İt-Barak Köpek Başlı İnsanlar Hakkında
Oğuz-Han’ın It-Barak ülkesine karşı başlıca üç akını vardır. Oğuz-Han, birinci
akımında mağlup olmuş ve bir adaya çekilmek zorunda kalmıştır. Bu ada, iki ırmak
arasında idi. Türk mitolojisinde, iki ırmak arasında veya ırmakların kavşağındaki
tek adalar kutsal idiler. Nitekim Uygur’ların menşe efsanesinde de, Uygurların ataları,
Tula ve Selenga nehirlerinin birleştikleri yerde bulunan bir adacıkdaki kayın ağacından
doğmuşlardı. Bu adada da Kıpçak , anası tarafından bir ağaç koğuğu içinde doğmuştur.
Babasının harpde ölmesi sebebile de Oğuz-Han, onu evlâtlık olarak almıştı. Eski Türk
hukukunda “ tutunçoğul” denen bu o ğulluk müessesesi çok önemlidir. Çingiz Han zamanında da, hassa ordusunun en önemli komutanları, Çingiz Han’ın evlâtlıkları idiler.
İt-Barak akını sırasında doğan K ıp ça k , sonradan “ Karanlık ülkeleri” ve It-Barak’ları
idare etmek için, yine Oğuz-Han tarafından kuzeye gönderilmişti. Az sonra bu konu
üzerinde yine duracağız.
Farsça Oğuz-nâmc’de, İt-Barak kadınlarının çok güzel olduklarından ve OğuzHan’m askerleri ile beraber gittiklerinden ve hatta kendi erkeklerinin mağlup
edilmesi için, Oğuz-Han ordusuna yardım ettiklerinden söz açdıyor. Bu sebeple, Kıpçak'
ın annesinin de bir It-Barak’lı kadın olmasından şüphelenmiştik. Çünkü bundan
sonraki kayıtlarda, daima It-Barak’larla Kıpçak’ın akrabalığından söz edilmektedir.
Oğuz-Han’m It-Barak’Iara karşı yaptığı ik in ci akını yine efsaneye göre, 17 yıl
devam etmiştir. Oğuz-Han, bu ikinci akında Ît-Barak’lan büyük bir bozguna uğratmış
ve kendine tâbi kılmıştı5.
Oğuz-Han, bundan sonra İran ülkesine gitmiş ve orasını zaptetmiştir. İran’dan
dönünce, It-Barak'lar isyan etmiş ve bundan sonra ü çü n cü akını yapmıştır®.
Bu üçüncü akında, onlara tanı olarak baş eğdirmiş ve hatta îslâmiyettcn sonra yazdan
Oğuz-nâme’lerde Oğuz-Han, It-Barakları Hak dinine sokmuş ve Müslüman yapmıştı.
Oğuz-Han bu son akımndan sonra Kıpçak ve Kıpçak’ dan türeyen soyları, Naymanlarla, ît-barak’lar arasına yerleştirmiş ve onları bu bölgelerin idaresine memur etmişti 7.
Elimizdeki bilgilere göre N aym an ’larm yurtlan, batıda Kök-Erdiş (îr t iş) nehrine
kadar uzamyor ve bazan da bu nehrin batısına geçiyordu. Bundan sonra güney-doğuda,
K a n glı’lann sınırlan başlıyordu. Hatta Kanglı'lanıı doğuda bazan Kara-Korum’a
kadar uzadıklan bile söylenir 8. Bir gerçek varsa, o da Naymanlann îrtiş nehrinin
batısına geçmedikleridir. Bu duruma göre Kıpçaklann sınırları doğuda İrtiş nehrinden
başlıyor ve İdil nehrine kadar uzanıyordu. Farsça destanın İt-Barak yerine Kıl-Barak
dediği bu kavim, İd il nehrinin ötesinde ve “ Karanlık ülkelerde” idiler®. İdil nehrinin
ne kadar ötesinde veya kuzey-batısıııda olduklarım elbette efsanelere göre kestirmenin
bir imkânı yoktur. Ebülgazi ise Oğuz-Han’m Kıpçakı, Ten (Don) ve İdil bölgelerine
gönderdiğini söylüyor 10. Tabii olarak bu yazar, kendi çağındaki coğrafya ve etnik
durum bilgisine göre bir tahminde bulunuyordu.
Ebülgazi Bahadır Han, İslâm tarihlerinde yazılan Köpek -Başlı insanlarla
ilgili efsaneleri okumuş ve bu yeni bilgilere göre, eski Oğuz destanlarındaki söylentileri
düzeltmek istemiş ve değiştirmiştir. Ona göre Ît-Barak'lar Hint Okyanusu kıyılarında
oturuyorlardı u . Az sonra göreceğimiz gibi îslam kaynaklarında da, Küpek-Başlı
insanların bu bölgelerde oturdukları yazılmıştır. Ayrıca Ebülgazi, Kara-hiıtayları
da işin içine katmakta ve bunların yüzünün siyah olduğunu söylemektedir. Bu da,
Kara-hıtaylara karşı Türkler arasında pek fazla bir sempati doğmamış olduğunu
gösterir
Barak sözünün, türkçe “ bar-mak, var-mak” fiilinden türediği anlaşılıyor. Aslında,
“ varan, çok çabuk yürüyen ve koşan” anlamına geliyordu. Kuzey Sibirya’da yaşayan
Y a k u t Türklerinin masallarında geçen ve çok sür'atli yürüyen mitolojik bir kişinin
adı da Barakcı'dır !2. Bunun yanında, yine Yakutlarda kadın ve erkek Şamanların
ataları olan ve onları türeten Kara-Bura" hatun vs. gibi ikinci derecede Tanrıları da
görüyoruz 13. Diğer kaynaklar da, Barak cinsi köpeklerin başlıca iki özelliğini savıyorlar. Bunlardan birincisi, bu hayvanlar çok koşmaları İkincisi de tüylerinin çok
oluşu imiş. Bu sebeple bu sözün aslını, Yakutçadaki örneklerine bakarak eski türkçe
bar-, “ var-mak” fiilinden getirmek, hiç de yersiz olmayacaktır kanaatındayız.
Kaşgarlı Mahmud, Barak sözünü şöyle aydınlatıyor : “ Çok tüylü bir köpektir.
Türklerin inancına göre, kerkes kuşu kocayınca iki yumurta yumurtlar ve bunların üzerine
oturur imiş. Bu yumurtalardan birinden Barak adlı bir köpek çıkarmış. Barak, köpekler
içinde en iyi koşan ve en iyi de av avlayan bir cins imiş. Öbür yumurtadan da başka bir
yavru çıkarmış. Bu yumurta da, artık o kuşun son yavrusu olurmuş 14.” Kaşgarlı Mahmud,
bu ikinci yavrunun ne olduğunu söylemiyor. Bu da herhalde bir kuş idi.
Bir kaç yerde söylediğimiz gibi K ırg ız ’ların bir atasözü vardır. Konumuzu tamamlama bakımından, bu atasözünü buraya da alalım : “ Kuş törüsii Buudayık , it törüsü Kumayık.” Yani, “ kuşların reisi Buudayık adlı büyük yırtıcı kuş, köpeklerin reisi
veya en iyisi de Kumayık adlı köpektir 15.” Kumayık adlı bu köpek, Kırgız mitolojisinde
de yeri olan, efsaneleşmiş bir köpektir. Zaten adından da anlaşılacağı gibi, Kumayık
sözü. Kuma, yani “ hüma kuşu” nun adından türemiş olmalıdır. Daha doğrusu köpek,
annesinin adını almıştır. Kumayık demek, “ Kuma, yani Hüma’ ya benzer, Hümamsı”
demektir. Yine Kırgızlar, çok iyi koşan ve av yakalayan bir Türkmen tazısına
da Kumai/Kumay ( = ? hüma, Ihumay) adını verirler
Bütün bunlar bize gösteriyor ki, ufak mahiyet ve ad değişimlerine rağmen, bu
inanışlar Türk halkları arasında devam edip gitmektedir. Küpek -A ta ile ilgili bölümümüzde de incelediğimiz gibi, Asya’nın en meşhur av köpekleri T ibet tazıları idiler.
Bunlar da Doğu Asya mitolojisinde önemli yer tutmuşlar ve efsaneye göre Tibet halkı
bunlardan türemişti. Ali Ekber’in Hıtay-nûme adlı kitabının Osmanlı mütercimleri
bu köpeklere Barak admı verirler (Bk. S. 560-2). Ayrıca Türk yaratılış destanları ile
ilgili bölümlerimizde de k ılsız köpeklerden söz açmıştık.
Diğer Oğuz destanlarında bu kavme Ît-Barak adı verildiği halde, Farsça Oğuz
destanında Kıl-Barak denir1?. Rahmetli Ahmet Vefik Paşa, Kıl-Barak deyimi
için üç mânâ vermektedir : 1. Tüylü, soy bir at; 2. Bir nevi av köpeği; 3. Tatar veya
Sibir köpeği l8. Buna, Kara-Barak da der. Şüphesiz ki Paşa, bu maddeyi yazarken,
Anadolu dışındaki Türk edebiyatının da tesiri altında kalmıştı. Bununla beraber,
Anadolu'da çok tüylü atlara ve hatta midillilere Kıl-Barak dendiği de bir gerçek id i1#.
Osmanlılarda Barak sözü, yine kıllı olmasından dolayı olacak ki, kıllı ve tüylü
kumaşlara 80 ve hatta tüylü ve saçaklı külahlara bile ad olarak verilmişti. Bütün
bunlar bize gösteriyor ki Kıl-Barak sözü, It-Barak'ın bir sıfatla tarif edilmiş bir karşılığıdır
Türkler müslüman olduktan sonra, Barak sözünün yerine, Kur’anda geçen Burak
adını geçirmişlerdir Onun için aym kişiye, bazı kaynaklar Burak ve bazdan da
Barak demişlerdir.
Şekil 31 : Avrupa efsanelerinde Köpek başlı ( Cynocephali) insanları gösteren
temsili bir resim (H. Yule, Marco Polo ad eserinden).
Türklerde Barak adına çok rastlanır 2S. Moğollara da Türklerden geçmiş olmalıdır 24. Türkistan’da Barak-Tam adlı meşhur bir harabe şehir vardır. Bu şehrin kuruluşu
hakkında bazı efsaneler de halâ söylenir durur25. Fakat bu konu bizi ilgilendirmediğinden, yalnızca şehrin adım söyleyip geçeceğiz.
Köpek başlı insanlar ( Kyno-Kephaloi), Eski Mısır kabartmalarında da görülür.
Mısırldar bunlara Âni derler ve “ Ay Tanrısı” na kurban olarak verirlermiş. Yunan
yazarı C te s i as da bunlardan bahsetmiştir. Sonradan bunların yeri, Habeşistan olarak
gösterilir ve haklarında pek çok şeyde yazılmıştır. Söylenen ve yazılanlara göre, bunların renkleri siyah imiş. Ebülgazi Bahadır Han da bu rivayetlerin tesiri altında kalmış ve It-B a r a k ’Iann siyah renkte olduğunu yazmıştır. Köpek başlı imişler, dişleri,
elleri, tıpkı köpeğin dişlerine ve pençesine benzermiş. Dilleri yokmuş; fakat insanların
ne dediklerini anlıyorlarnuş. Güneydekiler harpçı değillermiş. Yatakları yokmuş, samanlar üzerinde yatarlarmış. Fakat 170 veya 200 sene yaşarlarmış. Hindistan ’da da,
köpek başlı insanlar ülkesi hakkında bir çok efsaneler vardır. Bilindiği üzere A ri’ lerde
köpek mukaddes idi. Bu sebeple köpek başlı insanlar, Hindistan’ın âsil ve soylu halklarım teşkil ediyorlardı. Bu sebeple bunlara Hint mitolojisinde büyük bir önem
verilmiştir
îbn Batuta da, Çin Hindistanı’ndaki Arakan ve Pegu adalarındaki köpek başlı
insanlardan bahsetmiştir. Ona göre bu halkın kadınları çok güzelmiş 27. Bundan
da anlaşılıyor ki, Farsça Oğuz Destanı, îbn Batuta ve onun dayandığı kaynakların tesiri altında kalmıştı. Çünkü bu destanda da, 11-Barak kavminin kadınlarıma çok
güzel olduğu yazdmaktadır. K ö p e k -A ta , yani asıllarını köpekten getiren kavimlerin
efsaneleri ile ilgili bölümümüzde de söylediğimiz gibi, Çin’ de ve Habeşistan’ da,
erkekler köpek, kadınlar ise, muhakkak insan olarak gösterilmiştir.
Bizi burada ilgilendirenler, daha ziyade Rusya ’da ki köpek başlı insanlardır.
Danimarka efsaneleri genel olarak Fin ’lerin köpek başlı insanlar olduklarım yazar ve söylerler. Fakat Avrupa efsanelerinin en fazla üzerinde durdukları, Batı ve Kuzeybatı Rusya’daki Borus’lardır. Borus ( = Prııssia) olmalıdır. Bunlar, Rusyanın iç
kısımlarına kadar yayılırlardı. Avrupa efsanelerinde, Borus’larm en önemli özellikleri köpek başlı oluşları idi 28. Arap seyyahı lbıı Sa’id de bunlardan bahseder
ve Ruslardan çok fakir olduklarını söyler. Fakat Boruslar, Habeşistan ve Hindistan’daki
köpek başlı insanlardan çok cesur imişler
Oğuz-Han, İt-Barak ülkesine akın yaparken, hep İd il nehrinin ötesindeki karanlık ülkelere doğru gitmişti. Bu da bize gösteriyor ki, Oğuz destanındaki köpek başlı
insanlar, daha ziyade Kuzey-batı
Rusya’daki Borus’lar idiler. Bu suretle, dünya
mitolojisi, Türk efsaneleri üzerinde de bir iz bırakmış oluyordu.
\Yukarıda da söylediğimiz gibi, eski Yunan ve Bizans tarihçileri de çok eskiden beri,
köpek başlı kuzey kavimlerinden bahsederlerdi. Onlara göre bunların da başları köpek başına benzermiş ve insan sesi yerine de köpek havlamasına benzer sesler çıkarırlarmış. Öyle anlaşılıyor ki bu hikâyeler, ta eski Yunan ve Bizans tarihçilerinden, Atilla
Hunlarının en önemli kaynağı olan Jordanes’in çağma kadar gelmiş ve bu meşhur tarihçinin eserinde de yer almıştı. Eski çağ coğrafyanlarına göre dünyanın bittiği yerde,
büyük bir okyanus başlıyor ve bu okyanusun kıyısında da bu köpek başlı insanlar
oturuyorlardı. Batı âleminde insanlığa mal olan bu efsaneler, Türk mitolojisinde de kendisini göstermiş ve Türklere de mal olmuştur. Bunu söylemekle, Oğuz destanında
geçen köpek başlı It-Baraklarııı, Batı tesiri ile meydana gelmiş bir motif olduğunu
ifade etmek istediğimiz anlaşılmasın. Esasen Köpek, Türkler için iyi bir hayvan sayılmazdı. Öyle anlaşılıyor ki Türklerden oldukça uzak ve düşman olan vahşi kavimler,
Türklerce böyle tasavvur edilmişlerdi. Esasen Proto-Mogollar arasında da köpek başlı
ulu ataların varlığım görüyoruz. Moğollar, Türklerin kuzey doğusunda yaşayan ve,
Tibetliler ise, güneylerinde yayılan barbar kavimlerdir. Her iki halk kitleleri de kendilerini köpekten türetiyorlardı. It-Baraklar ise Türklerin kuzey-batılarmda idiler. Onlar
da Doğu Barbarları ile aynı mahiyette görülmüş olmalı idiler. Oğuzlarla Peçenekler
arasında da büyük bir düşmanlık vardı. Bunun için Oğuzlar Peçeneklere Ît-Beçene
adını takmışlardı. Oğuz Han da, It-Baraklarla bir çok defalar harbetmiş ve hatta başlangıçta mağlup bile olmuştu. Bu sebeple lt-Peçene ile İt-Barak kavim adlarının
kuruluşunda da bir benzerlik olsa gerektir. Bunu demekle, İt-Barak kavminin köpekle
ilgisini tamamen ortadan kaldırmış olmuyoruz.
Göktürk devletinin önemli Türk kabilelerinden biri olan Sir-Tarduşların ataları
Kurt başlı bir insandı. Bu da bize gösteriyor ki, hayvan başlı atalar Türk mitolojisi
için yabancı bir motif değildir.
Hunların erkek bir tazı ile kızdan türemeleri
Ortaasya’daki Türk mitolojisinde
genel olarak kurt dişidir. Yalnızca Kao-çı’lann türeyiş efsanesinde kurdun erkek olduduğunu görüyoruz. Çingiz-han’la ilgili efsanelerde ise Kurt veya köpeğe benzeyen sarı
hayvan, erkektir. Tibet’de de Köpek erkektir. Çin padişahının kızı ile birleşerek Tibetlileri meydana getirmişti (Bk. S.563-5) Avrupa tarihlerinde Attila’nın doğuşu hakkında
da çok enteresan bir efsane anlatılır (Attila ve Hunlar, s. 171). Efsane şöyledir :
“ Macaristan'da egemen olan Ostrubal adlı bir kıral ve bu kiralın da, çok güzel bir
kızı varmış. Günlerden bir gün bu kızı, soylu ailelerden biri istemiş. Kızın ağabeysi de
kardeşini, Bizans İmparatoru Justinianus’un oğlu Eraclius'a vermek istiyormuş. Bunun
için de büyük bir kule yaptırmış ve kız kardeşini, hizmetçileri ile birlikte bu kule içine
hapsetmiş. Kuleye hiç kimse girip çıkamazmış ve yiyecekleri bile iple yukarıya çekilirmiş.
Nasıl olmuşsa kadınlar, kulenin içine bir tazı yavrusu almışlar. Tazı biraz büyüdükten
sonra, kız tazı ile yatıp kalkmağa başlamış ve böylece tazıdan gebe kalmış. Babası bunu
duyunca, küplere binmiş ve bu ıskandalı kapamak için de, kızı tutmuş ve kontlarından
birine vermiş. Fakat gel zaman, git zaman, kızın ayı günü dolmuş ve tazıdan kaldığı
çocuğu doğurmuş. Asıl felâket o zaman meydana gelmiş ve kızın işlediği bu büyük günah da ortaya çıkmış. Çünkü yeni doğan çocuğun yüzü, tıpkı bir hayvanı andınyormuş. Tutmuşlar, çocuğa A ttila adını koymuşlar ve çocuk yavaş yavaş büyümeğe
başlamış. Büyüyünce de, ne yapıp yapmış ve büyük babasının tahtını ele geçirerek
kıral olmuş. Fakat kendisi fevkalâde namuslu, herkese iyilik gösteren, keskin zekâlı ve akıllı bir kıralmış. Bunun için de, bütün komşu hükümdarlar onu sevmeğe
başlamış.
Burada söylenen yüzlerin çizilmesi olayı da, Ortaasya adetlerine uygundur.
Avrupa tarihlerinde, A ttila ’mn da başının köpeğe benzediği çok söylenmiştir.
Bunu daha ziyade, Attila’ya karşı duyulan nefret dolayısı ile söylenmiş sözler olarak
kabul etmek daha doğru olur. Attila çağında yazılmış olan tarihler, Attila’nm yüzünü
tarif ederken, sakalının da kırlaşmış olduğunu söylerlerdi. Latince “ canis aspersus”
deyimi, sakal için “ kırlaşmış” manasına geliyordu. Bu deyim sonradan, “ canis aspetus” , yani “ köpek suratlı” anlamına çevrilmişti, öyle anlaşılıyor ki, sonraki efsanelerin
çoğu, hep bu yanlış deyimin tefsirinden ileri geliyorlardı.
Bazı Avrupa efsanelerinde, Hunlarm “ ta z ı-a ta ” larının yerine efsanevî korkunç
hayvanlar, (Faun) lar geçiyordu. Bu efsaneler, Avrupalıların Hunlardan ne kadar
korktuklarım açık olarak gösteriyordu. Bu efsanenin en eski şekli, M.S. V. asırda yazılmış bir İspanyol tarihinde bulunur (Attila ve Hunlar, s. 146). Fakat Venceııt de Beauvais’nin anlatışı, daha geniş ve daha açıktır :
“ Hunlar, bozkırlara kovulmuş olan cadılarla korkunç hayvanların (Faun) birleş*
leşmesinden meydana gelmişlerdi. İlk türedikleri zaman, Maeotis bataklıklarının iç kısımlarında yaşarlardı. Bataklıklar içinde yaşarlarken, hiç bir insan sesi duymamışlar ve
konuşmayı da öğrenememişlerdi. Savaşlarda, güçlerinin yetmediği düşmanlarını bile,
yüzlerinin korkunçluğu ile korkutarak kaçırmışlardı. Göz yerine, sui atlarında küçücük
noktalar vardı. Çocuklar annelerinden doğarlarken bile, müthiş bir hiddetle dünyaya
gelirlerdi. Erkek çocuklar dunca, daha annelerinin memelerini emmmeden, çoçuklarm
yüzlerini demirle çizerlerdi. Bu suretle onlara hayatın zorluğunu tattırmak ve acılara
alıştırmak isterlerdi. Yüzlerindeki demir izleri, sakallarının yerlerini alırdı.
“ Boyları küçüktü. Fakat çok çevik ve ustaca hareket edebilen insanlardı. Çok iyi ata
binerlerdi. Omuzlan çok geniş ve boyunları da yay ve ok kullanmağa elverişli idi. Bu
vücut yapıları onları kuvvetli yapar ve daima egemen oldukları için de, gururla
dimdik dururlardı. Bütün komşu kavimlere dehşet ve korku saçan Hunlar, işte bu
kabileden türemişlerdir. .”
KAYNAK
TÜRK MİTOLOJİSİ
(Kaynakları ve açıklamaları ile destanlar)
I. Cilt
Prof. Dr. BAHAEDDİN ÖGEL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder