Bu Blogda Ara

26 Ekim 2019 Cumartesi

TÜRK HALK ANLATILARINDA HAYVAN MOTİFLERİ:Efsanelerde KURT



TÜRK HALK ANLATILARINDA HAYVAN MOTİFLERİ:Efsanelerde KURT


 Kurt, folklorumuzda kutsal ve uğurlu bir hayvandır. Kutsal kabul edildiği, anababa olduğu gibi, kurtarıcı, yol gösterici, kahramanlara yardımcı, şefkatli, cesaretli, iyiliksever bir yaratık olarak tanınmıştır. Kurt motifi, çobancılık ve besicilikle olan sıkı ilgisinden ötürü bozkırla ve dolaylı olarak Türklükle yakın ilgilidir. Bundan dolayı kurt, Türklerce kutlu sayılmıĢ ve Türklüğün millî simgesi olmuştur.

Türkler, kutsal saydıkları kurda “Kök Böri” yani “Gök Kurt” adını vermişlerdir. Gök rengi, Türklerde kutsallığın ululuğun simgesidir. Bir Ģeyi gök sözü ile birlikte söylemek o Ģeyiği kutsal ya da ulu saymak anlamına gelmektedir (Kalafat 2007: 20).

Türk Milleti “Kök Böri”dediği kurdu, yüzyıllar içerisinde millî kültür değerlerine katmıĢ ve kurdu öylesine benimsemiştir ki, yüzyıllar boyunca kendisinin yakını, yol göstericisi, kendi varlığının bir parçası gibi bilmiĢtir. Türk Milleti bu cesur ve sert hayvanı öylesine benimsemiştir ki, kendisinin Bozkurt neslinden olduğuna dahi inanmıştır. Ali Öztürk, Çağları İçinde Türk Destanları adlı eserinde Gök Börü‟nün kutsiyetinin totemizm inancından geldiğini ve günümüzde milli Ģuurun sembolü olduğunu söylemektedir.

“Genel anlamı ile istiklalin sembolü olarak, Türk milli geleneğinde hatırası yaşatılan „Gök Börü‟, tarihi akışı içinde kurtarıcı, yol gösterici, cesareti ve kişiliği yüceltmenin sembolü olarak görülüşü, Totemizm devrinden kalma hatıraların devam edişidir. „Gök Börü‟yü‟ bugünkü yabani kurt ile birleştirmek, onu maddi anlamda değerlendirmek, tarih yapısında Türkçülüğün çıkışını, Türk milletinin hayat anlayışını, tarih seyrini de anlatmamak demektir. Türk milletinin istiklal ve mücadele hareketinin sembolü olan „Gök Börü‟ tarih gerçeğine de aksetmiştir. Bu sebeple, gerek tarih gerçeğini, gerekse millet geleneğinde kutsiyeti yaşatılan „Gök Börü‟ motifi, milli şuurun istiklale yönelik sembolü olmuştur” (Öztürk 2000: 65).

Çevik, hareketli ve güçlü bir hayvan olduğu için Türklerle birlikte diğer devletler bayraklarında, bayrak gönderlerinde ve devlet forslarında görülmektedir. Türk kültür tarihinde, özellikle Göktürklerde bayrak gönderlerine kurt kafası konulduğuna rastlanmıĢtır. Başkurtlar ise kurt başı motifini bayraklarında kullanmışlardır (Kalafat 2003: 201).

Türklerde kurt bir sembol, bir bayrak haline gelmiştir. Göktürklerin Türeyiş ve Ergenekon Destanları‟ndaki rolüyle kendine sarsılmaz bir yer edinen kurdun yol gösterici, kılavuz, Tanrı elçisi ve ata olarak kabul edilişi ile ilgili pek çok örnek bulunmaktadır. Türkler kendilerinin kurt soyundan indiklerine, kurdun kendilerine yol gösterdiğine inanmaktadırlar. Güçlü ve saldırgan olan kurdu kendilerine simge olarak seçmişlerdir. Türkler, atalarına duydukları bu saygıdan ötürü otağlarının başına kurt başı dikerler

Kurt ile Türkler arasında benzer karakter özellikleri bulunması Türklerin kurdu sembol olarak benimsemelerinde etkili olmuştur. Nitekim semboller ve o sembolleri benimseyen milletler arasında bazı karakter benzerlikleri vardır. Kurt hayvanlar dünyasının pençesi en sert olan bir hayvanıdır aynı zamanda hürriyetine düşkün cesur ve atılgan bir hayvandır. Türk ise, kahraman ve yiğittir. Kurt ve Türkler bu karakter özellikleriyle benzerdirler.

Totem olarak kabul edilen kurt, aynı zamanda kahramanlara yardım eden, cesur, şefkatli, yol gösterici bir yaratıktır. Çuvaş Türkleri kurtların „Bihambar‟ adlı bir hükümdarı olduğunu söylerler. Kırgızlar ise dualarında kurdu altı ağızlı hayvan şeklinde tasvir ederler (Uraz 1994: 143-144).

Kurdun totem olarak kabul edildiğinin izlerine Türkiye‟de de rastlanır. Beyşehir yöresindeki Türkmenlerde „Aslımız kurttur, yaygımız yurttur‟ şeklinde söylenegelen söz bunun kanıtıdır (Güngen 1997: 20).

Kurdun Türk kültüründe çok önemli bir yere sahip olmasında eski Türk inanışlarının da rolü büyüktür. Nitekim kurt şamanizm‟de de çok kıymet verilen bir hayvandır.

ġamanlar ata ruhlarının kurt şeklinde göründüğünü söylerler. Ayinlerde kurt gibi uluyan Ģamanlar bu şekilde kurt biçimli yardımcı ruhlarını çağırmıĢ olurlar. Kıyafetlerine kurt pençesi, kurt dişi takarlar (Yıldırım 2004: 183).

 Kurdun, halk inanıŞlarında ayrı bir yeri vardır. En eski çağlardan beri Anadolu‟da kutsal sayılmıştır. Kurt, Türklerin ongunu sayılır ve kurda büyük saygı gösterilir. Kurt adına adaklar adanılır, törenler düzenlenir. Kurdun kutsal olduğu, Tanrısal bir özellik taşıdığı inancı yaygındır. Semavi bir varlık olarak kabul edilen kurdun koruyucu özelliği olduğuna inanılır. Kurtağzı bağlama uygulaması kurdun koruyucu özelliğinden olduğu inancına dayanan bir uygulamadır

Kurtağzı bağlama: evcil bir hayvan dağda, merada kalıp köyüne dönmemiş ise, o hayvana kurdun zarar vermemesi için dualar yapılarak, bir bıçak kınından çıkarılıp tekrar kınına konulur. Evcil hayvan yerine dönünce kurdun ağzı açılır (Kalafat 2007: 32).

