Kırgızların Ortaya Çıkışı İle İlgili Efsaneler
Yenisey Kırgızlarının menşei kaynaklarda ve efsanelerle karışık anlatıldığı için, konu
hakkında kesin bir neticeye varılamamıştır. Ancak, yine de efsanevi metinlerin içinden
bazı noktalar tespit etmek mümkündür. Arkeolojik ve bazı kesin tarihî bilgiler buna
ilave edildiği zaman ortaya çıkan sonuç, Yenisey Kırgızlarının Abakan ve Kem nehirleri
arasında Yenisey havalisinde, Kögmen Dağlarının kuzeyinde yaşıyor olmaları sonucu
çıkmaktadır.
Kırgızların tarih sahnesine çıkışı hakkında çeşitli efsaneler bulunmaktadır. İçinde
gerçeklik payı olan bu efsaneler, genellikle eski Çin ve Rus kaynaklarında geçmektedir.
Çin kaynakları M.S. V. yüzyılın ilk yarısında Türkistan’daki Juan-Juanlara boyun eğmek
zorunda kalan Altay’ın güneyindeki Türklerin, erken dönemlerde Hunların kuzey
tarafında yaşayan So adlı kabileden yayıldığını bildirmektedir. Çin kaynaklarında “So
Efsanesi” diye geçmekte olan efsaneye göre110, Altay Türkleri yetmiş bir111 veya on yedi
akrabadan müteşekkil olup, Altay Türklerinin en büyüğü İçjini-Nişidu veya Nişudu adlı
kurttan yani börüden dünyaya gelmiştir. Yağmur yağdırıp, rüzgâr çağıran ve ateşi
bulduğu belirtilen Nişudu’nun hanımlarından biri yaz perisinin diğeri de kış perisinin
kızlarıdırlar. Nişudu’nun yaz perisinin kızından dört oğlu olup, birisi Lebedin denilen
kuğuya dönüşmüştür. İkinci oğlu Tsigu Apu (Afu) ise Çin kaynaklarında Gyan Türkçe
kaynaklarda Kem olarak adlandırılan nehirlerinin ortasındaki bölgeyi, üçüncüsü Çu-si
suyu boyunu, dördüncüsü Bası Çu-si-şi Dağlarının etrafını yurt edinmiştir. Bu dört
kardeşin en büyüğü Nodulu şad adlı kişidir. N. A. Aristov’a göre efsanede geçen So
kabilesinin etnik ismine Altay Dağlarının kuzey eteklerindeki Biy nehrinin havzasında
yaşayan halkların arasında rastlanmaktadır112. Biy Nehrinin döküldüğü yerin iki tarafında
yaşayan halkların Lebedinliler yani Rusça Kuğu kişiler diye adlandırılması boşuna değildir113. Nişudu’nun üçüncü ve dördüncü oğlunun sahip olduğu Çu-si suyu ve Bası-
Çu-si-şi Dağları, Dağlık Altay’daki Çuya nehrinin havzasında meskûn olması da ihtimal
dâhilindedir. Ayrıca yukarıda geçen efsanevi bilgilerden Nişudu’nun ikinci oğlu Tsigu’nun sahip olduğu bölgedeki Apu Irmağının şimdiki Abakan, Gyan-Kem sularının
olması kuvvetle muhtemeldir. Bunun yanında efsanelerde adı geçen Nişudu’nun ikinci
oğlu “Tsi-gu”’nun adının bulunduğu on civarında eski Çin yazılarının içinden “Kırgız”
isminin fonetik değişikliklerden sadece biri olarak kayıtlarda geçmektedir.
Göktürklerinin Aşina hanedanının kurucusu olarak efsanede yer alan Nodulu’nun
soyundan olan Bumin ve İstemi 552 yılında Juan-juanların devletini ortadan kaldırıp
Türk Kağanlığı’nın temelini atmışlardır. Efsanede geçen bütün bu bilgiler, az da olsa,
Göktürkler ile eski Kırgızların etnogenez ilişkileri olduğunu ispat etmektedir. Çünkü
Göktürklerin; Karluk, Uygur ve Yenisey Kırgız Kağanlığının içinde komşu olarak
yaşayıp etnik, sosyal ekonomik ve siyasi bakımdan doğrudan ilişkili olmasından
kaynaklanmaktadır. Bundan dolayı Göktürkler ile Kırgızların etnik kuruluşlarında boy
ve kabileleri arasında benzer adlara sıkça rastlanmaktadır. Günümüzde Kırgızların
içinde Munduz, Dööles, Kuşçu, Törö, Kuçkur Munduz, Ak Tumat, Kara Tumat, Börü
ve Saruu gibi adı birbirine benzer etnik topluluklar bulunmaktadır. VI-IX. yüzyıllarda
Altaylar ile Kırgızlar, Türk Uygur kağanlığının birliği içerisinde yaşamışlar ve iki yüz
yıl kadar sonra Ötüken bölgesindeki Türk boyları, Yenisey Kırgızlarının devletine
boyun eğmişlerdir. Bundan dolayı Altaylılar ile Kırgızlar arasında birbirine benzer
adlardaki etnik karışımların sayısı oldukça artmıştır114
XI. yüzyıl kaynaklarından Gerdizi’nin Türk halklarından almış olduğu efsanevi bilgilere
göre Kırgızların kendi beylerinin hâkimiyetini tanımaları ve bir bayrak altında
toplanmasının sebebi Slav asıllı bir beyin başlarında olmasıdır. Erken dönemlerde O’nun
Slavyan ülkesinde yaşadığı dönemde, ülkelerine Rum elinden yani Bizansİmparatorluğundan gelen elçiyi öldürmüştür. Bizans elçisini öldürmesinin sebebi
Rumların Noydu’nun oğlu Simden, Slavyanlarında Yafes’den çoğalıp yayılmasıdır. Bu
dönemde Bizanslıların adı, köpeğin sütü ile beslenmelerinden ötürü, Sağ köpek sözüyle
bulunmaktadır115. Çünkü Rumlar, Yafes için karıncanın yumurtasını alıp geldiğinde,
karınca Yafes’in çocuğunun rahat görmemesi için Allah’a yalvarmış ve Yafes’in çocuğu
kör olarak doğduğunda O’na Emka yani Emici adı verilmiştir. Efsanenin geçtiği dönemde
Yafes’in sahip olduğu dört gözlü köpek, bir yavru doğurmuştur. Bu yavru köpeği öldürüp
atan Yafes, kendi çocuğu kör olduğu için dört yıl boyunca köpeğin kulağından tutup onun
sütünü emmiştir. Köpek, daha sonra ikinci yavrusunu doğurmuş olduğunda, Yafes’in
çocuğunu atıp ondan kurtulmak için Tanrı’ya yalvarıp ona şükrünü bildirmiştir. Bu
olaydan birkaç gün sonra, köpeğin iki gözü kör olan çocuğa geçmiştir. Geri kalan gözler
ise köpeğin burnunda kalmıştır. Bundan dolayı Saklablar yani Slavyanlar diye
adlandırılmışlardır. Bu sebeple tartışmanın devam etmesi sırasında elçiyi öldürmüştür.
Daha sonra bu durumla ilgili olarak Slavyanların ülkesine gitmeye mecbur kalmış ve O
Slavyanlardan kaçıp önce VII-X. Yüzyıllar arasında Doğu Avrupa’nın güneyinde kendi
devletlerini kuran Türk boylarından Hazarlara gelmiştir. Hazarlardan aradığı desteği
bulamayan Bey, oradan kaçıp Ural ile Volga nehirleri arasındaki bölgede konar-göçer
olarak yaşayan Başkurtlara sığınmıştır. Hazar ve Kimeklerin hâkimiyeti altında yaşayan
Başkurtlar, iki bin süvariye sahip olmuşlardır. Hazar Hakanı, Başkurtlara göndermişolduğu elçiyle, yabancı Slavyanları kovmayı istemişse de, Başkurt konu ile ilgili Slavyan
ile yapmış olduğu görüşme sonucunda, kuvvetle muhtemel siyasi bir evlilik sonucu,
Slavyan kendisi ile akraba olmuştur. Slavyan,’ın VIII. ve X. yüzyıllar arasında Doğu
Kazakistan’da yaşamış olan Kimaklar ile Dokuz Oğuzların topraklarının ortasındaki
bölgede meskûn olduğu tahmin edilmektedir. Dokuz Oğuzların hükümdarının tebasıyla
yaşamış olduğu iç meselelerden dolayı, Dokuz Oğuzların bir bölümü birer ikişer
Slavyan’a gelmişlerdir. Dokuz Oğuzların hepsini kabul eden ve onlara yakınlık gösteren,
Slavyan, kısa bir sürede hâkimiyeti altındaki boyların sayısını artırmıştır. Sayıca fazla
olmanın vermiş olduğu güvenden dolayı Slavyan, önce Başkurt’a adam gönderip onunla
dostluk ilişkileri kurmuş ardından da Oğuzlara saldırarak, çoğunu öldürmüş ve esir
almıştır116. Slavyan, sayıca üstün olmanın yanında, yağmalar yaparak ve esir aldığı
kişileri köle olarak satarak ekonomik olarak da hâkimiyetini güçlendirmiştir117. Bundan
sonra Slavyan, çevresinde çoğalan kabilelere Kırgız adını vermiştir. Slavyanlar daha
sonraki dönemlerde kendi aileleri ve mülkleri ile bu siyasi teşekküle katılmışlardır. Başka
kabilelerle karışıp onlarla akrabalık ilişkileri kurduktan sonra yeni bir halk yani Kırgızları
oluşturmuşlardır. Kırgızların, Slavyanlardan çıkışının işareti onların dış görünüşlerinden,
bir başka deyişle kızıl saçlı, mavi gözlü ve uzun boylu olmalarından bilinmiştir
Kırgızların ortaya çıkışı ile ilgili bir başka bilgi Ebul Gazi Bahadır Han tarafından
verilmiştir. Bu efsanevi bilgiye göre Kırgızların hepsi, Oğuz Kağan’ın Kırgız Han adlı
torununun neslidir. Oğuz Han, uzun yıllar devlet yönetmiş ve İslam dinini kendi
ülkesinde yaymıştır. Oğuz Kağan’ın eşinden Künhan, Ayhan, Yıldızhan, Gökhan,
Dağhan ve Deniz Han adlı altı oğlu doğmuş olup, Bu oğulların her birinin dört oğlu
olmuştur. Kırgızhan, Salar, Eymür ve Alayuntlu ya da Alaboyunglu Dağhan’ın
çocuklarıdır. Kırgızların sayısının bu dönemlerde az olmasından dolayı, Onlar Moğollar
ile birleşmişlerdir118. Kırgızların etnogenezi ile ilgili bu destanda Oğuz Kağan’ın
Müslüman bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmesi veya ülkesinde İslamiyeti yayması
gibi İslami motiflerin daha sonraki dönemlerde efsaneye eklenmiş olma ihtimalini de göz
önüne almak gerekmektedir. İslamiyet’in Türk boyları arasında yayılmasından sonra
ortaya çıktığı anlaşılan bir başka şecereye göre de Kırgızların atası Nuh Peygamber, onun
oğlu Yafes, onun oğlu Türk Han, onun oğlu Tutuk Han, onun oğlu Dibakuy Han, onun
oğlu Güyük Han, onun oğlu Alan Han, onun oğlu Moğol Han, onun oğlu Kara Han,
onun oğlu Oğuz Han ve onun oğlu Dağ Han’dır. Burada verilen bilgilerde yukarıda verilen
bilgilerle örtüşmektedir
Kırgızların ortaya çıkışı ile ilgili İslami motifler içeren bir başka bilgi “Kırk Kız Efsanesi”dir.
