Bu Blogda Ara

21 Haziran 2019 Cuma

KAYNAKLARIN IŞIĞINDA TÜRK TARİHİNDE KÜR ŞAD Prof.Dr. Saadettin Yağmur GÖMEÇ


                                         
                                     

               KAYNAKLARIN IŞIĞINDA TÜRK TARİHİNDE KÜR ŞAD

                                 Prof.Dr. Saadettin Yağmur GÖMEÇ


Yüce Türk milleti bütün tarihi boyunca nice adsız kahramanlar yetiştirmiştir. Hâlâ da vatan ve millet uğruna bu isimsiz yiğitler canlarını fedâya devam ediyorlar. Bir sürü ihanete, yolsuzluğa, ahlaksızlığa rağmen, milletimizin bugün var olması ve ayakta durması bu adsız kahramanların yüzü-suyu hürmetinedir.


 Bunların çoğunun isimleri belli olmadığından, sadece cefakâr ve vefakâr Türk milletinin dualarında yaşarlar. Diyebiliriz ki, Kür Şad da bunlardan biri iken, rahmetli Atsız Beg tarafından tarihin tozlu sayfalarından çıkarılmış ve Türk tarihindeki kıymetli yerini almış olduğundan şanslıdır1 . Bununla birlikte, zaman zaman gereksiz yere, Kür Şad var mıydı, yok muydu gibi tartışmalar yapılıyor. Eski Türk tarihiyle ilgilenen herkes bilir ki, Kür Şad hadisesi bizatihi yaşanmış ve tarihte Kür Şad benzeri bir şahsiyet mevcut olmuştur. Bu hususta ancak şu sorulabilir; Çin kaynaklarında Kie She-schuai veya Chieh She-shuai yazılışı Kür Şad’a karşılık gelir mi, gelmez mi?

Zamanımızdan binlerce yıl önce bugünkü devletimize de adını veren Kök Türk Kaganlığı içeriden ve dışarıdan vurulan darbeler neticesinde çok kötü bir duruma düşmüştü. Vaziyeti neredeyse Türkiye Cumhuriyeti’nin 21. asrın başlarındaki haline benziyordu. Kaganlığın dâhilinde hertürlü nimetten ve haktan yararlanan kavimler Çin’in kışkırtmalarıyla ayaklanmışlar, Çin imparatorluğu iyice zayıflayan Kök Türk ordularını yenmeye başlamıştı. Devletin başı olan İllig Kagan kendi teb’asının ihaneti sonucu, 630 tarihinde, birkaç kez peşindekileri atlattığı halde, Çinliler tarafından tuzağa düşürülerek yakalandı ve bazı hanedan üyeleriyle beraber Çin’e götürüldü2 .

Bu arada Türk tarihinin en göz kara yiğitlerinden birisi olan Kür Şad’ın ağabeyi Sır Beg Kagan’ın oğlu Tuglu (T’u-lu/Togru/Törü/Yol/Toprak) herhalde bu küçük kardeşi Kür Şad’ı 630 bozgunundan önce Çin’e getirmişti. Tuglu (T’u-lu/Togru/Törü/Yol/Toprak) amcasıyla kavgalıydı, hatta ona karşı Çin ile işbirliği yapma alçaklığını bile göstermişti. İşte bu yüzden başına bir şey gelmesinden korktuğu için harhalde, daha çok küçük olan kardeşini de yanına alarak, Çin imparatoruna sığındı. Belki o buraya gelirken çok güzel hayaller içindeydi, ama altın kafesteki bir güvercin misali, Çin’de kendisine pekçok imkân sağlanmış olmasına ve imparatorun hassa askerleri komutanlığını yapmasına rağmen 630 yenilgisinden kısa bir süre sonra, aniden öldü (631). Henüz daha 29 yaşında idi. İnsanın aklına onun kederinden vefat etmiş olabileceği geliyor. Çünkü Çin ile işbirliği yaparken bütün bu felaketlerin yaşanacağını belki de kestirememişti. Vefatından önce muhtemelen kardeşi Kür Şad ile de arası açılmıştı. Çok küçük olduğu halde kardeşi ona, niye burada yaşadıklarını, neden Ötüken’e gidip, taht için mücadele etmediklerini soruyor olmalıydı.

Daha evvel, tutsak alınan bir Türk kaganını herkes izlesin diye, dört-bir tarafa haber salındığını görüyoruz. Türk devletinin bu şekilde aşağılanması elbette Türkleri üzerken, bazı yabancıların da sevincine sebep oldu. Özellikle Koreliler, Türklerin yenilmesinden dolayı kutlamalarda bulundular. Amur Nehri civarlarında bulunan Tunguzlar, Çin imparatoruna hediyeler yollayarak, tabiyetine girdiklerini belirttiler. Eski savaşlarda esir edilmiş 80.000 Çinli geri döndü vs3 .


Kök Türkçe kaynaklarda milletin içine düşmüş olduğu bu felaket özellikle anlatılmıştır. Köl Tigin ve
Bilge Kagan yazıtlarında Bumın ve ondan sonra devletin başına geçen üç kaganın ardından ülkenin parçalanıp,zayıflaması ve sebepleri şöyle dile getiriliyor: “Bilgisiz kaganlar, kötü kaganlar tahta oturduğundan; bakanları dabilgisiz ve kötü imiş. Beyleri ve halkı düzensiz, Çin milleti aldatıcı ve sahtekâr olduğu, küçük kardeşi büyük kardeşe düşürdüğü, bey ve halkın arasını açtığı için Türk milletinin ülkesi elinden çıktı. Kaganlık tahtına oturttuğu kaganını kaybetti. Çin milletine bey olacak erkek çocuğu kul, hanım kızı cariye oldu. Türk beyleri Türk adını bıraktı. Çin beyleri Çince isimlerini koruyup, Çin imparatoru için çalıştılar”4 İşte bu yüzden “Türk’üzehir öldürmez, fitne öldürür” atasözü boşuna söylenmemiştir.



1 Atsız, “Cihan Tarihinin En Büyük Kahramanı: Kür Şad”, Orhun, Sayı 6, Edirne 1934, s.111-113.
 2 S.Y.Gömeç, Kök Türk Tarihi, 4. Baskı, Ankara 2011, s.90-93. 
3 Gömeç, a.g.e., s.93. 
4 Bakınız, Köl Tigin Yazıtı, Doğu tarafı,
 5-8; Bilge Kagan Yazıtı, Doğu, 6-8: “Biligsiz kagan olurmış erinç, yablak kagan olurmış erinç. Buyrukı yime biligsiz ermiş erinç, yablak ermiş erinç. Begleri bodunı tüzsüz üçün Tabgaç bodun tebligin kürlügin üçün armakçısın üçün inili eçili kingşürtükin üçün begli bodunlıg yongşurtukın üçün Türük bodun illedük ilin ıçgını ıdmış. Kaganladuk kaganın yitürü ıdmış. 



Tabiî ki Börülü Türkleri esir düşen kaganın yerine derhal birini seçtiler. Çinli ve ayrılıkçı güçlerle şiddetle çarpışmaya başladılar. Bu arada göz hapsindeki Türk kaganının rahatı için Çinliler herşeyi yapıyorlardı. Onlar ileride Ötüken’den kendilerine karşı vukubulabilecek herhangi bir harekette, Çin’deki bu idarecileri kullanmayı hesaplıyorlardı. O yüzden, İllig Kagan ve çevresindekiler hoş tutulmaya çalışıldı. Bir zamanlar engin bozkırlarda, göğün altında yaşamaya alışmış olan kagan, bir sarayda oturmaktan sıkılıyor, başına gelen bütün bu felaketleri aklından çıkaramıyordu. Üstelik Çin imparatorunun lütufları ona utanç veriyordu. Bütün bunlar sadece sabık hükümdar için değil, diğer Türkler açısından da katlanılması zor şeylerdi. Kendisini herhalde bir asalak gibi görüyordu. Çinlilerin öbür Türklere karşı olan tutumları da alçakçaydı. Tabiki bunlar onu üzüyor ve sürekli ağlıyordu. Neticede İllig Kagan, 634 yılında bu esaret hayatına dayanamayarak öldü. Onun eski bakanlarından ve çocukluğundan beridir yanından hiç ayrılmayan Ulug Toygun da üzüntüsünden boğazını kesmiş ve onunla birlikte gömülmüştü. İllig Kagan doğduğunda muhtemelen atabeg olarak onun ellerine bırakılmıştı. Çin imparatoru bile bu sadâkat gösterisine hayran kalmış, bu beyin de İllig Kagan’ın yanına defnedilmesi emrini vermiş ve onun mezarına ağaçtan bir kitabe diktirmiştir5 .


Bütün bu olaylar Kür Şad’ın kişiliğinde derin izler bırakıyordu. Çünkü o Çin’e gelmeden evvel Ötüken’de geçirmiş olduğu mutlu günleri, hürriyeti iyi biliyordu. Kaganın böyle adi bir şekilde yaşamaktansa üzüntüsünden öldüğünü gözleriyle görmüştü. Binlerce yıldan beri Asya’nın efendisi olarak yaşamış bir kavmin fertleri olarak o da, bu türlü bir hayatın kendilerine yakışmadığını gün geçtikçe anlamaya başladı. Onun durumu aslında Çin’de bulunan pekçok Türk’ten daha iyi idi. Yiğit, cesur bir delikanlı olduğundan, Çin ordusunda önemli görevlere yükselmişti. Hatta çok yakışıklı bu delikanlı için saraydaki prensesler yanıp-tutuşuyordu. Fakat bugün olduğu gibi, insanların bazı mevki ve makamlara geldikten sonra geçmişlerini unutmalarına karşılık, o hiçbir zaman Türk olduğunu, halkının sefaletini ve ıstırabını aklından çıkaramamış, gizliden gizliye bu aşağılayıcı vaziyet ve Çin’den güvendiği kırk arkadaşıyla beraber kurtulmanın yollarını aramıştı.

Kür Şad ve kırk Türk ileri geleni aralarında, herkesten habersiz bir toplantı yapıp, başkentteki tutsak Türk beylerini kurtarma plânını uygulamaya koydular. Düşünceleri kısaca şuydu: Bazı geceler yanındaki korumalarıyla saray kapısını açıp, dışarı çıkan veliahtı kollayarak, saraya girip imparator T’ai-tsung’u esir alıp, Çin’den kaçmak hedefleniyordu. Ayrıca, Tuglu’nun (T’u-lu/Togru/Törü/Yol/Toprak) oğlu Koruk’u (veya Ulug/Ho-lo-ku) Ötüken’e götürerek kagan yapmaya ant içtiler. Ama plânın tatbik olunacağı gece ansızın bir fırtınanın kopması, bütün işleri alt-üst etmişti. Zaman zaman sokaklarda gezen veliaht (veya imparator), fırtına yüzünden o gece dışarı çıkmadı. Karardan vazgeçmenin tehlikeli olabileceğini düşünen, Türk tarihinin bu gözü pek yiğitleri saraya yürümeğe karar verdiler. Birçok muhafızı öldürdükten sonra, imparatorun kapısına dayandılar. Fakat bu sırada dışarıdan yardıma koşan ordu ile başedemediler. Herhalde Çinlilerin kılıçlarından kurtulan birkaç kişi ile birlikte Kür Şad, imparatorun ahırından atlar alıp, Wei Irmağının kıyısına kadar ulaştı. Ama fırtına ve yağmurdan dolayı kabaran nehri geçmeyi başaramadılar. Irmak ve ordu arasında sıkıştılar. Burada, teslim olmaları bile söylenmeden, oklandıktan sonra başları kesilerek öldürüldüler 6

Bu hareketin arkasından, Çin’de büyük bir Türk avı başladı. İsyana katılanların yakın akrabaları birer birer yakalanıp, idam olundu. Kür Şad’ın da bütün ailesi tutuklanıp, katledildi. Belki de imparator, babası Tuglu (T’u-lu/Togru/Törü/Yol/Toprak) ile yaptığı dostluk anlaşmasından dolayı, sadece yeğenini bağışlamıştı. Çin kaynaklarında aynen anlatılan bu hadise tabiki sonuçsuz kalmadı. Çinliler bu olayın tekrarlanmasından korktuğu için, Kök Türklerin, Çin sınırlarını korusunlar diye, Sarı Nehri geçmelerine izin verdiler7 . Böylece, Kür Şad’ın ihtilâl hareketi ileride vukubulacak isyanların da temelini oluşturdu.




Tabgaç bodunka beglik urı oglın kul kıltı. İşilik kız oglın küng kıltı. Türük begler Türük atın ıtdı. Tabgaçgı begler Tabgaç atın tutupan Tabgaç kaganka körmiş”. 5 J.M.De Guignes, Hunların, Türklerin, Moğolların ve Daha Sair Tatarların Tarih-î Umumisi, C. II, İstanbul 1924, s.368-373; R.Grousset, Bozkır İmparatorluğu, Çev. R.Uzmen, İstanbul 1980, s.104; M.T.Liu, Die Chinesischen Nachrichten zur Geschichte der Ost-Türken (T’u-küe), I. Buch, Wiesbaden 1958, s.144-145, 196-198, 266; J.T.Chang, T’ang Devrindeki Doğu Göktürkleri Hakkında Yeni Belgeler, Doktora Tezi, Taipei 1968, s.64; İ.Togan-G.Kara-C.Baysal, Eski T’ang Tarihi, Ankara 2006; Çin Kaynaklarında Türkistan Şehirleri, Yay. Haz. K.Yıldırım, İstanbul 2013, s.138-139; M.Hekimov, Efsaneden Gerçeğe Mitolojiden Kültüre Bozkurt, Haz. S.Şimşir, İstanbul 2012, s.94. 6De Guignes, a.g.e., C. II, s.370, 376-379; Liu, a.g.e., s.148, 203, 242, 6683; S.Y.Gömeç, “Kür Şad İhtilalinin 1350. Yılı”, Yeni Orkun, Sayı 16, İstanbul 1989, s.10; Chang, a.g.t., s.106-108; Togan-Kara-Baysal, a.g.e., s.23-25. 7 Türk tarihine şöyle bir baktığımızda, esasında bu bölgeler ta Hunlar çağından beridir, Türklerin vatanlarının bir parçasıdır. Ordos, Yinshan ve Sarı Nehrin kıvrımları civarı bir geçit noktası ve hayvancılığa müsait olması sebebiyle epey bir zamandır Türklerce yurt tutulmuştu (bakınız, B.Ögel, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi, C. I, Ankara 1981, s.153). Yazıtların Çogay Kuzı, Kara Kum, Kök Öng dediği yerler de bu havalidedir.

Tarih içerisinde belki Kür Şad’ın adı unutuldu, fakat arkadaşlarıyla yaptığı fedakârlık milletin hatırasında o derece yer etti ki, Türk milleti onları “kırklara karışmak” deyimiyle her zaman andı8 . Biz Türkler arasında bugün, vatan ve millet uğruna can verenlerin arkasından söylenen “kırklara karıştı” deyiminin Kür Şad ve kırk arkadaşıyla alâkalı olduğunu sanıyoruz

Maalesef bazı sahte kahramanların veya bilmem hangi ülkede ve hangi tarihte yaşamış, bizim tarihimizle uzaktan yakından ilgisi olmayan şahısların ölümleri veya doğumları basın-yayın yolu ile milletimizi sanki çok ilgilendiriyormuş gibi hatırlatılırken, varlığımızı borçlu olduğumuz Kür Şad ve kırk arkadaşı misalinde olduğu gibi, bu devlete ve millete canlarıyla, mallarıyla hizmet eden kişiler unutturulmaya çalışılsa da, Türk milleti onları hiçbir zaman unutmayacak ve rahmetle anacaktır.

8 S.Y.Gömeç, Türk Destanlarına Giriş, Ankara 2009, s.185; S.Y.Gömeç, Türk Kültürünün Ana Hatları, 2. Baskı, Ankara 2012, s.270

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bozkurt

  Sivas Cer Atelyesi’nde 1939 - 1953 yılları arasında demiryolu araçlarının sadece bakım ve onarımları yapılır. Kuruluşundan tam 14 yıl sonr...