Kurtla ilgili başka bir halk inancına göre ağzı açılan kurt gözlerini gökyüzüne diker ve ulur. Ulumazı bitince gökten kendisine kudret helvası ve lavaş ekmeği yağar. Allah ismi ile onun rızası için ağzı bağlanan kurt yine Allah‟ın ismiyle ağzını açarken adeta orucunu açmakta, iftar etmektedir. Uluması ise onun sofra duasıdır. Kudret helvasının Araf suresinin 160. ayeti ile Taha suresinin 80. Ayetinde geçtiği bilinmektedir. Kurdun Allah‟tan istekte bulunurken uluduğuna inanılmaktadır (Kalafat 2007: 180).

Türk inançları arasında kurttan üremiş olmak, kurdu bir ata gibi görmek, koruyucu kabul etmek inancı yaygındır. Bu inanç doğrultusunda kurt halk hekimliğinde önemli bir yere sahip olmuştur. Kurdun yağının, etinin, dilinin, tırnağının, midesinin türlü hastalıklara iyi geldiği nazar ve bereket için kurda ait nesnelerin kullanıldığı bilinmektedir

Erzurum‟da doğum sırasında kadını ve çocuğu al basmasından korumak amacıyla yastığın altına bir parça kurt derisi konulur (Kalafat 1995: 91).
Kurdun midesi yıkanıp kurutularak, doğum yapacak kadının başına geçirilir. Bu uygulamayla kadını kötü ruh olarak bilinen albastıdan korunmuş olur. Dolayısıyla kurdun midesi de kendisi gibi kutsal kabul edilir (Dıykanbayeva 1999: 61).

Bazı bölgelerde çocukları yaĢamayan kiĢiler, çocuklarını esnetilmiş kurt derisinin ağız kısmından geçirir. Böylece çocuğun hayatta kalacağına inanılır. Bu şekilde hayatta kalan çocuğa kurt adı verilir (Kalafat 1995: 98)

“Kurt Ata” ve “Kurt Ana” inançları doğurmak ve doğurtmakla ilgilidir. Bu bakımdan özellikle doğumla ilgili halk hekimliği uygulamalarında kurt önemli bir yer tutar

Çocuk isteyen kadına kurt eti yedirilir (Acıpayamlı 1971: 17).

Hakkari yöresinde genç kızlar kurt başı motifli kemer tokaları takarlar. Bu kemerler, çoluk çocuğa karıştıktan sonra yeni genç kızlara bırakılır. Bağlı gelin ve damadın bağlarının bozulması için çiftler kurt postu üzerinde birleştirilirler ya da çiftler parmaklarını kurt kanına bulayarak kanlı parmaklarını çarpı işareti şeklinde çaprazlaĢtırırlar (Kalafat 2007: 23).

Nazardan korunmak için, kurt dişi ve kurt gözü evlerde bulundurulur ya da üzerinde gezdirilir (Kalafat 2007: 130).

“Kurt, doğal olarak çocuk oyunlarımıza da yansımış, konu olmuştur. Köy orta oyunlarında kurtla ilgili birçok sahne vardır. Kurt oyunlara isim olmuştur. İsminde kurt geçen çocuk oyunlarımız; „Kurdun koyun kapması‟, „Kurt-Kuzu Oyunu‟, „Kurt oyunu‟, „Kurt Ağzı; Dama oyununda bir hamle‟, „Kurt baba; Kurt oyununda ebe olan kimse‟, „Kurtlu Elma; Oyunda hile yapan oyuncu‟ demektir” (Kalafat 2007: 168)

Kurdun halk inanıĢları ve halk anlatılarındaki mesajı ile oyunlardaki mesajı farklı değildir. Kurt her zaman güçlü, yol gösterici, asil, kutsal bir hayvan olarak karşımıza çıkmaktadır

Kurt motifi, Türk Mitolojisinde önemli bir yere sahiptir. Mitolojide kutsal olarak kabul edilen kurt, “Gökkurt” veya “Bozkurttur”. Kurt, Türklerde hiçbir zaman tapınılan varlık olmamıştır. Kurt Tanrı‟nın yeryüzündeki tezahürü olarak görülmüştür.

“Kurt Eski Türk İnanç Sisteminde tengriden kut bulmuş bir canlı olup, Tanrı değil ancak semavi bir varlıktır. Fiziki ve cinsel özellikleri de bulunan bu varlık boz, kır renkli ve çok kere dişi sıradan bir kurt olmaktan ziyade kurt donuna giren, bir ata ruhudur. Bozkurt olarak mitolojide yer alan bu varlık, adeta ata ruhu, Kam kültürünün bütün özelliklerine sahiptir. Kendisine sevgi ve saygı duyularak yardımının alınabilmesine çalışılan ve kendisinden korkulup çekinilerek zararından korunmak istenen bir varlıktır” (Kalafat 2007: 34).

Kurt eski Türklerde böylesine bir sevgi ve saygı görmesine rağmen, bu sevgi ve saygı her kurt için geçerli değildir. Türkler için kutsal olan kurt, „Bozkurt‟tur. Bunun dıĢında al kurt ve „kaşkırt‟ adı verilen kurtlar da mevcuttur. Hırsız ve hayvanların katili olan kurtlar için „Kaskır‟ veya „Kaşkır‟ denilirken al kurtların da insana felaket getireceğine inanılır. Al Kurtta sihir ve korku dolu bir Türk destan motifidir. Gök kurt ise Tanrının bir habercisi olarak zaman zaman ufukta görünen ve insanlara zarar değil, iyilik ve refah getirien ve ayrıca yeni yurtların yolunu gösteren kurttur. Gökbörü mübarek bir kurttur ancak Kaskar ve Albörü mübarek değildir. Türklerin hayranlığını celbeden kurt; Gökbörü, Gökkurt, Bozkurt, işte böyle bir kurttur

Gökbörü, Bozkurt yeleleri kırlaşmış, gök, gök olmuş tecrübeli ve lider pozisyonunda bir kurttur. O sebeple Gökbörü, kurt sürülerine baĢkanlık ederek ve onları adeta mahir bir komutan gibi idare ederek sürü için en uygun, en güvenli beslenme ve barınma imkânlarını arar bulur. Kurt sürülerini peĢine takan yeleleri kırlaĢmıĢ bu tecrübeli yaşlı kurdun uygulayacağı taktik ve hileyi önceden sezebilmek pek mümkün değildir. Zira bu lider kurt, Tanrının ona verdiği özel bir duygu ile hareket eder ve kurt sürülerini şaşmaz bir taktikle, akıl almaz ve insanda hayranlık uyandıran bir şekilde idare eder. Öyle ki insanlar bu kurdun hile ve taktikleri karşısında adeta şaşkınlık ve acze düşerlerdi. işte atalarımız emsallerinden farklı ve üstün özelliklere sahip olarak yaratılmış olan ve adına Gökbörü dedikleri bu kurda önem verirlerdi. Yoksa bunun peşinden koşan genç kurtlara değil (www.anadolutayfası.net).

Türk halk anlatılarında hayvanların renkleriyle anıldıkları görülür. Bu renkler çoğunlukla al, ak, karadır. Her rengin bir sembolü vardır. Ak olan hayvan uğurlu ve masum olarak tanımlanır. Ak renk hiçbir olumsuzluk içermez. Al ve kara ise şiddeti sembolize eder ve uğursuz olarak bilinir.

 “Kozmolojik unsurlara bağlı olarak, gök kurt ya da bozkurt nitelemelerinin yanında, ak kurt ya da al kurt, kara kurt ibarelerine de rastlanmaktadır. Bu tür adlandırmalar renk simgeciliğine işaret etmektedir. Burada ak kurt gök unsuruna (buna bağlı olarak, saflık, temizlik, erdeme), al kurt şiddete ya da yer unsuruna, kara kurt ise karşı durulmaz kuvvete, yer altı unsuruna ya da kötülüğe işaret ediyor olmalıdır. Kurt, renklerine göre, Bozkurt, Ak kurt, Kızılkurt diye anılır. Türkçede ala, kır ve boz büyük ölçüde eşanlamlı olup, kara ve akın karışımı karşılığında kullanılmaktadır. Her biridiğerinin yerine kullanılırlar. Türk mitolojisindeki kurt „Bozkurt‟tur.‟, geyik „alageyik‟, at „kır at‟tır” (Çoruhlu 2000: 143).

 Anlatılarda Bozkurt‟un dıĢındaki kurt çeşitleri şiddet ve uğursuzluğa işaret etmektedir. Aşağıda Öcal Oğuz‟un 2007 yılında 86 yaĢında vefat eden Memduh Oğuz‟dan Yozgat‟ın Sarıkaya ilçesinde derlediği anlatıda, sürüye acımasızca saldıran, koyunları karnını doyurmak için değil sadece zarar vermek için öldüren ve halk arasında „Yalınsak‟ olarak bilinen kurt çeşidinden bahsedilmiştir.

Kaynak kişinin gözlem ve deneyimlerine göre, sürüler hâlinde gezen kurtların bir lideri bulunmaktadır. Zaman içinde yaşlanan lideri daha genç ve güçlü bir erkek kurt yenerek sürüyü ele geçirmekte, sürüden atılan yaşlı erkek kurt ise yalnız dolaşmakta ve karşısına çıkan hayvanları yemese bile öldürmektedir. Sürü hâlinde gezen kurtlar, koyun sürülerine karınlarını doyurmak için saldırırken, Yozgat ağızlarında yalınsak olarak adlandırılan bu yalnız kurtlar koyun sürülerine uğradıklarında yüzlerce hayvanı öldürebilmekte, bu saldırılar çoğu zaman karın doyurma amacı da taĢımamaktadırlar. Kaynak kişi, koyun sahipleri ve çobanlar arasında bu nedenle Allah sürünü yalınsak kurttan korusun duasının bulunduğunu belirtmiştir (Oğuz 2009: 59).

Bozkurt Türk Milletinin kültürel değerleri arasında, Türk kudret ve hâkimiyetinin sembolü olarak çok önemli bir yere sahiptir. Tarih boyunca ve özellikle islâmiyet öncesi çağlarımızda Bozkurt, Türk Milletinin manevî birlik ve dayanıĢmasını temsil etmiĢtir. Kurt, uğurlu bir hayvan olduğu gibi, şifa verici olduğuna da inanılır. Dede Korkut Hikâyelerinde “Kurt yüzü mübarektir kurt ilen bir haberleşeyim” ifadesi yer alır (Ergin 2000: 44).

Kurdun halk hekimliğinde önemli bir yeri vardır. Bir taraftan da kurttan korkulur. “Kurt tüyü, Azrail tüyüdür” derler. Kurdu öldürmek iyi sayılmaz. inanca göre kurt, Hz. Ali‟nin köpeğidir. Onu öldüren zarar görür (Eyüboğlu 1998: 87).

 Cesaret ve asaletin bir sembolü olarak görülen kurdun öldürdüğü hayvan pis sayılmaz; çünkü kurt, öldüreceği hayvanı önce boğazlar sonra yer. Bu gibi inançlara saygı gösterildiği içindir ki kurt, milli sembol olarak da kabul edilmiĢ; armalara, paralara, bayraklara konulmuştur.

Güçlü ve kutsal bir hayvan olarak kabul edilen kurt, her zaman Türklerde ayrı bir öneme sahip olmuş, yüceltilmiştir

Bazı efsanelerde de evliyaların kurt donuna girdikleri görülür. “Keramet sahibinin kendisini başka bir şekle sokabilmesi halk inanışlarında don değiştirme olarak bilinir.

 Don değiştiren kutlu kişi gireceği donu kendisi seçer. Kişi hayvan donuna da girebilir. Muhakkak ki seçilen donun ve değişik donları seçmiş olmanın da sistem içerisinde yeri vardır” (Köksel 1994: 487-496).

               Efsanelerde Kurt



Hayvan, eski Türk insanının zihninde insan olmayan, endişe veren bazen de yüceltilendir. Aynı zamanda çok yakın, çok alışıldık olan ve bu sebeple de güven duyulan bir canlı türüdür. insan, kendisinden üstün güçlere sahip olan hayvanlar, dünyayı tanımaya çalışan ilkel insanın zihninde farklı inançların doğmasına sebep olmuştur. Kendisinde olmayan güçlere sahip olan hayvan, kas gücü, görüĢ keskinliği, güçlü koku alma duyusu ve yön bulma yeteneği ile ilkel insanın zihninde mükemmelleştirilmiştir (Roux 2005: 70-71).

                          Söz konusu motifle ilgili birkaç efsane şu şekildedir:

Kastamonu‟da tüyleri çıkmayan bir kurt, kaplıcaların bulunduğu kaynağı eşeleyerek çıkardığı sudan yıkanır ve tüyleri çıkar. Hasta olanlar burada yıkanarak Ģifa bulmaya başlar. Çevre halkı kurdun peygamberlerden olduğunu söyler (Sakaoğlu 2004: 179).

Hz. Ali‟nin kurt donuna girdiği inancıyla ilgili bir efsane şu Ģekildedir: Hz. Ali kurt donuna girerek kendisine ait bahçeye zarar verir ve Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin‟e bahçeye giren kurdu yakalamalarını söyler. Onlar korktukları için bahçeye giremezler bunun üzerine üçüncü oğlu Hz. Mehdi‟yi görevlendirir. Mehdi kurdu yakalar ve kurdun boynunu koltuğunun altına alıp sıkmaya başlar. Hz. Ali “Oğlum ben babanım boynumu bırak” der. Bunun üzerine Mehdi üzülür, kaçar bir dağa gider (Kalafat 2007: 75).

Anadolu‟da Kurt Baba isimli yatırların olduğu bilinmektedir. Konya‟da Kurt Baba, Kastamonu‟da Kurt ġeyh, Konya‟da Kurt Dede kurt donuna girmiş veliler olarak bilinmektedirler

Eski Türklere göre kutsal kabul edilen kurdun, anlatılarda üreme ve çoğalma, öldürme ve yok etme rolünün Tanrı veya kutsal ile ilişkili bir şekilde vurgulandığı görülür. Söz konusu durumla ilgili bir efsane şu şekildedir:

Koyun sahipleri her yıl kırk koyunundan birini fakir fukaraya zekât vermelidir. Ancak adamın biri tam zekât verileceği zaman kırk koyunundan birini kesip yemekte ve koyun sayısı otuz dokuza düĢtüğü için zekât vermekten kurtulmaktadır. Bu işlemi kırk yıl boyunca yapınca, kırkıncı yılda bir kurt gelir ve kırk koyununu birden öldürüp gider.

 Koyun sahibi kurda çok kızar ve kadıya şikâyete gider. Kadı zanlı olan kurdu dağlara attırdığı bir celp kâğıdı ile mahkemeye çağırır. Nitekim kurt mahkemeye gelir ve kadı efendinin bu adamın koyunlarını neden öldürdün diye sorması üzerine, adamın kırk yıldır zekât vermemek için hile yaptığından, Tanrı tarafından cezalandırılmak üzere kendisinin görevlendirildiğini ifade eder. Kadı da kurdun suçsuzluğuna karar verir (Oğuz 2009: 58).

“Şamanizm‟e göre, bu suretle yani hayvan şekline bürünmekle insan hayvani hüviyetine kavuşarak iptidai halini, doğumdan önceki ruh halini aynı zamanda ölümden sonraki alacağı kişiliği bulur. Diğer yaratıklardan ayıran özel yapısını terk eder ve hayvani olan bütün canlı varlıklarla birleşir. Kayalara dikili ve yassı taşlara işlenilmiş hayvan şekillerinin hayvan mı yoksa hayvan giyiminde insan mı olduğu söylenemez. Resmi yapan için bu bir mesele teşkil etmez hepsi canlı varlıklardır. Kendi şahsiyetleri dahil her şey olabilirler. Kam (Şaman), avcı, oyuncu, dost veya düşman ruhlar… GökTanrı‟nın görünüşleri veya elçileridir.” (Öztürk 2000: 56).

 inanç bağlamında din büyüklerinin olağanüstülüklerini anlatan menkıbeler dini inançtan beslenirken, diğer konulardaki efsaneler, kutsallığa bağlı inanca dayanırlar. Efsanelerde yüceltme ve güvenirlik kavramları ön plandadır. Erenlere dair davranışlarımızda bu kavramlar daha çok vurgulanmaktadır. Büyük zatların, tüm insanların duygu ve düşüncelerinden haberdar olduklarına inanıldığından bu kişileri hoş tutmak, onlara dua etmek, dilekte bulunmak insanları güvenli kılmaktadır.

Kurdun yol göstericiliğine Başkurt anlatılarında da rastlanmaktadır. Kurdun yol göstericiliği ile ilgili bazı rivayetler şunlardır:

“Peygamber, sahabelerinden üç zatı „Ural‟ dağlarına İslâm dini öğretmek için yollamıştı. Bu sahabelere Ural dağlarına kadar bir Bozkurt rehberlik etmiştir. Ural dağlarında bulunan kavim de, İslâmiyet‟i kabul ettikten sonra “Başkurt” diye adlanmıştır” (inan 1987: 74).

Bir diğer rivayet şu şekildedir:

Eski zamanlarda uzak Ģarkta yüksek, karlı dağlarda „Başkurt, Nogay, Kazak, Kırgız‟‟ kavimleri bir tek babanın evlâdı olarak yaĢıyorlardı. O vakit „Başkurt‟ Nogay, ve başka isimler yoktu. Bir zaman bunlar arasında ihtilâf ve mücadele zuhur etti. Günlerin birinde bu kabile reisi ava giderken önünde bir kurt peyda oldu. Reis, bu kurdu takip ede ede, cennet gibi ormanları ve nehirleri olan bir azametli dağlara geldi. O vakit Kurt birden bire kayboldu. Reis anladı ki, bu rehberlik eden kurt, Tanrımdan bu kavme  tayin edilmiş “Kut: talih”dir. Reis geriye, şark diyarına vardı. Kavim ve kabilesini beraber alıp Ural dağlarına getirdi. işte diğer kardeşlerinden ayrılan bu kabileye “Başkurt” denildi ki, “Kurdun baĢ olup getirdiği kavim” demektir (Ġnan 1987: 74)

Başkurt Efsanesi‟nde kurt, yol gösterici, yardımseverdir. Efsane şu şekilde özetlenmiştir:

Bir babanın dört evladı vardır. Kardeşler arasında anlaşmazlık çıkınca kardeşlerden biri atına atlayıp ava çıkar. Yolda önüne bir kurt çıkar. Kurdu takip eder ve cennet gibi ormanları, nehirleri olan gösterişli dağlara gelirler. Geri dönüp tüm kabilesini buraya getirir ve burayı yurt edinirler. Bu kabileye kurdun baş olup getirdiği Başkurt adı verilir (Sakaoğlu 2004: 81).

Efsanede kurdun yol göstericiliği ve kurttan türeme motifi görülmektedir.


 Masallarda Kurt


Kurt diğer halk anlatılarında olduğu gibi masallarda da güçlü, dayanıklı ve kudretli bir hayvandır. Vahşi hayvanlar içinde en heybetli olan kurt iyi bir avcı olarak masallardaki yerini korur. Kurt aynı zamanda masallarda yardımcı ve konuşan hayvandır.

Yardımcı kurt motifinin yer aldığı bazı masallar şu şekildedir:

Bitle Pire adlı masalda pirenin ölmesi üzerine bit saçını başını yolmaya başlar. Bunun üzerine dostları onun derdine ortak olurlar. Bu arada kurt da derisinden çıkarak bu acıyı paylaşır (Sakaoğlu 2002: 274).

Yarım Horoz adlı masalda ise kurt, horoza yardım etmektedir. “Yarım horoz az sonra kendini katır damında bulur. Hemen karnındaki aç kurdu çıkarır. Kurt katırları yer. Yarım horoz da buradan kurtulur.”(Özçelik 1993: 376)

Padişahın üç kızı adlı masalda kurt parçalanan oğlanın parçalarını bir araya getirir ve doktor götürerek iyileştirir (Sakaoğlu 2002: 272). 

Kurdun parçalanan insanı doktora götürerek iyileĢtirmesi motifinde, kurdun kutsal sayılan özelliklerinin öne çıkması söz konusudur. Günümüzde kurt ile ilgili inanmalar sürmektedir. Kurdun kutsal bir varlık olarak düşünülmesiyle, insanı iyileştirmesi motifi arasında bir bağ vardır.

Bozkurt Masalında yaşlı bir kurt av avlamak için bir yol kenarında bekler. Yaşlı kurt, kızıl kurda, kara kurda rastlar, onların yrdımını kabul etmez. Daha sonr Bozkurt‟a  rastlayan yaşlı kurt, onun yardımını kabul eder. Bozkurt bir eşek ve yavrusunu avlayıp yaşlı kurda verir

“Hah.., şimdi aradığımı buldum, der ve ikisi birlikte yola çıkarlar, bir yolun kenarına varıp otururlar. 0 sırada, bir ihtiyar kadın yanında eşek ve yavrusu ile kirmen eğirerek gelir. Bozkurt, sıçradığı gibi, bir solukta eşeği parçalayıverir. Bunu gören kadın, bari yavrusunu kurtarayım der. Ama bir de bakar ki o da parçalanmış duruyor. Kadın, başlar feryat edip ağlamaya. Bozkurt, diğer kurdun yanına giderek „Arkadaş, işte eşek, iste yavrusu. Hangisini istersen istediğinden ye‟ der ve oradan ayrılır. (Alptekin 1991: 57).

Masalda Türk folklorunda ayrı bir öneme sahip olan Bozkurt‟un kudreti vurgulanmaktadır. Yaşlı kurt en iyi avlanan kutrun Bozkurt olacağını bildiğinden ona güvenir ve onunla gider

Kurdun gücün kuvvetin simgesi olduğu diğer eserler Orhun Kitabeleri ve Dede Korkut Hikâyeleri’dir.

Orhun Kitabeleri‟nde de kurt geçmektedir: “Tanrı kuvvet verdiği için babam Kağan‟ın askeri kurt gibi imiş, düşmanı koyun gibi imiş” (Ergin 2000 12) ifadelerinde kurt gücün kudretin simgesi olması dolayısıyla benzetme unsuru olarak kullanılmıştır.

Dede Korkut Hikâyeleri’nde ise, kurdun yüzü mübarek sayılmaktadır. On birinci yüzyılda, Karahanlılar döneminde yazılmış olan “Kutadgu Bilig” de her hayvanın bir özelliği sayılırken “Kurt gibi güçlü” ifadesi kullanılmıştır.

Destanlarda Kurt 

Kurt eski Türkler arasında saygıdeğer bir hayvan olmuştur. Özellikle Ġslâm öncesi destanlarımızda „Kurt-Ata‟ olarak geçmekte olup, kimi zaman Türklerin anası, kimi zaman babasıdır. Destanlarda geçen Bozkurt, Türk‟ün hayat ve savaş gücünü temsil eder.

Türk destanlarının birçoğunda kurt motifi önemli bir unsur olarak görülmektedir. Bozkurt‟un Türk destanlarındaki, dolayısıyla Türk Milletinin duyuşve inanışlarında ata, rehber ve kurtarıcı olarak yer alır.


Türklerin Ġslamiyet‟ten önceki destanlarından olan Ergenekon, Türeyiş ve Bozkurt Destanları‟nda kurt motifi özellikle ilahileĢtirilmekte ve neslin devamı ile başlangıcı bu ilahi motife bağlanmaktadır. Söz konusu motife yer veren destanlar şu şekilde özetlenmiştir:

Ergenekon Destanı‟nda düşman tarafından yenilgiye uğrayan Türkler, dört tarafı dağlarla kaplı bir düzlüğe yerleşir. Demirden meydana gelmiş büyük dağlarla çevrili olan bölgeden, kurulan birçok körükle bu dağların eritilmesi sonucunda boz bir kurdun kendilerine yol göstermesiyle oradan çıkılması anlatılır (Sepetçioğlu 1978: 121-125).

Ergenekon Destanı‟ndaki kurt motifi, yol göstericiliği, sıkıntılı anlarda yardıma yetişen yardımseverliği temsil etmektedir. Kurt burada milli bir kurtarıcı ve kılavuzdur. Bozkurt, islâmiyet öncesi belli başlı bütün destanlarında önemli bir yer tutmaktadır. En eski Türk Efsaneleri Bozkurt ile başlar. Kurt Türk mitolojisinin başlangıcı ve aynı zamanda en önemli sembolüdür. Bozkurt‟un kendi adını taşıyan destan da Bozkurt yok olma tehlikesine düşen Göktürkleri korur ve çoğalmalarını sağlar


Bozkurt Destanı‟nda ise yenilgiye uğrayan Türklerin hepsi düşman tarafından öldürülür. Geriye kalan tek bir oğlan çocuğunu öldürmezler ancak kollarıyla bacaklarını keserek bir bataklığa bırakırlar. Boz bir kurt, çocuğu bataklıktan kurtarır, emzirerek iyileĢtirir. Çocuk ve Bozkurt evlenirler, çoğalırlar, düşmanlarından intikam alırlar ve büyük devlet kurarlar (Sepetçioğlu 1978: 117-120).

Bozkurt Destanı‟ndaki kurt motifi, Türk‟ün yaşam ve savaş gücünü temsil eder. Türkler onun soyundan geldiklerine inanmıĢlardır. Türk destanlarında soyundan türenilen, baba olarak görülen bozkurt, çoğunlukla Türk neslinin yok olacağı sırada ortaya çıkmakta ve Türklerin neslinin devam etmesini sağlamaktadır. Böylece Türklerin soyunu kutsallaştırmaktadır

Ergenekon Destanı‟nda Bozkurt, öteki Türk destanlarında da olduğu gibi, ön planda ve başroldedir. Yine Türkler‟e yol göstericilik, kılavuzluk yapmaktadır.

Türeyiş Destanı‟nda büyük hun hakanı Tanrı‟nın kızlarıyla evlenmesi için yalvarır. Sonunda Tanrı bir bozkurt şekline girerek Hakanın kızlarıyla evlenir. Bu evlenmeden birçok çocuk doğar. Çocukların sesleri tıpkı bozkurt sesi gibidir ve çocuklar bozkurdun ruhunu taşıyarak çoğalırlar (Sepetçioğlu 1978: 125-126).

Türeyiş Destanı‟nda kurt, ata olarak bozkurt şeklindedir. Destanda Bozkurt‟tan türemiş olma, dişi kurdun verdiği sütle beslenme inancı hâkimdir. Hayvandan türeme destanlarda sıkça rastlanan bir durumdur. ilkel insanın doğayı keşfederken kendini en üstün olarak görmeyip daha güçlü bulduğu hayvanı özellikle de kurdu ata olarak seçmek istemesi hayvandan türemiş olma inancını getirmiş ve bu durum efsane ve destanlara da yansımıştır.

“Arkaik kültür insanı kendilerini, şimdiki gibi, varlıkların en üstünü olarak görmüyorlardı; onlar kendilerini çevreleyen unsurların gücünü, verimliliklerini ve başarılarını sürekli fark etmekteydiler ve gerçeğe, gerçek olana ulaşmak amacıyla, güç ve verimliliğiyle kendinden daha üstün saydıkları bu varlıklara dönüşme ihtiyacı hissediyorlar veya kökenlerini bunlara bağlıyorlardı. Kök Türk hanedan soyunun Aşina (A-sih-na) -Börülüler, neslinden geldiğinin kabul edilmesi buna örnek olarak gösterilebilir. Köken mitlerinde ve çeşitli anlatmalarda; “Göktürklerin Bozkurt‟tan Türeyiş Destanları” ve “Oğuz Kağan” anlatmalarında, üretken veya rehber olarak karşımıza çıkan kurdun renginin “Boz-Kök” oluĢunu onun Kutsal‟la (Tanrı) ile ilişkilendirilebileceğinin ve onun tarafından gönderildiğinin bir iĢareti olarak görmek mümkündür. “Göktürklerin Bozkurt‟tan Türeyiş” destanlarında yok olmak üzere olan bir halkın Tanrı tarafından gönderilen bir hayvan (kurt) sayesinde yok olmaktan kurtulduğunu görüyoruz. Bu anlatıyla halkın da kendini “kut” sahibi olanlar sınıfına soktuğunu ve soyun, neslin devamının Tanrı tarafından devam ettirildiği inancına sahip oldukları ortaya çıkmaktadır. Onlar için artık korkacak bir şey yoktur; çünkü yok olmalarını Tanrı istememektedir, Tanrı‟nın “kut”u onlarladır ve bu onlar için bu yeni bir doğumdur, yeni bir başlangıçtır.” (Arıkan 2006: 17).

 Göç Destanı‟nda ana yurtlarından ayrılmak zorunda kalan Türklere, bir Bozkurt yol göstermiştir (Sepetçioğlu 1978: 126-127)

En eski Türk destanlarından olan Oğuz Kağan Destanı‟nda Oğuz Kağan, gün ışığının içinden çıkan bir Bozkurt‟un öncülüğünde dünyayı fethetmiştir (Sepetçioğlu 1978: 127-130).

Oğuz Kağan Destanı‟nda da Oğuz Kağan‟ın beli kurt beline benzetilir. Bu destanımızda da Bozkurt, Oğuz Kağan‟ın ordusuna yol gösteren nurdan oluşmuş bir Bozkurt‟tur.

Oğuz Kağan Destanı‟nda, Oğuz Kağan‟ın Kıpçak akınından sonra Bozkurt‟un Oğuz‟un karşısına çıkması ve ona buyruklar vermesi şöyle anlatılır:


Oğuz orduya geldi, hep beraber yüründü,

 Erler yola çıkarken, kurt onlara göründü,

 Bir kurt ki erkek bir kurt!

 Gök tüylü, gök yeleli!

Bu kurt döndü Oğuz‟a bakmadan sağa sola,

Dedi; “Ey Oğuz şimdi, ordunu yola çıkar,




Halkını, beylerini, çadırını hep topla,

Baş çekip götüreyim, doğru yol nerede ola!”

Oğuz Kaan baktı ki, erkek kurt önde gider,

 Ordunun öncüleri, Gök-Kurt‟u gözler gider,

 Oğuz bunu görünce ne çok sevinmiş idi!

Alaca aygırına çabucak binmiş idi (Arat 1936: 75)



Kurdun efsanede konuĢması ve Oğuz Han‟a yol göstermesi, Türk mitolojisinin en önde gelen motiflerinden biridir. Bu motif üç kıta üzerinde yayılan Türkler arasında uzun yıllar unutulmamış ve günümüze kadar ulaşmıştır.


Oğuz Epik Anlatmaları ve Çuvaş Alp Hikâyeleri‟nde kutsal kurdun kutsallığı ve yol göstericiliği ön plana çıkmaktadır. Oğuz Destanı: Çuvaş Alp Anlatması:

 Oğuz Kağan’ın Urum Seferi


Oğuz, Kağan olduktan sonra dünyayı ele geçirmek için seferlere çıkar. Bu seferlerinden birisini Urum adlı bir kağan üzerine yapar.

Sol yanında Urum adında bir kağan vardı.
 Bu kağanın askeri ve şehirleri pek çoktu. 
Bu Urum Kağan Oğuz Kağan‟ın emrini dinlemezdi. 
Onun arkasından gitmezdi. Ben onun sözünü tutmam diyerek emrine bakmadı
. Oğuz Kağan gazaba gelerek onun üzerine yürümek istedi; bayrağını açarak, askeriyle ona karşı yürüdü. Kırk gün sonra Buz Dağ adında bir dağın eteğine geldi. Çadırını kurdurdu ve uyudu. Tan ağarınca Oğuz Kağan‟ın çadırına güneş gibi bir ışık girdi. O ışıktan gök tüylü ve gök yeleli büyük bir erkek kurt çıktı. Bu kurt Oğuz Kağan‟a hitap etti ve: Ey Oğuz, sen Urum üzerine yürümek istiyorsun; ey Oğuz, ben senin önünde yürümek istiyorum dedi. Ondan sonra Oğuz Kağan çadırını dürdürdü ve gitti. Gördü ki, askerin önünde gök tüylü ve gök yeleli büyük bir erkek kurt yürümektedir ve kurdun ardı sıra ordu gelmektedir. Gök tüylü ve gök yeleli bu büyük erkek kurt bir kaç gün sonra durdu. Oğuz Kağan da askeri ile durdu. Burada İtil Müren adında bir deniz vardı. Bu İtil Müren‟in kenarında bir kara dağın önünde savaş başladı. Okla, kargı ile ve kılıçla vuruştular. Askerlerin arasında vuruşma çok oldu, halkın gönüllerinde kaygı çok oldu. Boğuşma ve vuruşma öyle yaman oldu ki, İtil Müren‟in suyu zencefile gibi baştanbaşa kıp kırmızı oldu. Oğuz Kağan yendi ve Urum Kağan kaçtı. Oğuz Kağan Urum Kağan‟‟ın hanlığını ve halkını aldı. Onun ordugâhına pek çok cansız ve pek çok canlı ganimet düştü (Ergin 1998: 18-19). Çuvaş Alp Anlatması:

Alp’ı Kurt Götürüyor 


Dostlarım siz kutsal kurdun şarkısını duydunuz mu? Duymuşsunuzdur. O bugün de, Alp‟ı götürdüğü zamandaki gibi söylüyor. Bize, Aşa Pihambar‟ın duygularını ulaştırıyor. Atalarımız zamanında, uzakta Altın Dağları tarafında, Alp yiğit milletiyle yaşarmış. Sürü sürü hayvan beslermiş. Onların atları, kırlarda özgürce gezermiş. Semiz öküzler böğürüp yüksek dağları titretirmiş. Günler geçmiş. Yıllar bitmiş. Alp yiğit bir gün batıdaki bereketli kırlar tarafına göç etmeyi düşünmüş. Boyların yöneticileri bir yere toplayıp amacını söyleyerek konuşmuşlar. Boyların yöneticileri onunla anlaşmışlar. Sonra, Alp de o akşam gece yarısı olunca, Tanrılarla konuşmak için dağa çıkmış. Dualarını edip bitirince Alp‟ın önünde aniden bir kurt görünmüş. Onun çevresi ışıkla kaplıymış. İnsan gibi konuşarak o, büyük yiğide şöyle demiş. “-Büyük Alp, büyük Tanrının emriyle ben seni arkamdan batıya doğru götüreceğim. Sen endişelenme! Benim peşimden korkmadan yürü. Ben hep seninle birlikte, senin önünde olacağım. Senin hayvanlarını, halkını koruyacağım.” demiş. Sonra Alp‟ın halkı sabahleyin erkenden batıya doğru göç etmek için hareket etmiş. Onun önünde zaman zaman mavi kurt görünmüş. Durup durup ulumuş. Peygamber köpeğinin uluması Alp‟ın halkına şarkı gibi işitilmiş. Onun vücudu gece daima, çepeçevre aydınlık içinde görünmüş. Yaşlıların söylediğine göre bu kurt, Alp‟ın milletini, Aramaşi Dağı‟na doğru götürmüş. Bizim büyük atalarımızın bu çevredeki hayatı böyle başlamış (Pultarulĭhї 1998: 41-42).

Her iki örnekte de kurt, kutsal bir özellik göstermektedir. Âdeta kahramanları doğru yere götürmekle görevlendirilmiĢtir. Oğuz Destanı’nda ve Çuvaş Alp Anlatmasında her iki kurdun da ilahi bir özellik taĢıdığı açıktır. Çuvaş anlatmasında, Tanrı‟ya yalvarma sonucu kurt ortaya çıkmaktadır. Her iki kurt da bir ıĢık içerisinde ortaya çıkmakta, her ikisinin de kahramanlara hitabı aynı şekildedir. Kurt, Oğuz Destanı‟nın ilerleyen bölümlerinde zaman zaman ortaya çıkmış ve ordunun önünde yürümüştür.


Kurdun yol göstericiliği islamiyet öncesi destanlarımızda oldukça yaygın bir motiftir. islamiyet‟in etkisinde Türk halk anlatılarında bu motife rastlanmamaktadır

“Oğuz Destanı‟nda yer alan bu kurdun yol göstermesi hadisesinin, destanın İslâmi dönem metinleri olarak kabul edilen metinlerde yer almaması da dikkat çeken diğer bir önemli noktadır. Bu, motifin, İslam öncesi Türk inanış sistemiyle ilgili olduğunun bir göstergesidir. İslam öncesi Türk inanış sistemi içerisinde gördüğümüz birçok noktayı, günümüzde eski dinlerini yaşatan Çuvaşlarda görmek mümkündür” (Bayram 2006: 23).

Türk mitolojisi üzerine önemli çalıĢmalar yapan Bahaeddin Ögel, Oğuz Destanı’ndaki bu kurt motifi hakkında Ģunları söylemektedir:

Oğuz Destanı’nda, Oğuz Han‟a zaman zaman kılavuzluk edip yol gösteren ve Tanrı tarafındangönderilen kutsal kurttan söz açılırken, hep „gök tüylü, gök yeleli‟ deyimi de kullanılır. Burada kurda,‟gök‟ sıfatının verilmesi, onun kutsallığını ve Tanrı ile ilgisini göstermeden başka bir mana taşımamalıdır. Sonraları, bu „gök‟ sıfatı, ihtiyarlık ve tecrübeliliğin ifadesi ve karşılığı olarak kullanılmıştı” (Ögel 1995: 115).

Göktürklere ait destanlardan olan Ergenekon ve Bozkurt destanlarında dişi kurt “Ulu Ana”, Uygur destanı olan türeyiş destanındaki erkek kurt ise “Ulu Ata” olarak bilinir (Kalafat 2007: 35)

Ergenekon, Bozkurt, Türeyiş, Göç ve Oğuz Kağan Destanları‟ndaki ortak ve temel motif Bozkurt‟tur. Destanlarda Bozkurt, soyun devamını sağlamak, Türklere kılavuzluk yapmak, Türkleri felaketlerden kurtarmak niteliklerine sahiptir.

 “Dünya folklorundaki destan geleneğinde ileride kahraman olacak olan kimse, genelde her hangi bir büyülü yardımcı güce rastlar, O güç onu, daha sonraki kahramanlık işlerinde destekleyerek manevi olarak her zaman kuvvet kazandırır. Böylece düşmanlarının karşısında zafere ulaştırır ve her zaman onu, ister savaş meydanında, ister günlük hayatında olsun takip eder, ona eşlik eder” (Orazbekova 1995; 179-184)

Manas Destanı’nı incelendiğinde, bunun bazı örneklerinin korunduğunu görürüz. Manas daha çocukluğunda kuzu güderken koruyucu güce sahip olan kurda rastlar.

“Ne kurdun, ne de bozkurdun daha,

 Ne olduğundan haberi yoktu,

 hala Henüz basmıştı ki,dokuz yaşına

 Ne de ayrılmıştı, otağından uzaklara.. 

Gördü ki Manas ona baktığında, 

Kuzuyu yakaladığı anda, 

Sağ bırakmıyordu ama,


Bu da neyin nesidir, hayret? diye, 

Çok şaşırdı olan bitenin karşısında.”

 Manas birlikte oynadığı çocukların içinden büyüğü olan Çegebay‟a 

“Bu da nedir?” diye sorunca, kurt olduğunu söyler. O zaman Manas 

“Kurtsa kurttur, bana ne, Karnını doyurunca gider, diye” aldırış etmez.

 Kuzuyu kaçıran Bozkurdun peşine takılıp: “Buna kurt mu denilirdi?

İnsan kurt yer miydi?” diyerek Manas, kurdun girdiği kaya dibindeki mağaraya girer. Manas baktığında, kuzunun sağ salim meleyip durduğunu görür.


Mağarada “İşlemeli kaftanlar giyen” kırk adama rastlar ve onlara kurdun nereye gittiğini sorunca:


“Adamlar o zaman söyle der:

 Anla artık, evlat, derler. 

Kurt olan biziz, dediler, 

Yabancı da sizsiniz dediler. 

Hızır İlyas‟tır bilirsiniz,

 Sizi arıyordu kırk gündür. 

Kırklar denir bize dediler.” 


Kırk Çilten (kırklar) mitolojik anlayışta gözle görülemeyen, sihirli güce, özelliğe sahip olan, iyilik ve hayırlar yapan ruhtur. Onlar Manas‟a “Hak din olan İslam dinini kabul et” diye öğüt verirler.

O an Manas sorar onlara: 

“Nasıl olur da siz insanlar

 Dönüşe bildiniz kurda? 

Kiminiz kurtsunuz ya da? 

Söyleyin hemen bana. 

Hadi, Bozkurt bir bakıyım,

 Dikkatimi sonra dağatayım.

” Manas‟a kırklar:

 “Tutacak olan kolunuz, 

Kadir Allah gücüdür,” diye,


“Haberdar olunuz, 

Göğüstedir, kalbiniz ve gönlünüz, 

Allah‟ın sesiymiş diye,

 İşte o zaman biliniz!” Diye dua verdiklerinden sonra biri silkinerek 

Bozkurda dönüşür.

Manas “yarısı kurt, yarısı insan mı?” diyerek şaşkın şaşkın orda dururken, Çegebay peşinden gelip, kırkları ve meleyip duran kuzuyu görünce o da şaşırır. Kırklar Çegebay‟ı da sınarlar ve ona “Manas‟a, derdine deva olsun, her zaman ona kut getirsin, diye” Kutu(Kut) Bey ismini verirler.

Kırkların reisi kuzuyu kaçıran kurdu Manas‟a tanıtırken:

 “Kovarak geldiğin işte bu kurt, 
Kıyamete kadar sana olur dost,
 Manas mısın sen kaplanım,
 Kıyamet kopuncaya dek, 
Sana verdiğim yoldaşım. 
Suy-i kastı olan düşmanın, 
Peşine takıldı yine diye,
 Haberdar edecektir diye, 
Köse kuyruk, kök dangıt (büyümüş erkek köpek), 
Peşine takıldı yine diye, 
Haykırırsan önce girecek diye,
 …” kaybolurlar. (Orazbekova 1995; 179-184).

Manas büyüdüğünde, düşmanlar ile çarpışırken, onunla birlikte savaş meydanına kaplan, arslan, vb. yırtıcı hayvanlar gibi kurt da gelir ve ona destekçi olur, korur. Kurt vahşi hyvanların içinde en heybetli olanıdır. Diğer vaşi hayvanlar, avını elde etmek için ilk önce ön ayaklarını kullanırken, kurt direk ağzını kullanmaktadır

Çok güçlü ve dayanıklı bir hayvan olan kurt, bu sebeple Türk halkları arasında bir kudret sembolü olmuştur. Bazı Orta Asya kavimleri büyük hükümdarları için, “GökBörü Sultanım” yani gök kurda benzeyen sultanım diyerek, kendi hükümdarlarının kudret ve kuvvetini anlatmak istemişlerdir. Manas Destanında da Manas Han “Kökcal Börü” diye tanımlanmaktadır. Edebiyatta daha çok destanlarda, kurt, kahramanlı tasvir ederken bir teşbih unsuru olarak çok kullanılmaktadır. Manas, destanda erkek bir kurda benzetilir














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bozkurt

  Sivas Cer Atelyesi’nde 1939 - 1953 yılları arasında demiryolu araçlarının sadece bakım ve onarımları yapılır. Kuruluşundan tam 14 yıl sonr...