Çok eskiden Arap kökenli Stam kabilesinden Akeşe adında bir adam, Sibirya ve Yenisey’de
yaşayan Kalmuklar’a İslam dinini yaymak amacıyla bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Ancak
bölgenin güzelliğinden dolayı burada kalarak yaşamını sürdürmüştür. Bir müddet sonra
Akeşe’den Mansur adında çocuk dünyaya gelmiştir. Akeşe ölmesinden sonra, oğlu Mansur
Kalmuklar’ın ileri gelenlerinden Iroo – Cıroo’nun evinde hizmetçi olarak yaşamına
devam etmiştir. Iroo – Cıroo Mansur’u çok sevmiş ve kendi kızıyla evlendirmiştir. Mansur ise
babasından kalan misyonu devam ettirerek, yavaş yavaş Kalmuklar arasında İslamiyeti yaymaya
başlamıştır.119 Bunun yanında Mansur’un Apal isimli bir kızı ve Minal isimli bir oğlu dünyaya
gelmiştir. Kızı on bir, oğlu yedi yaşına gelince Mansur bu dünyadan ayrılmıştır. Bu sırada
Kalmuklar arasında Apal’ın geceleri evden çıkıp sabaha doğru eve geldiğiyle ilgili
dedikodular başlamıştır. Kalmuk halkı, küçük Minal’a ablası Apal’ın kötü yola düştüğünü ve
Minal’a ablasını takip etmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. Minal bu söylentinin doğru olup
olmadığını öğrenmek için gece ipin bir ucunu ablasının ayağına, diğer ucunu da kendi
ayağına bağlayarak uykuya dalmıştır. Amacı ablası kalktığında kendisinin de uyanmasını
sağlamaktır. Gerçekten de gece yarısı Kalmukların dediği gibi, ablası kalkarak dışarıya doğru
çıkmıştır. Minal da uyanmışve ablasının peşinden gitmiştir. Ablası Apal koşarak dağda bir mağaraya
girmiştir. Minal da ablasını takip etmiştir. Ablasının ardından mağaraya girdiğinde onların
aksakalı kızarak neden insanoğlu ile beraber geldiğini sorduğunda, Apal arkasına bakmış ve
küçük Minal’ı görmüştür. Tam bu sırada kırk çiltenden biri kalkıp Apal ile Minal’a su gibi
sıvı bir içecek vermiştir. İçeceği içen Minal, o anda birdenbire deli olmuş ve aklını
kaybetmiştir. Fakat gönlünde ablasının hep temiz olduğu kalmıştır. Bundan dolayı hep “Apal
ak” diyerek gezmiştir. Bunu duyan Kalmuklar, “Ak, Allah’ın adı, Apal da Allah”; Minal da
Allah’ım” diyor, bunları öldürmek gerek‛ diyerek ikisini de yakalayıp yakarak külünü suya
bırakmışlardır. Suya bırakılan küller, rengârenk köpük olur ve yavaşça akmaya devam
etmiştir. Tam bu sırada hanın kızı kırk kızla su kenarına geziye çıkmıştır. Kızlardan biri bu
rengârenk köpüğün tadına bakmış ve köpüğün lezzetine dayanamayıp öbür kızları
çağırmıştır. Diğer kızlar da köpüğün tadına bakmışlardır. Böylece kırk kız bu köpükten gebe
kalmış ve bunu duyan han çılgına dönmüş ve kızların öldürülmesini emretmiştir. Hanın
veziri kızları öldürmek için dağa götürmüş fakat kızları öldürmeye vicdanı elvermemiştir. İşte
sağ bırakılan bu kırk kızdan doğan çocukların neslinden Kırgızlar oluşmuştur. İslami
motifler içeren bu efsanenin, İslamiyet’in kabulünden sonra yeniden şekillendiği
görülmektedir120
Kırgızların ortaya çıkışı hakkında en iyi bilinen efsanelerden bir diğer efsane de, “Sagım
Efsanesi”dir. Sagım Efsanesi’ne göre Kırgızların ilk atası Sagım Han’dır.
Karakırgızların atası Sagım’dan çıkmıştır. Sagım, Kırgızlara hâkim olup, bir Kırgız
kızıyla evlenmiş, ondan sadece bir kızı olmuştur. Sagım, kızına bakmaları için kırk bakıcı
kız vermiştir. Günlerden birinde Kızın yıkanmakta olduğu sudaki köpükte yıkanan kırk
bakıcı kız, biraz zaman sonra hamile kalmıştır. Onları öldürmeyi istemeyen Sagım Han,
hepsini büyük dağa kovmuştur. İşte dağa yerleşen bu kırk kızın oluşturduğu halk, Kırgız
(kırk kız) diye adlandırılır121
Kırgızların ortaya çıkışı ile ilgili bir diğer efsanede Kırgızların kökeni Hz. Adem’e ve Hz.
Havva’ya kadar gitmektedir. Hz. Adem ve Hz. Havva dünyaya gönderildikten sonra her
yıl bir kız ile bir erkek olmak üzere yetmiş iki çocuk dünyaya getirmiştir. Hz. Havva’nın
birinci oğlunun adı Kabil’dir; ikinci oğlunun adı Habil’dir. Bir müddet sonra büyüyen
kardeşler günlerden bir gün ava gitmişler ve Av yaparken Kabil, Habil’e en güzel kızla
kendisinin evleneceğini söylemiştir. Buna karşılık Habil, Allah’ın herkese dengini
almasını buyurduğunu söyleyerek cevap vermiştir. Kızlar için kavga eden kardeşlerden
Kabil, Habil’i taşla vurup öldürmüştür. Fakat Habil’in öldüğünü bilmeyen Kabil,
kardeşini on gün boyu ovada sürüklemiştir. Sonunda gücü kuvveti kalmazmış ve
dinlenmek üzere bir taşın üzerine oturmuştur. İşte bu vakit gökten iki karga uçup gelip
birbirini gagalamaya başlamıştır. Onlardan biri diğerini gagalayarak öldürmüş ve sağkalanı bir çukur kazıp diğerini gömmüştür. Kargalardan örnek alan Kabil, Habil’in
öldüğüne inandıktan sonra toprağı kazıp Habil’i gömmüştür. Hz. Adem, Kabil geldikten
sonra Habil’i sormuş ve Kabil şüphe uyandırmadan Habil’in öldüğünü onu gömüp
geldiğini söylemiştir. Hz. Adem, Kabil’in Habil’i öldürdüğünü sezmiş ve Kabil’i
dövdükten sonra, onu kovmuştur. Kabil dağa gidip yırtıcı hayvanları avlayarak hayatını
sürdürmüştür. Bu suretle Karakırgızlar, Kabil’den gelmiştir, o zamandan beri onlar
dağda yaşayıp kalmışlardır122
Kırgızların menşeiyle ilgili anlatılan efsanelerde, Kırgızların etnogeneziyle ilgili olarak
verilen bilgilerin tamamen doğru ya da tamamen yanlış kabul edilmesi mümkün
değildir. Özellikle Çin kaynaklarına dayanılarak verilen bilgilerde Kırgızların aslında
Türk olmayıp VI. yüzyılda Türkleştiklerine dair ileri sürülen fikirler de gerçeği
kesinlikle yansıtmamaktadır. Gerek Çin kaynaklarında gerekse özellikle orta
zamanlardaki Rus kaynaklarının temeli Kırgızların genel olarak “yeşil gözlü, sarışın,
uzun boylu ya da kızıl saçlı olmalarının yanında kurttan türeyen kimselerden değildir”şeklindeki kayıtlara dayanmaktadır123. Bunlardan başka diğer eski Türk boylarıyla
kültürel açıdan her hangi farklı bir taraflarının olduğu konusunda ise kesin bir kayıt
bulunmamaktadır. Üstelik kurttan türeme rivayeti ile ilgili bilgiler sadece Göktürklere
değil, Kao-ch’e’lara124 ve Wu-sun’lara125 (Vusunlar) aittir126. Göktürk döneminde kurt
yani A-shih-na’ya bağlananlar yalnız hanedan mensuplarıdır. Bunun yanında diğer Türk
boylarının yani Töles127 boylarının, Türgişlerin, Sir Tarduşların, Bayırkuların128,
Oğuzların, Uygurların, Karlukların ve benzeri küçük boyların kurt efsanesiyle ilgisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla sadece kurttan türeme efsanesi olmamasından ötürü
Kırgızları Türk asıllı saymamak doğru değildir129
Kırgızların Türk olmadıkları hakkında en eski bilgi yine Wolfram Eberhard tarafından
verilmiştir. Eberhard, Türklerden değildir demekle sadece Göktürk hanedanlığının bağlı
olduğu kabileden gelmediğine işaret etmiştir130. Renk açısından farklı olduklarının
bildirilmesi de Kırgızların başka bir etnik kökenden geldiklerini göstermemektedir.
Çünkü Hazarlar, Bulgarlar, Kuman-Kıpçaklar tarihî kaynaklarda sarışın ve mavi gözlü
tasvir edilmişlerdir. Diğer taraftan Türk adını taşıyan I.Göktürk Devleti’nin meşhur
kağanı Mukan (553–572) dahi Çin kaynaklarında “kızıl yüzlü, renkli gözlü (donuk cam
gibi) ifadesiyle anlatılmıştır131.
Bütün bunların yanında Kırgızların ortaya çıktığı Güney Sibirya ya da daha özel bir
ifadeyle Kögmen Dağlarının kuzeyinde Yenisey veya Kem nehri bölgesinde
yapılan arkeolojik kazılar neticesinde bölge en eski Türk yurdu olarak ifade
edilmektedir. Kırgızların en eski yerleşim alanlarında yapılan ve M.Ö. 2500–1700
arası Afanesyevo sonra 1700–1200 arası Andronovo kültürlerinin temsilcilerinin
Türk soyunun proto-tipi olduğu anlaşılmıştır132.
Kırgızların Yerleşim Alanları
Yenisey Kırgızlarına ait tarih araştırmalarındaki en önemli konulardan birisi, onların
kağanlık dönemi öncesi yerleştikleri bölge daha genel bir ifade ile hâkimiyeti altındaki
bölgenin sınırları ve Kağanlık sonrasında Tanrı Dağlarına nasıl ve ne şekilde göç
ettikleri olmuştur. Kırgızların yerleşim alanlarının neresi olduğu veya genel olarak
onların Yenisey bölgesi, Tanrı Dağları, İrtiş boyları ve Pamir Dağları civarına ne zaman
ve nasıl geldikleri, nerelerde meskûn oldukları konusunda birçok görüş ortaya
konmuştur
kağanlık dönemi öncesi yerleştikleri bölge daha genel bir ifade ile hâkimiyeti altındaki
bölgenin sınırları ve Kağanlık sonrasında Tanrı Dağlarına nasıl ve ne şekilde göç
ettikleri olmuştur. Kırgızların yerleşim alanlarının neresi olduğu veya genel olarak
onların Yenisey bölgesi, Tanrı Dağları, İrtiş boyları ve Pamir Dağları civarına ne zaman
ve nasıl geldikleri, nerelerde meskûn oldukları konusunda birçok görüş ortaya
konmuştur
Yenisey Kırgızlarının İlk Yurtları
Çin kaynaklarını esas alan N. A. Aristov, Kırgızların ilk başta Abakan (Afu) ve Yenisey(Kem) nehirlerinin etrafından Güney Sibirya bölgesine gelmiş olduklarına dair bilgiyi
vermiştir133. Aristov’a göre, Kırgızların ilk yerleşim bölgeleri, adı geçen iki nehir
Abakan ve Yenisey ırmaklarının boylarıdır. Kırgızların yerleşim alanlarıyla ilgili ilk
fikre göre, M.Ö. I. yüzyılın ortalarına doğru Güney Sibirya’daki yer değiştirmeleri
meydana gelmiştir134. Bu fikre göre Batı Moğolistan’ın Kırgız Nor gölü çevresinde
yaşayan Kırgızlar, Hunların seferlerinden dolayı Güney Sibirya’ya göç etmişler135 ve
neticede, Minusinsk çanağının kadim kavimlerinden olan Ting-ling’ler (Dinlinler) ile
karışmışlardır136.
S. G. Klyaştornıy ile D. G. Savinov, değerlendirmelerinde Çin kaynaklarında geçen
Proto Türk Kırgızların ile Kırgızların ilişkisi üzerinde durmuşlardır. Onlara Göre,
Kırgızların Abakan ve Yenisey nehirleri arasından Güney Sibirya’ya göç etmeleri çok
eski zamanlara kadar gitmektedir. Ama bu görüşü Chou Shu, Wei Shu, Sui Shu gibi;
Çin kaynaklarında yazıldığı şekliyle, Türk şeceresinin bilgileri ile tamamlayarak, Afu ve
Kem sularının etrafında yaşayan Kırgızların Proto Türk boyları menşei ile karışmasını
Güney Sibirya bölgesinde yaşadıkları dönemde olduğunu ileri sürmektedir. Çin
kaynaklarında Chou Shu, Wei Shu, Sui Shu’da Türk boylarının ataları So bölgesinden,
yani yönetiminden çıktığı hakkında bilgi vardır. Bu bilgiye göre Apanhu adlı boy
yöneticisinin 17 oğlu olup, birisi, İçcinişidu Kurt oğlu olarak adlandırılarak onun kaç
oğlu olduğu bellidir. So yönetimi yıkıldıktan sonra İçcinişidu’nun sihirli gücünden
yararlanarak onun boyu başkalarına kıyasla uygun durumda kalmıştır. Onun büyük oğlu
Nodulu Şad Szyansı Çjuçceşi’de yerleşmiştir. Apanhu kendi boyuyla Nodulu Şad’la
birleşmiştir İçcinişudu’nun bir oğlu ak kuğuya dönüşür. Kigu yani Kırgız adlı bir oğlu
Abakan ve Yenisey sularının arasındaki bölgeye yerleşir. Dördüncü oğlu Çjuçcesi
suyunun kenarına yerleşmiştir. So efsanesindeki bu bilgiler kültür alanları tarafından da
teyit edilmektedir. Yapılan araştırmalar sonucunda M. Ö. 2500–1700 arası Afanesyevo,
1700–1200 arası da Andronovo kültürlerinin yaşadıkları dönemler olarak tespit
edilmiştir. Bu kültürlere mensup olan halklar ise Türk soyunun proto-tipleridir. Bu
kültürlerin en yakın komşuları ise Çinliler olmuştur. Fakat Kırgızların etnik kökeni
kaynaklardaki bilgilerin farklı olması nedeniyle ilim âlemi tarafından çok tartışılmış,
birbirinden farlı fikirler ileri sürülmüştür. Kırgızlardan tarihte ilk defa Çin yıllıklarında
bahsedilmiştir. M. Ö. 203–201 yılına Sima Qian’ın eserinde Kırgızlar Hunların
hâkimiyet altına aldığı beş halktan biri olarak tarihte ilk defa görülmekte fakat onların
yerleşim yerleri ve sahip oldukları topraklar hakkında herhangi bir iz bulunmamaktadır.
Yani bu konuda Çin kaynaklarında belirsizlik hâkimdir137
Büyük Han Devri (M.Ö. 206-M.S. 25) tarihî kaynaklarında az olmakla birlikte bazı
coğrafi bilgiler bulmak mümkündür. Büyük Han tarihinin yazarı Ban Gu’nun (M. S. 32-
92) M. Ö. I. asrın ikinci yarısındaki olaylar hakkındaki verdiği bilgilerde Kırgız ülkesi
Hunların batıdaki komşuları olarak gösterilmektedir. Bu bilgilerde Kırgızların “HunŞanyüsünün ortasından batıya 7000 li uzaklıkta, Çeşi’den (Turfan) kuzeye 5000 li
uzaklıkta” yaşadıkları kaydedilmiştir138. Sovyet Âlimi arkeolog S. V. Kiselev Han
Tarihi’ndeki bu bilgilerden yola çıkarak Kırgızların eski devirlerdeki yerleşim yerlerini
Kuzeybatı Moğolistan’la ilişkilendirmiştir. Fakat V. V. Barthold bu bilginin yanlışlıkla
kaydedildiğini belirtip Gyangun ülkesinin, Usunlar ülkesinin doğusunda yerleştiğini
tespit etmiştir139. Ban Gu’nun bu hatası Vey Sülalesi yıllığında (220–246) da devam
etmiş, bu eserde de Gyangun ülkesi Kangüy ülkesinin Kuzeybatı tarafında
gösterilmiştir. V. V. Barthold, Ban Gu’nun yazdıklarının çok iyi bir tenkidini yapmış,
bu eserdeki hataları ortaya çıkararak bazı yanlış düşünceleri ortadan kaldırmıştır. T’ang
döneminde kaynaklardaki ifadelerden Yukarı Yenisey vadisine, Güney Sibirya’ya
yerleştikleri anlaşılıyor. Ancak bu tarihî kaynaklar iyi değerlendirildiğinde bu bölgelerin
Çin’e çok uzak olduğu fark edilir. İbrahim Kafesoğlu Kırgızların Asya Hunları
zamanında Baykal’ın batısında İrtiş nehri civarında Tinglingler ile bir arada
oturduklarını yazmıştır. Ahmet Taşağıl ise onların asıl ana yurdunun Kögmen
Dağlarının kuzeyi, Yenisey nehrinin kollarından Kem havzası olduğunu söylemiştir140.
V. V. Barthold Kırgızların o vakitte ve sonraları Yenisey’de yaşamış olabileceklerini
yazmıştır. Yukarı Yenisey ve Kuzeybatı Moğolistan’daki Kırgız-Nor Gölü çevresinde
yaşadıklarını da tahmin eden araştırmacılar vardır. Bize göre de en geniş tasviriyle
Kırgızların bu bölgelerde yaşamış olmaları mümkündür. Bunlardan çok farklı görüşler
ortaya koyan âlimler de vardır. H. Y. Biçurin, H. A. Aristov, A. H. Bernştam, arkeolog
Yu. S. Hudyakov, Sinolog L. A. Borovkova gibi bilim adamları da onların eski
dönemlerden beri Doğu Tanrı Dağlarında (Doğu Türkistan) yaşadıklarını ileri
sürmüşlerdir141
Yenisey Kırgızlarının Tanrı Dağlarına Göçleri
Türkistan tarihinin en tartışmalı ve çetrefil meselelerinden birisi Kırgızların kökenikonusudur. Bu konunun temelini, tarihî dönemlerde Yenisey bölgesinde bulunan
Kırgızlar ile günümüzde Kırgızistan’da yaşayan Kırgızlar yani Tanrı Dağları Kırgızları
arasında doğrudan doğruya bir bağlantı olup olmadığı oluşturmaktadır. Kırgızların kim
oldukları, şimdiki vatanları Tanrı Dağlarına ne zaman yerleştikleri konusunda çeşitli
görüşler bulunmaktadır.
Bugünkü Kırgızların Yenisey Kırgızlarıyla yakın bağları olduğunu ileri süren ilk
araştırmacılardan birisi N. Ya. Biçurin olmuştur. Biçurin, Kırgızların çok eskiden beri
Tanrı Dağlarında ve Doğu Türkistan’da yaşadıklarını kaydetmiştir142. Kırgızların Usun
adıyla bilindiklerini ileri süren N. A. Aristov da onların kökeni konusunda bu görüşü
paylaşmaktadır. Aristov "Kanaatimce Kırgızların Usunlar olması рек muhtemeldir ve
onların halk adı Kırgız, Usun adı ise siyasi bir terimdi veya Kırgızlar M.Ö. III.
yüzyıldan daha evvel Tanrı Dağlarının batı kesimlerine yönelmeden önce kurdukları
kabile ittifakının adı” olduğunu ileri sürmektedir143. Kırgız tarihçisi Belek Soltonoyev
de XX. yüzyıl başlarında Aristov ile aynı sonuca ulaşmıştır. Ona göre Yenisey
Kırgızları Usunlardı ve M.Ö. III. yüzyıldan başlayarak Cengiz Han zamanına kadar
kademeli olarak Tanrı Dağları'na göç etmişlerdir144.
Rus türkolog V. V. Radloff145 etnogenez açısından Kırgızların Moğol yayılması
döneminden önce III. yüzyılda güneyde Kögmen Dağlarından, Tanrı Dağlarına, sonra
ise Kögmen Dağlarının kuzeyine itildiklerini kaydetmiştir. Radloff’un göüşünü
destekleyen XIX. yüzyılın önemli Kazak bilim adamlarından Ç. Valihanov146 ise
arkeolojik, folklorik ve filolojik kanıtlar ileri sürerek Yenisey Kırgızlarının kışın Tanrı
Dağlarında Issık Göl gibi sıcak bölgelerde kaldıklarını, yazın ise Urumçi, İrtiş ve
Altay’a kadar göç ettiklerini ileri sürmüş ve Tanrı Dağları Kırgızlarının ile Yenisey
Kırgızlarının aynı halk olduğunu ispat etmeye çalışmıştır. Radloff ve Valihan’ov’un
görüşü erken dönem Kırgız Tarihçilerinden Ömürkul Karayev ve Muratbek Kocobekov
tarafında da desteklenmiştir. Bu iki bilim adamına göre Kırgızlar IX-XIII. yüzyıllarda
Tanrı Dağlarındaki siyasi ve etnik süreçlere katılmışlardır.
Ünlü doğu bilimcisi ve Sovyet tarihçisi V.V. Barthold’a göre Kırgızlar IX-X.
yüzyıllarda Yenisey'den Tanrı Dağlarına göç etmişlerdir. Barthold bu tezini
güçlendirmek için Çin ve Müslüman yazarların eserlerini kanıt olarak göstermiştir.
Kitanların merkezî Asya’ya gelmelerinden sonra Yenisey Kırgız Devletinin zayıflaması
üzerine, onların hepsi Minusinsk Vadisine dönmek zorunda kalmışlar ve Tanrı
Dağlarına tekrar ancak XV.yy.da geri gelmişlerdir. V.V. Barthold Tanrı Dağları
Kırgızlarının atalarının Yenisey Kırgızları olduklarını düşünmektedir147
Tarihçi Т. K. Çoroyev ise Kırgızları Han Hanedanlığı döneminde Boro-Hoto
sıradağlarının bulunduğu bölgeye yerleştiren L. A. Borovkov'un görüşünden hareketle,
bu halkın eskiden beri Tanrı Dağları'nın doğusunda yaşadığını, sonrada Yenisey'e göç
ettiğini, daha sonra da ana grupların tekrar Tanrı Dağlarına döndüklerini ileri sürmüştür.
Koroyev, Kırgız etnik adını taşıyan ana kütlenin XIII. yüzyıldaki Türk-Moğol göçü
sırasındaki büyük üçüncü dalga sonucunda Tengir-Too yani Tanrı Dağları'nda
göründüklerini kaydetmiştir148
Kırgızların kökeni meselesine arkeolojik verilere dayanarak açıklık getirmeye çalışan A.
N. Bernştam, onların Tanrı Dağları'na göçlerinin kademeli olarak gerçekleştiğini ifade
etmiştir. Bernştam'a göre Yenisey Kırgızları ile Tanrı Dağları Kırgızları M.Ö. IV
yüzyıla kadar ortak etnik ve kültürel açıdan sağlam bir bütünlüğe sahipken, bu bütünlük
Hunların istilası sırasında bozulmuştur. Yenisey Kırgızları daha sonraları Tanrı
Dağları'na muhaceret etmişlerdir: Bernştam Yenisey’den Tanrı Dağlarına doğru
gerçekleşen göç hareketinin üç aşamada gerçekleşmiş olduğunu belirtmiştir. O’na göre
M.Ö. I. yüzyıla ait göçlerin birinci aşaması Kuzey Hunların doğudan Talas’a yaptıkları
akınlar sonucunda gerçekleşmiş ve bu dönemde Kırgız boyları Tanrı Dağlarında
yaşamaya başlamışlardır. Bernştam Yenisey’den Tanrı Dağlarına yapılan muhaceretin
ikinci aşaması olarak Göktürkler zamanında yapılan kitlesel hareketleri ifade etmiştir.
Üçüncü aşamada ise Kitanların devamı olarak kabul edilen Karakitaylar zamanında
Kırgızların ana kütlesinin Tanrı Dağları'na nihai şekilde yerleşmesini göstermiştir149.
S. M. Abramzon'un görüşüne göre, Yenisey Kırgızları Tanrı Dağları Kırgızlarının
oluşumuna iştirak etmişler, ancak Tanrı Dağları Kırgızlarının ana unsurunu
oluşturmamışlardır. Etnografik verilere göre Kırgız halkı X.-XI. yüzyılda Yenisey
bölgesine komşu olarak özellikle Kögmen-Altay Dağlarında yaşayan boylar arasında
geniş bir şekilde yayılmıştır. Bu bölge sakinlerinin sıkı ekonomik, politik ve etnik
ilişkilerinin sonucunda Kırgız halkının ilk çekirdeği oluşmuştur
Ömürkul Karayev, X. yüzyılda Aksu şehrini ele geçiren ve о sırada doğuda Kastek'den
Tarım bölgesine kadar uzanan geniş bir sahada yaşayan Yenisey Kırgızlarının, Tanrı
Dağlarına gelerek bölgede Büyük Kırgız Devleti’ni kurduklarını bildirmiştir. Karayev'e
gore günümüzde Kırgızlar, Büyük Kırgız Devleti denilen şimdiki Kırgızistan
topraklarına, Tanrı Dağları bölgesine IX-X. yüzyıllarda muhaceret eden Yenisey
Kırgızlarının altyapısı üzerinde oluşmuşlardır150. Kareyev'in görüşü göçebe silahları
konusunda uzman olan arkeolog Y. S. Hudyakov ve Ünlü Hakas tarihçisi V. Ya.
Butanayev tarafından da paylaşılmaktadır. Müşterek olarak çıkarmış oldukları Yenisey
Kırgızlarının Tarihi adlı çalışmada Kırgız halkının bir kısmının IX-X. yüzyıllarda
Yenisey'den Doğu Türkistan ve Moğolistan Altaylarına iki aşamada muhacereti ile
Kırgızlar Yenisey ve Doğu Türkistan Kırgızları olarak ikiye bölünmüş olduğunu ve
Doğu Türkistanlı olanların XV. yüzyılda Tanrı Dağlarına gelmiş olduklarını ifade
etmişlerdir151.
Anvar Mokoyev ise olaya farklı bir açıdan yaklaşmaktadır. Ona göre Kırgızlar İrtışIrmağı civarında, Dağlık Altay bölgesinde Kimek, Kıpçak ve Kırgız kabilelerinin
etkileşimi sonucunda oluşmuştur. Buna göre Kırgızlar Dağlık Altay bölgesine
Yenisey'den göç etmiş ve XII. yüzyıldan sonra Kimek-Kıpçaklar arasında tamamıyla
yeniden şekillenmişlerdir152. V M. Ploskih, bu görüşü destekleyerek, IX-X. yüzyıllarda
Altaylar ve Cungarya’da altı Kırgız boyunun şekillendiğini ileri sürmüştür. Ploskih aynı
zamanda yeni şekillenen bu Kırgızların, yukarıda adları geçen ve Kimek-Kıpçak
federasyonu içinde yer alan yerli halklarla uzun süreli bir etkileşim sonucunda yeni bir
etnik yüz ve dil kazandığını da söylemektedir153
Yenisey Kırgızlarını bugünkü Kırgızların ataları arasından bütünüyle çıkaran Hakas
tarihi uzmanı L. R. Kızlasov’un görüşü ise bu konuda ayrı bir önemi haizdir. L.
R.Kızlasov'a göre Çin kaynaklarında Yenisey Kırgızları olarak adlandırılan "Gyangunlar" az sayıda Türkçe konuşan gruplar halinde ve Hakasların bir boyu
durumundaydılar. Kızlasov erken dönemlerde Kırgız kelimesinin sadece politik terim
olduğunu, Hakas halkının ise aynı zamanda Sayan-Altay Dağlarına yerleşik olan
milliyetin genel adı olduğunu ifade etmiş ve bu nedenden dolayı VI-XII. yüzyıllarda
kurulmuş olan Yenisey Kırgızlarının Devletini Hakas devleti olarak tanımlamıştır.
Kızlasov, Tanrı Dağları Kırgızlarının Yenisey Kırgızlarıyla akraba olmadığını, Tanrı
Dağları Kırgızları 1293'de Moğol hükümdarı Kubilay'ın emriyle harekete geçen Emir
Tutuk'un tenkil ordusunun safları arasında yer alarak Kögmen Altay kabilelerinin
isyanını bastırmaya yardım etmişlerdir. Tanrı Dağları Kırgızları bu bölgede hükümran
olan Göktürkler ve Uygurlar döneminde birçok Türk boyundan doğmuştur. 840–847
yıllarında bu topraklar, başlarında kağan ve beylerinin bulunduğu eski Yenisey
Kırgızları tarafından ele geçirilmiştir154
Ömürkul Karayev ve Muratbek Kocobekov, Kızlasov'un görüşünün muteber olmadığını
ifade ederek, O’nun görüşünün diğer yazılı kaynaklarla teyit edilip edilmediğine dikkat
çekmişlerdir. Karayev, Kızlasov’un Hakas adının Minusinsk vadisinde oturan, kendi
devletine sahip olan IX-XX yüzyıllarda Merkezî Asya'da hâkimiyetini sürdüren halkın
genel adı olduğu fikrini çürütmek için Orhon-Yenisey yazıtlarında VI-VIII. yüzyıla ait
Güney Sibirya halkları hakkında bilgiler olmasına rağmen Hakaslar hakkında herhangi
bir bilginin olmadığını ve Yenisey bölgesinde IX-X. yüzyılda siyasi etkisini Merkezî
Asya'nın geniş alanlarına kadar yayan çoğunlukla Kırgızların oturmakta olduklarını,
Yenisey'de geçmişte kendini Hakaslar olarak adlandıran veya bu isimle tanınan bir
halkın hiçbir zaman yaşamadığını ve Hakas kelimesinin ilk defa XX. yüzyılda ortaya
çıktığını ifade etmiştir155
L.P. Potapov, L. R.Kızlasov’un tezine karşılık Hakaslar ile ilgili olarak tezler ileri
sürmüştür. Potapov, Kaçinsilerin156 güçlü baskısı altında XIX. yüzyılın sonunda ve XX.
yüzyılın başında Minusinsk vadisinde küçük bir halkın ortaya çıktığını ve bu halkın
Ruslardan önceleri Minusinsk veya Abakan Tatarları, Ekim 1917 Sosyalist Devrimden
sonra ise Hakas adını almış olduğunu belirtmiştir. Potapov 1920’li yıllarda, Minusinsk
veya Abakan Tatarlarının kendilerini eski Kögmen-Altay’da yaşamış olan kavimlerinin bir
devamı saydıklarını, adı geçen bu kavimlerin erken dönem Çin kaynaklarında "Hyagas"
olarak ifade edildiğini ileri sürmüştür. Minusinsk Tatarlarının, milliyetlerinin belirlenmesi
sırasında yerel entelektüellerin temsilcileri tarafından "Hakas" tanımı teklif edilmiştir.
Potapov’ Hakas tanımlamasının tarihî olarak doğrulanamamasına ve tarihî bir temele
dayandırılmamış olmasına rağmen bu teze karşı da o zamanlarda dayanak olmadığından
zamanla halk tarafından kabul edilmiş olduğunu ve günümüzde Hakas isminin buşekilde ortaya çıkmış olduğunu ifade etmiştir.
Kırgızların kökeni ve teşekkül safhaları hakkındaki рек çok görüşe göre, Kırgızlar
değişik etnik unsurların etkileşiminin bir ürünüdür. Bu unsurların birbiriyle ne zaman
temasa geçtikleri meselesi ise Kırgız etnogenezinin belirlenmesinin ana konusunu
oluşturmaktadır. Yeni kaynakların ve özellikle Kırgızistan, Moğolistan, Büyük Altaylar,
Doğu Türkistan ve Cungarya'da yapılacak arkeolojik çalışmalar, Türk ve Moğol
halklarının etnografyası konusunda öngörülecek yeni mukayeseli tarih araştırmaları,
Merkezî Asya halklarıyla ilgili etnografik çalışmalar, Göktürk, Uygur, Oğuz, Karluk,
Kıpçak ve Kırgızların bünyesindeki diğer unsurların mukayeseli analizini, Kırgızların
etnogenezinin yeniden ve daha yüksek düzeyde aydınlatılmasına imkân sağlayacaktır.
Ancak bize göre Türk dünyasında yapılan bu çalışmaların büyük bir kısmı, Sovyetler
Birliği zamanında yapılmış olan rejim yanlısı yayınların etkisi altında bulunmaktadır.
Kırgızların yerleşim alanları konusu Sovyetler rejiminin etkisi sonucunda şekillenmiştir.
Rejimin etkisiyle yapılmış olan bu çalışmalarda günümüzdeki Kırgızları oluşturan Tanrı
Dağları Kırgızları ile onlarla aynı kökten gelen Yenisey Kırgızlarını farklı kavimler
olarak göstermişlerdir. Yani X. yüzyıldan sonraki dönemlerde Tanrı dağlarına gelen
Kırgızların, Yenisey Kırgızları ile bir bağlantısının bulunmadığını, Tanrı dağları
Kırgızlarının çeşitli kavimlerin etkisi sonucunda oluşmuş bir etnik yapı olduğunu,
Yenisey Kırgızlarının ise Hakasların atası olduğunu ifade etmişlerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder