Bu Blogda Ara

31 Temmuz 2019 Çarşamba

"BOZKURT DESTANI" Şecere-i Türk’te geçen kayıt:

               


             
                                   "BOZKURT DESTANI"    Şecere-i Türk’te geçen kayıt:
Ergenekun Efsanesi’ni en son yazıya döken Özbek Hanı Ebu’l-gazi Bahadır
Han (1603-1664) olmuştur. Onun eserini oluştururken Reşidüddin’in eserinden
faydalandığı görülmektedir28. Zira “Şecere-i Türk” adındaki bu eserde yine MoğolTürk ayrımına gidilmemiş, her iki millet arasında fark gözetilmemiştir. Bu efsanenin
tarafları da diğer efsane metinlerinden biraz farklıdır. Moğolları Ergenekun’a
götüren hadise Moğol hanı “İl Han” ile Tatar hanı “Sevinç Han” arasındaki
husumetten kaynaklanmaktadır. İl Han’ın bozkırdaki hâkimiyetini kabullenemeyen
Sevinç Han, Kırgız hanını da kendi safına çekerek Moğolların (Türklerin) üzeyürür. Fakat bu mücadelenin galibi İl Han olur. Sevinç Han bunun üzerine beylerini
toplayıp bir hile düşünür. Savaş esnasında “kaçış oyunu” yaparak İlhan’ın obasını
basar ve kadın erkek demeden hepsini öldürür. İl Han’ın da öldüğü bu savaşta
hayatta kalan sadece iki aile olur. Bunlardan biri İl Han’ın küçük oğlu “Kıyan”, diğeri
de amca çocuğu “Nöküz”dür. Bu iki genç ailelerini alarak dağlar arasında sarp ve
geçit vermez ama bir o kadar da verimli geniş bir ovaya yerleşirler. Buraya
“Ergenekun” adını verirler. Kıyan ve Nöküz’ün aileleri burada öylesine çoğalırlar ki
bunları ayrı oymaklar halinde isimlendirerek teşkilatlandırma ihtiyacı duyarlar.
Soylarına göre ayrı ayrı oymaklara bölünen halkın her bir parçasına “Orok-Urug” adı
verilir. Kıyan ve Nöküz’ün dördüncü kuşaktan oymakları birer büyük aile haline
gelir. Kıyan ve Nöküz, Ergenekun’a geleli 400 yıl geçtikten sonra artık halk buraya
sığmaz olur. Halkın gözünde eski hatıralar canlanır ve Tatarlara karşı nefret,
anayurtlarına karşı derin bir özlem hissi uyanır. Hep birlikte Ergenekun’dan çıkarak
eski yurtlarına gidecek olurlar fakat geçit vermez dağlar buna engel olur. İçlerinden
bir madenci bir geçitten söz eder. Burayı eriterek çıkış yolu açılabileceğini söyler.
Hep beraber işe koyulurlar. Dağın yarıklarına bir sıra odun, bir sıra kömür dizerler.
Dokuz yüz deve derisinden körükle günlerce gözyaşı ve dualar eşliğinde uğraş
vererek dağı eritip çıkış yolunu açarlar. Moğol halkı buradan eski yurtlarına
döndüklerinde o günü hiç unutmazlar. Her yılın aynı günü Türkeli’nde sevinçle
kutlanır. “Zindandan çıkıp ana yurduna geldiğimiz gün, bu ışıklı gündü” derlerrine Ebu’l-gazi, Ergenekun Efsanesi’ne dair verdiği bu bilgilerin ardından artık bu
menkıbevi hadisenin kahramanlarından başlayarak Moğol hanlarının şecerelerini
sıralamaya başlamaktadır. Ergenekun’dan çıktıkları kutlu gün esnasında Moğolların
hanı “Kıyan” soyundan “Karfos” uruğundan “Börteçine”dir. Börteçine, kurtuluş
hadisesinin ardından bütün oymaklara elçiler yollayarak onları tek bayrak altında
birleşmeye çağırır. Gelenler mükâfatlandırılır, gelmeyenlerin üzerine kâbus gibi
çökülür. Daha sonra Börteçine’nin oğlu “Demirtaş”, ondan sonra Demirtaş’ın oğlu
“Yıldız Han” Moğollara baş olur. Yıldız Han’ın iki oğlu kendisinden önce ölür. Ancak
“Alankoa” adında bir kız torunu bulunmaktadır. Yıldız Han Alankoa’yı kardeşinin
oğlu “Bey Han” ile evlendirir. Bey Han genç yaşta ölür. Alankoa Bey Han’dan
“Belgütay” ve “Bökcetay” adında iki erkek evlat sahibi olur. Ancak bu çocuklar
Moğollara han olma hakkına erişemez. Alankoa’nın başına gelen doğaüstü bir hadise
sonucu kutlu bir ışıktan gebe kalmasıyla üç erkek çocuk daha doğar ve bu
çocuklardan biri Cengiz Han’ın soyunun atası olur.30 Ebu’l-gazi’nin Şecere-i Türk’te
verdiği Moğol Hanlarını şeceresi şu şekildedir:  İlhan oğlu Kıyan
 Kıyan oğullarından Börteçine,
 Börteçine’nin oğlu Demirtaş,
 Demirtaş’ın oğlu Yıldız Han
 Yıldız Han’ın torunu Alankoa
 Alankoa’nın kutsal ışıktan olma çocukları (ki bunlardan biri Cengiz Han’ın
atası Bodonçar’dır)
Bu şekilde Moğol hanlarının kutlu şecereleri de şekillenmiş ve hâkimiyetleri
meşru bir zemine oturtulmuştur. Yazının yerleşik toplumlara göre daha geç
kullanılmaya başlandığı konar-göçer toplumlarda şüphesiz ki yazılı kurallardan
daha eski sözlü bir gelenek ve bu geleneğin o toplum üzerindeki büyük yaptırım
gücü mevzu bahistir. Türk ve Moğol tarihçiliğini sözlü numunelerinden olan Kök
Börü ve ondan esinlenilerek yeniden yorumlanan Ergenekun Efsanesi, hâkimiyetin
anahtarı olan kutsal türeyiş hadiselerinin halk arasındaki etkilerini göstermesi
bakımından önemlidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bozkurt

  Sivas Cer Atelyesi’nde 1939 - 1953 yılları arasında demiryolu araçlarının sadece bakım ve onarımları yapılır. Kuruluşundan tam 14 yıl sonr...