Bu Blogda Ara

22 Ekim 2019 Salı

TATAR HALK EDEBİYATINDA BULGAR VE KAZAN HANLIĞI KONULU ANLATMALAR (İNCELEME -METİNLER) KURT






TATAR HALK EDEBİYATINDA BULGAR VE KAZAN HANLIĞI KONULU ANLATMALAR (İNCELEME -METİNLER)     KURT



Kurt 

Eski Türkler, yırtıcı ve vahĢi olan hayvanlara böri derlerdi. ġimdi ise bu hayvanlara kurt denilmektedir. Göktürklerin Kurttan Türeyiş efsaneleri de meĢhurdur. Bahaeddin Ögel'in eserinde u efsaneler üç menĢeiye ayrılmıĢtır. Birinci menĢeide; Göktürkler (T'u-chüech), eski Hunların (Hsiung-nu) soylarından gelirler ve onların bir koludurlar. (Sonradan çoğalarak), ayrı oymaklar halinde yaĢamağa baĢladılar. Daha sonra Lin adını taĢıyan bir memleket tarafından mağlup edildiler. (Mağlubiyetten sonra Göktürkler), bu memleket tarafından soyca öldürüldüler. (Tamamen öldürülen Göktürkler içinde), yalnızca on yaĢında bir çocuk kalmıĢtı. (Lin memleketinin) askerleri, çocuğun çok küçük olduğunu görünce, (ona acımıĢlar) ve onu öldürmemiĢlerdi. Yalnızca çocuğun ayaklarını kesmiĢler ve bir bataklık içindeki otlar arasına bırakarak (gitmiĢlerdi). (Bu sırada) çocuğun etrafında diĢi kurt peyda oldu ve ona et vererek (çocuğu) besledi. Çocuk bu Ģekilde büyüdükten sonra da, diĢi kurtla karı-koca hayatı yaĢamaya baĢlayarak bu yolla gebe kaldı. Lin memleketin kralı bu çocuğun yaĢadığını duyunca onu öldürmek için askerlerini yolladı. Askerler çocukla kurdun yan yana olduklarını gördüler ve onlar kurdu öldürmek isteseler de kurt mağaraya kaçarak 10 tane çocuk doğurdu. Zamanla bu on çocuk büyüdüler ve dıĢarıdan kızlar getirerek onlarla evlendiler. Bu yolla hamile kalan kızların her birinde bir soy türedi. ĠĢte Göktürk devletinin kurucuların geldikleri AĢi-na ailesi de bu On-Boy'dan biridir. Onların oğulları ve torunları çoğalarak yüz aile haline geldiler ve birkaç nesil geçtikten sonra hep birlikte mağaradan çıktılar (Ögel, 1993: 20-21)

Ġkinci menĢei, ilk menĢei ile konu bakımındn aynıdır. Sadece ikinci kaynakta bazı yer adları bu kaynağa eklenmiĢtir (Ögel, 1993: 23).
Göktürklerin kurttan türeyişi ile ilgili üçüncü efsaneleri ise diğer iki efsaneden farklıdır. Ögel, üçüncü efsanenin tahlinini Şu Ģekilde yapmıŞtır:


1) 18 kardeĢ var imiĢ ve bunlar Hunların kuzey bölgelerinde oturuyorlarmıĢ. En büyük kardeĢleri ise kurttan doğmuĢtur.

2) Bu kardeĢler ve bunlara bağlı olan halk, bir düĢman istilasına uğrayarak ölürler. Geriye sadece diğer efsanelerden farklı olarak kurttan doğan büyük kardeĢ kalmıĢtır.

3) Kurttan doğan büyük kardeĢ Yaz ve KıĢ Tanrıları ile evli imiĢ.

 4) Yaz ve KıĢ Tanrıları ile evlenen bu atadan dört çocuk doğar. Bunlardan birisi leylek olup uçar. Ġkinci çocuğun adı Kırgız; dördüncü çocuğun adı da Türk olmuĢtur. Üçüncü çocuğun adı ise konulmamıĢtır

 5) Türk, çocukların arasında en büyük olup, babasının yerine geçer. Buradaki soykütüğü ise Ebülgazi Bahadır Han'ın Yafes oğlu Türk Ģeceresine benzemektedir.

6) Türk'ün on karısı vardır. Her karısından ise bir boy meydana gelmiĢtir (Ögel, 1993: 26-27). Kurdun insanlarla münasebeti dıĢında bir de rehberlik etme görevi de vardır. Oğuz destanında Oğuz Han'a yol gösteren kurt Gök tüylü ve gök yelelidir. Bu gök tüylü ve gök yeleli kurt sabah vaktinde Oğuz'un çadırına güneĢ ıĢığında girer. Burada kurda gök sıfatının verilmesi, onun kutsallığını ve Tanrı ile ilgisini gösterir (Ögel, 1993: 134). Oğuz, mücadele ettiği canavara karĢı geyiği yem olarak kullanmıĢ, gökten bir ıĢık demeti içinde inen kız ile evlenmiĢ ve yine gün ıĢığında meydana gelen Bozkurt öncülüğünde savaĢlardan baĢarı elde etmiĢtir (Ögel, 1993: 115-208).


Ak Kurt isimli Tatar efsanesinde o dönemin halkının köyünde kazınkiler, bürinikiler- kurdunkiler denilen ve kuĢaktan kuĢağa gelen nesiller vardır. Ġnci isimli kadın dereye kirli çamaĢırlarını yıkamak için inmiĢ. Çocuğunu kendinden uzak olmayan ve bir ağacın set oluĢturduğu yere koymuĢ. ÇamaĢırlarını yıkadıktan sonra çocuğun ağlama sesine irkilmiĢ ve hemen çocuğun yanına gitmiĢ. Çocuğunun yanında bir ak kurtun olduğunu görmüĢ. Ak kurt kadını görünce, çocuğu almıĢ ve ormana kaçmıĢ. Bundan sonra yıllarca çocuğun peĢine düĢmüĢler. Bir gün babası arkadaĢlarıyla birlikte av avlamak için ormana gitmiĢ. ÇeĢitli hayvan ve geyiklerin ayak izlerinin yanında herhangi bir hayvanınkine benzemeyen bir ize rastlamıĢlar. Bu izleri bir insanın ayak izlerine benzetmiĢler ve takip etmeye baĢlamıĢlar. Tuhaf izler onları ormanın daha karanlık içlerine sokmuĢ. Börkit'in karĢısına birkaç kurt çıkmıĢ. Avcı Börkit bu vahĢi hayvanları vurmak için hazırlanırken karĢısına birdenbire tuhaf bir varlık çıkmıĢ ve hemen okunu çıkararak bu tuhaf varlığı vurmuĢ. Anne nidasını duyar duymaz hemen bu canlının yanına gitmiĢ. Kurda benzeyen bu canavarın alnında bir ben varmıĢ. Bu beni gören Börkit, yıllar önce Ak kurt tarafından görürülen oğlunun olduğunu anlamıĢ. Vakit kaybetmeden onu köyüne götürmüĢ. Köylüler büyük bir hürmet ederek bu çocuğu gömmüĢler. Ġnci ile Börkit'e, onların kaybolan ve iĢte Ģimdi Ģu halde bulunan oğullarına acıyarak bütün köy halkı ağlamıĢ. Halkın ağlaması durmaya baĢlamadan geceleri köyün dıĢından kurt uluması iĢitilmeye baĢlamıĢ. O uluma ağlamaya ve yalvarmaya benzermiĢ. O olaydan sonra halk avcı Börkit'in soyuna Bürinikiler demeye baĢlamıĢ (21).

 Diğer bir rivayette de Kazınkiler adlı nesilden bahsedilir. Beren Ģehrinden bir avcı avlanırken, ayağı yaralanmıĢ bir kır kazına rastlamıĢ. Ona acımıĢ, ayağını bağlamıĢ ve alıp evine gitmiĢ. Avcının karısı ise, bol av bekleyip dururmuĢ. Kocasının yaralanmıĢ bir kır kazıyla geri döndüğünü görünce kadın çok öfkelenmiĢ. Ama avcı iyi niyetinden vazgeçmemiĢ. ÇeĢitli otlarla kır kazının ayağına ilaç yapmıĢ. Kaz gözle görülür derecede iyileĢmiĢ, yürümeye baĢlamıĢ. Ġlkbahar gelince kır kazları, Beren Ģehri üstünde uçup gitmiĢler. O yaralı kır kazı da dayanamamıĢ ve akrabalarına katılmıĢ. Avcı bu ayrılığı çok ağır geçirmiĢ. Tek baĢına kaldığı bir gün Ģöyle kederlenerek bir Ģarkı söylemiĢ. Avcının bu yürek yaralayan Ģarkısını yeller bütün orman ve kırlara dağıtmıĢ. Bu hüzünlü Ģarkı o kır kazına da gidip ulaĢmıĢ. Dolayısıyla o bütün hısım ve akrabalarını yanına almıĢ, uçarak hayırsever avcının kapısının önüne gelip konmuĢ. Avcı, kır kazlarını Ģehir halkına dağıtmıĢ. Böylelikle Beren Ģehri bol kazlı olmuĢ. Bu kır kazları bereketli toprağa yerleĢip pek çok yavru vermiĢler. Halk kaz tüyü ve kaz eti ile pazarda ticarete baĢlamıĢ, zenginlikleri artmıĢ, yaĢam Ģartları düzelmiĢ. Kazlar ise çokça üremiĢler, bol zenginlik getirmiĢler. Söylediklerine göre yalnız Rim'i değil, Beren Ģehrini de bilinmeyen bir zamanda düĢmandan korumuĢlar. Oradaki halk bu tür kuĢları mukaddes ve iyiliksever sayarmıĢ. Avcının evine uçup gelen kır kazlarından sonra Beren halkı baĢka maldavar beslemekle de ilgilenmeye baĢlamıĢ. Böylelikle ahırlara sığır, koyun, keçi gelip girmiĢ. Beren Ģehri büyümüĢ, sağlamlaĢmıĢ, nüfusu artmıĢ. ġanı Suvar, Bulgar, Biler gibi meĢhur Ģehirlere gidip ulaĢmıĢ. Güya evcil hayvanları besleme iĢi, onlara bu Ģehir halkından geçmiĢ. Aga Bazar'da Beren Ģehrinin malları en iyi fiyattan satılırmıĢ (22). Bu efsane ve rivayetlerde geçen Ak Kurt, Kazınkiler gibi nesiller mitolojik özellikler taĢıdığı gibi o halkın ekonomik geçim kaynaklarını da göstermektedir. Bu nesiller en eski mitolojik özellik olan bir hayvanla insanın münasebetinden ziyade bu hayvanların insanları koruma ve onlara yardım etme özelliği ön plandadır. Kazınkiler rivayetinde o dönem Bulgar halkının ticarette ne kadar geliĢtiğini göstermesi bakımından önemlidir. Öyle ki çeĢitli kaynaklarda da gösterildiği gibi Bulgar ülkesi ticarette çok ilerlemiĢtir. Birçok tüccarın ticaret için buraya geldiklerinden haberdarız. Rivayetteki gibi Kır kazlarının yaptığı iyilik sayesinde ülkeye bolluk, bereket getirmesiyle birlikte Bulgar halkı ticarete baĢlayıp bu alanda ilerlemiĢlerdir. Yine Ak Kurt rivayetinde de o dönem halkının geçimlerini avcılıkla sağladığı görülmektedir. Biliyoruz ki göçebe tarzı yaĢam süren Türk halklarının geçim kaynağı avcılıktı. Bu rivayetten onların henüz o dönemde tam olarak yerleĢik hayata geçmediği anlaĢılır. Kazınkiler ile birlikte topluluk tam olarak yerleĢik hayat geçerler ve avcılıktan ticarete atılırlar.

Türkler arasında görülen kurda verilen önem günümüze kadar devam etmiĢtir. Türk destanlarında kurt, yol gösteren, zorlu zamanlarda yardıma koĢan bir varlıktır. Uygurların Kutlu Dağ efsanesinde kurt, ülkeye bereket ve mutluluk getirdiğine Ģnanılan kutlu bir kayanın Çinlilere verilmesinden sonra uğursuzluk çöken memleketin açlığa mahkum olması üzerine kendilerine yeni yurt arayan Uygurlara rehberlik etmiĢtir. ÇeĢitli ülkelerdeki Türkler arasında söylenen masal, rivayet, efsane ve halk hikaleyerinde hem ata hem de kurtarıcı-rehberlik vasıfları ile Bozkurt, bütün Türklerce kutlu sayılmıĢ ve Türklüğün millȋ sembolü olmuĢtur (Kafesoğlu, 1995: 320).

Kurdun kılavuzluk edip yol göstermesi olayı BaĢkurtlarda da görülmektedir. Bir BaĢkurt rivayetine göre zamanında üç adamın kıĢ seferine çıktığı zaman yollarını kayberderler. Bu sırada kurdun ayak izlerine rastlarlar ve izleri takip etmek ederek bir il bulurlar. Kendileirne baĢ olup kılavuzluk eden bu kurdun lakabını alarak Başkurt denmeye baĢlanır. Bundan baĢka yine tespit edilen bir Türk efsaneye göre Türklerin atası olan Yafes hastalanır. ĠyileĢmesi için ona karınca yumurtası ile kurt sütü verilerek tedavi edilir. Türklerin ise az kıllı (köse) olmalarını karınca yumurtası, yaman olmalarını ise kurdun sütüne bağlarlar (Ġnan, 1968: 230)

Tatar Türklerinin edebiyatında da yer edinen Yosıf Kitabı'nda Hz. Yakup ile kurdun konuĢmasını görürüz. Hz. Yusuf'u kuyuya atan kardeĢleri babalarına onu kurdun yediğini söylerler. Buna inanmayan Yakup, o kurt ile konuĢmak ister. Bunun üzerine Yusuf'un kardeĢleri yolda bulduğu bir kurdu babalarının karĢısına getirirler. Yakup ise kurda bakıp konuĢmaya baĢlar:

 Yakup söyler- Yusuf'umu nasıl yedin,
 Gömleğini yırtmadın, bütün koydun?
 Nasıl Allah'tan korkmadın?
Peygamberi mahrum mahzun koydun Ģimdi
. Kurt dile gelmiĢ:
 Söyler: - Yusuf'unu ben görmedim,
Ve nerede olduğunu ben bilmedim

Kurdun da dertli olduğunu anlayan Yakup onu, kaybettiği yavrusunu araması için bulunduğu yere bırakılmasını söyler (Urmançi, 2007a: 85). Görülüyor ki burada kurt Hz. Yakup'a Yusuf'u kendisinin öldürülmediğini söyleyerek onun umudunun tükenmesine engel olacak bir rehberlik yapmıĢtır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bozkurt

  Sivas Cer Atelyesi’nde 1939 - 1953 yılları arasında demiryolu araçlarının sadece bakım ve onarımları yapılır. Kuruluşundan tam 14 yıl sonr...