba
şka bir etnik kökenden geldiklerini göstermemektedir.
Çünkü Hazarlar, Bulgarlar, Kuman-Kıpçaklar tarihî kaynaklarda sarı
şın ve mavi gözlü
tasvir edilmi
şlerdir. Diğer taraftan Türk adını taşıyan I.Göktürk Devleti’nin meşhur
ka
ğanı Mukan (553–572) dahi Çin kaynaklarında “kızıl yüzlü, renkli gözlü (donuk cam
gibi) ifadesiyle anlatılmı
ştır131.

Bütün bunların yanında Kırgızların ortaya çıktığı Güney Sibirya ya da daha özel bir
ifadeyle Kögmen Da
ğlarının kuzeyinde Yenisey veya Kem nehri bölgesinde
yapılan arkeolojik kazılar neticesinde bölge en eski Türk yurdu olarak ifade
edilmektedir. Kırgızların en eski yerle
şim alanlarında yapılan ve M.Ö. 2500–1700
arası Afanesyevo sonra 1700–1200 arası Andronovo kültürlerinin temsilcilerinin
Türk soyunun proto-tipi oldu
ğu anlaşılmıştır132.

Kırgızların Yerleşim Alanları  


Yenisey Kırgızlarına ait tarih araştırmalarındaki en önemli konulardan birisi, onların
ka
ğanlık dönemi öncesi yerleştikleri bölge daha genel bir ifade ile hâkimiyeti altındaki
bölgenin sınırları ve Ka
ğanlık sonrasında Tanrı Dağlarına nasıl ve ne şekilde göç
ettikleri olmu
ştur. Kırgızların yerleşim alanlarının neresi olduğu veya genel olarak
onların Yenisey bölgesi, Tanrı Da
ğları, İrtiş boyları ve Pamir Dağları civarına ne zaman
ve nasıl geldikleri, nerelerde meskûn oldukları konusunda birçok görü
ş ortaya
konmu
ştur 

 Yenisey Kırgızlarının İlk Yurtları

Çin kaynaklarını esas alan N. A. Aristov, Kırgızların ilk başta Abakan (Afu) ve Yenisey
(Kem) nehirlerinin etrafından Güney Sibirya bölgesine gelmi
ş olduklarına dair bilgiyi
vermi
ştir133. Aristov’a göre, Kırgızların ilk yerleşim bölgeleri, adı geçen iki nehir
Abakan ve Yenisey ırmaklarının boylarıdır. Kırgızların yerle
şim alanlarıyla ilgili ilk
fikre göre, M.Ö. I. yüzyılın ortalarına do
ğru Güney Sibirya’daki yer değiştirmeleri
meydana gelmi
ştir134. Bu fikre göre Batı Moğolistan’ın Kırgız Nor gölü çevresinde
ya
şayan Kırgızlar, Hunların seferlerinden dolayı Güney Sibirya’ya göç etmişler135 ve
neticede, Minusinsk çana
ğının kadim kavimlerinden olan Ting-ling’ler (Dinlinler) ile
karı
şşlardır136.

S. G. Klyaştornıy ile D. G. Savinov, değerlendirmelerinde Çin kaynaklarında geçen
Proto Türk Kırgızların ile Kırgızların ili
şkisi üzerinde durmuşlardır. Onlara Göre,
Kırgızların Abakan ve Yenisey nehirleri arasından Güney Sibirya’ya göç etmeleri çok
eski zamanlara kadar gitmektedir. Ama bu görü
şü Chou Shu, Wei Shu, Sui Shu gibi;
Çin kaynaklarında yazıldı
ğı şekliyle, Türk şeceresinin bilgileri ile tamamlayarak, Afu ve
Kem sularının etrafında ya
şayan Kırgızların Proto Türk boyları menşei ile karışmasını
Güney Sibirya bölgesinde ya
şadıkları dönemde olduğunu ileri sürmektedir. Çin
kaynaklarında Chou Shu, Wei Shu, Sui Shu’da Türk boylarının ataları So bölgesinden,
yani yönetiminden çıktı
ğı hakkında bilgi vardır. Bu bilgiye göre Apanhu adlı boy
yöneticisinin 17 o
ğlu olup, birisi, İçcinişidu Kurt oğlu olarak adlandırılarak onun kaç
o
ğlu olduğu bellidir. So yönetimi yıkıldıktan sonra İçcinişidu’nun sihirli gücünden
yararlanarak onun boyu ba
şkalarına kıyasla uygun durumda kalmıştır. Onun büyük oğlu
Nodulu
Şad Szyansı Çjuçceşi’de yerleşmiştir. Apanhu kendi boyuyla Nodulu Şad’la
birle
şmiştir İçcinişudu’nun bir oğlu ak kuğuya dönüşür. Kigu yani Kırgız adlı bir oğlu
Abakan ve Yenisey sularının arasındaki bölgeye yerleşir. Dördüncü oğlu Çjuçcesi
suyunun kenarına yerle
şmiştir. So efsanesindeki bu bilgiler kültür alanları tarafından da
teyit edilmektedir. Yapılan ara
ştırmalar sonucunda M. Ö. 2500–1700 arası Afanesyevo,
1700–1200 arası da Andronovo kültürlerinin ya
şadıkları dönemler olarak tespit
edilmi
ştir. Bu kültürlere mensup olan halklar ise Türk soyunun proto-tipleridir. Bu
kültürlerin en yakın kom
şuları ise Çinliler olmuştur. Fakat Kırgızların etnik kökeni
kaynaklardaki bilgilerin farklı olması nedeniyle ilim âlemi tarafından çok tartı
şılmış,
birbirinden farlı fikirler ileri sürülmü
ştür. Kırgızlardan tarihte ilk defa Çin yıllıklarında
bahsedilmi
ştir. M. Ö. 203–201 yılına Sima Qian’ın eserinde Kırgızlar Hunların
hâkimiyet altına aldı
ğı beş halktan biri olarak tarihte ilk defa görülmekte fakat onların
yerle
şim yerleri ve sahip oldukları topraklar hakkında herhangi bir iz bulunmamaktadır.
Yani bu konuda Çin kaynaklarında belirsizlik hâkimdir
137


Büyük Han Devri (M.Ö. 206-M.S. 25) tarihî kaynaklarında az olmakla birlikte bazı
co
ğrafi bilgiler bulmak mümkündür. Büyük Han tarihinin yazarı Ban Gu’nun (M. S. 32-
92) M. Ö. I. asrın ikinci yarısındaki olaylar hakkındaki verdi
ği bilgilerde Kırgız ülkesi
Hunların batıdaki kom
şuları olarak gösterilmektedir. Bu bilgilerde Kırgızların “HunŞanyüsünün ortasından batıya 7000 li uzaklıkta, Çeşi’den (Turfan) kuzeye 5000 li
uzaklıkta” ya
şadıkları kaydedilmiştir138. Sovyet Âlimi arkeolog S. V. Kiselev Han
Tarihi’ndeki bu bilgilerden yola çıkarak Kırgızların eski devirlerdeki yerle
şim yerlerini
Kuzeybatı Mo
ğolistan’la ilişkilendirmiştir. Fakat V. V. Barthold bu bilginin yanlışlıkla
kaydedildi
ğini belirtip Gyangun ülkesinin, Usunlar ülkesinin doğusunda yerleştiğini
tespit etmi
ştir139. Ban Gu’nun bu hatası Vey Sülalesi yıllığında (220–246) da devam
etmi
ş, bu eserde de Gyangun ülkesi Kangüy ülkesinin Kuzeybatı tarafında
gösterilmi
ştir. V. V. Barthold, Ban Gu’nun yazdıklarının çok iyi bir tenkidini yapmış,
bu eserdeki hataları ortaya çıkararak bazı yanlı
ş şünceleri ortadan kaldırmıştır. T’ang
döneminde kaynaklardaki ifadelerden Yukarı Yenisey vadisine, Güney Sibirya’ya
yerle
ştikleri anlaşılıyor. Ancak bu tarihî kaynaklar iyi değerlendirildiğinde bu bölgelerin
Çin’e çok uzak oldu
ğu fark edilir. İbrahim Kafesoğlu Kırgızların Asya Hunları
zamanında Baykal’ın batısında
İrtiş nehri civarında Tinglingler ile bir arada
oturduklarını yazmı
ştır. Ahmet Taşağıl ise onların asıl ana yurdunun Kögmen
Dağlarının kuzeyi, Yenisey nehrinin kollarından Kem havzası olduğunu söylemiştir140.
V. V. Barthold Kırgızların o vakitte ve sonraları Yenisey’de ya
şamış olabileceklerini
yazmı
ştır. Yukarı Yenisey ve Kuzeybatı Moğolistan’daki Kırgız-Nor Gölü çevresinde
ya
şadıklarını da tahmin eden araştırmacılar vardır. Bize göre de en geniş tasviriyle
Kırgızların bu bölgelerde ya
şamış olmaları mümkündür. Bunlardan çok farklı görüşler
ortaya koyan âlimler de vardır. H. Y. Biçurin, H. A. Aristov, A. H. Bern
ştam, arkeolog
Yu. S. Hudyakov, Sinolog L. A. Borovkova gibi bilim adamları da onların eski
dönemlerden beri Do
ğu Tanrı Dağlarında (Doğu Türkistan) yaşadıklarını ileri
sürmü
şlerdir141



Yenisey Kırgızlarının Tanrı Dağlarına Göçleri

Türkistan tarihinin en tartışmalı ve çetrefil meselelerinden birisi Kırgızların kökeni
konusudur. Bu konunun temelini, tarihî dönemlerde Yenisey bölgesinde bulunan
Kırgızlar ile günümüzde Kırgızistan’da ya
şayan Kırgızlar yani Tanrı Dağları Kırgızları
arasında do
ğrudan doğruya bir bağlantı olup olmadığı oluşturmaktadır. Kırgızların kim
oldukları,
şimdiki vatanları Tanrı Dağlarına ne zaman yerleştikleri konusunda çeşitli
görü
şler bulunmaktadır.

   Bugünkü Kırgızların Yenisey Kırgızlarıyla yakın bağları olduğunu ileri süren ilk
ara
ştırmacılardan birisi N. Ya. Biçurin olmuştur. Biçurin, Kırgızların çok eskiden beri
Tanrı Da
ğlarında ve Doğu Türkistan’da yaşadıklarını kaydetmiştir142. Kırgızların Usun
adıyla bilindiklerini ileri süren N. A. Aristov da onların kökeni konusunda bu görü
şü
payla
şmaktadır. Aristov "Kanaatimce Kırgızların Usunlar olması рек muhtemeldir ve
onların halk adı Kırgız, Usun adı ise siyasi bir terimdi veya Kırgızlar M.Ö. III.
yüzyıldan daha evvel Tanrı Da
ğlarının batı kesimlerine yönelmeden önce kurdukları
kabile ittifakının adı” oldu
ğunu ileri sürmektedir143. Kırgız tarihçisi Belek Soltonoyev
de XX. yüzyıl ba
şlarında Aristov ile aynı sonuca ulaşştır. Ona göre Yenisey
Kırgızları Usunlardı ve M.Ö. III. yüzyıldan ba
şlayarak Cengiz Han zamanına kadar
kademeli olarak Tanrı Da
ğları'na göç etmişlerdir144.


Rus türkolog V. V. Radloff145 etnogenez açısından Kırgızların Moğol yayılması
döneminden önce III. yüzyılda güneyde Kögmen Da
ğlarından, Tanrı Dağlarına, sonra
ise Kögmen Da
ğlarının kuzeyine itildiklerini kaydetmiştir. Radloff’un göüşünü
destekleyen XIX. yüzyılın önemli Kazak bilim adamlarından Ç. Valihanov
146 ise
arkeolojik, folklorik ve filolojik kanıtlar ileri sürerek Yenisey Kırgızlarının kı
şın Tanrı
Da
ğlarında Issık Göl gibi sıcak bölgelerde kaldıklarını, yazın ise Urumçi, İrtiş ve
Altay’a kadar göç ettiklerini ileri sürmü
ş ve Tanrı Dağları Kırgızlarının ile Yenisey
Kırgızlarının aynı halk oldu
ğunu ispat etmeye çalışştır. Radloff ve Valihan’ov’un
görü
şü erken dönem Kırgız Tarihçilerinden Ömürkul Karayev ve Muratbek Kocobekov
tarafında da desteklenmi
ştir. Bu iki bilim adamına göre Kırgızlar IX-XIII. yüzyıllarda
Tanrı Da
ğlarındaki siyasi ve etnik süreçlere katılmışlardır.


Ünlü doğu bilimcisi ve Sovyet tarihçisi V.V. Barthold’a göre Kırgızlar IX-X.
yüzyıllarda Yenisey'den Tanrı Da
ğlarına göç etmişlerdir. Barthold bu tezini
güçlendirmek için Çin ve Müslüman yazarların eserlerini kanıt olarak göstermi
ştir.
Kitanların merkezî Asya’ya gelmelerinden sonra Yenisey Kırgız Devletinin zayıflaması
üzerine, onların hepsi Minusinsk Vadisine dönmek zorunda kalmı
şlar ve Tanrı
Da
ğlarına tekrar ancak XV.yy.da geri gelmişlerdir. V.V. Barthold Tanrı Dağları
Kırgızlarının atalarının Yenisey Kırgızları olduklarını dü
şünmektedir147


Tarihçi Т. K. Çoroyev ise Kırgızları Han Hanedanlığı döneminde Boro-Hoto
sırada
ğlarının bulunduğu bölgeye yerleştiren L. A. Borovkov'un görüşünden hareketle,
bu halkın eskiden beri Tanrı Da
ğları'nın doğusunda yaşadığını, sonrada Yenisey'e göç
etti
ğini, daha sonra da ana grupların tekrar Tanrı Dağlarına döndüklerini ileri sürmüştür.
Koroyev, Kırgız etnik adını ta
şıyan ana kütlenin XIII. yüzyıldaki Türk-Moğol göçü
sırasındaki büyük üçüncü dalga sonucunda Tengir-Too yani Tanrı Da
ğları'nda
göründüklerini kaydetmi
ştir148


Kırgızların kökeni meselesine arkeolojik verilere dayanarak açıklık getirmeye çalışan A.
N. Bern
ştam, onların Tanrı Dağları'na göçlerinin kademeli olarak gerçekleştiğini ifade
etmi
ştir. Bernştam'a göre Yenisey Kırgızları ile Tanrı Dağları Kırgızları M.Ö. IV
yüzyıla kadar ortak etnik ve kültürel açıdan sağlam bir bütünlüğe sahipken, bu bütünlük
Hunların istilası sırasında bozulmu
ştur. Yenisey Kırgızları daha sonraları Tanrı
Da
ğları'na muhaceret etmişlerdir: Bernştam Yenisey’den Tanrı Dağlarına doğru
gerçekle
şen göç hareketinin üç aşamada gerçekleşmiş olduğunu belirtmiştir. O’na göre
M.Ö. I. yüzyıla ait göçlerin birinci a
şaması Kuzey Hunların doğudan Talas’a yaptıkları
akınlar sonucunda gerçekle
şmiş ve bu dönemde Kırgız boyları Tanrı Dağlarında
ya
şamaya başlamışlardır. Bernştam Yenisey’den Tanrı Dağlarına yapılan muhaceretin
ikinci a
şaması olarak Göktürkler zamanında yapılan kitlesel hareketleri ifade etmiştir.
Üçüncü a
şamada ise Kitanların devamı olarak kabul edilen Karakitaylar zamanında
Kırgızların ana kütlesinin Tanrı Da
ğları'na nihai şekilde yerleşmesini göstermiştir149.

S. M. Abramzon'un görüşüne göre, Yenisey Kırgızları Tanrı Dağları Kırgızlarının
olu
şumuna iştirak etmişler, ancak Tanrı Dağları Kırgızlarının ana unsurunu
olu
şturmamışlardır. Etnografik verilere göre Kırgız halkı X.-XI. yüzyılda Yenisey
bölgesine kom
şu olarak özellikle Kögmen-Altay Dağlarında yaşayan boylar arasında
geni
ş bir şekilde yayılmıştır. Bu bölge sakinlerinin sıkı ekonomik, politik ve etnik
ili
şkilerinin sonucunda Kırgız halkının ilk çekirdeği oluşmuştur

Ömürkul Karayev, X. yüzyılda Aksu şehrini ele geçiren ve о sırada doğuda Kastek'den
Tarım bölgesine kadar uzanan geni
ş bir sahada yaşayan Yenisey Kırgızlarının, Tanrı
Da
ğlarına gelerek bölgede Büyük Kırgız Devleti’ni kurduklarını bildirmiştir. Karayev'e
gore günümüzde Kırgızlar, Büyük Kırgız Devleti denilen
şimdiki Kırgızistan
topraklarına, Tanrı Da
ğları bölgesine IX-X. yüzyıllarda muhaceret eden Yenisey
Kırgızlarının altyapısı üzerinde olu
şmuşlardır150. Kareyev'in görüşü göçebe silahları
konusunda uzman olan arkeolog Y. S. Hudyakov ve Ünlü Hakas tarihçisi V. Ya.
Butanayev tarafından da payla
şılmaktadır. Müşterek olarak çıkarmış oldukları Yenisey
Kırgızlarının Tarihi adlı çalı
şmada Kırgız halkının bir kısmının IX-X. yüzyıllarda
Yenisey'den Do
ğu Türkistan ve Moğolistan Altaylarına iki aşamada muhacereti ile
Kırgızlar Yenisey ve Do
ğu Türkistan Kırgızları olarak ikiye bölünmüş olduğunu ve
Do
ğu Türkistanlı olanların XV. yüzyılda Tanrı Dağlarına gelmiş olduklarını ifade
etmi
şlerdir151.

Anvar Mokoyev ise olaya farklı bir açıdan yaklaşmaktadır. Ona göre Kırgızlar İrtışIrmağı civarında, Dağlık Altay bölgesinde Kimek, Kıpçak ve Kırgız kabilelerinin
etkile
şimi sonucunda oluşmuştur. Buna göre Kırgızlar Dağlık Altay bölgesine
Yenisey'den göç etmi
ş ve XII. yüzyıldan sonra Kimek-Kıpçaklar arasında tamamıyla
yeniden
şekillenmişlerdir152. V M. Ploskih, bu görüşü destekleyerek, IX-X. yüzyıllarda
Altaylar ve Cungarya’da altı Kırgız boyunun
şekillendiğini ileri sürmüştür. Ploskih aynı
zamanda yeni
şekillenen bu Kırgızların, yukarıda adları geçen ve Kimek-Kıpçak
federasyonu içinde yer alan yerli halklarla uzun süreli bir etkile
şim sonucunda yeni bir
etnik yüz ve dil kazandı
ğını da söylemektedir153

Yenisey Kırgızlarını bugünkü Kırgızların ataları arasından bütünüyle çıkaran Hakas
tarihi uzmanı L. R. Kızlasov’un görü
şü ise bu konuda ayrı bir önemi haizdir. L.
R.Kızlasov'a göre Çin kaynaklarında Yenisey Kırgızları olarak adlandırılan "Gyangunlar" az sayıda Türkçe konu
şan gruplar halinde ve Hakasların bir boyu
durumundaydılar. Kızlasov erken dönemlerde Kırgız kelimesinin sadece politik terim
oldu
ğunu, Hakas halkının ise aynı zamanda Sayan-Altay Dağlarına yerleşik olan
milliyetin genel adı oldu
ğunu ifade etmiş ve bu nedenden dolayı VI-XII. yüzyıllarda
kurulmu
ş olan Yenisey Kırgızlarının Devletini Hakas devleti olarak tanımlamıştır.
Kızlasov, Tanrı Da
ğları Kırgızlarının Yenisey Kırgızlarıyla akraba olmadığını, Tanrı
Da
ğları Kırgızları 1293'de Moğol hükümdarı Kubilay'ın emriyle harekete geçen Emir
Tutuk'un tenkil ordusunun safları arasında yer alarak Kögmen Altay kabilelerinin
isyanını bastırmaya yardım etmi
şlerdir. Tanrı Dağları Kırgızları bu bölgede hükümran
olan Göktürkler ve Uygurlar döneminde birçok Türk boyundan do
ğmuştur. 840–847
yıllarında bu topraklar, ba
şlarında kağan ve beylerinin bulunduğu eski Yenisey
Kırgızları tarafından ele geçirilmi
ştir154

Ömürkul Karayev ve Muratbek Kocobekov, Kızlasov'un görüşünün muteber olmadığını
ifade ederek, O’nun görü
şünün diğer yazılı kaynaklarla teyit edilip edilmediğine dikkat
çekmi
şlerdir. Karayev, Kızlasov’un Hakas adının Minusinsk vadisinde oturan, kendi
devletine sahip olan IX-XX yüzyıllarda Merkezî Asya'da hâkimiyetini sürdüren halkın
genel adı oldu
ğu fikrini çürütmek için Orhon-Yenisey yazıtlarında VI-VIII. yüzyıla ait
Güney Sibirya halkları hakkında bilgiler olmasına ra
ğmen Hakaslar hakkında herhangi
bir bilginin olmadığını ve Yenisey bölgesinde IX-X. yüzyılda siyasi etkisini Merkezî
Asya'nın geni
ş alanlarına kadar yayan çoğunlukla Kırgızların oturmakta olduklarını,
Yenisey'de geçmi
şte kendini Hakaslar olarak adlandıran veya bu isimle tanınan bir
halkın hiçbir zaman ya
şamadığını ve Hakas kelimesinin ilk defa XX. yüzyılda ortaya
çıktı
ğını ifade etmiştir155


L.P. Potapov, L. R.Kızlasov’un tezine karşılık Hakaslar ile ilgili olarak tezler ileri
sürmü
ştür. Potapov, Kaçinsilerin156 güçlü baskısı altında XIX. yüzyılın sonunda ve XX.
yüzyılın ba
şında Minusinsk vadisinde küçük bir halkın ortaya çıktığını ve bu halkın
Ruslardan önceleri Minusinsk veya Abakan Tatarları, Ekim 1917 Sosyalist Devrimden
sonra ise Hakas adını almı
ş olduğunu belirtmiştir. Potapov 1920’li yıllarda, Minusinsk
veya Abakan Tatarlarının kendilerini eski Kögmen-Altay’da ya
şamış olan kavimlerinin bir
devamı saydıklarını, adı geçen bu kavimlerin erken dönem Çin kaynaklarında "Hyagas"
olarak ifade edildi
ğini ileri sürmüştür. Minusinsk Tatarlarının, milliyetlerinin belirlenmesi
sırasında yerel entelektüellerin temsilcileri tarafından "Hakas" tanımı teklif edilmi
ştir.
Potapov’ Hakas tanımlamasının tarihî olarak do
ğrulanamamasına ve tarihî bir temele
dayandırılmamı
ş olmasına rağmen bu teze karşı da o zamanlarda dayanak olmadığından
zamanla halk tarafından kabul edilmi
ş olduğunu ve günümüzde Hakas isminin buşekilde ortaya çıkmış olduğunu ifade etmiştir.

Kırgızların kökeni ve teşekkül safhaları hakkındaki рек çok görüşe göre, Kırgızlar
de
ğişik etnik unsurların etkileşiminin bir ürünüdür. Bu unsurların birbiriyle ne zaman
temasa geçtikleri meselesi ise Kırgız etnogenezinin belirlenmesinin ana konusunu
olu
şturmaktadır. Yeni kaynakların ve özellikle Kırgızistan, Moğolistan, Büyük Altaylar,
Do
ğu Türkistan ve Cungarya'da yapılacak arkeolojik çalışmalar, Türk ve Moğol
halklarının etnografyası konusunda öngörülecek yeni mukayeseli tarih ara
ştırmaları,
Merkezî Asya halklarıyla ilgili etnografik çalı
şmalar, Göktürk, Uygur, Oğuz, Karluk,
Kıpçak ve Kırgızların bünyesindeki diğer unsurların mukayeseli analizini, Kırgızların
etnogenezinin yeniden ve daha yüksek düzeyde aydınlatılmasına imkân sa
ğlayacaktır.
Ancak bize göre Türk dünyasında yapılan bu çalı
şmaların büyük bir kısmı, Sovyetler
Birli
ği zamanında yapılmış olan rejim yanlısı yayınların etkisi altında bulunmaktadır.
Kırgızların yerle
şim alanları konusu Sovyetler rejiminin etkisi sonucunda şekillenmiştir.
Rejimin etkisiyle yapılmı
ş olan bu çalışmalarda günümüzdeki Kırgızları oluşturan Tanrı
Da
ğları Kırgızları ile onlarla aynı kökten gelen Yenisey Kırgızlarını farklı kavimler
olarak göstermi
şlerdir. Yani X. yüzyıldan sonraki dönemlerde Tanrı dağlarına gelen
Kırgızların, Yenisey Kırgızları ile bir ba
ğlantısının bulunmadığını, Tanrı dağları
Kırgızlarının çe
şitli kavimlerin etkisi sonucunda oluşmuş bir etnik yapı olduğunu,
Yenisey Kırgızlarının ise Hakasların atası oldu
ğunu ifade etmişlerdir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bozkurt

  Sivas Cer Atelyesi’nde 1939 - 1953 yılları arasında demiryolu araçlarının sadece bakım ve onarımları yapılır. Kuruluşundan tam 14 yıl sonr...