Şimdi sizinle bilinmedik sulara dalacağız ve Şamanizm hakkında araştırma yapacağız ?
Bu kültürün ve geleneklerinin halen yaşamımıza ne kadar hakim ve etkili olduğunu öğrenince çok şaşıracaksınız, çünkü Şamanizm size çok tanıdık gelecek!
Şamanizm Tam Olarak Nedir?
Şamanizm’in tanımında bilim insanları fikir birliğine henüz varmamışlar. Bu hem Şamanizm kültürünün içinde barındırdığı farklı yön ve ögelerden hem de Şamanizm’in çok farklı coğrafyalarda, aynı temelde ama çok farklı şekillerde var olmasından kaynaklanıyor.
Büyük çoğunluğu eski Sovyet bilim insanları olan bir kesim (Mikaylovskiy, Haruzin, Potapov, Alekseev gibi araştırmacılar) Şamanlığı Türklerin orijinal dini kabul ederken, aralarında Mircea Elide, Jean Paul Roux, V. Jochelson, V. Bogoras, Hikmet Tanyu, Osman Turan, İbrahim Kafesoğlu’nun da bulunduğu bilim insanı ve yazarlar ise şamanlığı bir din olarak değil de Kuzey Asya topluluklarının dini duygularını içeren ve öteki alem varlıklarına hükmeden bir tür kült olarak görüyorlar. Yani henüz, o derece bir kararsızlık söz konusu.
Dünyanın her yerinde, ilk zamanlarda, yani bilinç oluşumunun gerçekleştiği ilk evrelerde, daima en büyük büyülü güç olarak doğanın görülmüş olduğunu biliyoruz. Güneşin doğup batışı, geceleri görülen ama gündüzleri “yok olduğuna” inanılan ay ve yıldızlar, bir toprağı yarıp çıkan ince bir filiz, insanlara başlangıçta mucizevi ve anlaşılmaz büyük bir gücün olduğunu düşündürmüş. Bu gücü doğanın eşsiz dengesi ve kendi üretkenliğini sürdüren yapısına bağlayarak, kendilerine hem besin hem de tuzak olan doğaya büyük bir saygı geliştirmişler.
Buradan bakınca aslında pek de anlamsız değil, değil mi?
Şamanizm Hangi Coğrafyalara Yayılmış?
Son araştırmalar şamanlığın genel sanrıya karşın yalnızca Türklere özgü olmadığını gösteriyor. Aslında Şamanizm, bütün Asya’ya yayılmıştır. Araştırmacılar, artık Amerika Kızılderililerini de Şamanizm kapsamında ele alabilmektedirler. Örneğin Mircea Eliade “Şamanizm” adlı kitabında Asya’nın şaman topluluklarında, Amerika Kızılderilileri’nde ve Okyanusya yerlilerinde sayısız unsurun ortak olduğunu ortaya koymuştur. Elbette bu “Bering Boğazı donmuş da işte Türkler oradan geçmiş de, aslında Kızılderililer de Türkmüş de…” gibi temeli bulunmayan söylenceleri haklı çıkarmaz, çünkü Şamanizm aslında doğaya ve onun gücüne duyulan saygıya ilişkin bir inanıştır.
Avrupa Kırsalında Şamanizm Esintileri
Şamanlık Avrupa’da ilk çağ devirlerinden beri yaygınmış ve farklı Töton kabileleri ve Fin-Baltık halkları arasında Demir Çağı boyunca uygulanmış. Tek tanrılı bir semavi din olan Hristiyanlığın doğuşuyla birlikte şamanlık da yok olmaya yüz tutmuş, özellikle şehirlerde oldukça kaybolmuş ve fakat kırsal kesimlerde şamanlıktan kalma adetler Hristiyan olan halklar arasında yaşamaya devam etmiştir.
Sibirya Şamanizm’in Anavatanı Mı?
Sibirya birçok kaynak tarafından klasik Şamanizm’in anavatanı kabul ediliyor. Zaten doğa koşulları hariç çok az şeyin hâkim olduğu bir coğrafya olduğunu düşündüğümüzde bu çok da anlamsız değil. Bölgedeki Ural, Altay, Paleosibiryalı halklar özellikle de avcı-toplayıcı gruplar modern dönemlere kadar Şaman uygulamalarında bulunmaya devam etmişler.
Amazon Bölgesi
Amazon yağmur ormanlarında geçerli olan yine çok çetin ve zengin doğa koşullarını düşünürsek, bu da zaten tahmin edilebilir seçenekler arasında. Bazı yerli grupların şaman eylemlerinde bulundukları antropologlar tarafından keşfedilmiş. 20.yüzyılda Tukano Şamanlığının zengin sembolizmi üzerine alan araştırmaları yapılmış.
Amerika Kıtaları
Kuzey ve Güney Amerika kıtalarında yaşayan yerlilerin tek bir evrensel yerli Amerikan dini veya manevi sisteminden bahsedilemeyecek denli çeşitli inançlara sahip oldukları biliniyor. Bununla birlikte yerel kültürlerin geleneksel şifacıları, mistikleri, otacıları bulunuyor; ancak onlar halkları arasında şaman terimi yerine, haliyle, kendi yerel dillerindeki kelimelerle anılıyorlar. Biz de Şamanizm inanışını doğaya duyulan inanç ile ilişkilendirdiğimiz ve bunun üzerinden bir kültür kurulduğunu düşündüğümüz için bu oldukça kabul gören bir düşünce oluyor.
Son ırmak kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde, son balık tutulduğunda, beyaz adam paranın yenmeyecek bir şey olduğunu anlayacak. – Bir Kızılderili Atasözü
Şamanist Pratikler
Şamanist pratikleri anlamak için, önce bir kelimeye aşina olmamız gerekiyor. Bu kelime de, inisiyasyon kelimesi. Sözlük anlamı olarak baktığımızda; inisiyasyon Latince kökenli bir kelime. Ruhani açılımı “bireyin, spritüal gelişimi için, spritüal etkiyi alıp aktarabilen bir üstadın kontrolü altında, bir disiplin içinde, sınavlara ve uygulamalara dayalı tarzda, düzenli eğitimi” olarak açıklanabilir.
Şamanist inisiyasyonda her şaman adayı rüyalar, trans, ruhların isim ve fonksiyonları, şaman teknikleri, ‘gizli dil’ gibi bazı konularda bir eğitimden geçirildikten sonra şaman olabiliyor. Asya Şamanist inisiyasyonlarında sırra (mister) erme denilen “inisiyatik ölüm” ya da “cehenneme iniş” deneyimi, Sibirya ve Orta Asya’daki Yakutlar, Altaylılar gibi Şamanist Türklerin geleneklerine göre, hami-rehber ruhlarca, yeraltı denilen öte-alemde veya spritüal gök katlarında gerçekleştiriliyor.
Nasıl Şaman Olunur?
Bu deneyim, fiziksel olarak, genellikle, orman, kır, mağara gibi toplumdan uzak, doğaya ait ve kutsal sayılan bir yerde gerçekleştirilir. Şaman (Kaman ya da kam da deniyor) adayı önceden hazırlık eğitimini almış olsa da, sırra (mister) erme denilen bu deneyimi yaşamadan adayın şamanlığı resmîleşmiyor.
Dalgınlık, olup bitene ilgisizlik, birtakım nöbetlere tutulma gibi ön belirtiler gösteren adaylara hazırlık eğitimi veriliyor. Bu nöbetler, günümüzde epilepsi olarak bilinen sara hastalığıyla da ilişkilendiriliyor! Bir iç çağrısı alan ve mağaralarda haberci rüyalar görüp hami-rehber varlıklarıyla irtibata geçen adaylar, “seçilme” belirtileri göstermiş sayılıyor. Hazırlık eğitimi de onlara veriliyor.
Davulu transa girmeyi kolaylaştıracak bir şekilde kullanmayı öğrenmiş aday, birtakım acı verici sınavlara tâbi tutulduktan sonra, ölüm deneyimini yaşamak üzere, transa giriyor. Şaman adayı birkaç gün süren bu deneyim boyunca, ruh ve beden bağları gevşemiş halde yatıyor.
İnisiyasyonlardaki cehenneme iniş ya da ikinci doğuş denilen bu olgular Şamanizm’de şaman adayının vücudunun sembolik olarak parçalanması suretiyle organlarına ayrılması ve sonra bu parçaların birleştirilmesi veya etlerinden sıyrılmış kemiklerinin yeniden etlenerek vücuduna yeniden kavuşması olarak simgeleniyor. Doğaya kendini tamamen teslim edip doğanın onu yeniden yaratacağına inanan şamalar bu sürece doğanın bilgeliğine kavuşma ya da sırra erme diyorlar. Bu süre zarfında, hami-rehber varlıkları şamanın ruhuna şamanlığı için gerekli her şeyi öğretirler.
Öğrettikleri arasında meslek sırları, “gizli dil”, hastalıkların özellikleri, iyileştirilme yolları da bulunuyor, bu yüzden şamanlar aynı zamanda şifacı olarak da adlandırılıyor. Bu işlemler bittiğinde ve hipnotik uykudan çıktığında, adayın kendini birtakım güçlerle donanmış ve bir hayli değişmiş halde bulduğu söyleniyor. Artık yalnızca bedensel gözleriyle değil, ruhani gözüyle (kalp gözüyle) de görebiiyor.
Şamanın Trans Deneyimi ve Psişik Yetenekleri
Şamanın davul ve dans unsurlarıyla gerçekleşen, uçuş denilen transında ele geçirilme (possesion) hali söz konusu değildir. Yani trans halindeki şamanın hiçbir hal ve hareketi idrak ve iradesi dışında değildir. Şamanın transında, kendi başına yaptığı bir şuur deneyimi söz konusudur. Bununla birlikte şaman, gerekirse bir ruh ile transa geçmeden de bağlantı kurabilir.
Usta şamanların Demir-Kazık yıldızına kadar yükselebildikleri söylenir. Şifacılık, geleceği bilme, obsesyona uğramış insanları takıntıyı kovarak obsesyondan kurtarma, çift bedenlenme ve büyü yapabilme şamanlarda sıkça rastlanan yeteneklerdir.
Şamanizm’de Üç Âlem
Asya Şamanizm’inde üç âlem söz konusudur: Yer, Yeraltı ve Gök. Fakat bunlar sembolik ifadelerdir. Yeraltı terimi Asya’nın kimi Şamanist geleneklerinde öte-alem anlamında kullanılır, kimi Şamanist geleneklerinde ise ölüm olayının akabinde yaşanılan kargaşa ve vicdani hesaplaşma dönemini ifade etmek üzere kullanılır. Antik Yunan efsanelerinde Hades’in, insanların ve Zeus’un yaşadığı yerler de aslında tam da bu yerlerdir. Yani insanlık yaşamın döngüsünü aslında 3’e ayırmıştır. Doğumdan önce, yaşam, ve yaşamdan sonra.
Günümüze Kadar Gelen ve Kökenini Bilmediğimiz Şamanizm Gelenekleri
Evet hala süren gelenekler var ve biz çoğunun farkında bile değiliz!
Su Dökerek Uğurlama
Gidenin arkasından su dökmek eski Şamanlardaki su kültünün doğurduğu bir adet. Giden ve gelen, akışkan bir madde olan duyu, yolunun açık olması, işlerinin kolay olması için yolculuğa çıkan birinin ardından dökeriz ve aslında içten içe suyun ona bu özelliğini bahşederek yardımcı olmasını dileriz.
Mum ve Çaput
Kutsal mekanların avlularında mum yakılması, ağaçlara bez ve çaput bağlanması da Şamanizm döneminden günümüze aktarılan geleneklerdir. Ateşin gücü zaten malum. Değdiği yerde iz bırakan ve unutulmamasını sağlayan bu güce ve anı olarak bırakılan bez ve çaputlara atfedilen güç, isteklerinin unutulmamasını ve gerçekleşene dek gündemde kalmasını dilemek!
Tahtaya Vurmak
Yine, benzer bir şekilde istenmeyen bir olay duyulduğunda tahtaya el ile tokmak gibi üç kere vurulması da, kötülükten korunmak, kötü ruhların duymasını önlemek amacına yönelik eski bir Şaman inanışıdır. Onların sesten ürküp kaçacaklarını düşünen insanlar, böyle bir taktik geliştirmişler.
Bu tahtaya vurma geleneği Amerikalılarda da görülüyor. Onlar da “knock on the wood” deyip 3 defa tahtaya vuruyorlar!
Kurşun Dökme
Kurşun dökme de Şaman geleneklerinden kalan bir gelenek. Şamanlar bu ritüele “Kut Dökme” anlamına gelen “Kut Kuyma” adını vermişlerdi. İnsana musallat olan kötü ruhların olumsuz etkisini ortadan kaldırmaya yönelik olarak çok eski dönemlerde uygulanan sihir kökenli bir ritüel.
Kırmızı Kurdele
Lohusa kadınların başına bağlanan kırmızı kurdele Şaman döneminden günümüze kadar ulaşmış bir adettir. Bu kurdelenin anneyi ve yeni doğan çocuğu, Albız, Albastı ya da Al Karısı denen şeytana karşı koruduğuna inanılıyor. Tabi ki aslında doğum sonrası (past-partum) depresyona karşı koruması isteniyor. Çünkü annelerin, bu şeytana uyup, çocuklarını öldürebileceklerinden korkuluyor. Özelikle Alevilikte gözlemlenen mezarın başına bağlanan kırmızı kurdelenin da ölüye kötü ruhların musallat olmasını engellediğine inanılıyor.
40 Sayısı
Eski Türk inanışına göre ruh fizikî bedeni 40 gün sonra terk etmektedir. 40 sayısı aslında totemcilik döneminden kalma bir inanış. Semâvî dinler dâhil tüm dinlerde 40 sembolünün görülmesi dinlerin evrim süreci konusunda fikir veriyor. İslâmiyet’te ölümün ardından 40 gün geçtikten sonra Kur’an ve Mevlit okutma âdetlerinin, Musa’nın Tanrı’nın buyruklarını Tur dağında 40 gün 40 gecede almasının, eski Mısır’da firavunun ölümünden kırk gün sonra cennete gidebilmek için bir boğa ile mücadele etmek zorunda kalmasının, Hıristiyanların paskalyaya 40 gün oruç tutarak hazırlanmasının, Ayasofya kilisesinin zemin katında 40 sütununun ve kubbesinde de 40 penceresi olmasının kökeninde o devirlerden kalma Şaman veya totem geleneklerine benzetiliyor.
Mezartaşı
Eski insanlarda mezarları gizleme geleneği yoktur, aksine özellikle büyüklerin özel mezarları yapılıp, üzerlerine bir yapı (bark) yapılmış, barkın iç duvarları ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle süslenmiştir. Ayrıca mezarın veya mezar yapısının üstüne Balballar dikilmiş, sıradan kişilerin mezarlarına da belirli olması için tümsek biçimi verilmiştir.
Örneğin, aslında Arap dünyasında, dolayısıyla da İslamiyet’te mezar taşı yoktur. Ölünün toprakla bütünleşmesi ve zaman içinde kaybolması istenir. Kutsanması günah bile sayılır. Mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın sanat eseri hâline getirilecek kadar süslenmesi İslam coğrafyasında sadece Anadolu’da görülmektedir.
Ölüm
Şamanizm’de köpek ruhun yaklaştığını uzaktan acı ulumayla haber verebilmektedir. Sıradan bir kişi bu ruhu görürse bu onun pek yakında öleceğine işaret sayılır. (Harry Potter’daki Ecel Sahnesi aklına gelmeyen var mı? Sirius’u ilk kez gördüğünde, Harry öleceğini sanmıştı!) Anadolu’da bazı yerlerde günümüzde bile köpek uluması uğursuz sayılıyor. Köpeklerin bazı olayları önceden algıladıklarına ve bunu uluyarak anlattıklarına inanılıyor.
İçki
Şamanlar (kamlar), Tanrı ve koruyucu ruhlar için arak (rakı) saçı saçarlar, bu kansız kurban sayılır. Eski Türk kültüründe içki içilmesi yaygın bir gelenek. Özellikle düğünlerde ve mutlu günlerde müzik eşliğinde içki içilmesi geleneği varmış!
Nazar
Anadolu’da halk arasında “nazar” olgusu çok yaygın bir inançtır. Bazı insanların olağandışı özellikleri olduğu ve bunların bakışlarının karşılarındaki kimselere rahatsızlık verdiğine, kötülük yaptığına inanılıyor. Bunun önüne geçmek için, bildiğimiz gibi “nazar boncuğu”, “deve boncuğu”, “göz boncuğu” takılır. Nazar olgusu da eski şaman inançlarından.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder