UYGUR TÜRKLERİNİN ANLATMA, İNANÇ VE RİTÜELLERİNDE HAYVAN SEMBOLİZMİ :
Kurt
Uygur Türklerinde önemli bir hayvan olan “kurt” bazı rivayetlerde dişi, bazı rivayetlerde
erkek olarak tasvir edilmiştir. Bu durum anaerkil ve ataerkil toplumun etkisini açıkça
göstermektedir.
“Türklerin atası Aşina soyudur. Onlar düşman orduları tarafından yok edildi; ancak
bacakları kesilen bir erkek çocuk sağ kaldı; bir dişi kurdun onu beslemesiyle büyüdü. Sonra
kurt çocuktan hamile kaldı. Erkek çocuk saldırıya uğrayınca kurt İdikut devletinin kuzeyinde
bir dağa çıktı, orada on erkek çocuk doğurdu. Onların çocukları gittikçe çoğaldı, nice yüz
aileye eriştiler. Uzun zaman sonra, dağdaki mağaradan çıktılar ve Curcanlara tabi oldular;
altın dağın güneyine yerleştiler.” şeklinde bir rivayet mevcuttur (Rahman, 1986: 40-42).
Yine benzer bir rivayet;
“Türkler önceden batı denizinin batısında yaşardı. Onların soyunun adı Aşina olup farklı bir
kabile idiler. Onların hepsi ordular tarafından yok edildi. Fakat bacakları kesilen bir erkek
çocuk bir dişi kurdun onu beslemesiyle hayatta kaldı ve büyüdü. Kurt bu çocuktan hamile
kaldı, sonra bahsi geçen çocuk yabancı askerler tarafından saldırıya uğradı. O zaman bir
evliya bahsi geçen kurdu batı denizinin doğusunda İdikut’un batısında bulunan kuzeydeki bir
dağa götürdü. Kurt orada on erkek çocuk doğurdu. Onların çocukları büyüdü ve çoğaldı. Her
birinin kendine has bir adı olmakla birlikte Aşina Şir de onlardan biriydi. Aşina Şir zamanı
geldiğinde dağdan ayrılıp Curcanlara tabi oldu.” şeklindedir (Rahman, 1986: 40-42). Bu iki
rivayette ana ata tasavvuru ana kurt sembolüyle ifade edilmiştir.
Cuname, Türkler Tezkiresinde: “Türklerin bayrağında altın renkli kurt başı bulunmaktadır,
hizmetkârlar bunu ‘foli’ olarak adlandırırlar ki kurt manasındadır. Onların aslının kurttan
geldiğini ifade eden bir kelimedir. İşte bu, aslını unutmamanın nişanıdır.” ifadeleri yer
almaktadır. “1957 yılında Doromcagulu 570 yılına ait Türk hakanı Moyunçur’un bir
abidesini bulmuştur. Bu abideye bir ana gökkurdu emen bir çocuk sureti oyulmuştur” (akt.
Rahman, 1996: 138-139).
Yine Oğuz Kağan destanında“... çañ irde Oğuz kağan-nuñ (137) kurıkan-ı-ğakündeg bir
(138) çaruk kirdi, ol çaruk-dun kök (139) dülük-lüg, kök calluğbedik (140) bir
irkekböriçıkdı... (141) kök dülük-lüg, kök çalluğ(150) bedik bir irkekböriyürügü-de (151)
durur. Ol böriniñard-lar-ınkadağ-(152) lap yürügü-de durur irdi-ler irdi. Bir (153) neçekünler-din soñ kök (154) dülük-lüg kök çal-luğ bu bedik (155) irkekböri durup durdı. Oğuz
dakıçerig(156) birle durup durdı...(157)”
(Kafesoğlu, 1980: 9-21). Totemizm hakkında farklı görüşler ve detaylı bilgi için bkz. (Strauss, 1993; Freud,
1998; Örnek, 1988; Tanyu, 1973; Yörükan, 2009; Challaye, 1998; Eröz, 1973; Ögel, 2010a; Ögel, 2010b; Yolcu,
2014).
“[… tan ağarınca Oğuz Kağan’ın (137) çadırına güneş gibi bir (138) ışık girdi, o ışıktan gök
(139) tüylü ve gök yeleli büyük (140) bir erkek kurt çıktı... (141) gök tüylü ve gök yeleli (150)
büyük bir erkek kurt yürümekte (151) dir ve kurdun ardı sıra (152) (ordu) gelmektedir.
Bir(153) kaç gün sonra gök (154) tüylü ve gök yeleli bu büyük (155) erkek kurt durdu. Oğuz
da askeri (156) ile durdu...(157) …]” ifadeleri yer almaktadır (Bang ve Rahmeti, 1936: 18- 19).
Uygurların Ortaya Çıkışı adlı rivayette kurdun “ata” tasavvuru ile ilişkilendirildiği
görülmektedir: Yüksek soylu eski kızıl Turaların soyundan… Hun Tanrıkutunun eşi iki kız
doğurur, bu kızlar çok güzeldir. O bölgedeki insanlar kızlara peri demektedir. Hun
Tanrıkutu: Bu kızlarının bu insanlarla evlenmesi mümkün değildir. Onlar Tanrı ile evlensin
demektedir. Böylece Tanrıkut Hun diyarının kuzeyinde insanlardan uzak bir yere yüksek
bir kale yaptırıp kızlarını kaleye yerleştirir. Kızlarını tanrının gelip almasını ister. Aradan
üç yıl geçer, kızların annesi kızlarını görmek istediğinde Tanrıkut: “Bu mümkün değil,
onların bu dünya ile alakası kesildi.” der. Bir yıl daha geçtikten sonra bir yaşlı kurt peyda
olur, gece gündüz kalenin çevresinde ulur. Kurt kaleyi oyarak kendisine bir yuva yapar.
Günler geçer; kurt hiçbir şekilde gitmez. Bir gün küçük kız, ablasına; babam beni bu kaleye
yerleştirdiğinde Tanrı ile evlenmemi istedi. Şimdi ise bu kurt peyda oldu. O ilahi bir
mahlûk veya melek der ve kaleden çıkarak kurtla birleşmek ister. Kız kardeşini duyan
ablası çok korkup kardeşinin yanına gider; bu hayvan ile birleşmen atamıza anamıza
hakarettir der. Kız kardeşi ablasının sözünü dinlemez, kaleden çıkıp kurtla birleşir. Ondan
çocuğu olur. Onların çocukları çoğalarak bir devlet kurarlar (Rahman, 1986: 90-92; Öger,
2008: 528 ).
Yine benzer bir anlatı şu şekildedir: Eski Hun hükümdarlarından birinin çok güzel iki kızı
vardı. Bu kızlar, o kadar güzeldi ki sadece Tanrılara eş olmak için yaratılmıştı. Kızların
babası olan Hun hükümdarı şöyle yaptı; kızlarını insanlardan uzak tutmak için yurdun
kuzey tarafına çok yüksek bir otağ yaptırdı ve kızlarını buraya yerleştirdi. Hükümdarın
kızları ile evlenmesi için dua edilerek çağırılan Tanrı sonunda bir gök kurt şekline girdi.
Gök kurt bu kızlarla evlendi. Bunlardan Dokuz Oğuz, On Uygur doğdu. Dokuz Oğuz ve On
Uygur’un çocukları çoğaldı (Bilge, 2008: 48-49; Öger, 2008: 528).
İslamiyet öncesi inanç sistemleri içerisinde yoğun bir şekilde işlenen kurt sembolizmi
günümüz Uygur Türkleri arasındaki birtakım ritüellerde de tespit edilmektedir. Nitekim
Uygurlar kurdun aşık kemiğini “uğur getirir, kaza-beladan korur” düşüncesiyle yanlarında
taşımakta hatta muska olarak boyunlara takmakta ve “kara basmasın” diye kurdun
kemiğini çocukların yastıkları altına koymaktadırlar (Abdurehim, 2006: 164). Yine yeni
doğan çocuğun kurt postu üzerinde yatırılması dikkati çeken diğer bir uygulamadır
(Rahman, 1996: 139). Doğumdan sonra bebeğin cinsiyetinin sorulmasında da “kurt”
imgesi yer almaktadır. Şöyle ki: Bebeğin cinsiyetini öğrenmek isteyen baba “Böri (kurt) mi
tilki mi?” diye sorar. Eğer bebeğin cinsiyeti erkek ise böri, kız ise tilki denir (Öger, 2012:
1693).
Kaynak :
Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi Sayı: 2018/12
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder