MANAS’IN HAYVANLARLA İLGİLİ EPİTETLERİ KURT Börü
ÖZ
Bu makalede, edebiyatımızın önemli bir öğesi olan Türk destanları ve bu destanlarda sıkça kullanılan hayvan sembolleri konu olarak ele alınmıştır. Bireylerin kişilik ve aidiyet duygularının gelişiminde etkin olduğu bilinen kültür eserlerimizden Türk destanlarına dikkat çekmek ve destanlar aracılığı ile Türk toplumunda ve kültüründe yer bulan, sembolleşen varlıklar vurgulanmaya çalışılmıştır. Türklerin yaşam ve inançlarında teşekkül ettirdiği efsane destanlarla ve hikâyelerinde anlatıla gelen, bazen yol gösterici, bazen hayvan-ata olarak türeyiş destanlarına giren, bazen de av, avcı ve koruyucu olarak kullanılan hayvanların çoğunlukla güçlü, zeki ve korkusuz olmalarından dolayı kutsal görülmeleri, simge olarak kullanılmalarına sebebiyet vermiştir. Öyle ki; yaşadıkları her bölgede medeniyetin kurucuları, adaletin temsilcileri olan Türkler, içinde bulundukları her dönemde hayvanlarla olan ilişkilerini kesmemiş, onlara kutsal görev ve güç simgeleri yükleyerek hikâye, masal ve destan anlatılarını sanatında, inanç ve düşüncelerinde yaşatarak yaşamlarına ortak etmişlerdir. Bu makalede, Türk destanlarının hemen hepsinde yer bulan, kutsal olarak kabul görmüş, sembol olmuş hayvanların anlamlarının, Dede Korkut Kitabı’nda karşımıza çıkan kullanım ve simgesel anlamlarındaki benzerlikleri örneklerle değerlendirilecektir.
GİRİŞ
Destanlar; milletlerin din, fazilet
ve millî kahramanlık maceralarının
manzum hikâyeleridir. Destanlar, gerek tarihi aydınlatma, gerekse fikir ve
sanat hayatına kaynak olma bakımından kıymetlidirler. Destanlar, halk gözüyle görülen, halk ruhuyla duyulan
ve halk hayalinde masallaştırılan tarihlerdir (Banarlı, 1971: 1–2). Eski bir
Sümer hikâyesinde “tarih yapar, fakat
efsane güzelleştirir” cümlesi geçmektedir. Süreyya (1933:5) bu cümleyi “tarih bize maddenin hareketini, efsane
ise bu hareketin şiirini ve cazibesini
verir. Hareketini efsaneleştiremeyen
cemiyetler, hareketten mahrum kalan
cemaatler kadar akım ve iptidaidirler”
diyerek açıklık getirir. Türk millî destan ve efsanelerindeki hareketlilik ve
vurgulamalar, toplumsal yaşantı ve
inancın, millî ve manevi değerlerin birer sembolü olacak kadar içten, güzel
ve anlamlıdır. Şu bilinmelidir ki; “Millî
destanlar, tarihi vak’aları tasvirden ziyade milletin yüksek millî duygularını
in’ikas (aksetme) ettiren, tamamıyla
ve yahut az çok tarihe müstenit (dayalı, dayanmış) bir ideal âlemi gösteren
halk edebiyatı eserlerinden ibarettir”
(Togan, 2002:502).Türk mitolojisinin ilk destanı sayılan Alp Er Tunga’dan (Tunga Alp, İran kaynaklarında Efrasiyab) Oğuz destanına ve İslam sonrası destanlara (Satuk Buğra Han, Dede Korkut, Köroğlu vb.) kadar bütün Türk dünyası destanlarında millî düşünce, inanç, töre, kahramanlıklar vurgulanmış, bütün anlatımlarda simgelere, sembollere ayrıntılı yer verilmiştir. Destan anlatımlarındaki bu simge ve sembollerin birçoğu hayvan figürleri ile donatılmıştır. Bazen savaşılan, bazen yol gösterici olan, bazen binek olarak kullanılan ve kutsal sayılan, bazen de yerilen ve kötünün simgesi olarak kabul edilen hayvan sembolleri Türk destanlarında çokça karşımıza çıkmaktadır.
M.Ö. XII. yüzyıldan daha eski olduğu düşünülen ve tarih sahnesinde ilk Hunlarla anlatılmaya başlanan Türk tarihi, Orta Asya dediğimiz uçsuz bucaksız bölgede göçebe atlı kültür olarak yüzyıllar boyunca töre ve geleneklerini muhafaza etmeyi başarmıştır. Atlı kültür, Minussinsk bölgesinde, Tagar Gölü ve adasının, Altaylarda ise Mayamir bozkırının adını taşımıştır. Altay ve Tanrı Dağları’nda çok tanınan İskitler ve Saka adı ile adlandırılan kavimlerin sanatında hayvan üslubunun doğduğuna ve geliştiğine şahit olunmuştur. Barovka’ya göre, hayvan üslubunun çıktığı yer Altay’lardır (Diyarbekirli,1972:7). Sanatın, toplulukların maddi ve manevi değerlerinin aynası olduğu düşünülürse, Şibe, Katanda, Başadar, Berel, Tüekta, Pazırık ve Noin-Ula kurganlarından çıkan halılar, kap kacaklar, ağaca oyulmuş mistik hayvan figürleri, vahşi hayvanların mücadele sahneleri kabartmaları, süs eşyaları, eyerler, koşum takımları ve eyer altı örtüleri gibi eserlerde, toplumun dinamik çizgileri ile zengin form anlayışını ve hayat dolu sanatını daha iyi anlamamız mümkün olmuştur (Diyarbekirli,1972:38).
Türklerdeki bu sanat anlayışı, görsel eserlerle sınırlı kalmamıştır. Sözlü anlatım ve edebiyat alanındaki mitolojilerinde, masallarında, destan ve hikâyelerinde de hayvan motiflerine yer vermişlerdir. Bunun en belir gin örneği Oğuz Kağan Destanı’dır. Destanda Oğuz’un vücudu hayvanlar âleminden alınma benzetmelerle tasvir edilmiştir. “Ayakları öküz ayağı gibi; beli kurt beli gibi; omuzları samur omuzu gibi; göğsü ayı göğsü gibi idi. Vücudu baştan aşağı tüylü idi.” anlatımı ile Oğuz Kağan, doğadaki güç ve kudretlerine bağlı olarak hayvan-ata olarak kabul edilmiş, kutsal sayılmış hayvanların bir kısmının kutsiyetlerini üzerinde toplamıştır. Bir diğer kutsallık ise Oğuz’un savaşlarında ona gök tüylü ve gök yeleli büyük bir erkek kurdun yol gösterici olmasıdır (Kaplan, 2002:513). Bayat, (2002:523) “Eski Türkler sadece efsanevi kahramanlarını veya hükümdarlarını değil, aynı zamanda askerlerini de kurtarıcı ve yol gösterici kurda benzetiyorlardı. Bu ise Türk ordusunun kurtarıcılık misyonu ile ilgilidir. Orhon-Yenisey Yazıtları’nda “Kağanımın ordusu kurt gibidir” (Kanım Kağan süsi böri tek) cümlesi de bunu tasdik etmektedir” sözü ile hayvan-ata olarak kabul edilmiş varlıkların sadece kahramanlar ve kişiler üzerine değil, bir ordunun tamamı üzerine de yansıtılabildiğini söylemektedir. Kahramanlar, hanlar ya da hakanlar üzerinden vurgu yapılan hayvan sembolleri toplumun liderlerine verdiği değeri göstermekle beraber, orduya verilen değeri vurgulaması açısından da önemlidir. Millî birlik ve beraberliğin, toplumsal güç ve kudretin birer temsili göstergeleri olarak her zaman milletin gönlünde yerini almıştır
Yrd. Doç. Dr. Mehmet ÖZKARTAL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder