Bu Blogda Ara

21 Haziran 2019 Cuma

TÜRK MİTOLOJİSİNİN GÖRSEL SANATLARIMIZDA Kİ YERİ NEREDE?

Fotoğraf açıklaması yok.

TÜRK MİTOLOJİSİNİN GÖRSEL SANATLARIMIZDA Kİ YERİ NEREDE?
Giriş:
Bugün çoğu sanatçımızın yanında mitolojiden söz ettiğimizde akıllarına hemen Yunan mitolojisinin Zeus, Hera, Poseidon v.s gibi mitolojik karakterleri geliyor. Sanatçı öğrencilerimiz de Batı mitosundan en az birkaç mitolojik kahramanı biliyorlardır. Ancak Türk mitolojisinden söz ettiğinizde biraz hayretle bakarlar. En iyi durumda ise İslam ülkelerinin ortak mitolojisinden, örnek olarak Hızır’dan Anka Kuşu’ndan, Ejderha’dan ve buna benzerlerinden bir şeyler duymuşlardır.
Evet, Zeus’u iyi biliriz ama onunla eşit derecede olan Türk’ün Gök Tanrısı Ülgen Bay ismini de duymamışızdır. Güzellik tanrıçası olan Aphrodite’nin hayranıyız ama onun gibi güzellik tanrıçası olan Umay ve Ayısıt’ı görmezden geliyoruz. Athena’yı akıl ve sanat tanrıçası olarak biliyoruz[1] ama Türklerin akıl tanrısı olan Mergen’i tanımıyoruz.
Acaba bu özensizliğin nedeni nedir? Neden kendi mitosumuza bu kadar yabancıyız ama Batı mitini kendi mitosumuz gibi benimsiyoruz.
Türklerde modernleşme kaygısı ve Batı hayranlığı, Türklerin Batı tarih ve kültürüne hayran olup kendi kültürüne ve kimliğine yabancı olması, bunlardan da önemlisi; Türklerin hem dini inançlar yüzünden hem de diğer nedenlerle, görsel sanatlarında mitolojik karakterlere yer vermemesi gibi sebepler Türk mitolojik kahramanlarının Türkler arasında değer kaybetmesine ve unutulmasına yol açmıştır.
Bu makalede özellikle, mitosların görsel sanatlarımızda yeterince yer almamamsı üzerinde duracak ve nedenlerini incelemeye çalışacaktır. Sonunda bu yönde olumlu adımlar atabilmek amacıyla yeni teklifler ortaya atacaktır.
Türk dünyasında bilinen iki tür mitos:
Genelde Türk dünyasında iki tür mitle karşılaşmaktayız:
İslam Ülkelerinin Ortak Mitosları
Türklere Özel Şamanist Mitoslar
İslam Ülkelerinin Ortak Mitosları:
Dev (Farsça telaffüzü: Div), anka kuşu, semruk ve cin gibi efsanevi yaratıkların diğer İslam dünyasında olduğu gibi Türk mitolojisinde de büyük bir yeri vardır. Firdevsi’nin Şehnamesi’ni resimlendiren Türk- İran ressamları, değişik dönemlerde konu gereği defalarca Ekvan Div (Dev) , cin ve smeruk gibi mitolojik yaratıkları canlandırmışlardır. Bunların hem Arap, hem İran, hem Türk musavver kitaplarında büyük bir yeri vardır. Dini konulu musavver kitaplarda da hayali yarattıkların veya dini inanca göre göze görünmeyen yarattıkların canlandırılışını görebiliyoruz. Akkoyunlu Türkmenleri döneminde yapılan Havrannâme de Hazret-i Ali’nin şeytanlarla mücadele ettiğini gösteren resimler[2] bunun başlıca örnekleridir. Bu resimlerde göze görünmeyen şeytan tam bir efsanevi yarattıkgibi gösterilmiştir.
Ayrıca dini söylenceler ve oradaki melekler ve şeytanlar da bu sanatçıların özen gösterdiği karakterlerdendir. Dolayısıyla İslam dünyasının mitoslarının Türk- İslam sanatında önemli yeri olduğunu söyleyebiliriz.
Türklere Özel Şamanist Mitoslar:
Bu grup mitoslar, özellikle Türk dünyasına ait olmakla birlikte kökeni Proto- Türkler, Hunlar, Gök Türkler ve genel olarak İslam Öncesi Tengricilik dönemine aittir. Bunlar türlerine göre tanrı, han, kağan, ana, iye ve peri gibi değişik isimlerle belirtilmektedir. Göktanrı, Su iyesi, Kayrahan, Odana, Ayısıt, Umay Ana bunların belirgin örnekleri olarak özellikle Türklerin metafizik inançlarını yansıtmaktadır. Bu mitolojik simgesel varlıklar, tengricilik döneminde Türklerin temel inançlarını oluşturmuştur. Bazıları hâlâ etkisini sürdürüyor olsalar da görsel sanatlarımızda, Batı sanatıyla karşılaştırdığımızda, hak ettikleri önemi kazanmadıklarını anlayabiliyoruz.
Ancak Türk mitoslarının, İslam öncesi ve sonrası dönemlerde, görsel sanatlarımızdaki yerinin aynı durumda olmadığını ve bu iki dönemin ayrı ayrı incelenmesi gerektiğini dedikkate almalıyız.
Türk Şaman Mitoslarının İslam Öncesi ve Sonrası Görsel Sanatlarımızdaki Yeri:
İslam Öncesi:
Proto Türk döneminden ortaya çıkan görsellerde bazı tanrıların heykellerini görmek mümkündür[3], ancak islam öncesi Türk döneminde yapılan görsel sanatlara bakıldığında bu görsellerin amacı, Proto Türk önemiyle farklılık göstermektedir. Ayrıca Türk resim ve heykellerini Yunan resim ve heykelleriyle karşılaştırdığımızda, bunların daha küçük boyutlarda oldukları anlaşılmaktadır.
Budizme inanan Uygur Türklerinden Hoço, Bezelik gibi şehirlerde birçok Buda heykelleri kalmış olsa da[4] Maniheizme inanan Türklerin kitap resimleri veya Kültigin adına yapılan abideler günümüze ulaşmış olsa da[5], genelde Tengrici Türklerde -Yunanlıların yaptığı gibi mitoslarından türemiş tanrıların büyük ölçülerdeki heykellerini ve duvar resimlerini görmek mümkün değildir, hele Fidias tarafından İ.Ö. 447- 432 yıllar arasında yapılan 11 metre yüksekliğindeki akıllı savaş tanrısı Athena’nın[6] heykeline benzerini veya Kommagene kralı Antiochus Theos tarafından, M. Ö 62 yılında Nemrut dağının tepesinde yapılan dev tanrı heykellerinin[7] benzerini İslam öncesi Türk sanatında bulmak imkansız gözükmektedir. İslam öncesi Tengrici Türklerde genelde küçük veya orta boylarda yapılan heykeller bulunmaktadır ki bunlar esasta tapmak amacıyla değil, bir olayı ve bir varlığı belirginleştirmek, anıtlaştırmak veya büyücülük amacıyla yapılmıştır.
Esasen Türkler arasında tanrıların putlarını yapmak ve putlara tapmak geleneği, İslam öncesi dönemde çok yaygın olmamıştır. Türkler göğün tanrı olduğuna, tanrısal ruhların da gökte yaşadığna inanmışlar ve göğe tapmışlardır. İbn Faldan Seyahetname adındaki kitabında Oğuzlar hakkında şöyle ifadede bulunmuştur:
“Hiçbir şeye ibadet etmezler, Aksine büyüklerine (Atalarına) Rab derler.[8]“
Türklerin arasında büyüklere saygı duymak, onları her zaman hatırlamak büyük öneme sahiptir. Türkler atalarının ruhlarının, kendilerini hep koruduğuna inanmışlar, dolayısıyla atalarının küçük heykellerini bir başka deyişle tözlerini taşıyabilecekleri ölçüde yapmışlardır[9]. Türkler atalarının ruhlarının o tözlerde yaşadığına ve onları koruduğuna inanmışladır.
O zaman Türkler, Gök Tanrı veya ruhlarla nasıl irtibata geçmişler? Bu görevi yapan, İnsan, ruh ve ataların arasında vasıta olan bir şamandır. İyi ruhları çağıran ve davuluyla kötü ruhları korkutup kovan da odur. Eski Türklerin ve Moğolların inancı olan Tengricilikte ve kuzey Amerika’nın yerli inançlarında, dünyanın merkezinde durduğuna, yer ve gök alemini birleştirdiğine inanılan “Dünya ağacı” vardır. Şaman, dünya ağacından tırmanıp Gök Tanrıya ulaşır. Çizim 1 de en yüksek yerde, Türklerin Gök Tanrı olarak bildiği Ülgenbay yer almaktadır.
Türklerin inandığı dişi ruh veya tanrıça Umay’ın değişik çizgileri İ. Ö. birçok yerde kullanılmıştır. Bazen tasviri taş üzerine yapılmış, bazen keçeden yapılmış nazarlık üzerinde figürü yer almıştır[10].
Tanrılar, tanrıçalar, atalar ve ruhların dışında efsanevi hayvanların da eski Türk mitolojisinde önemli yeri vardır. Onların da motiflerini duvar kabartmalarında, keçelerde, halılarda ve tözlerde görmek mümkündür. Hem Hun dönemindeki kurganlardan çıkan bellemelerdeki geyiğe saldırmakta olan Griffon adındaki kanatlı hayvan, hem Pazırık Kurganı’nda bulunan keçeden duvar halısında yarı insan, yarı pars, kanatlı ve boynuzlu yaratık[11], hem de Göktürklerin kurttan türeyişi efsanesinden bir sahneye işaret eden, kurttan süt emen iki çocuğu gösteren bir fresko (Resim 2) İslam öncesi dönemde görsel sanatlarımıza yansıyan mitolojik karakterlerimizin birkaç örneğidir. Bunlar genelde, büyücülük, büyüklere saygı ve mitolojik olayları canlandırma amacıyla yapılmışlardır ve çoğunlukla taşınabilecek küçük ölçüdedirler.
Türklerin arasında yaygın din tengricilik olsa da Budizm’e ve Maniheizm’e inananlar da olmuştur. Bezeklik ve Hoço gibi Uygur şehirlerinde Buda’nın büyük heykellerini görmek mümkündür ancak bunlar Çin- Uygur hudutlarının ortak kültürü ve inancı içinde yer almakta ve Çinlilerden Türklerin bir kesimine geçen bir gelenek olarak bilinmektedir.
İslam Sonrası
İslam’ın görsel sanat üzerindeki görüşü her zaman tartışmalıdır. Selefi din adamlarına göre eğer sanatçının yaptığı insan ve hayvan figürünün derinliğe sahip ise veya hacmiyle gölge oluşturabiliyorsa o eseri yapmak haramdır ki heykel bu anlamda kesinlikle haram sayılır[12], ancak eğer yüzeyde yapılarak derinliği yansıtmıyorsa yapılması haram sayılmamaktadır, Bunlar dolaylı olarak heykel ve resme değinen bazı Kuran ayetlerine isnat ederek bu savda bulunmaktadırlar, onlardan önemli olan örneklerden biri şu ayettir: “Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar, fal okları şeytana ait pis işlerdir, artık bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz” (Maide suresi: 90. ayet)”[13].
Ancak yeni dönemde İslam’ın heykel ve resim sanatına karşı olmadığını savunanlar da çoktur. Onlara göre: “Resmin yasak olduğunu ileri sürenlerin en kuvvetli delilleri bile ya sahih olmaktan uzaktırya da resmi değil, putperestliği yasaklamaktadır… Eğer resim yapmak bu kadar büyük cezayı gerektirseydi, mutlaka Kuran’da açık açık zikredilmesi icap ederdi.[14]“
Dinin Görsel Sanatlara Tepkisi
Heykel ve resim gibi görsel sanatların her zaman cahil insanları yanıltması ve onların tapacağı yapıtlara dönüşmesi, dinlerin büyük kaygısı olmuştur. Bu hassasiyeti Hıristiyanlık dini de göstermiştir. Altıncı yüzyılda Hıristiyan dünyası da bu sorunu yaşamıştır. Ancak Papa Gregorius’un ortaya çıkmasıyla dini resimlerin ve heykellerin, insanların dini eğitimi doğrultusunda yararlı olabileceğini savunması, Batı dünyasında resim sorununun giderilmesine sağlamıştır.[15]. Çin’de, Konfüçyus da sanat üzerine olumlu düşüncesiyle, sanat ve toplumsal refah arasında bir bağ kurmuştur. Ancak İslam dünyasının böyle bir dini liderinin bulunmaması nedeniyle her zaman müzik ve görsel sanatları, özellikle de heykel sanatını kısıtlamaya devam etmiştir. Ancak bir taraftan da bu kısıtlamalar, İslam dünyasında nesnelerin deforme edilmesini ve soyut sanatın gelişmesini sağlamıştır.
Hıristiyan dünyasında, Ortaçağın sonuna kadar görsel sanatlarda sadece dini konular üzerine çalışılmış olsa da, devamında gelen Rönesans döneminde Klasik Çağ’a bir dönüş sağlanmış ve mitolojik konular görsel sanatlarda yerini almıştır. Botticelli’nin yaptığı Aphrodite’in Doğuşu[16] , Rafaello’nun yaptığı Galatea’nın Zaferi[17] Pierre Paul Rubens’in yaptığı Venüs’ün Doğuşu[18] bu dönemin mitolojik konulu belirgin eserlerindendir.
Aslında İslam dünyası, Ortaçağ’da din baskılı sert dönemi yaşamamıştır. Müslüman sanatçılar minyatürlerinde, Leyla-Mecnun, Ferhat-Şirin, Veys-Ramin gibi aşk destanlarını, Şehname kahramanlarının mücadelelerini ve av sahneleri gibi dünyevi konuları rahatlıkla resimlere yansıtabilmişler. İslam dünyasının ortak mitolojik karakterleri de minyatürlerde sorunsuz bir şekilde hayatlarını sürdürebilmişlerdir. İslam öncesi mitolojik unsurları, İslam’dan sonraki dönemde bile bazen çinilerde ve kilim motiflerinde görmek mümkündür. Örnek olarak, Selçuklu dönemi kilimlerinde Hayat ağacı ve Ata ruhunu yansıtan motifler[19] ve bu dönemin çinilerinde hayat ağacı ve negatif hayvan yüzleri görülmektedir[20].
Türk halklarının pagan mitolojisinde yer bulan birçok inanış, Müslümanlaşmış Türklerin geleneğinde de canlı kalarak belli bir izlenim oluşturmuştur[21]. Ancak İslam sonrası dönemde, Türk şaman mitolojik karakterleri üzerine, minyatürlerde ve duvar resimlerinde özgün ve özel bir çalışma yapılmamıştır. Türk Şaman Mitolojisi, Türk görsel sanat dünyasında mazlum ve görsellik güzelliklerinden mahrum kalmıştır ve bu mahrumiyeti devam etmektedir. Öyle ki bugün, Türk gençlerine sorduğumuzda Ülgenbay, Ayısıt, Kübey gibi Türk mitolojisinin isimlerini bile duymamışlardır. Bazen Asena, Ötüken gibi isimleri duymuş olsalar bile tam olarak ne olduklarının fakında değillerdir. Ancak Zeus’tan, Aphrodite’den, Hera’dan söz ettiğimizde az ya çok bir şeyler okumuşlardır, onlar gençlerimize çok da yabancı değildirler çünkü onlar görsel sanatlarla gözlerine hitap etmiştir, onların filmlerini bile seyretmişlerdir. Ancak Türk mitolojik kahramanlarını nerede görmüşler? Nerede duymuşlardır ki?! Şamanlıkla ilgili resimler yapıp bozkır hayatını canlandıran ve devleri maskeli insanlar[22] olarak kendine ait gülünç tarzıyla tasvir eden Mehmet Siyah Kalem hakkında bilgi sahibi olan da çok azdır.
Mitolojik karakterleri yaşatmanın en başarılı yolu gözlere hitap edecek formata getirmektir. Söylenceler ağızdan ağza geçerek bir süre sonra unutulabilir. Söylencelerdeki isimler de akıllarda kalmayabilir. Ancak bir heykel, bir duvar freskosu, veya bir tuval resmi olarak ortaya çıktığı zaman göz ve ruh ondan öyle zevk alır ki kolaylıkla unutulmaz. Fakat sıradan insan figürlerine bile hoş bakmayan bir coğrafyada, nasıl tanrıların resimlerini ve heykellerini yapabileceksiniz? İnsan heykellerine tapılmasından korku duyan bir kültür, acaba tanrı ve tanrıçaların resim ve heykellerini nasıl kendine sindirebilir?
Müslüman Türk araştırmacıları genelde Türkleri İslam’dan önce de tek tanrıya inandıklarını savunmaya çalışıyorlar, ancak gerçeğe bakıldığında, Türklerde de çeşit çeşit tanrılar bulunmaktadır. Türklerde Zeus gibi, tanrıların kralı yani Gök Tanrı- Ülgenbay, Afrodit gibi güzellik tanrıçaları Umay Ana ve Ayısıt vardır. Ancak Türk tanrılarının dünyası Türklerin gerçek dünyası gibi, Batı tanrılarınınkinden oldukça farklıdır. Türklerde, Yunan tanrıları gibi bir birine ihanet, çapkınlık, kız kaçırma, kıskançlık gibi konular yoktur. Onlar insanlara yardım etmek için vardırlar. Kızagan tanrı savaşlarda Türklere yardım eder, çocuğu olmayan bayanlar tanrıça Kübey’den medet isterler, ocağı ve içindeki ateşi korur. Kırmızılar giymiş yaşlı bir kadındır.[23]
Ayrıca Türk tanrılarında bir düzen ve birlik vardır. Türk töre yapısını, Tanrıların dünyasında görmek mümkündür. Türklerde aile yapısında ailenin küçüğü aile büyüğünü dinleyişi gibi, küçük tanrılarda ki bunlar ruh olarak da bilinmektedir, büyüklerini özellikle de Ülgen Bay’ı dinlerler. Çoğu mitoslara göre bunların en büyüğü Gök Tanrı- Ülgen baydır. Bazı mitoslarda da Ülgen Bay’dan önce Kayrahan’ın olduğuna inanılır[24]. Türklerdeki Tengri bir milli tanrının tüm özelliklerine sahiptir. Nitekim Türkler dünyanın ortasında, doğrudan göğün altında yaşamaktalar, dolaysıyla gökyüzü onları özellikle korumaktadır[25].
Eski Türklerde tektanrıcılığın izleri bulunsa da, ikinci derecede tanrıların ve ruhların bulunduğu da bir gerçektir[26]. Türklerde her kesin kabile reisine saygı gösterip dinlediği gibi, Türk tanrıları ve ruhları da en büyük tanrıdan emir alırmış. Bu yüzden de Türklerde tek bir tanrının olduğunu savunanlar vardır.
Ancak, İslam’dan sonraki dönemde, puta tapınılması endişesi yüzünden, zaten o tanrılardan söz etmek imkânsızdır, çünkü hemen şirk ve küfür olarak bilinecektir.
Bugün
Bugün Türk “sanatçılar tamamen Türk mitoslarını unutmuş durumda” diye önyargıda bulunursak, bu alanda emek harcayan ve Türk’ün milli kimliğini korumaya çalışan sayılı Türk sanatçılarına haksızlık olacaktır. Ressamlarımızın arasında sayıları az da olsa, kendi mitoslarına sahip çıkıp, onları canlandırmak için sanatlarını, emeklerini vakf edenleri de gözardı etmemek lazım. Nuray Yakaryılmaz’ın yaptığı yalın tanrı figürleri sanal dünyada okurları, Türk mitolojik karakterlerle tanıştırmak yolunda olumlu etkiler yaratmaktadır[27]. Mitolojik unsurları modern objelerle birleştiren Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun bazı resimlerini[28] hem de Muzaffer Akyol’un çalışmalarını gözönünde bulundurmak lazım. Resim 3 Muzaffer Akyol’un Türk mitolojik unsurları üzerine yaptığı modern çalışmalarından bir güzel örnektir. Kucaklaşma adında olan bu resimde, Hayat ağacı ve altındaki kuşlarla oluşan sarmal, iki kuşun ve ağacın birbirine en çok odaklandığı yerde oluşan bir kediğil başını (başka bir değişle hayvan – ata ruhunu) yansıtmıştır[29].
Ancak buna benzeri mitolojik konulu eserlerin sanat camiasında ne kadar yatgın olduğu, toplum tarafından hangi seviyede benimsendiği, sanat fakültelerine ne kadar yol açabildiği ve yeni kuşak sanatçı gençlerle ne derecede ilişki kurabildiği düşündürücü olarak incelenmesi gerekmektedir.
Türk mitolojisiyle görsel sanatlar arasında barış sağlamak ve aradaki engeli ortadan kaldırmak için:
Gençliğimizi kendi tarihi ve kültürüyle tanıştırmak; tarihimizin değerlerini ortaya çıkararak, kendi milli kahramanlarımızın, sanatçılarımızın ve filozoflarımızın hayatını ve milli sanatlarımızın özelliklerini gözlerinin önünde sermek lazım.
Milli kültür ve sanatımızın batı sanatının karşısında hiç de zayıf olmadığını, hatta minyatür, tezhip ve hat gibi birçok sanatta onlardan daha ileride olduğunu; mitolojik söylencelerimizin de batıdan hiç eğsik olmadığını ancak kendi kültürel ve sanatsal zenginliklerimize sahip çıkmadığımızı anlatmak lazım.
Ilımlı İslam araştırmacıları ve din adamlarıyla irtibata geçip, görsel sanatlar üzerindeki açık görüşlerini almak ve yansıtmak lazım. Hâlâ şu dönemde bile, resim ve heykeli haram bilen selfi din adamlarının sayısı az değildir. Bunlar dindar insanları da etkilemekte ve birçok zaman görsel sanattan uzak durmalarına neden olmaktadırlar. Ancak görsel sanatlara anlayışla bakan ilerici açık görüşlü din adamları da az değildir ki onların görüşlerini topluma yaymak lazım.
İslam dinimize göre ameller niyete göre değerlendirilir (el-amalü binniyyat). Eğer cahillik zamanda insanlar Allah yerine putları tapmış olsalar, bugün bir heykelin sadece bir sanat işi olduğu için değer kazandığı her kesin malumudur. Bugün Avrupa ülkelerinin sokaklarına çıktığında antik çağın mitolojik tanrıları dâhil onlarca heykel görülebilir ancak hiç kimse onlara tanrı olarak tapmamaktadır. Onlara sadece geçmişten bir eser, sanatçıların yaratıcılığı, hayatın güzellikleri olarak bakılmaktadır. Eğer Türk sanatçıları da bugün Türk mitolojik karakterleri üzere heykel ve resim yapsalar bunları da aynı şekilde karşılamak lazımdır. Bu sanatların niteliğini ve amacını din adamlarına ve normal insanlara ister medyada ister toplum içinde anlatmak gerekir. Ancak bazı hassasiyetler gözöününe alınmak istenirse, bu karakterler sadece tanrılar veya tanrıçalar olarak değil, eski ruhlar adıyla da sunulabilecektir. Çünkü eski Türklerde Gök tanrıdan başkası, birçok zaman “ruhlar” olarak da bilinmektedir.
Ülkemizin Güzel Sanatlar fakültelerinde, Türk mitolojisi dersi verilmelidir. Fakültelerin çoğunda Mitoloji dersinde genelde Yunan mitolojisi üzerine çalışılmaktadır. Ama bunun yanında, öğrencilere özellikle Türk mitolojisini açıklayacak, Türk Mitoloji dersi verilmelidir, ancak sanat fakültelerinde bu ders sadece teorik olarak kısıtlanmamalı, yarı teorik yarı uygulamalı olarak öğrencilerin Türk mitolojisi üzerine grafik, heykel ve resim yapmalarına imkân sağlanmalıdır. Ancak bu durumda mitolojimiz ve yeni nesil arasında sağlam bir bağ kurulabilecektir.
KAYNAKÇA
 Aslanapa, Oktay, “Türk Sanatı”, Remzi Kitabevi, 5. Basım, İstanbul, 1999.
 Beksaç, Engin, “Avrupa Sanatına Giriş”, Üçüncü Basım, Engin Yayıncılık, İstanbul, 2000.
 Celal Esad, Arseven, “Türk Sanatı Tarihi, Menşesinden Bugüne Kadar”, Milli Eğitim basımevi, İstanbul.
 Cıbıroğlu, Yıldız, “Türk Sanatında Gizli Yüz”, Arkeolojive Saant Yayınları, İstanbul, 2008.
 Çoruhlu, Yaşar, Türk Mitolojisisn Ana Hatları, s. 18; R. Şeşen, İslam Coğrafıyacılarına Göre Ankara 1998.
 Diyarbekirli, Nejat, “İslamiyetten Önce Türk Sanatı”, Sanat Dizisi: 45, Başlangıçtan Bugüne Türk Sanatı, Ankara, 1993.
 Elbehnisi Afif , “El-fen el-islami” , Dimeşk, Talas: Lid-dirasat-i ve’t Tercume ve’n-Naşriye , 1986.
 Gombrich, E. H.,”Sanatın Öyküsü” Çeviri: Bedrettin Cömert, dördüncü basım, Remzi kitabevi, İstanbul, 1992.
 Konuralp, Okan, “Hurriyet Gazetesi”, 1 1 Ağustos 2013.
 Naili Boratav, Pertev, ” Türk Mitolojisi”, BilgeSu yayınevi, Çeviri: Recep Özbay, Ankara, 2012.
 Poul Roux, Jean, “Eski Türk Mitolojisi”, Çeviri: Musa Yaşar Sağlam, BigeSu yayınevi, Ankara 2012.
 Türkmen Sovet Ansiklopedisi”, Cilt, Aşkabat, 1978.
 Wilkingson, Philip – Philip, Neil, “Görsel Rehber, Mitoloji” Çeviri: Meltem Uzun, , İnkilap Yayınevi, 2010.
İnternet taramaları:
 http://www.youtube.com
 http://www.kadimdostlar.com
 http://tr.wikipedia.org
 http://www.hurriyet.com.tr
 http://yenisafak.com
 http://www.sondevir.com
 http://www.gnoxis.com
 http://www.msxlabs.org
 http://samanizmnedir.blogcu.com
Dipnotlar:
[1] Bkz. Philip Wilkingson- Neil Philip, “Görsel Rehber, Mitoloji” Terc. Meltem Uzun, , İnkilap Yayınevi, 2010, s. 333.
[2] Bkz. Afif Elbehnisi, “El-fen el-islami” , Dimeşk, Talas: Lid-dirasat-i ve’t Tercume ve’n-Naşriye , 1986, Resim 85-86.
[3] Bkz. “Türkmen Sovyet Ansiklopedisi”, 8. Cilt, Aşkadbat, 1978, s. 39, resim IV.
[4] Bkz. Nejat Diyarbekirli, “İslamiyetten Önce Türk Sanatı”, Sanat Dizisi: 45, Başlangıçtan Bugüne Türk Sanatı, Ankara, 1993, s. 51.
[5] Oktay Aslanapa, “Türk Sanatı”, Remzi Kitabevi, 5. Basım, İstanbul, 1999, s. 10.
[6] Bkz. Gombrich, E. H.,”Sanatın Öyküsü” Çeviri: Bedrettin Cömert, dördüncü basım, Remzi kitabevi, İstanbul, 1992, s. 54, resim 50.
[7]http://tr.wikipedia.org/wiki/Dosya:Mount_Nemrut.jpg
[8] Yaşar Çoruhlu, Türk Mitolojisisn Ana Hatları, s. 18; R. Şeşen, İslam Coğrafıyacılarına Göre Tnkara 1998, s. 30.
[9] Bkz. a. g. e., s. 58.
[10] Bkz. a. g. e., s. 45.
[11] Yıldız Cıbıroğlu, “Türk Sanatında Gizli Yüz”, Arkeolojive Saant Yayınları, İstanbul, 2008, s. 113.
[12]Bkz.http://www.youtube.com/watch?v=ToNgDsQ_-YA
[13]http://www.kadimdostlar.com/…/islam_ve_39_da_Resim_Kurani_K…
[14]Okan KONURALP, Hurriyet Gazetesi, 1 1 Ağustos 2013;http://www.hurriyet.com.tr/gundem/24433797.asp.
[15] Gombrich, E. H.,”Sanatın Öyküsü”, s. 95.
[16] a. g. e., s. 198, 200, Resim. 172, 173.
[17] Engin Beksaç, “Avrupa Sanatına Giriş”, Üçüncü Basım, Engin Yayıncılık, İstanbul, 2000, s. 45.
[18] Engin Beksaç, a. g. e., s. 64.
[19] Bkz. Yıldız Cıbıroğlu, “Türk Sanatında Gizli Yüz”, s. 36, resim 30.
[20] Bkz. A. g. e., s. 24, res. 17.
[21] Pertev Naili Boratav, ” Türk Mitolojisi”, BilgeSu yayınevi, Çeviri: Recep Özbay, Ankara, 2012, s. 30.
[22] Oktay Aslanapa, ” Türk Sanatı”, Beşinci basım, Remzi kitabevi, İstanbul, 1999, S. 368.
[23] http://tr.wikipedia.org/wiki/Od_Ana
[24] Yaşar Çoruhlu, Türk Mitolojisisn Ana Hatları, s. 27.
[25] Jean Poul Roux, “Eski Türk Mitolojisi”, Çeviri: Musa Yaşar Sağlam, BigeSu yayınevi, Ankara 2012, s. 128.
[26] Yaşar Çoruhlu, a. g. e., s. 17.
[27]http://www.gnoxis.com/t%C3%BCrk-mitolojisinde-tanr%C4%B1lar…
[28] Bkz. Yıldız Cıbıroğlu, “Türk Sanatında Gizli Yüz”, s. 135- 137.
[29] a. g. e., s. 65.
[30]http://yenisafak.com.tr/…/turk-mitolojisini-tuvallere-yansi….http://www.sondevir.com/?aType=haber&ArticleID=133393
[31] http://tr.wikipedia.org/wiki/K%C3%BCbey
[32] Yaşar Çoruhlu, a. g. e., s. 64.
[33]http://turk-mitolojisi.blogspot.com/2010/…/mergen-tanri.html
[34] Bkz. Yaşar Çoruhlu, a. g. e., s. 27.
[35] Yaşar Çoruhlu, a. g. e., s. 30.
[36] Jean Poul Roux, “Eski Türk Mitolojisi”, s. 110.
[37]http://samanizmnedir.blogcu.com/turk-tanrilari-ve-r…/9783094
[38] Jean Poul Roux, a. g. e., s. 35.
[39] a. g. e., s. 134.
[40] Yaşar Çoruhlu, a.,g. e., s. 40
[41] a. g. e., s. 41.
[42]http://www.msxlabs.org/…/masal-kahrama…/23173-anka-kusu.html
[43] Jean Poul Roux, a. g. e., s. 41.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bozkurt

  Sivas Cer Atelyesi’nde 1939 - 1953 yılları arasında demiryolu araçlarının sadece bakım ve onarımları yapılır. Kuruluşundan tam 14 yıl sonr...