Somut Olmayan Kültürel Miras Kapsamında Türk Destanlarında Kurt Ata Kültünün Anadolu'ya Yansıması: Safranbolu Örneği
Bugün çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olan Türkler, gelenek göreneklerini, kültürlerini
ve inançlarını bu yeni coğrafyalara götürmüş, çok küçük değişikliklerle eski inançlarını muhafaza
etmeyi başarmışlardır. Her milletin kendine ait kültür kodları vardır. Bu kodlar, ait oldukları
milletle diğer milletler arasında farklılıkları ortaya koyar. Türkleri diğer milletlerden ayıran kültür
kodlarının başında atalar kültü ve buna bağlı olarak kurt (bozkurt) kültü gelir. Atalar kültü ve
kurt (bozkurt) kültü Türk inanç sisteminde çok önemli bir yere sahiptir. Bazen atalar kültüyle kurt
(bozkurt) kültü karışmış ve aynı kökte birleşmiştir. İslamiyet’ten önceki Oğuz Kağan, Türeyiş,
Ergenekon, Bozkurt gibi Türk destanlarında kahramanından sonra en önemli motif “bozkurt”tur.
Atalar kültüyle aynı kökten gelen kurt kültü günümüz Anadolu coğrafyasında canlı bir şekilde
yaşamaktadır. Bu çalışmada kökeni MÖ önceki asırlara dayanan kurt ve atalar kültü ile
Safranbolu’da bulunan Kurt Dede Türbesi çevresinde oluşan kurt ve atalar kültü incelenecektir.
Kurt, Avrasya ve Kuzey Amerika halkların kozmolojilerinde (evren biliminde)
ortak bir motiftir. Özellikle Avrasya bozkırı ve Kuzey Amerika düzlüklerindeki göçebe
halklarının kültür ve dinlerinde büyük öneme sahiptir. Pek çok kültürde, savaşçının
kurtla özdeşleşmesi, insan ve kurdun efsanevi veya ritüel tanımlaması olan
Likantropyoloji kavramına yol açmıştır (californiawolfcenter.org, 2017).
Kurt ve dede kavramları, Türkler için önemli bir yere sahiptir. Türkler, tarihin
çok eski dönemlerinden itibaren kurda (daha doğrusu bozkurda) kutsallık atfetmiş,kimi araştırmacılar (Köprülü, 1981: 57-58; İnan, 1987: 57; Banarlı, 1971: 32; Ögel, 2003/I:
111) bozkurdun Türklerin totemi olduğunu belirtmişlerdir. Türk halklarının
mitolojisinde kurt, saygıdeğer bir hayvandır. Asena efsanesi, Türk halkının nasıl
yaratıldığını anlatan eski bir Türk efsanesidir. Kuzey Çin'de küçük bir Türk köyü Çinli
askerler tarafından basılır, ancak küçük bir bebek geride kalır. “Asena” adlı gök mavisi
yelesi olan yaşlı bir dişi kurt bu bebeği bulup emzirerek Türk neslinin devamını sağlar.
Ayrıca Türk mitolojisinde bir başka inanış da boz bir kurdun Türklere efsanevi
anavatanı Ergenekon'dan çıkışında yol gösterdiği, dünyaya yaymalarını ve cihanı
fethetmelerini sağladığı yönündedir (californiawolfcenter.org, 2017).
Türkleri diğer milletlerden ayıran kültür kodların başında “atalar kültü” ve
“kurt (bozkurt) kültü” gelmektedir. Günümüzde de çok geniş bir coğrafyaya yayılmış
olan Türkler, diğer gelenek görenekleri gibi inançları kapsamında bu kültünü bir
kültürel öğe olarak gittikleri coğrafyalara taşımışlardır. İslamiyet’ten önceki Oğuz
Kağan, Türeyiş, Ergenekon, Bozkurt gibi Türk destanlarında kahramanından sonra en
önemli motif “bozkurt” olmuştur. Atalar kültüyle aynı kökten gelen kurt kültü, diğer
coğrafyalarda olduğu gibi Anadolu coğrafyasına da taşınmıştır. Kurt motifi,
Anadolu’da birçok yerde (Konya, Safranbolu/Karabük, Amasya,
Devrakani/Kastamonu) canlı bir şekilde yaşamaktadır. Bu çalışmamızın amacı kökeni
kurt ve atalar kültü ile ilişkilendirilen ve kültür turizmi kapsamında yerli ve yabancı
turistler için önemli bir varış noktası olan Safranbolu-Eflani yolu üzeri 15. km’deki
“Kurt Dede Türbesi”ni incelemek ve somut olmayan kültürel miras kapsamında
mekânın turizme sunumuna katkı sağlamaktır.
2. Safranbolu
Türkiye’nin Batı Karadeniz Bölümü’nde Karabük iline bağlı bir ilçe olan
Safranbolu tarihi süreçte Pers, Helen, Roma, Bizans, Danişmendliler, Çobanoğulları,
Anadolu Selçuklu, Candaroğulları ve Osmanlı gibi önemli medeniyetlere ev sahipliği
yapmıştır. Safranbolu kent merkezi, Roma ve Bizans dönemlerinde Paflagonya adı ile
anılacak olan coğrafi bölge içerisinde MÖ 3000’li yıllarda İyon Prensi Theodora
tarafından Theodorapolis adı ile kurulmuştur. Tarih boyunca Paflagonya’ya sırası ile
Gasgaslar, Etiler, Pafloganlar, Bitinyalılar, Romalılar, Bizanslılar ve Türkler egemen
olmuştur. Safranbolu- Kastamonu yolu üzerindeki Çavuşlar, Eyciler, Hacılar Obası,
Bürnük, Bağlıca, Ilbarıt (Üçbölük) ve Gündoğan gibi yerleşmeleri kapsayan Kuzyaka
Mevkiinde bulunan tarihi kalıntılar, Safranbolu’nun bu dönemlere ilişkin kadim
tarihine ışık tutmaktadır (Karabük Valiliği, 2012: 29; Tunçözgür, 2012: 15-18).
Anadolu Selçuklu Türkleri’nin 1196 yılında Safranbolu ve çevresini
fethetmesiyle yeni adı Zalifre olan Safranbolu’da Türklerin egemenliği başlamıştır. Bu
dönemde Safranbolu’da Rumlar yaşamaktaydı. Zalifre ve çevresi 1213 yılında Anadolu
Selçuklu Devleti tarafından Çobanoğlu Beyliği’ne bağlanmıştır. 1326 yılında
Çobanoğulları Beyliği’ni yenilgiye uğratan Candaroğulları Beyliği, 1354 yılına kadar
Zalifre’yi yönetmiştir. Aynı yıl Zalifre ve çevresi Osmanlı Devleti tarafından
fethedilmiştir. Fetih sonrasında Zalifre adı, kenti çevreleyen tarak şeklindeki burçlarına
ithafen burç anlamındaki Borglu-Borlu-Taraklı Borlu olarak değiştirilmiştir. Bu isim 1871 yılına kadar resmen kullanılmıştır. Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra
Safranbolu, Zonguldak iline ilçe olarak bağlanmış, 1995 yılında Karabük’ün il olması
ile Karabük’ün ilçesine dönüştürülmüştür (Tunçözgür, 2012: 15-18).
Safranbolu tarih boyunca değişik adlarla anılmıştır. Kentin ilk adının
Theodorapolis/Germia olduğu bilinmektedir. Bizans döneminde “Dadybra”, Anadolu
Selçuklu zamanında “Zalifre” adıyla anılan Safranbolu, Beylikler ve Osmanlılar
döneminde “Borglu-Borlu” olarak anılmıştır. 16. yüzyılda yöreye yerleşen Taraklı
Aşiretinden dolayı Borlu adı “Taraklıborlu” olmuştur. 1749 yılında Zağfiran-ı
Benderli’ye dönüşen isim, 19. yüzyılda önce Zaferanborlu sonrada Zaferan-ı Benderli
olarak ifade edilmiştir. 19. yüzyılda Zağfiranbolu, Zafranbolu olarak adlandırılmıştır.
Bu isimler zamanla Zağfirenbolu ve Zaferanbolu’ya evrilir. 1940’tan sonra ise
Safranbolu olur (Karabük Valiliği, 2012: 29). Safranbolu, adını sınırları içerisinde
yetiştirilen dünyaca ünlü safran bitkisinden almaktadır.
Araştırma sahasını oluşturan Safranbolu, 41° 14’ - 43° 31’ kuzey enlemleri ile
32° 41’ - 36° 25’ doğu boylamları arasında bulunmaktadır. İlçenin toplam yüzölçümü
1013 km² olup, 2016 yılı sonu itibari ile nüfusu 63.965’tir. 48.500 kişi ilçe merkezinde,
15.465’ı ise köylerde yaşamaktadır (Safranbolu Belediyesi, 2016). Şehrin en alçak
noktasının rakımı 300 m iken en yüksek noktası 1750 m ile Sarı Çiçek Tepesidir. Yıllık
ortalama sıcaklık 12.5 °C iken, yıllık ortalama yağış miktarı ise 700 mm civarındadır.
Araç Çayı’na karışan Tokatlı (Gümüş), Bulak ve Akçasu dereleri tarafından
derince yarılmış ve parçalanmış kanyon vadilere sahip ortalama 500-600 m yükseltiye
sahip bir plato özelliğindedir. Safranbolu Platosu’nun güneyi Araç Çayı tarafından
çevrelenmiştir. Ilgaz Dağları’nın batı uzantısının kuzey yamaçlarından doğan küçük
derelerin birleşmesiyle ortaya çıkan Araç Çayı, plato sahasına Araç ilçesine bağlı
Kayabaşı Köyü yakınlarında girmekte ve Safranbolu'ya bağlı Bostanbükü Köyü
civarında terk etmektedir (Özdemir ve diğerleri, 2002: 135,136). Safranbolu, karasal
iklim ve Karadeniz ikliminin karşılaşma sahasında bulunması sebebi ile iklim
çeşitliliğine bağlı olarak flora ve fauna açısından oldukça zengindir.
Bu coğrafi özellikleri doğrultusunda sahanın ekonomik yapısını, tarım ve
hayvancılık faaliyetleri oluşturmakla birlikte, orman ürünleri ve işçiliği de önemli bir
yer tutar. Araç Çayı etrafındaki alçak verimli alanlarda toprak, yükselti ve iklim
şartlarına bağlı olarak sebze ve meyve tarımı gelişirken, ürünlerin de çeşitlendiği
görülmektedir. Buna karşılık kuzeydeki yüksek plato düzlüklerinde ise, yetiştirilen
ürün türlerinin azaldığı ve hayvancılığın geliştiği görülmektedir (Özdemir ve diğerleri,
2002: 137).
Harita 1: Safranbolu Lokasyon Haritası
Görüldüğü üzere yerleşimin uzun bir tarihsel sürece dayandığı Safranbolu
sahası kültürel bakımdan geniş bir yelpazeye sahiptir. Bunun yanında sahanın coğrafi
özellikleri, iklim çeşitliliği ve hâkim olan tarım hayvancılık şartları Safranbolu’da halk
takvimi ve sayılı günlerin varlığı ile günlük hayatta kullanımı sonucunu doğurmuştur.
3. Kurttan Türeme ve Atalar Kültü
Tarihin ilk dönemlerinden beri doğa ile iç içe bir hayat yaşayan Türklerin
günlük hayatlarında ve folklorunda hayvanlar çeşitli şekillerde yer bulmuştur.
Yaradılış mitinden, destanlara ve efsanelere, masallara birçok edebi metinde ve halk
hekimliğinden halk baytarlığına birçok yerde hayatın kaçınılmazları arasına girerek bir
kült haline dönüşmüştür (Alptekin ve Alptekin, 2017: 2010). “Mesela, at motifi evrensel,
‘Kırat’ motifi Türk destanlarına özgüdür. Akıllı ve kurnaz çocuk motifi evrensel, ‘Keloğlan’
motifi Türk masallarına özgüdür. Cengâver kız motifi evrensel, ‘Arabüzengi’ Türk halk
hikâyelerine özgüdür. Kurt motifi evrensel, ‘Bozkurt’ motifi Türk kök efsaneleri ve destanlarına
özgüdür.” (Aslan, 2010: 87).
Kurt, daha doğrusu bozkurt, tüm Türkler için kutsal bir varlıktır. Kurt, tarih
öncesi devirlerde Türklerin totemi olmuştur (Köprülü, 1981: 57-58; İnan, 1987: 57;
Banarlı, 1971: 32; Ögel, 2003/I: 111; Roux, 2005: 300-3002). Hatta Oğuzlar, bu varlığa
eski dönemlerde böri derken onu bir “tabu” haline getirmiş ve kurt adını vermişlerdir
(Roux, 2005: 300). Türklerde, köken miti ile ilgili hiç şüphesiz en fazla anlatı kurttan
türeyişle ilgilidir. Türkler arasında kurttan türeyiş ve ata kurt etrafında oluşan birçok
efsane vardır. Türk Destanlarında hem dişi kurttan hem de erkek kurttan türeme
motifiyle karşılaşılmaktadır. Bu konuda birkaç örnek verilebilir
Kurttan türeyiş yani “kurt ata” ile ilgili ilk efsaneye MÖ II. yüzyılda Çin
kaynaklarında rastlanmaktadır. Hun-Çin savaşlarını anlatan Çince bir yıllıkta kurt
tarafından emzirilen bir çocuğun efsanesi anlatılmaktadır. Mitolojik anlatı kısaca
şöyledir: Vusunlar’la Ta-yu-çu’lar arasında çıkan savaşta tüm Vusunlar öldürülür.
Sadece Vusun hakanının yeni doğan oğlu öldürülmez. Onun da kollarını ve
bacaklarını keserek sazlığa atarlar. Dişi bir kurt gelerek çocuğu emzirir. Bu durumdan
haberdar olan Hun hakanı, çocuğun kutsal bir kişi olduğunu düşünerek yanına alır ve
büyütür. Çocuk büyüyünce de onu ordusunun başına geçirir (Ögel, 2003/I: 14; Roux,
2005: 301)
Yukarıda anlatılan efsanede dişi bir kurt tarafından beslenme ve korunma
motifi görülmektedir. Bu anlatıda kahramana yardım eden kurt dişidir. İkinci efsanede
ise erkek bir kurttan türeme motifiyle karşılaşılmaktadır. Çinlilerin Kao-çı olarak
adlandırdıkları Kagnılı Türk boyunun ortaya çıkış serüvenini anlatan destan kısaca
şöyledir:
“Koa-çı Kağanının iki kızı vardır. Bu kızlar çok güzel, akıllı ve iyilermiş. Kağan
kızlarını insanlarla evlendirilmeye razı olmamış. Kızlarının ancak Tanrı’yla
evlenebileceğini söylemiş. Böyle düşünen Kağan, kızlarını bir dağın tepesine bırakmış.
Uzun bir bekleyişten sonra yaşlı ve ihtiyar bir kurt ortaya çıkmış. Kızların küçüğü “İşte
bu Tanrıdır.” diyerek kutla evlenmiş. Kagnılı halkı, bu hükümdarın kızıyla kurttan
türemiş.” (Ögel 2003/I: 17-18). Yukarıda anlattığımız erkek kurttan türeme efsanenin
çeşitli varyantları Türk boylarının arasında oldukça yaygın bir şekilde anlatılmaktadır
(Eberhard, 1942: 72-73).
Köktürkler de soylarının bir dişi kurttan geldiğine inanmaktadırlar.
Köktürklerin soyunu oluşturan bu boyun adı A-şi-na (Asena)’dır. Efsane kısaca
şöyledir:
“Hun soyundan gelen Köktürklerin atalarına Lin adında bir memleket saldırır.
Küçük bir çocuk dışında bütün Türkleri öldürürler. Bu çocuğu küçük olduğu için
öldürmeye kıyamazlar. Bacaklarının keserek bir bataklık içindeki otlar arasına atarak
giderler. Bu sırada dişi bir kurt ortaya çıkarak çocuğun etrafında dolaşmaya başlar ve
et getirerek onu besler. Çocuk, kurt tarafından büyütülür. Çocukla kurt evlenirler ve
kurt hamile kalır. Lin memleketinin hakanı çocuğun ölmediğini haber alınca çocuğu
öldürmeleri için askerlerini gönderir. Bu durumu hisseden kurt kaçarak bir mağaraya
sığınır. Mağara büyük bir vadiye açılmaktadır. Kurdun on çocuğu olur. Çocuklar
dışarıdan kızlar getirerek onlarla evlenirler. Köktürkler bu A-şi-na ailesinden
gelmektedir.” (Ögel, 2003/I: 20- 23).
Köktürklerin kurt başlı bayraklar taşıdığı tarihi kaynaklarca sabittir. Köktürkler
döneminde devlete hizmet etmiş kişileri taltif etmek için onlara kurt başlı sancaklar verilmekteydi. Çin kaynakları Köktürklerin kendilerinin kurttan türediklerine
inandıklarını yazmaktadır (Çoruhlu, 2014: 74). Ayrıca Orhun Abideleri’nin Kül Tigin
Yazıt’nın üst kısmında bir kurdu emen çocuk resmi vardır (Sertkaya-Alyılmaz, 2001)
Bir Türk boyu olan Başkurtlar da soylarının bir avcıyla evlenen dişi bir kurttan
geldiğine inanmaktadırlar (Çoruhlu, 2014: 73). Kurttan türeme ile ilgi diğer Türk
boylarında da birçok mitik anlatılar mevcuttur. Türkler soylarının ister dişi olsun ister
erkek kurttan geldiğine inanmaktadırlar. Yukarıdaki öreklerden de anlaşılacağı üzere
kurt türemenin sembolüdür (Çoruhlu, 20014: 70).
Kimi tarihçiler MÖ 209-174 tarihleri arasında hükümdarlık yapmış olan Hun
hükümdarı Mete’nin Oğuz Kağan olduğunu iddia ederler (Bang-Arat, 1936: 18-30).
Bizce Oğuz Kağan Mete’den çok daha eski tarihlerde yaşamış olmalıdır. Konumuz bu
olmadığı için bu konuyu burada kapatmak istiyoruz. Oğuz Kağan, Bozkurt,
Ergenekon, Türeyiş gibi birçok Türk destanında kurt, önder, kılavuz, yol gösterici ve
rehberdir. Oğuz Kağanla konuşan kurt, Oğuz’a sözünü dinlemesini emreder. Kurdun
sözünden çıkmayan Oğuz Kağan dünyayı fethederek cihan devleti kurar (Bang-Arat,
1936: 18-30). Oğuza yol gösteren kurt gökten ışık huzmesi olarak iner. Destanda olay
şöyle tasvir edilmektedir:
“Tan ağarınca Oğuz Kağan’ın çadırına güneş gibi bir ışık girdi. O ışıktan gök tüylü ve gök
yeleli bir büyük bir erkek kurt çıktı. Bu kurt Oğuz Kağan’a hitap etti ve:
‘Ey Oğuz, sen Urum üstüne yürümek istiyorsun; ey Oğuz ben senin önünde yürümek
istiyorum.’ dedi ve gitti.
Ondan sonra çadırını dürdürdü ve gitti. Gördü ki ordusunun önünde gök tüylü ve gök
yeleli bir büyük bir erkek kurt yürümektedir ve kurdun ardı sıra ordu gelmektedir.”
(Bang-Arat 1936: 18-19).
Yukarıda kurt ile ilgili mitolojik anlatıların tamamı İslamiyet’ten önceki
dönemlere aittir. Görüldüğü üzere kurt (bozkurt) Tanrı veya tanrısallık özelliklerine
sahiptir. Oğuz Kağan Destanında Oğuz’a yol gösteren kurt gökten inmiş, gök yeleli ve
gök rengindedir. Bu da onun aslında bizzat Tanrı olduğunu veya Tanrı tarafından
gönderildiğini gösterir. Türkler göğün rengi için boz kelimesini de kullanıyorlardı.
Aslında burada gök yeleli gök kurt, bugünkü bozkurttur. Zamanla “gök” kelimesinin
kullanımı daralarak “bozkurt” tabiri öne çıkmıştır.
Oğuz Kağan destanı başta olmak üzere türeme ile ilgili destanların
çoğunluğunda kurttan türeme motifi temel unsurdur. Hun ve Köktürkler döneminde
yaşayan Türk boyları, bazen dişi bir kurttan bazen de erkek bir bozkurttan
türediklerine inanmaktaydılar. Yukarıda da söylediğimiz gibi aslında bozkurt,
Tanrı’dır. Yaratıldığı günden itibaren kaosu (kargaşayı) sona erdirerek kozmosu
(düzeni) kuracaklarına inan Türkler, kendilerinin Tanrı soyundan geldiğine
inanmaktadırlar. Aslında bu inanç İslamiyet’ten sonra da kaybolmadan günümüzü
kadar gelmiştir. Selçuklular ve Osmanlılardaki nizam-ı alem ilây-ı kelimetullah fikri bu
inancın devamıdır. İslamiyet’ten sonra da Türk hakanları, kendilerini Allah’ın
yeryüzündeki halifeleri olarak görmüşlerdir
İslamiyet’ten sonraki döneme ait olarak düşündüğümüz Dede Korkut
Hikâyelerinde de kurt kutlu sayılmıştır. Kazan Bey’in evinin yağmalandığı destanî
hikâyede, Kazan, kurtla karşılaşır ve onunla soylaşır. Kazan Bey’in “kurt yüzü
mübarektir” (Ergin, 2008/I: 101) demesi bu çağda da Oğuz Türkleri arasında kurdun
hâlâ kutsal olarak algılandığını gösterir.
Türkler Anadolu’ya geldikten sonra da kurda duydukları saygı azalmamıştır.
16. yüzyılda yaşadığına inanılan bir destan ve halk kahramanı olan Köroğlu, kendisini
ve koçaklarını bir şiirinde bozkurda benzetir:
“Yiğitler silkinip ata binerse
Derelerde bozkurtlara tün olur.
Yiğitler döne döne döğüşür,
Kötüler kavgada kaçar hun olur” (Kaplan, 2007: 94).
20. yüzyıl Anadolu Türklüğü kurttan korkmakla birlikte ona büyük bir saygı da
beslemektedir. Günümüzde dahi Anadolu’nun birçok yerinde kurdun adı tabudur.
Halk onun adını doğrudan doğruya anmayarak “canavar” demektedir
1920’lerin sonu 1930’ların başında Anadolu’nun güney bölgelerini gezerek
bölgede yaşayan Türkmenler arasında alan araştırması yapan Alı Rıza Yalman
(Yalgın), “Cenupta Türkmen Oymakları” adlı eserinden bölgeye ait halk bilimi
unsurlarını derlemiştir. Bu çalışmasında Çukurova’da yaşayan Sarıkeçili aşiretinden
Ömer Ağa’dan derlediği şu bilgi konumuz açısından oldukça önemlidir:
“Yamandır bozkurt yamandır. Kurdun dişini cebinden taşıyan adam nazar görmez, hem
uykuda sayıklamaz. Bozkurtun dişi kurutulur ve toz edilerek sürme gibi göze çekilirse o göz
çok görür ve ağrımaz.” (Yalman, 1993/II: 133).
Anadolu’nun hemen hemen her coğrafyasında kurt, saygın ve kutsaldır.
“Kurda kurşun atılmaz; Kurt avı uğurlu değildir; Kurdun boğazladığı hayvan
yenilmez; Hz. Yusuf menkıbesinde bozkurda iftira edildiği; bozkurdun diğer,
kurtlardan yiğit ve soyca üstün tutulduğu,” gibi inanışlar Anadolu’da yaşamaya
devam etmektedir (Yalman, 1993: 32-34).
Kurt Dede adı, Orta ve Doğu Karedeniz bölgesinde soy isim ve yer adı olarak
oldukça yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Bölgelerde alan araştırması yapan Prof.
Dr. Necati Demir, “Kurt Dede” isminin bölgede çok yaygın bir şekilde kullanıldığını,
yörede bulunan yüzlerce yerleşim biriminin bu adla anıldığını ve binlerce insan
soyunun “Kurt Dede”den geldiğini tespit etmiştir1
(http://www.necatidemir.net). Bu ve
benzeri inançları Anadolu’nun ve Türk Dünyasının genelinde görmek mümkündür.
Konunun daha iyi anlaşılması için “dede” kelimesi hakkında da kısa bilgi
vermek gerekir:
Dede kelimesi Oğuz Lehçesine ait olup Eski Türkçe Dönemi’den itibaren takip
edilebilmektedir. Divânu Lugâti’t-Türk’te kelime bugünkü şeklinde olup; dede: Baba.
Oğuzca (Kaşgarlı Mahmud, 2006/III: 220) anlamındadır. 15. yüzyılın sonunda yazıya
aktarıldığı düşünülen Dede Korkut Oğuznamesinde kelimenin anlamı “ata,
büyükbaba, ananın veya babanın babası, dervişlerin piri, ihtiyar, yaşlı” (Ergin, 1963: 79;
Gökyay, 2006:263) anlamlarına gelmektedir. Günümüzde de “ata, babanın veya
annenin babası” (Türkçe Sözlük, 2005:140) anlamında kullanılmaktadır. Türk Dünyası
Ansiklopedik Türk Halk Edebiyatı Kavramları ve Terimleri Sözlüğü’nde kelimenin
anlamı şu şekildedir: “Dede: mahalli bir Alevî ocağının başında bulunan kişi.
Peygamber soyundan geldiklerine inanılır ne ‘seyyid’ olarak bilinirler. Ayin-i cemleri
yönetirler… Alevilikte dede olmak doğrudan soyla ilgili bir durumdur. Bir başka
deyişle dede olmanın şartı seyyid olmaya, yani Hz. Hüseyin soyundan gelmeye
bağlıdır” (Kaya, 2014: 230). Tasavvufta da dedelik makamı çok önemlidir.
“Dede: 1. Mevlevilikte muhip, dede, şeyh ve halife şeklinde sıralanan tarikat mensupları
arasında ikinci mertebe sahibi. Dede dervişliğe ikrar vermiş dergâhta hizmet görererek bin
bir gün çilesini doldurmuş bir derviş. O artık hücre güzin ve hücre-nişindir (hücre
sahibidir). Dedelere dedegah da denir; örn. Galib Dede, Dede Efendi ünlü Mevlevi
dedeleridir. 2. Bazen Mevlevi olmayan şeylere de dede denir; Dede Sikkin, Dede Ruşeni
gibi. Özellikle son dönem Melami şeyhlerine dede derler. 3. Yatır, ermiş kişilerin gömülü
oldukları mezar veya türbe. Ruhaniyetlerinden ve manevi güçlerinden faydalanmak için
ziyaret edilen ve çevresinde mum yakılan yatırlar. 4. Alevilikte din adamı. Alevilikte
dedelik soy güder, bu soya dede soyu derler.” (Uludağ, 2016: 100-101).
Yukarıda da ifade edildiği gibi Türkler soylarının bozkurttan geldiğine
inanmaktadırlar. Dede kavramı da ata, baba anlamındadır.
4. Safranbolu ve Kurt Dede Türbesi Etrafında Oluşan İnançlar
Safranbolu, Türk kimliğinin ve kültürünün yaşadığı Anadolu’nun güzel
beldelerinden biridir. Evleri, sokakları, hanları ve türbeleriyle yüzyıllardır Türk
kimliğini içinde barındırarak günümüze gelmiştir. Her toplumun kimlik kodları
vardır. Bu kodlar, mensup oldukları milletlere hayat verir. Eğer bunlar unutulursa o
toplum zayıflar veya tarih sahnesinden silinir. Türk milletinin de sahip olduğu kimlik
kodları vardır. Bu kodlardan biri de atalara duyulan saygı ve hürmettir. Türkler, çok
eski çağlardan günümüze kadar atalarına karşı çok saygı duymuş, yüceltmişlerdir.
Ancak her ecdat saygıya layık değildir. Türklerde ancak milletine ve devletine hizmet
eden devlet adamları ve dinî şahsiyetler bu saygıya layıktır. Safranbolu da tarihî
kimliği ile birçok din ulularını bağrında barındırmaktadır. İşte bu kutlu kişilerden biri
de Kurt Dede adıyla bilinen veli kişidir.
Kurt Dede Türbesi Safranbolu Eflani yolu üzeri 15. km’dedir. Kurt Dede adıyla
anılan bu veli zatın Horasan erenlerinden olduğuna inanılır. Asıl adı Seyyid Hüseyin
Efendi’dir. Yine lakabı Kurt Dede olan kardeşi Ali Efendi ile birlikte Horasan’dan 1737
yılında gelerek bu bölgeye yerleşmişlerdir. Kardeşi Ali Efendi’nin türbesi bugün Sine
köyündedirKaynak kişilerden elde edilen bilgilere göre Kurt Dede, kurtlarla konuşmakta
kurtlara emirler verebilmektedir. Hatta kötü insanları cezalandırmak için kurtları
kullanmaktadır. Kurtlar, Kurt Dede’nin sözünden çıkmamakta ve ne derse onu
yapmaktadır (Kaynak şahısların tamamı).
Görüldüğü üzere hem Seyyid Hüseyin hem de kardeşi Seyyid Ali’nin lakapları
Kurt Dede’dir. Her ikisinin de bu adla anılmaları tesadüf değildir. Her ikisi de
kurtlarla konuşmakta, emirler vermekte ve kötü insanları kurtları kullanarak
cezalandırmaktadırlar. Bu motif göstermektedir ki her iki kardeş de kurt soyludur. Her
tür kendi diliyle anlaşır. Kurt Dedelerin kurtların dilinden anlaması, kurtlara emirler
vermesi onların kurt soyundan geldiğinin işaretidir. Ayrıca dede sıfatıyla anılmaları
dedelerin, kurtlarının atası olduğunu gösterir. Yukarıda da açıklamaya çalıştığımız
üzere Türklerde kurt soyundan gelme oldukça yaygın bir motiftir. Dedeler ya kurtların
atasıdır ya da dedeler kurt soylu kişilerdir
Bölge halkı bu ulu kişilere eskiden olduğu gibi bugün de derin saygı
duymaktadır. Yılın her mevsimi yurdun değişik bölgelerinden gelen insanlar, Kurt
Dedelerin türbeleri ziyaret ederek onlardan çeşitli istek ve dilekte bulunmaya devam
etmektedir.
Bir diğer ilginç olay da dedelerin seyyid olmalarıdır. Yani her iki dede de
Peygamber soyundandır. Hem seyyid olmaları hem de kurtlarla konuşmaları ve onlar
hükmetmeleri aslında Türklerin İslam’la birlikte eski inançlarını unutmayarak
yaşattıklarını göstermektedir. Bugün bile halk, bu iki unsura karşı derin bir saygı
duymaktadır.
Somut olmayan kültürel mirasın güzel örneklerinden biri olan bu durum
turizm açısında da önem arz etmektedir. Günümüz insanı, kültür turizmine gittikçe
önem vermeye başlamıştır. İnsanlar seyahat ettikleri yerlerin doğal güzellikleriyle
birlikte o yerde bulunan somut olmayan kültürel değerleri de merak etmekte, yerel
halkın inançlarını, yaşam tarzını anlamaya çalışmaktadır. Hem yerli hem de yabancı
turistler, Kurt Dede gibi efsanevî şahsiyetler hakkında anlatılan menkıbeleri ilgiyle
dinlemektedir.
5. Sonuç ve Öneriler
Kurt (bozkurt) motifi İslamiyet’ten önceki Türk destanlarının birçoğunda Tanrı,
rehber, hem dişi hem erkek eş, tanrısal özelliklere sahip bir varlık olarak çok sık
karşımıza çıkmaktadır. Aşina (Asena) soyundan geldiklerine inan Türkler, İslamiyet’i
kabul ettikten sonra ve gittikleri yeni coğrafyalara da bazı küçük değişikliklerle bu
inançlarını taşımışlardır. Bu bağlamda. Anadolu Türk’ü, tarihin çok eski çağlarından
süzülüp gelen kurt ata inancını canlı bir şekilde yaşatmakta ve bundan bir rahatsızlık
duymamaktadır. Hatta veli olarak kabul ettikleri ulu kişilere kurt soylu olduklarına
inanarak “Kurt Dede” sıfatını lâyık görmüşlerdir.
Günümüz insanı her geçen gün kültür varlıklarını daha fazla merak etmekte ve
önemsemektedir. Turistler, ziyaret ettikleri yerlerin somut ve somut olmayan kültürel mirası hakkında bilgi edinmeye çalışmaktadırlar. Ziyaret ettikleri şehirlerin kültürel
dokusu ve inançları onları cezbetmektedir
Safranbolu’da çeşitli kişiler, yerler ve olaylar hakkında birçok efsaneler
anlatılmaktadır. Kültür turizmin hızlı bir şekilde geliştiği Safranbolu’da Kurt Dede gibi
somut olmayan kültür varlıklarının ziyaretçilere tanıtılması bölgeye olan ilginin
artmasına vesile olacaktır.
Kaynakça
Alptekin, M. ve Alptekin, Z. D. (2017). İskender Pala’nın Şah ve Sultan adlı romanında halk
bilimi unsurları. Al-Farabi Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 1(2):193-224.
Aslan, Namık (2010). Kurt motifinin Türk menşe efsanelerdeki menşei üzerine. Millî Folklor,
(87), 72-77.
Banarlı, N. S. (1971). Resimli Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları.
Bang, W., R.R. Arat (1936). Oğuz Kağan Destanı, İstanbul: Burhaneddin Basım Evi.
Çoruhlu, Y. (2014). Türk Sanatında Hayvan Sembolizmi, Konya: Kömen Yayınları.
Eberhard, W. (1942). Çinin Şimal Komşuları (çev. N. Uluğtuğ), Ankara.
Ergin, M. (2008). Dede Korkut Kitabı I, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Gökyay, O.Şaik (2006). Dedem Korkudun Kitabı, İstanbul: Kabalcı Yayınları.
İnan, Abdülkadir (1987). “Börü=Kurt ve Yok=Hayır Üzerine”. Makaleler ve İncelemeler I. Ankara:
Türk Dil Kurumu Yayınları.
Kaplan, M. (2007). Türk Edebiyatı Üzerine Araştırmalar/Tip Tahlilleri 3. İstanbul: Dergâh Yayınları
Karabük Valiliği (2012). Karabük-Safranbolu Gezi Rehberi. Ankara: Anıt Matbaası.
Kaşgarlı M. (2006). Divânü Lugati’t Türk, (çev. Besim Atalay), Ankara: Türk Dil Kurumu
Yayınları.
Kaya, D. (2014). Türk Dünyası Ansiklopedik Türk Halk Edebiyatı Kavramları ve Terimleri Sözlüğü.
Ankara: Akçağ Yayınları.
Köprülü, M. F. (1981). Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Ötüken Neşriyat.
Özdemir, Ü., Güner, İ. ve Kopar, İ. (2002). Safranbolu Platosu’nda geçici kır yerleşmeleri, Doğu
Coğrafya Dergisi, (7), 133-152.
Sertkaya, O. F., Alyılmaz, C. ve Battulga, T. (2001). Moğolistan’daki Türk Anıtları Projesi Albümü.
(çev. Işık Kuşçu) Ankara: TİKA Yayınları.
Ögel, B. (2003). Türk Mitolojisi I. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Roux, J. Poul (2005). Orta Asya’da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar. İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
Türkçe Sözlük (2005), Ankra: Türk Dil Kurumu.
Tunçözgür, Ü. (2012). Dünden Bugüne Safranbolu. İstanbul: Safranbolu Belediyesi Kültür
Yayınları.
Uludağ, S. (2016). Tasavvuf Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Kabalcı Yayınları.
Yalman (Yalgın) A.R. (1993) Cenupta Türkmen Oymakları I-II, Ankara: Kültür Bakanlığı
Yayınları.
İnternet Kaynakçası
https://www.californiawolfcenter.org/downloads/TSRWolvesinfolkloreReligionandMythology.
pdf [Erişim Tarihi: 13.03.2017].
Safranbolu Belediyesi (2016). http://www.safranbolu.bel.tr/?/safranbolu/cografi-konum-94
[Erişim Tarihi: 13.02.2016]
http://www.necatidemir.net/images/demir/bkosem/kurt_dede.pdf [Erişim Tarihi 08.02.2018].
Kaynak Kişiler
Hatice Savaş, 1938, Safranbolu, Okuma-yazma biliyor, Annesinden dinlemiş.
Sıdıka Yılmaz, 1946, Safranbolu, İlkokul mezunu, Annesinden dinlemiş.
Yılmaz Savaş, 1948, Safranbolu, Ortaokul mezunu, Annesinden dinlemiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder